SERAY KORKMAZ'DAN
Sabaha karşı kapının yine sertçe çalınmasıyla gözlerimi açmış yengemin bin bir türlü hakaretlerine maruz kalmıştım.
Amcam içeride televizyon izlerken yengem de bana laf sokmaktan susmak bilmiyordu.
Ne mi yapıyordum?
Yine her zamanki rutin hâline gelmiş işimin başındaydım. Kahvaltı hazırlıyordum.
"Nerede kaldı kahvaltı! Saatlerdir mutfakta bu salak. Sen bir git bak şuna Zehra, ne yapıyor?"
Amcamın kızgın gelen sesiyle slimi hızlı tutarak tezgahın üstündeki kahvaltılıkları masaya yerleştirdim.
Tam o sıra da yengem içeriye girdi.
"Senin gevşekliğin yüzünden amcan bana bağırdı gerizekalı. Ne diye hâlâ hazır değil bu kahvaltı? Aylak aylak hareket etme demedim mi ben sana?!"
"Hazırladım yenge. Bende şimdi sizi çağırmaya gelecektim." dedim.
"Bir de konuşuyor karşımda." Elini alnına vurarak ofladı.
"Git amcanla, Serhan'ı çağır." dedi.
"Tamam." diyerek el mecbur kabul ettim.
Gece yaşanılanlardan sonra onu görmek istemiyordum. Korkuyordum. Ama itiraz edersem bu sefer yengem üsteleyecek yine benim üzerime bir çamur atacaktı.
Önce salona geçerek amcam'ı çağırdım. Daha sonra Serhan'ın odasının önüne gelerek kapıyı tıklattım.
Ellerim titriyordu. Korkuyordum ya yine birşey yaparsa...
Ses gelmeyince bir kez daha tıklattım.
"Ne var lan ne var! Sabah sabah bir yatırmadınız insanı!" öfkeyle kapıyı açmasıyla bir kaç adım telaşla geriledim.
"Şey... şey kahvaltı hazır da. Seni bekliyorlar."
Zar zor karşısında kurduğum cümlelerle hızlıca adımladım mutfağa geçmek için. Bakışlarım yerde adımlarım telaşlı bir şekilde girdim mutfağa.
"Ne oldu böyle sanki atlı kovalıyor arkandan Seray hanım!" yengemin kinayeli sesiyle eğdiğim başımı kaldırarak yüzüne baktım.
Fakat onun bakışları bende değil önündeki tabağındaydı.
"Yok birşey yok. Bir isteğiniz olursa diye geldim aceleyle." dedim.
Menuniyetsizce suratıma bakıp tekrar kahvaltısına devam etti.
"Hayırdır hanımefendi karnınız mı tok? Yoksa sofraya oturmaya tenezzül mü etmiyorsunuz?!" amcamın söyledikleriyle başımı inkar ederek sallayıp yerime oturdum.
Şu son günler daha bir zor gelmeye başlamıştı artık.
Serhan'ın da sofraya gelmesiyle hep birlikte kahvaltı etmiştik. Pek tabi ben dalgınlıktan ve rahatsız olduğumdan yine hiçbir şey yiyememiştim. Ortada sadece arada bir amcamla Serhan'ın sesi yankılanmıştı.
Kahvaltıdan sonra herkes dağılmış ben de sofrayı toplayıp evi temizlemiştim. Ardından kendimi güvenli hissettiğim tek yere yani odama atmıştım.
Ortalıkta bir iş yoktu. Yengemde beni rahat bırakmışken odamda kalmak en sağlıklısıydı.
Masada o şerefsizin sesini duymak bile yerime sinmemi sağlıyordu. Son yaşananlardan sonra burada daha fazla kalamazdım.
Ama gidecek bir yerimde yoktu. Çalacak bir kapımı bana sahip çıkacak bir Allah'ın kulu yoktu. Cebimde beş kuruş param yoktu.
Herşeyimi ama herşeyimi elimden almışlardı.
Ama ne olursa olsun bu kez aklıma koymuştum buradan kurtulacaktım. Hemde bulduğum ilk fırsatta.
Psikolojim berbat bir durumdaydı. Hem ruhsal olarak hem de fiziksel olarak çökmüştüm.
Bunca yıl yaptıklarına sessiz kalmıştım. Hoş sesimi çıkarmayı başardığım an tekrar kesmişlerdi sesimi. O yüzden bu kadar çaresizim ya.
Buradan gidene kadar sesimi yine çıkarmayacaktım. Her ne kadar içim içimi yese de. Bunca yıl nasıl sustuysam öylece devam edecektim. Ta ki kurtulana kadar.
Sonrasında gereken cezaları almaları için çabalayacaktım.
Başımı pencereye biraz daha yasladım. Aklımdan geçenlerle birlikte dışarıyı izlemeye devam ettim.
Çıkacaktım. Özgür kalacaktım. Kafesteki kuşun o kafeslerden kurtularak özgürlüğüne kanat çırptığı gibi bende buradan çıkacak özgürce dolaşacaktım dışarıda.
Dilediğim gibi bir hayatı yaşamaya çalışacaktım.
Buradan kurtulduğum zaman mutlu olacağım. Okuyacağım, kendi ayaklarımın üzerinde duracağım, yeni bir yaşam kuracağım kendime.
İçimde hâlâ bunlara dahil umutlar vardı. Ve elbet biliyordum ki er ya da geç ben bir şekilde özgürlüğüme kanat çırparaktım. Bir kuş misali.
Kapımın destursuzca açılmasıyla irkildim.
"Ooo Seray hanımlar burada otursunlar! Hiç bozmasın keyfini bizim zavallı küçük kül kedimiz. Akşam yemeğini de kimler hazırlar hiç umurunda olmasın." dedi.
"Kalksana Allah'ın belası! Amcan gelecek. Az kaldı akşama yemeği hazırlamaya niyetin yok herhalde. Kendi kendine dalmışsın boş hayallere."
"Geliyorum ben şimdi yenge. Zaten kalkacaktım."
"E zahmet olacak sana da kusura bakmazsın artık. Olur mu Seray hanım?" kinayeli sesiyle yerimden kalktım.
Şimdi bir cevap verirsem daha da uzatacaktı. O yüzden dişlerimi sıkarak sessiz kalmaya çalıştım ve odadan çıktım.
Mutfağa geçerek akşam için ne hazırlayacağıma bakındım.
"Akşama ne hazırlayayım?" diyerek içerde televizyonun karşısında oturan yengeme seslendim.
"Ne bileyim bana ne soruyorsun?! Ben söyledikten sonra ne manası var gelir yaparım." Bu kadının şöyle konuşması beni sinir ediyordu.
"Bir isteğin var mı? Varsa onu yapayım diye sordum yenge." dedim.
"Yok bir istediğim hazırla işte birşeyler! Hâlâ ne konuşup duruyorsun başımda." diyerek dizisini izlemeye kaldığı yerden devam etti.
Kendi kendime sinirle mırıldanarak sakin kalmayı bekledim.
Makarna ve patates yemeği yapacaktım en makulu buydu.
Bu yüzden tencereye su doldurup tuz atarak altını açtığım tüpe koydum.
Su kaynayana kadar patatesleri soyarak onu da diğer bölmede hazırladım.
Kapağını kapatarak kaynamasını beklemek kalmıştı.
Kaynayan suya bir paket makarnayı döktüm. On dakika sonra makarnanın da suyunu süzerek tekrar tencereye aldım ve bir kaşık salça koyarak biraz kavurduktan sonra altını kapattım.
Kaynayan sulu patates yemeğininde pişmesi ile onunda altını kapattım.
Salata malzemelerini dolaptan çıkarak bir tabakta salatayı hazırladıktan sonra camdan baktım.
Hava kararmıştı. Ben yemekleri hazırlarken saat epey ilerlemişti.
Çalan kapıyla birlikte hareketlendim. Ben mutfaktan çıkmadan yengem kapıyı açmıştı.
Amcamla konuşma sesleri geliyordu.
"Yemeği hazırla Zehra! Karnım aç." dedi amcam.
"Bekleyelim biraz daha Serhan da gelsin hep birlikte yiyelim." Amcamın ceketini elinden alarak kapının arkasındaki askılığa astı.
"Beklememize gerek yok gelmeyecekmis bugün eve şerefsiz oğlun." yengem amcamın, oğluna şerefsiz demesine sinirlense de ses etmedi.
"Hayırdır niye gelmeyecekmiş?" amcam güldü.
"Oğlunu bilmiyormuş gibi konuşma Zehra. İçiyordur yine bir yerlerde o it. Başka bir işi mi varda gelmeyecek eve!" sinirle söylenerek mutfağa geldi amcam.
"Sen de ne bakıyorsun öyle! Hazırla sofrayı."
Hazırladığım tabakları sofraya yerleştirirken amcamın arasında kalan yengeme göz ucuyla baktım.
Sinirli gözüküyordu. Büyük ihtimalle amcamın Serhan hakkında söyledikleri zoruna gitmişti.
Ona göre oğlu ne yaparsa yapsın tek bir toz tanesi kondurmaz kimseninde hakkında kötü konuşmasına müsamaha göstermezdi.
Fakat bize öten borusu amcama ötmeye yemiyordu. Çünkü karşı çıkar ya da tepki gösterirse kavga ederlerdi.
Sessizce yerine oturdu. Bende sofrayı hazırladıktan sonra yerime yerleştim.
Serhan gelmediği için rahat bir lokma yiyecektim şükür.
Yenilen yemekten sonra masayı toplamış bulaşıkları yıkamıştım.
Şimdi ise salonda amcamlara çay servis ediyordum.
"Hafta sonu misafirlerimiz var." amcamın bana bakarak söyledikleri ile işkillendim. Bakışları pek nezih değildi.
"Hayırdır inşallah kim gelecek?" Höpürdeterek çayını içen yengem aklımdan geçen fakat benim sormaya cesaret edemediğim soruyu sormuştu.
"Hayırlı bir iş için gelecekler." dedi amcam.
Bardağı tutan elim titredi. Sıcak çayın birazı döküldü elimin üzerine.
Sonunda korktuğum başıma gelmişti...