SERAY KORKMAZ'DAN
Akşama kadar odamdan çıkmamış kendi acımla cebelleşip durmuştum.
Ben odamda iken amcamla yengem de gelmiş yemek hazır olduğu için bana seslenmeye tenezzül bile etmemişlerdi.
Şaşırmıyordum bu hareketlerine yıllardır böylelerdi zaten. Eğer işleri çoktan yapılmışsa Seray'a gerek yoktu.
Kimdi ki Seray onlar için? Sadece malını mülkünü yedikleri, evlerinde bir köleden daha aşağılık konumda olan fazlalıktı.
Şu yaşadıklarıma rağmen susup kalmak öylesine zoruma gidiyordu ki... Hangi komşumuzdan yardım istesem kapılarını yüzüme kapatmışlar yardım çığlıklarımı duymazdan gelmişlerdi.
İnsanoğlu böyleydi. Ne yaşanırsa yaşansın iyi kötü farketmeksizin bana dokunmasında kime ne oluyorsa olsun düşüncesindeydi.
Bir Dilber teyzem vardı gizliden gizliye bana yardım eden. Fakat ona bile gidemezdim. Evden çıktığım an hemen kıyametler kopuyordu.
Dolan gözlerimi kırparak kirpiklerimin ucuna gelen yaşlarımı geri göndermeye çalıştım. Lakin bir damla tuzlu gözyaşı süzülerek burnumun ucuna düştü.
Titreyen elimi kaldırarak düşen yaşı sildim.
Elbet birgün gün gelecek devran dönecekti.
Allah'ın adaletinden şaşılmazdı.
İyi kötü farketmeksizin herkes elbet yaşattıklarını yaşayacak öyle girecekti kara toprağın altına.
Karnım açtı. Hem de çok açtı. Acıkmıştım ama gidip tek bir lokma yiyecek ne mecalim vardı ne de hakaretlerini duyacak yüreğim.
Aç uyumaya alışıktım. Küçükken yengem çoğu zaman ceza adı altında beni bazen tam bir gün boyunca aç bırakır odaya kilitlerdi.
Pek dert etmemeye çalıştım bu yüzden. Karnımdan gelen gurultuları yok sayarak gözlerimi kapattım.
"Anne... Anne çok özlüyorum çok..."
"Baba... Niye beni arkanızda bırakıp gittiniz... Beni niye götürmediniz kendinizle..."
İsyan etmiyordum. Allah'tan gelen herşey kabulümdü. Ama dayanamıyorum.
Burnumun direği sızladı özlemle. Annem... Babam... Çok özlemiştim can parçalarımı..
"Keşke ölmeseydiniz... Keşke beni kimsesiz bırakmasaydınız... Ben yıllardır bu acıya katlanmaya çalışmaktan yoruldum..."
"Baba görüyor musun prensesini?... Ne hâle getirdiler beni... Neler yaptılar bana... Baba ben artık dayanmak istemiyorum yokluğunuza..."
"Böyle olmamalıydı... Olmamalıydı beni anlıyorsunuz değil mi?... Anlıyorsunuzdur tabi ben sizin canınızdım..."
Burnumu çektim. Canım yanıyordu...
"Bizim birlikte hayallerimiz vardı... Daha çok şey yaşayacaktık ama siz beni bırakıp erkenden göçüp gittiniz..."
Reva mıydı bu yaşadıklarım?
Ne suçum vardı ki benim?
Küçücük, masum bir çocuktum yanlarına geldiğimde.
Kimsenin canını yakmamıştım ki... Neydi bu kin ve öfke. Kimin ahını almıştım da şimdi böyle yanıyordum cehennem ateşinde.
"Baba ne olur... Ne olur kurtar kızını... Anne duyun sesimi çıkarın beni bu cehennemden ne olur..."
Kapalı gözlerimin ardından bir kaç damla yaş kaçtı. Kuruladım elimle. Başımın altındaki yastığa sımsıkı sarıldım.
Kimsesizliğimi azıcıkta olsa dindirmek için.
"Allah'ım duy sesimi... Kurtar beni buradan..."
Sayıklaya sayıklaya uykuya daldım.
~~~~
Gece geç saatlerde bölünen uykumla uyandım.
Her yerim ağrıyor vücudum şiddetle sızlıyordu.
Üzerimi örtmediğim için üşümüştüm. Gözlerimi karanlık oda da gezdirdim.
Kirpiklerimi kırparak kendime gelmeye çalıştım. Karnım açlıktan sırtıma yapışmıştı resmen. Bir de üzerine susuzluk eklenince dayanamayarak yataktan kalkıp odadan çıktım.
Tedirgin bakışlarımı evin içinde görünen yerlerde gezdirdim. Görünürde kimse yoktu. Uyumuşlardı büyük ihtimalle.
Sessizce parmaklarımın üzerine basarak mutfağa ilerledim.
Kimseyi uyandırmadan suyumu içip tekrar yatağıma geçme niyetindeydim.
Karanlığa alışan gözlerimi raflarda gezdirerek bardağı aldım. Suyu doldurup kana kana içtim.
İçtiğim üç bardak sudan sonra bardağı çalkalayarak aynı yerine koydum.
Küçük adımlarla mutfaktan çıkmak için hareketlendim.
Gelen tıkırtılar ve bir anda çarptığım bedenle korkuyla dudaklarımın arasından ufak bir nida kaçtı.
"Aptal ne diye sinsice hareket ediyorsun!" kulağıma çalınan Serhan'ın sesiyle gerildim.
"Kusura bakma ağabey. Kimseyi uyandırmak istemedim o yüzden sessiz davrandım." gözlerimi kırpıştırdım. Buradan gitmek istiyordum.
"Kes şunu!" kolunu belime atarak beni bir anda kendine çekmesi ile korkuyla ne yapacağımı şaşırdım.
"Ağabey..." Kolunu sıkarak bedenimi iyice kendine yapıştırarak lafımı böldü.
"Bir daha bana ağabey dersen senin dilini keserim Seray. Yemin ederim yaparım bunu.
Tek bir an bile tereddüt etmem." tıslar gibi sarf ettiği sözler karşısında öfkeden gözlerim doldu.
"Bırak beni! Dokunamazsın bana. Çek ellerini üzerimden. Ağabeyimsin sen benim bırak!" sıkıca tutan kolları arasında debelenirken gram eksilmeyen öfkesiyle konuşmaya başladı.
"Sen dediklerimi algılayamadın her halde? Dilini kesmemi istemiyorsan bir daha o kelimeyi duymayacağım senden!"
"Bırak beni bırak!" Gözlerim dolmuştu.
"Yoksa..."
"Yoksa ne? Ne yaparsın Seray?" alayla sarf ettiği sözlerle delirecektim.
"Çığlık atarım! Bağırım herkesi başımıza toplarım. Bırak beni! "
Korkudan, sinirden en çokta panikten vücudum titriyordu. Ellerinden kurtulamadığım her an kendimden iğreniyordum.
Güldü söylediklerime.
"Sen çığlık atacaksın onlarda koşarak sana gelecek he! Bunca zaman kim geldi de şimdi gelecek senin çığlıklarına?! Ola ki gelseler kim inanır sana."
Kimse inanmazdı bana. Doğru söylüyordu bunca zaman bana kulaklarını tıkayan insanlar şimdi de aynısını yapardı.
Dayanamadım öfkemin ağır bastığı saniyelerde hızla belimdeki elini sertçe ittirerek boşluğundan yararlanıp uzaklaştım.
İrice açtığı öfkeli gözleriyle üzerime yürüdü.
"Bekle sen bekle! Sana yapacaklarımdan sonra yine böyle kaçacak mısın?!"
Yüzümde hissettiğim iğrenç alkol kokan nefesiyle sarhoş olduğunu anladım.
Hiçbir şey demeden hızla yanından hareketlenerek çıktım.
Gitmeme ses çıkarmamıştı ama arkamdan alayla gülüşünü duyabiliyordum.
Kendimi odaya attığım gibi kapımı kilitledim defalarca. Köşede duran komodini kapının arkasına koydum. Bütün vücudum titriyor her an yere yığılıp kalacaktım.
Yaşadıklarımı anın getirisiyle pek kavrayamamıştım. Lakin şuan bütün bedenim sıtma hastalığına tutulmuş gibi titriyor korku bütün vücudumu esiri haline almış kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Diğer komodini de alarak kapının arkasındakinin üzerine koydum.
Elimi hiddetle atan kalbime koyarak odanın ortasına yığıldım.
Ben az önce tacize uğramıştım. Şokun etkisinden çıkan beynim daha yeeni idrak ediyordu birşeyleri.
Dolan gözlerimden yaşlar sicim sicim akmaya başladı. Sanki elini hâlâ belimde hissediyordum.
"Allah'ım... Benim bir suçum yok yemin ederim... Benim rızam olmadan bana dokunmaya kalkıştı. Ne olur beni koru onlardan Allah'ım ne olur..."
Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıklara engel olamıyordum. Ağladığım için düzensiz aldığım nefeslerle göğsüm şidettle inip kalkıyordu.
Korku bütün vücudumu esir almış ne yapacağımı ne konuşacağımı bilmiyordum.
"Benim bir suçum yok yemin ederim... Vallahi de yok... Eğer iftira atarsa bana inanırlar dediğine. Ama vallahi ben birşey yapmadım..."
"Kendimden iğreniyorum... Kadın olarak geldiğim bu dünyadan nefret ediyorum... Susturulmak zorunda kaldığım için nefret ediyorum... Çığlıklarımı duymamazlıktan gelen kulaklarını kapatan herkesten nefret ediyorum..."
"Kimsesiz olduğum için bana inanmayan herkesten nefret ediyorum... Allah'ım al beni bu cehennemden... O şerefsiz daha fazla ileri gitmeden ya canımı al ya da kurtar beni buradan..."
O kadar dolmuştum ki... Herşey üst üste geldiği için dayanamamıştım.
Neler söylediğimin farkında bile degildim.
Yerde cenin pozisyonunu almış elimi göğsüme bastırmış kıvranarak acı içinde ağlıyordum.
Ne yapacaktım? Kime söyleyecektim?
Kimseye söyleyemezdim ki...inanmazlardı bana.
"Allah'ım bana bir çıkış kapısı göster. Bu insanların kirli ellerinin üzerimde dolanmasına daha fazla fırsat verme... Kimsem yok benim senden başka duy sesimi..."
Ağlayarak acı içinde bütün gece cenin pozisyonda yerde kalmıştım.