Nikah Masası

802 Words
Mihrimah Kaya/ Nikah Günü Hayat, avuçlarımıza tüm iyilikleri ve kötülükleri bırakıp biz ise onları ayırmakla uğraşırdık. Avuçlarımın içerisine bırakılmış iyilikleri bir kefeye, kötülükleri başka kefeye koydum. Şimdi ise ikisinin ortasında yürüyor gibiydim. Gelinliğim içerisinde öyle heyecanlı, öyle mutluydum ki sanki kimseler bozamazdı mutluluğumu. Heyecanım bir çocuktan farksızdı. Zira bugün benim en mutlu olduğum gün aynı zamanda en çocuksu olduğum gündü. Aynada ki yansımama bakıp gülümsedim. Sevdiğim adamla evleniyordum. Oğuz Atasoy ile. Üniversiteyi beraber okumuştuk. Babam benden haz etmese de Oğuz’un ailesi market zincirlerinin sahibi olduğu için işine gelmişti bu evlilik. Hem benden de kurtulmuş olacaktı, bir taşla iki kuş! Ben ise mutluydum çünkü üniversite de ona olan aşkımı herkes bilirdi. Beni konuşma engelli olmama rağmen kabul eden tek adamdı. Bu devirde kim kalmıştı ki böyle güzel seven? O ela gözleri, pırıl pırıl gülümsemesi ile aşık olunmayacak gibi değildi. Oğuz çok yakışıklı bir adamdı, etrafında onlarca kız olmasına rağmen beni seçmiş olması kalbimi daha da sıcacık yapıyordu. Üç yılın sonunda nihayet evleniyorduk. Tek yakın arkadaşım olan Hilal, bugün de beni yalnız bırakmıyordu. “Çok güzel oldun prensesim.” Dedi iç geçirerek. “Peri kızı gibisin, nasıl bu kadar duru güzelliğin var anlam veremiyorum.” Dedi hayran hayran. Bu benzetmesi üzerine utangaç bir gülümseme gönderdim ona. O kadar heyecanlıydım ki sanki kalbim yerinden çıkıp ayaklarımın dibine düşecek gibiydi. Ellerim titriyor, bu muttu an için başım dönüyordu. “Hadi kızlar!” diye bağırdı Oğuz’un arkadaşı Cem. Bunun üzerine daha da heyecanlandım tabi ki. Hemen gelinliğimin eteklerinden tutup kapıya yürümeye başladığımda Hilal önümden yürüyordu. Kapı açıldı, Oğuz ile göz göze geldik. Bana samimi, her zaman tanık olduğum sıcak bir gülümseme ile bakıyordu. “Çok güzel olmuşsun.” Diye fısıldadı dibime girip alnıma bir öpücük bırakırken. Biraz tedirgin di bakışları neden böyleydi anlam veremedim ama heyecanına verdim. İşaret diliyle ona karşılık verdim. Sırf benim için işaret dili öğrenmişti ve bu en büyük lütuftu benim için. “Teşekkür ederim, sen de çok yakışıklı olmuşsun.” Gerçekten de öyleydi. Takım elbisesinin içerisinde muazzam görünüyordu. Saatler sonra onun kolları arasında olacağım hayali ile içim kıpır kıpırdı. “Teşekkür ederim, konukları bekletmeden hadi gidelim.” Ona ayak uydurup koluna girdim ve birlikte merdivenlerin başına geldik. Aşağıda onlarca insan vardı. Sosyete camiası gerçekten fazla kalabalıktı. Onları gördükçe daha çok elim ayağıma dolaşıyordu. “Sakin ol, bitecek her şey birazdan.” Dedi gergince. Bana diyordu ama kendinden haberi yoktu. Fazla gergindi. Belki de bana söylerken aslında kendini rahatlatıyordu. Merdivenlerden inerken kopan alkış tufanı ile dudaklarımı ısırıp gülümsedim. Konuşamıyordum belki ama mimiklerim zaten benim yerime konuşuyordu. Nikah masasına geldiğimizde alkış tufanı devam ediyordu. Nihayet oturduğunda babamın sahte gülümsemesini gördüm. Bir an modum düşecek gibi olsa da ona aldırış etmedim. En çok da babamdan kurtulacağım için mutluydum! Nikah memuru bize gülümseyip konuşma yaptı. Ardından ise iş o malum soruya geldi. “Yaptığımız araştırmada evlenmenizde bir sakınca görülmemiştir. Bana verilen yetki ile sizi evlendirmek için görevlendirildim. Sayın Musa Kızı Mihrimah Kaya; Fehmi oğlu Oğuz Atasoy’u, İyi günde kötü günde, sağlıkta hastalıkta , zenginlikte , yoksullukta, sonsuza kadar sayıp severek , kimsenin etkisi olmadan eşin olarak kabul ediyor musun?” Parıldayan gözlerimi yakın zamanda kocam olacak adama çevirdim ve kafamı sallayarak aynı zamanda işaret diliyle, “Evet!” dedim. Cevabım üzerine herkes alkışlamaya başladı. Bu sefer nikah memurunun gözleri Oğuz’a döndü. “ Sayın Fehmi oğlu Oğuz Atasoy; Musa kızı Mihrimah Kaya’yı, İyi günde kötü günde, sağlıkta hastalıkta , zenginlikte , yoksullukta, sonsuza kadar sayıp severek , kimsenin etkisi olmadan eşin olarak kabul ediyor musun?” Oğuz duraksadı, gözleri kalabalıkta birini arıyor gibiydi ve sanki bulmuş gibi aniden gözleri parladı. Baktığı yere baktığımda sarı saçlı alımlı bir kadın gördüm. Bizden birkaç yaş büyüktü. O an Oğuz hiç beklemediğim bir cevap verdi. “Hayır! Kabul etmiyorum.” Gözlerim irice açıldı, tüm mutlu ifadem bin parçaya ayrıldı. Bu da ne demek oluyordu böyle? “Anlamadım?” dedi nikah memuru da benim gibi şaşkınlık içerisinde. “Duydunuz, kabul etmiyorum. Ben başkasını seviyorum. Üzgünüm Mihrimah. Sen çok iyi bir kızsın ve bunları hak etmiyorsun ancak ben sesini duymadığım biriyle yapamam. Seninle önce iddia üzerine sevgili oldum sonradan çok tatlı bulduğum için devam ettim. Açıkçası senden hoşlandım da ancak geçen yaz tatilinde Selin ile tanıştım ve ona aşık oldum. Eğer bugün gelmeseydi seninle evlenmeye razı olacaktım ama geldi işte. Demek o da beni seviyor. Sana hayatında başarılar, tekrardan özür dilerim.” Diyerek nikah masasından kalktı ve o sarılın kadına doğru koşmaya başladı. Onun ailesi arkasından bağırırken kimseyi umursamadı. Benim ise başımdan aşağı kaynar sular döküldü, ocağına sanki ateş düştü. Gözlerim doldu, elimi acıyan kalbime götürdüm. Babam ile göz göze geldiğimde bana nefretle baktı. Bu bakışı biliyordum, bir şeyi beceremedim! Bakışlarıydı. Gözümden yaş süzülürken o anın verdiği hayal kırıklığı ve şok etkisiyle bilincimi yitirdim. Önce aldatıldığımı öğrendim, sonra da kocam olacak adam beni nikah masasında terk etti. Hayat, elimden tüm şanslarımı almıştı. Beni babama mecbur kılmıştı. Peki ya ikinci bir şans kapımı çalacak mıydı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD