When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Neydi bu kıskançlık? Kıskaç gibi bir şey mi? Kıskaç ne işe yarıyordu? Bir şeyleri sıkıştırmaya. O halde hissettiğim o yakıcı his de içimi sıkan bir kıskaçtan kaynaklanıyordu. Hastayım ben anladım. Cihan o kızlara bakınca daha çok hasta oluyordum. Uzun süre arkama yaslanıp konuşulanları dinlemeden gökyüzünü ve enginden uçan aptal kuşları seyre daldım. Hava bulanıktı. Kar yağacaktı biliyorum. Böyle çok nefis ısırılası bir soğuk vardı. İçime her aldığım nefes ile birlikte yazın buz yiyormuşum gibi ferah temiz bir his doluyordu. Dağılan, toplanan, kararan bulutları izledim yine... Yıllardır o kadar camdan dışarıyı izlemiştim ki bulutların renginden, duruşundan tabii ki bir de altıncı hissimin bana verdiği uyarılardan havadaki değişimleri çok çabuk kavrıyordum. Birazdan yağmaya başlayacak