Gerginlik

1040 Words
İçim yangın yeriydi ancak içime su serpen yoktu. Sanki dünyada ki herkes bana düşmanmış gibi geliyordu. Neden kimse beni sevmek için çabalamıyordu? Sevilmeyecek kadar kötü ne yapmıştım ki ben? Bunları düşünmek bile gözlerimi doldurmuştu. Dedem konağın kapısını çalıp geri çekildi ve kapılar kısa süre sonra ardına kadar açılmıştı. Karşımda, başka aşiret mensupları vardı. “Hoş geldiniz Sadullah Ağa.” Dedi bu konağın ağası olan Asım Ağa. Gözlerim onun sert çehresinde gezindi. Sert yüz hatlarından ziyade sakin ve anlayışlı ifadeleri vardı. Babam Mardin’in en merhametli ağası demişti onun için. Gerçekten öyle miydi? Bana da merhametli olur muydu? “Hoş bulduk Asım Ağam. Nasılsınız? Allah konağınıza zeval vermesin.” Dedemin sesi öyle keyifliydi ki sanki alım satım yapacakmış gibi heyecanlıydı. Gözüm bu esnada en arkada olan küçük bir kız çocuğuna takıldı. Gülümseyerek bana el salladığında buruk bir tebessüm ile ona göz kırptım. Asım Ağa’nın arkasında olan erkeklere baktım ama kocam olacak adam hangisi acaba diye düşünürken hiçbiri bana o havayı vermedi. Burada değil miydi? “Buyrun, içeri geçelim.” Dedikten sonra bizi konağın merdivenlerinden yukarı çıkardı ve geniş bir odaya getirip şiltelere oturttu. Burası çok kalabalıktı en son ne zaman bu kadar büyük bir kalabalığın içeresinde oldum bilmiyordum bile. Herkesin gözleri bizim sülalenin kızlarındaydı. Muhtemelen hangisi gelin diye düşünüyorlardı. “Hangisi gelin kızımız?” dedi annesi olarak tahmin ettiğim kadın. Babam adı Zeliha demişti. Kadının gözleri Havin’in üzerinde dolaştı. “Sen misin? Maşallah pek de güzelsin.” Benden tarafa bakmıyordu bile. Çirkin bir kız sayılmazdım ancak babam bana çok yemek vermediği için çok zayıftım. Bu nedenle yüzüm çökmüştü biraz. Havin’in yüzünde egoist bir gülümseme oluştu. “Gelininiz olmak isterdim tabi ama ben değilim Zeliha Xanım. Kuzenim Mihrimah gelininiz.” Diyerek acınası bir şekilde bakışlarını bana çevirdi. Zeliha Hanım’ın gülen yüzü beni görmesiyle soldu. Beni baştan aşağı süzerken yüzünü buruşturmamak için çaba sarf ediyordu. “Pek de zayıfmışsın. Hiç mi ekmek yemedin kızım?” diye sorduğunda babam ile göz göze geldik. Hemen olaya el attı. “Yemek yemeyi pek sevmez.” Dediğinde alayla gülmek istedim. Hayır, yalan söylüyordu. Ben yemek yemeyi severdim ama bana bir tas çorbadan başka yemeği hak görmeyen bir babam vardı! Nasıl kilo alabilirim ki? “Oğlum Hazar sevmez zayıf kız. Artık mecbur yiyip kilo alacaksın.” Dediğinde boş boş yüzüne baktım. Neden bir erkek için kilo almak zorundaydım ki? Beni kabul eden olduğum gibi kabul etmeliydi ancak onlar da öncelik her zaman erkeklerin istekleriydi! “Alır alır, merak etmeyin.” Dedi babam keyifle. Şu an ondan mutlusu yoktu. “Damat bey nerde?” dedi dedem merakla etrafa bakarak. Asım Ağa mahcup bir şekilde dedeme baktı. “Gelir birazdan. İşlerden ötürü biraz canı sıkkındı da onun kusuruna bakmayın. Yoğun bu aralar.” Bunun yalan olduğunu hepimiz sezmiştik ama ben hariç kimsenin umurunda değildi tabi. Daha kocam olacak adam kimdi bilmiyordum bile. Belki de yaşlı bir adamdı nereden bileceğim? Gerçi bunun bir önemi yoktu değil mi? Benim isteklerinin hiçbir zaman önemi olmamıştı. Hayatımda bir kez babam istediğim kişiyle olmama izin verdi o da bok olmuştu. O gün kırılan sesimi açarak bas bas bağırmak istedim ama dilim varmamıştı tabi. Ama bir gün konuşacaktım, biliyorum. “Önemli değil, iş adamı olmak kolay değil tabi. Hazar bey oğlum işleriyle adından çok bahsettirdi kendini Mardin de.” Annesinin göğsü bu laflar üzerine kabardı. Bu sırada genç bir delikanlının gözleri benim üzerimdeydi. İlgiyle bana bakıyordu. Yakışıklı bir delikanlıyı muhtemelen aynı yaşlardaydık. “Öyledir, çalışkandır oğlum.” Dedi annesi gururla ve sonrasında sohbet etmeye başladılar. Tabi ben bu sohbetin dışındaydım zaten konuşamıyordum da nasıl sohbet edecektim ki? Hiçbirinin işaret dili bilmediğine de emindim. Belli bir süre boş boş muhabbet edildi. Daha doğrusu benim anlamadığım muhabbetler. Ben sıkılmış bir şekilde etrafa bakarken kapıdan boylu poslu yakışıklı bir adam girdi. Üzerinde takım elbise vardı ve çok asil görünüyordu. Gözleri kısa bir an bana uğradı sonrasında ise dedemlere baktı. “Hoş geldiniz ağam, kusura bakmayın geciktim.” Dedi sert ve tok sesiyle. Oldukça gergin ve sinirli görünüyordu. Siniri benimle evleneceğine miydi yoksa dedikleri gibi işine mi? Dilsiz olmam sonuçta onu sinirlendiren bir etkendi, girmeden önce duymuştum dediklerini. “Estağfurullah. Gel otur hele, biraz konuşalım.” Dedi dedem omuzlarını gere gere. Öyle kasıntılardı ki onlara bakarken bile midem bulanıyordu. Umarım kendi ailemden daha beter çıkmazdı bunlar da. Onlar kadar beterine henüz rastlamamıştım da. İsminin Hazar olduğunu öğrendiğim yakışıklı adam 1.90 boyunda ve heybetliydi. Geçip babamların yanına kuruldu. “Gelinin olacak kızım Mihrimah.” Diyerek benimle tanıştırdı babam Hazar’ı. Kalbim heyecanla atarken acaba ne tepki verecek diye merakla yüzüne baktım ama o benden tarafa bakmadı bile. Bu biraz incitmişti. “Kısa sürede evlilik işleri halledilsin bu iş de aradan çıksın.” Dedi Hazar gergince. Dedem gerginliğini fark etmiş olmalı ki çok uzatması. Yoksa maazallah talih kuşu kaçardı! “Tabi oğul, sen nasıl istersen. Yarın düğün hazırlıklarına başlayalım istersen?” Hazar öfkeyle kafasını kaldırdı. “Düğün mü? Düğün falan yok. Ben bir kere evlendim zaten. İkinci karıya, hele ki nikâh masasında bırakılmış kadına ne düğünü yapacağım? Elalem ne der?!” demesiyle kalbime büyük bir acı oturdu. Ağlamamak için ne kadar dirensem de gözümden bir yaş firar etti, yanaklarımda yollar çizerek avcumun içine damladı. Başımı yere eğdim. Zaten yaraydı bu mevzu içime şimdi başkasının ağzından duymak beni daha da beter hale sokmuştu. Kafamı bile kaldıramıyorum hüngür hüngür ağlarım korkusuna. Yakışıklıydı ama vicdan yoksunuydu bu adam! Belki de karısı çocuğum olmamaktan ziyade bunun vicdansızlığından intihar etmişti. “Hazar! Laflarına dikkat et.” Diye kızdı babası Asım ona. Bizimkilerin demesi gerekeni babası demişti. Babasına içim ısınmıştı. Anlaşılan bu konakta en çok onu sevecektim. “Yanlış mı söylerim baba? Hepsi doğrudur.” Diye kızdı babasına Hazar da. “Düğün olacak! Büyük bir düğün olmasa da olacak.” Babasının sesi netti ama bu Hazar’ın umrunda değildi. “Sırf sen istediğin için evlenmeyi kabul ettim ama daha fazla beni zorlama baba! Olmayacak diyorsam olmayacak. Beni daha fazla delirtmeyin çeker giderim bir daha yüzümü de göremezsiniz!” sesi öyle gür çıkıyordu ki irkildim. Benim yüzüme bile bakmıyordu sanki kabahat benimmiş gibi. Babası mağlubiyetle omuzlarını indirdi. “Peki, yarın nikahınız kıyılır o zaman.” Ve Hazar, hiç beklemediğim bir cümle kurdu. “Şimdilik sadece imam nikahı kıyılacak. Eğer çocuk vermezse kapının önüne koyarım. Bana ne zaman oğul evlat verirse resmi nikah kıyarım.” İşte bu, acımasızlığın alasıydı. Herkesten nefret ediyordum ama en çok da ondan! Ben bu adamla nasıl gerdeğe girecektim?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD