Hazar Şahindağ/ İntihar Günü
Önüme altın tepsiyle sunulmuştu acı, yıpranmışlık ve bitmişlik hissi. Ne zordu doğu törelerine ayak uydurmak öyle değil mi? Aylardır karım sırf çocuk olsun, törenin istediği olsun diye kendini paralıyordu. Benim onca itirazlarımı kimse umursamıyordu. Çocuğumun olup olmaması benim için şu an çok da önemli değildi. Ben sadece sevdiğim kadın ile hayatıma bakmak istiyordum ama mümkün mü? Asla.
“Ben gidiyorum, istediğin bir şey var mıdır?” dedim camın önüne çöreklenmiş karım Berivan’a bakarak. Yazmasını düzeltip bana döndü, saatlerdir kara kara o pencereden dışarı bakıyordu. Onun görüp de bizim göremediğimiz ne var o pencerenin önünde bende anlamış değilim ama artık beni dinlemediği için bir şey de demek istemiyordum yoksa bu sefer iyice sinirlerim gerilecekti ve aramızda son zamanlarda hiç eksik olmayan o kavga yine çıkacaktı.
“Yok.” Dedi soğukça. Esmer teni bugün gözüme fazla beyaz mı geliyordu? Ben mi yanlış görüyordum bilmiyorum ama kahverengi gözlerine bakıp iç çektim ve dışarı çıktım.
Kahveye gidecektim ağaların yanına. Bir süredir şirket işleri için onların yanına gidiyordum, iyice bir şeyler öğrenmek için. Babam artık işleri ele almamı istiyordu. Büyük abim dört ay önce töreye kurban gitmişti. Sırf kan davası uğruna onun canına kıymışlardı. Töre büyükleri şimdilik bizi susturmuş olsalar da ne zamana kadar susturabileceklerdi ki?
Abimin intikamını günün birinde alacaktım.
Kahveye geldiğimde babamın çoktan geldiğini gördüm. Bugün de hava epey kapalıydı anlaşılan yağmur yağacaktı.
“Gel oğul. Biraz şu yeni sözleşmelere göz at.” Diyen babam Asım’ın yanına oturup ağalara selam verdim.
Dediği gibi sözleşmelere göz atmaya başladığımda Atasoy aşiretinin ağası olan Sidar başımda ot gibi bitti. Kendisinden gram haz etmezdim keza o da benimle aynı duyguları paylaşıyordu. Geçmişte sevdiği kız bana aşık oldu diye beni suçlayıp durmuştu. Bir zamanlar yakın arkadaştık ama şimdi düşman sayılırdık.
“Sen bunlardan anlar mısın be çapkın ağa?” diye bana laf soktuğunda bir sabır çektim.
“Senden daha çok anladığım kesin.”
Bana eskiden ne yazık ki Çapkın Ağa derlerdi. Gençliğini nirvanalarda yaşamış kişilerden biriydim. Üniversiteyi İstanbul’da okuduğum için de biraz aileden uzak olmanın verdiği etkiyle çapkınlıklar yapmıştım. Adım da bu civarda Çapkın Ağa’ya çıkmıştı.
Sidar kulağıma eğilip fısıldadı. “Elinden en sevdiğin şeyleri alacağım , çünkü sen benim sevdiğimi aldın. Yaz bunu bir kenara!” dedi ve bir hışım yanımdan çekti gitti. Arkasından bir süre boş boş baktım bir gün elimde kalacaktı ya neyse. O gün bugün değil anlaşılan.
Bir süre babamın verdiği belgeleri inceleyip uygun anlaşmalara göz attım. Bu esnada üzerimde bazı gözler hissediyordum.
İnsanlar benden çekinirdi.
Çünkü ben aynı zamanda karanlık işlerde de parmağı olan biriydim. Mardin’e giren çıkan silahların sorumluluğu bendeydi. Aynı zamanda ülke çapında da birçok yerle iletişimim vardı.
Kahvede işim bittikten sonra içimdeki sıkıntıya anlam veremeyerek konağın yolunu tuttum. Normalde bu kadar erken eve gelmezdim ama içimde ki dürtü beni eve götürüyordu.
Konağın avlusuna geldiğimde annem Zeliha huysuz yüzüyle bana baktı. “Senin kısır karın çıkmadı bugün odasından yine depresyonda herhalde bak hele şuna.”
Sabır çekip merdivenlere yöneldim. Berivan’ı bana annem almış olmasına rağmen kısır olduğunu öğrendikten sonra resmen onu küçümser olmuştu. Zaten hiçbir haltı da beğenmezdi annem o da ayrı konu. Midyat annemden çok çekmişti...
Odaya girdiğimde onu içeride göremedim. Sonra banyonun ışığının yandığını gördüm ve kapıyı çaldım.
“Berivan Xanım müsait misin?”
Ses yoktu. Bir kez daha duymamıştır diye düşünüp tekrardan kapıyı daha sert bir şekilde çaldım ama yine geri dönüş sadece sessizlik oldu.
“Benden günah gitti!” diyerek kapıyı açtım, elim kapı kolunda kaldı.
Karım, önümde cansız bedeniyle sallanıyordu.
Dizlerimin bağı çözüldü, yere dizlerimin üzerinde düştüm. Boğazımda ki düğümler beni boğmaya başladığında avazım çıktığı kadar bağırdım.
“Berivan!!”
Ve karım, çocuğumuz olmuyor diye kendini asarak öldürdü... Ben ise bana bıraktığı büyük travma ve aşk acısıyla sınandım. Hayat beni tam kalbimin ortasından vurmuşken yeniden ayağa kalkabilecek miydim? O kurşunu oradan çıkarabilecek miydim?
Peki ya hayat bana ikinci şansı verecek miydi?