İnstegram: yazarasmira
“İlk geceden... Sana yapacaklarımdan... Kadınım olmaktan... Korkmuyor musun?”
Yutkundum. “Korkmuyorum,” dedim titreyen sesimle. Şu an gerçekten ikna oldu. Ben olsam ikna olmuştum. Aptal Asya!
“Belli. İki gün sonra göreceğiz.”
Sağ kolunu başının altına koyarak uzandı. Ona meydan okumak tamamen saçmalıktı ama “Göreceğiz!” demekten de kendimi alamadım.
“İstersen şimdiden gelip bana cesaretini gösterebilirsin. Hiç sorun değil,” dedi alaycı bir tavırla.
“İki gün sabretmen lazım.”
“Ben sabırlı bir adamım. Beklerim. Yeter ki beklediğime değecek bir şey olsun.”
Kapıyı kapatıp ona doğru yaklaştım. Ona bunları söylemeden rahat uyuyamazdım.
“Senin ilkin olmayacağım için çok da beklediğine değecek bir durum yok bence. Eminim ilişki yaşadığın kadınların sayısını bile bilmiyorsundur. Bu durum midemi bulandırsa bile bu evliliği kabul ettiğim için benden istediğini alacaksın. Tek farkla, seni istediğim için değil yatağına girmeyeceğim. Sadece resmi nikahlı eşin olarak görevimi yapacağım. Beklentini yüksek tutma derim. Sonra hayal kırıklığına uğramanı istemem.”
Melik Şah ayağa kalktı, çarşaf üstünden düşerken altındaki siyah eşofmanı görünce rahatladım. “Yaşına göre fazlasıyla cesursun küçük hanım. Ayrıca çok açık sözlü... Bu senin için iyi değil! Hem de hiç!”
“Ne yapacaksın? Dövecek misin?”
“Hayır. Kadına şiddet uygulamam. Eşit yaratılmadık. Ancak sana yapacaklarımdan sonra bu lafları ettiğine çok pişman olacaksın!”
“En fazla ne yapabilirsin?”
“Bu da bende kalsın. İki gün sonra anlarsın.”
~ Günler Önce
Güneşin battığı yerden umutlar doğar, diyen şair bir de benim hayatımı görseydi bu sözü yazmaya utanırdı.
Benim umutlarım hiç doğmayacak. Bunu bugün bir kez daha anladım.
Umutsuzca amcamın önünde diz çöktüm. “İstemiyorum, evlenmek istemiyorum. Lütfen amca...”
“Evleneceksin! Bu sefil hayattan kurtulmamız için, kız kardeşinin iyi bir geleceği olması için mecbursun!”
Amcam beni hiç tanımadığım bir adamla evlendirmek için her şeyi hazırlamış, bana ise kabul etmek kalıyordu.
“Kardeşime de kendime de çalışıp bakarım. Yeter ki beni tanımadığım bilmediğim bir adamın insafına bırakma,” dedim yerde diz çöküp ağlarken.
Amcam beni umursamadı. “Söz ağızdan bir kere çıkar. Ahmet Uygur’a bu koca İstanbul’da hayır diyecek bir Allah’ın kulu var mı sanıyorsun?”
“Kaçar giderim!”
“Gitmek istiyorsan al kapı orada!”
Kapıya baktığımda amcamın katı sesi kulağımda çınladı. “Sen Ahmet Beyin oğlu ile evlenmezsen eğer kız kardeşini evlendiririm. Haberin olsun.”
“Bunu yapamazsın!”
“1 Milyon Dolar, dile kolay. O para var ya hayatımızı kurtaracak. Hem yıllardır birikmiş borçları ödeyeceğim. Bak bu kulübeden de yakında çıkıp adam akıllı bir evde yaşayacağız. Ben artık yaşlandım. Bu saatten sonra ne size ne de kuzenlerine iyi bir gelecek sağlayamam. Bu fırsat ayağımıza kadar geldi. Geri tepmek aptallık olur. Ben kararımı verdim. Ya sen ya da kardeşin Ahmet Beyin gelini olacaksınız. Karar senin!”
1 milyon dolar neden benim için ödeniyordu? Bu adam deli miydi? Oğluna kız mı yok sanki!
Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Bu evde sığıntı gibi yaşamaktansa belki de evlenmem daha doğruydu. Üstelik kız kardeşimi okutup geleceğini kurtarmam mümkün olacaktı. Eğer bugün buradan gidersen kardeşimin tüm hayallerini yıkabilirdim.
Amcamın ne kadar gaddar olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum. Bugün ise yeğenlerini para için satmayı göze almıştı.
“Tamam amca, dediğin gibi olsun. O zengin veledi ile evleneceğim.”
***
Ayfer yengem ile birlikte kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu.
“Sayende bu leş hayattan kurtulacam ya çok şükür, Akif ev bakmaya bile başladı. Kaloriferli evde yaşayacakmışız. Soğuk suda bulaşık yıkamayacakmışız. Bulaşık makinesi de alacakmış. Kızz sakın yan çizeyim deme ha, vallahi bu kadar heveslendikten sonra kalpten giderim.”
“Ayfer yenge, beni bir mal gibi sattığınızın farkındasın değil mi? Sanki kendi rızamla mı evleniyorum? Bana tercih hakkı mı verildi?”
Ayfer yenge omuz silkti. “Benim de ailem Akif ile evleneceksin dedi, evlendim. Ne var ki bunda? Eskiden herkes görücü usulü evlenirdi. Öyle sevgili yapan kızlara ‘orospu’ olmuş denirdi. O yüzden başımızı önümüzden bile kaldırmazdık. En azından sen şanslısın. Zengin talibin çıktı. Ya amcan gibi yoksul kocan olsa ne yapardın? 30 yıldır bu gecekondu da neler çektim neler… Anlatsam roman olur. Kitabın adı da gecekondu olur.”
Yengem bardakları tepsiye dizerken “Öyle diyorsun da yenge, bu adamın oğlunda bir kusur var ki beni gelin olarak istiyor. Zengin adamın bizimle ne işi olur ki?” dedim içimdeki şüpheyi dışa vurarak.
Yengem dudak büktü. “Milyonluk gelin olacaksın ya sen ona bak. Hem sanki kusursuz erkek mi var? Al bak amcana, aldığı maaşı gidip iddia da harcıyor, gıkım çıkıyor mu? Çıkmaz. Çünkü biz ailemizden böyle gördük.”
“Ailenin rızkını kumarda kaybeden kocaya da bir şey denilmeli. Bilmiyorum Ayfer yenge, eski kafaya göre düşünmek garip geliyor. Artık yeni nesil böyle değil ki…”
“Sen beni dinle, ben bu amcanla 30 yıldır evliysem bu sayede evli kalabildim. Yemeğini önüne koy, evi temizle, çocuklara bak gerisine karışma. Hem amcanın maaşı ortada, at yarışı oynaya oynaya bizi kuru ekmeğe muhtaç ettiği günlerde oldu. Sabrettim, zaten sabretmeyip ne yapacaktım? Baba evine gitseydim daha da sefalet içinde çocuklarımla ele muhtaç kalacaktım. En azından kocamın evinde yediğim kuru ekmek minnetsiz ya yeter bana dedim sabrettim.”
Sığıntı gibi hissettiğim için yengemin son sözü dikkatimi çekmişti. ‘Kocamın evinde yediğim kuru ekmek minnetsiz’
Bu sözü aklımda dönüp durdu.
O esnada Yeliz mutfağa girip “Ablaaa, çok acıktım. Hadi okula da gecikiyorum,” diyerek sandalyeye oturdu.
“Az kaldı. Eee hani sen daha formanı giymemişsin!”
“İlk ders beden dersi. O yüzden eşofman ile okula gideceğim.”
“Anladım.”
“Abla, bana spor ayakkabı alabilir misin?”
“Biliyorsun geçen ay işten çıkarıldım. İş arıyorum. Para kazandığımda…”
Yeliz birden gülmeye başladı. “Ayy ilahi abla, koskoca Uygur ailesinin veliahtı ile evleneceksin. Daha ne para kazanması ne iş bulması yaa.”
Yeliz’e şaşkınlıkla baktım. “Kim söyledi?”
“Amcamız söyledi.”
“Başka bir şey dedi mi?”
“Hayatımız kurtuldu gibisinden bir şeyler daha dedi.”
“Peki, sana abuk subuk bir şey demedi yani?”
“Ne gibi?”
“Yok ya neyse hadi şu sofra bezini al götür odaya, ben de çaydanlığı alıp geliyorum.”
Yeliz umursamaz bir tavırla “İyi,” deyip çekmeceden sofra bezini aldı. Üstündeki eskimiş eşofman takımına gözüm takılınca içim acıdı. Her tarafı pörsümüş tiftiklenmişti. Dirsek kısmında küçük delik oluşmuştu.
Yeliz gittiğinde Ayfer yenge bana kaş göz işareti yaptı. “Hayırdır, niye Yeliz’i sorguya çektin?” diye sordu.
“Amcam eğer ben o adamla evlenmezsem Yeliz’i evlendireceğini söyledi.”
“Akif dediyse yapar. Ne yapsın o da, hayatında 1 milyon doları bir arada görmemişken şimdi adamın biri gelip bu parayı vermek için yeğenini oğlumla evlendir diyor. Garibim o da ne yapsın, bizi kurtarmak için başka çaresi olsa seni zorlar mıydı?”
“1 milyon dolar mı?”
“Amcan söylemedi mi?”
“Yok, söylemedi. Aslında biz konuşurken Yusuf abi içeri geldi diye konuyu değiştirdi.”
“Yusuf duysa kızar, ondan çekinmiştir. Eee şimdi ne yapıcaksın? Evleneceksin değil mi?”
“Bilmiyorum yenge, o kadar kafam karışık ki… Amcama korkup tamam dedim ama bilmediğim bir denizde yüzmek gibi bir şey bu, boğulmaktan korkuyorum.”
“Aman sen de, zengin olacaksın. Sefaletten kurtulacaksın. Gidip milletin hizmetçiliğini yapmayacaksın, kendi evinin hanımı olacaksın. Neyinden korkuyorsun. Bu fırsatı geri tepmek delilik olur.”
“Doğru yenge, sen benden tecrübelisin.”
“Tabii tecrübeliyim. Diyorum ya, hayatımı yazsam roman olur. Kız, yazsana benim hayatımı. Okulda senin Türkçe derslerin hep beş değil miydi? Hatta bir defasında yazdığın bir hikaye olmuştu da ödül mü ne almıştın.”
“Doğru yenge, istersen anlat ben yazarım. Hem bi bakmışsın kitap yok satar da köşeyi döneriz.”
“Amaan deli kız, o şans bana ancak kıçıyla güler. Sen şimdi beni boşver Uygurların gelini olacağın için Allah’a şükret. Bak genç yaşında hayatın kurtulacak, bu fırsatı geri tepme.”
Yengem böyle deyince hak veriyordum. Bir çok insanın aradığı ama bulamadığı fırsattı. Başıma en kötü ne gelebilir ki?
Acaba nasıl biriydi? Hiç merak etmemiştim şimdiye dek… Esmer mi? Sarışın mı? İnternette fotoğrafı var mıdır? Kahvaltı yaptıktan sonra bakarım, diye içimden geçirdim. Tabii fırsat bulabilirsem.
***
Kahvaltı da Yusuf abi ile amcamın küçük oğlu Baran, birbirlerine sataşıp duruyordu.
Yusuf abi 30 yaşındaydı. Baran ise Yeliz ile neredeyse yaşıttı. Baran, Yeliz’den ayca büyüktü. Aralarında tam bir yıl bile yoktu. Aynı sınıftaydılar. Amcam Baran’ı üniversitede okutmak için birikim yaptığını, o yüzden boğazımızdan kısmamız gerektiğini söylerdi.
Yeliz ise lise bitince üniversiteye gidemeyeceğini bildiği için sesini çıkarmazdı. Ancak onun ne kadar okumak istediğini de herkes bilirdi. Amcam aynı zamanda iki üniversite öğrencisine yetişemeyeceğini, zaten kıt kanaat geçindiğini anlattığı günden beri Yeliz durgunlaşmıştı.
3 yıl önce bana üniversiteyi kazansam bile gidemeyeceğimi söylediği zaman ben de kötü hissetmiştim. Oysa ki hem çalışıp hem de okuyabilirdim. O zamanlar aklım ermemişti. Üniversiteye gitmek zenginlere göre sanmıştım. Oysa devlet zaten bana yetim olduğum için burs verecekti. Part time iş bulduktan sonra her masrafıma yetişebilirdim.
Sonra amcamın neden böyle yaptığını anladım. Liseden mezun olur olmaz bana bir arkadaşının kuaför salonunda iş ayarlamış, bana verilmesi gereken maaşı da amcam kuaförden alıyordu. Bana ise sadece cep harçlığı veriyordu. Kalan parayıda evin giderlerine kullanacağını söylediği için sesimi edemiyordum.
Taa ki o kuaför geçtiğimiz günlerde kapanıp ben işsiz kalana kadar böyle devam etti.
Yusuf abi aslında evliydi. Eşi ile çocuğu Adana’ya gittiği için o da birkaç günlüğüne buraya gelmişti. Uygurlar holding de güvenlik olarak çalışıyordu.
“Baba, hadi yediysen çıkalım.”
“Tamam, çıkalım.”
Amcam ile Yusuf kalkıp giderken Baran ile Yeliz’de liseye gitmek için ayaklandılar. Herkes çıktıktan sonra yengem ile baş başa kaldık.
Yer sofrasını topladıktan sonra Ayfer yenge kollarını sıvadı.
“Bulaşıkları sen yıka, ben de kirli çamaşırları yıkarım. Sonrada evi silip süpürürüz.”
Aklıma Yeliz’in spor ayakkabı istediği gelince “Yenge ben çıkıp iş bakacağım,” dedim.
“Ne işi? Sen artık koskoca Uygurların gelinisin. Yakışık almaz.”
“İsteme söz daha olmadı, hem gelin ata binmiş ya nasip demiş. Yeliz’i duydun. Ayakkabı lazımmış. Amcam almaz, biliyorsun. O yüzden kısa süreli bir iş bulmam gerekiyor.”
“Tamam git ama Uygurlar parmağına yüzük taktığı anda daha çalışamazsın. Sosyeteye rezil etme adamları. Uygurların gelini üç kuruşa çalışıyor diye manşet yaparlar.”
“Millet işsiz mi? Niye bunu manşet yapsınlar ki?”
“Sen hiç magazin haberleri izlemediğin için bilmiyorsun tabii, Uygurların veliahtı magazincilerin en çok takip ettiği ünlü kişilerden biri.”
“Ünlü mü?”
“Aynen oldukça popüler bir veliaht. Neyse sonra bakarız onunla ilgili haberlere. Şu çamaşırları yıkayayım yoksa bugün işim bitmeyecek. Sen evlenince bu dertler bitecek. Çamaşır makinesi de alırız, ohh sonra gel keyfim gel.”
Yengemin yüzü hayal kurarken gülüyordu. 50 yaşında olmasına rağmen zayıf olduğu için daha genç duruyordu. Gerçi bu evde kilolu olmak ne mümkün ki.
Yengem radyoyu açıp banyoya götürdü. Artık bir saat boyunca hem müzik dinler hem de eşlik ederek çamaşırları yıkardı. Bu onun için bir ritüeldi. Başka türlü o kadar çamaşırın yıkanması insanı yorardı.
Tabii o çamaşırların içinde benle Yeliz’in kıyafetleri yoktu. Biz banyo yaptığımızda kıyafetlerimizi de hemen yıkayıp asıyorduk. Hem birikmemiş oluyordu hem de az sayıda kıyafetimiz olduğu için zorda kalmamış oluyorduk.
Bulaşıkları çabucak yıkayıp Yeliz ile birlikte kaldığım odaya girdim. Yeliz’in yer yatağını toplayıp dolaba koyduktan sonra oda biraz olsun ferahlamıştı.
Üstüme hızlıca bir tişört ve hırka aldım. Ardından 5 yıldır giydiğim artık beli sıkan pantolonumu giyindim.
Ekim ayı geldiği için havalar serinlemeye başlamıştı. Kazak giymek içinde sıcaktı.
Banyo kapısına gidip “Yenge ben çıkıyorum, akşama görüşürüz,” dedim.
“Gecikirsen ara beni.”
“Tamam ararım.”
Sokağa çıktığımda bu gecekondu mahallesinde geçen yıllarım gözümde canlandı. Çocukken ailemle yaşadığım eve doğru yürümeye başladığımda beni karşılayan sadece enkazdı. Depremde yıkılan gecekonduda annemi, babamı ve henüz bebek olan erkek kardeşimi kaybetmiştik. Yeliz ile okulda olduğumuz için depremde hayatımızı kaybetmemiştik. O depremde çok canlar yandı. Yıllar geçti üstünden ama biz hala o günün acısını unutmadık.
***