3.

474 Words
Çantamı toparlayıp anahtarımı aldım. Kapıdan çıktıktan sonra son kez kapatmış mıyım diye kontrol ettim. Sırf arkadaşlarımı göreceğim diye inat edip burada üniversite kazanırken bu kadar yalnız kalacağımı düşünmemiştim. Asansörün bozukluğuna defalarca küfür ettikten sonra aşağı indim. Eren beni bekliyordu. Üniversiteye gidecektik. Eren, 1 seneden fazladır tanıdığım arkadaşımdı. Sanaldan tanışmıştık ama telefon başında bile beni etkilemeyi başarmıştı. Naif, saf, çok hoş biriydi, tabi bu sadece arkadaşlarına özeldi. En yakın arkadaşımdı. Canımın bir parçasıydı sanki. ** hesabımı kapattığımda, 'O' beni üzdüğünde, ailem tarafından linçlendiğimde hep yanımda oldu. Benle bir ağlayıp, benle bir güldü. Onu bulmak boynumun borcuydu. "Bu enerji nereden geliyor sabah sabah?" Gelir gelmez bana sarılmasıyla zaman zaman, aramızda mesafeler varken kurduğu cümle gelmişti aklıma. 'Sen yanıma gelirsen o kadar sarılacağım ki sana. Bıkacaksın benden' "Ne enerjisi be, kalkmaktan vazgeçmiştim bir ara" dedikten sonra güldüm. Ondan ayrıldığımda "Erkencisin o zaman?"dedi. Beni kolunun altına alıp yürümeye başladığında çoktan üniversitenin yolunu almıştık bile. O benimle beraber yürürken aklımdan sadece bugünkü ödevler geçiyordu. "Ne demezsin" Gözlerimi devirip küçük adımlarla yürümeye başladım. Üniversiteden bu kadar nefret edeceğimi bilmiyordum. Normalde çalışmayı severdim ama bu kadarı fazla gelmişti bana. "Ne oldu, yavrum?" Eren birden durup kollarıyla beni kendine döndürdüğünde düşüncelerimden ayrıldım. "Ne ne oldu?" deyip kaşlarımı çattığımda gözlerini devirdi gülümseyerek. "Eskisi gibi değilsin. Bir şeyler canını sıkıyor gibi. Üzülmüş gibisin" "Öf, boş ver" deyip gidecekken kolumdan tuttu. "Sence boş verecek gibi mi duruyorum?" Anlatıp onu da üzemezdim, beni kendime getirmek için çok uğraşmıştı. Bu yüzden ciddi ciddi yüzüne birkaç saniye baktıktan sonra kafamı olumlu anlamda sallayıp güldüm. "Evet, öyle duruyorsun" dedim ve ellerinden tutup koşturmaya başladım. "Nereye, kuzum?" dese bile benim gibi koşmaya başlamıştı. Ayak uyduruyordu. "Üniversiteye. Geç kalacağız ya!" Daha zamana vardı ama konuşmadan kaçış şeklimdi bu. Hem, Yusuf bizi bekliyordu. Bunu bahane edecektim. "Derse daha var, neden benden kaçıyorsun, tatlım?" Cevabından kaçınıyordum. Çünkü benim sorunum belliydi ve her aklıma geldiğinde ağlama krizlerine girdiğimden düşünmemeyi tercih ediyordum. "Kaçmıyorum sadece Yusuf beklemeyi sevmez, biliyorsun" "Yusuf biz hariç hiçbir şeyi sevmez zaten. Hadi, yavrum, bir şeylerin olduğu belli. Anlatmak istemiyor musun?" Kurduğu cümleler bir şekilde dün anonimle yaşadığımız konuşmayı hatırlattı. Dolayısıyla yine aklıma gelmişti... Yine unutmanın eşiğindeyken bu anonim malı yüzünden hatırlamıştım onu. Gözlerim yine dolmuştu haliyle. Eren de fark etmişti bunu. Beni kendine çekip sarılmasıyla gözlerim yavaştan dolmaya başlamıştı bile. Ağlamak istemiyordum. Eren'in yanında o kadar çok ağlamıştım ki, artık beni sulu göz sanmasını istemiyordum. Saçlarımı okşamasıyla içime huzur dolmuştu. Kendime geldikten sonra ondan ayrılıp yüzümü sildim ve gerçek neşeyle gülümsedim. "Teşekkür ederim, her şeyim" Abartıyorum sanacaksınız ama bu kadar uzun süre boyunca yanımda olan tek kişi Eren'di. Her şeye rağmen yanımdaydı, bana değer veriyordu, beni çok seviyordu. Sırf onun için Eskişehir'de üniversite ayarlamaya bile hazırdım. Ama o İstanbul'a gelmek, Yusuflar'la bir okumak istemişti. Hayır diyememiştim haliyle. "Rica ederim, prensesim" İşte buydu. Tek ihtiyacım olan buydu işte. Baş belası arkadaşlarım, tatlı Eren ve bir de boyumdan büyük derslerim! Fazlasına ihtiyacım yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD