"Arat'la konuştum. Dün gece sizi izlemişler."
Arat'ın adını duymak bile özlemini hissetmeme yetmişti.
"O nasıl iyi mi?"
Dayım tekrar eski pozisyonuna döndü.
"Oldukça iyi. Her yaptığımızdan haberdar diyebilirim. Sağlam çalışıyor."
Bunları duymak içimdeki köşeye sıkışmış huzurun büyümesini sağladı. Keyfim iyice yerine gelirken dün gece ruhumda açtığım son boşluğun varlığı, hala hissediliyordu.
Dayım yemeğini yedikten sonra koltuktan kalktı. Bugün neler yapacaktık merak ediyordum.
"Bugün için bilmem gereken bir şey var mı?"
"Hayır. Sadece."
Biraz durduktan sonra devam etti.
"Fazla sarhoş olmamaya dikkat et. Merdivenler çok fazla ve ben elliyi geçkin bir adamım. Ah bir de, sarhoş halin gerçekten çekilmez oluyor."
Açılan ağzımı kapatmadan önce dayımın gülüşünü izliyordum. Gözlerimi bilmem kaç nolu bakışım için kıstım. Kötücül bakış.
"Cidden mi?"
Dayım başını sallayarak elini kapının yanındaki boşluğa sokup merdivenleri aktif hale getirirken en ukala gülümsemesi yüzündeydi. Kapıdan çıkmadan sesimi duyurmak için bağırdım.
"Şişelerin dibine vurduğum sıra da beni görsen iyi olacak. İçince çok seksi oluyorum biliyorsun."
Cümlemin sonu kapının kapanmasıyla aynı zaman da oldu. Anlaşılan bugün ortamı inceleme ve ruhumdaki şeytanı doyurma günüydü.
Karnımı doyurduktan sonra sabırsızlıkla kıyafetlerin olduğu dolabın önüne gittim. Umutsuzlukla birkaç dakikamı harcadığım dolap gerçekten işe yaramazdı. İçinden gözüme ilişen siyah bir pantolonu elime aldım. Bir de mavi dümdüz bir bluz. Bunlarla işimi görmek zorundaydım. Dün gece bende kalan bıçaklardan birini dün bıraktığım çekmecenin gözünden aldım.
Koltuğa oturup ilk olarak mavi dar bluzu elime aldım. Bu zevksiz parçayı nasıl değerlendireceğimi tamamen buranın konseptine göre ayarlayacaktım.
Birkaç bıçak darbesiyle elimden geldiğince düzgün şekillendirmeye uğraştığım tişörtten sonra elime pantolonu aldım. Pantolonu şekillendirmek tişörtten daha kolay olmuştu.
En kısa zaman da kendime daha fazla kıyafet almalıydım.
Hazırladığım kıyafetleri üzerime geçirdiğimde biraz daha iyi olmuşlardı. Göğsümün hemen altında biten bluzun darlığı bıçakla kesildiği için salaş duruyordu. Uzun kolları bileklerime kadar gelse de dövmemi kapatmak için kısa bir eldiven takmam yeterdi. Kısaltıp şort yaptığım pantolonu da giydikten sonra saçlarımı açık bırakım. Bluzuma uygun mavi bir makyajla uzun hazırlanma sürecimi tamamladım. Kalın tabanlı botlarımı ayağıma geçirip topuklu giyip giymeme konusunda oluşan ikilemi de odada bıraktım.
Merdivenlere çıktığımda salon kalabalıklaşmaya başlamıştı. Saatin kaç olduğunu merak ederken kulağıma çanı andıran ses ilişti. Sesin geldiği yer, tavana yerleştirilmiş olan saatti. Devasa saat en tepede duruyordu. Bu yer ile ilgili olan şaşkınlığım ve hayranlığım sürekli artıyordu.
Aşağı inip insanların arasına karışırken dayımı görüp yanına gitmeyi düşündüm. Salonu geçip müzik sesinin geldiği yere doğru ilerlerken müzik beni daha şimdiden etkisi altına aldı. Tüm duyularım gitar ve basın çıkardığı sesle uyandı. Buranın büyüsü beni sarhoş etmeye yetip artardı bile.
Son kapıdan da geçip içeri girdiğimde içerisi de büyük salon kadar kalabalıktı. Yeni yeni dolmuş görünen yerde göz gezdirip dayımı aradım. Deri koltukların birine oturmuş orta yaşlı bir adamla konuşuyordu. Yanlarına gidip dayıma arkasından sarıldım. Kim olduğuma bakmak için başını çevirdiğinde beni görünce burnuma bir öpücük kondurdu. Böyle bir adamın yalnız kalması beni çok çok üzüyordu.
"Tanıştırıyım, İs. Benim yavrum."
Dayımın beni tanıtırken yavrum demesine gülsem de bu gülüşüm karşıdaki adamın gülme sebebimi anlamasına yetmezdi. Dayımın bu kelimeyi çift yönlü kullanması ise hem beni rahatsız etmeyecek hem de kimse bir şey anlamayacaktı.
"Çok zevklisin Ahit." Dedi ve elini uzattı. "Ben Tunç. Memnun oldum güzellik."
Adamın babacan tavrı söylediği kelimeleri iticilikten uzak tutuyordu.
Ahit' de dayımın lakabıydı. Zaten gerçek ismi bilinen sadece iki kişi vardı. Ateş ve Kavin.
Adamın uzattığı eli sıktım."Ben de memnun oldum."
Tunç uzattığım elimi sıktıktan sonra kendine çekti ve üzerini öptü. Bu kibarlığına açıkçası şaşırdım. Deriler içinde saçı sakalı birbirine karışmış bir adamın bu tür nezaket kurallarına uyması hoşuma bile gitti.
Tunç ile dayım sohbetlerine devam ederken ben de etrafı incelemeye başladım. İstemsiz olarak şarkıyla beraber ritim tutmaya başladığımı fark etmemle bu akşam tozutmadan durmanın zor olacağını anladım.
İçeri giren herkes göz kamaştırıyordu. Parlak büstiyerler, kalçayı zor kapatan şortlar, çıplak kasların üzerine deri yelekler. Dövme havuzunda yüzmüş bedenler. İnsanın içindeki kötü kanı kaynatan müzikle beraber, kendinden geçmesini sağlıyordu.
Zamanla ben içeridekileri incelemeye dalmışken neredeyse bir iki saat geçmişti bile. Kalabalık iyice artmıştı. Ateş ve oğlu hala yerinde değillerdi ki birden kapının yanından yüksek bir ses yükseldi. Müzik sesi birden kesildi ve herkes ayaklandı. Dayımın beni dürtmesiyle ben de ayağa kalkıp ön taraflara doğru yürürken dayım ve Tunç beni ortalarına alıp en öne geçirdiler. İki yaşlı kurtun ortasında kalmak biraz komik gelse de tüm bu ritüelin sebebi olan iki kişi ve yanlarında korumaları içeri girdiler.
Ateş önde Kavin arkasında duruyordu. İkiliyi gören herkes domino taşları misali hürmetle tek dizlerinin üzerine çökerken bir yandan ellerini kalplerine koyuyorlardı.
Ben de herkesle beraber yaptıklarını yaparken gururum içimdeki şeytanı, oda beni dürttü. Bu hürmetin ve gücün tüm sahibi ben olabilirdim. Tüm bu insanlara hükmeden ben olabilirdim. Bu gücü elinde tutmanın nasıl bir şey olduğu hakkında tahmin edemeyeceğim fantaziler zihnimi dolduruyordu.
Başımı yana çevirip önümüzden geçmek üzere olan Ateş'e baktım. Eğilmiş halde durduğumdan görüşümü açmak için saçlarımı diğer tarafa attıktan sonra merdivenlerden inen protokol tam karşımdaydı. Herkesin gözü yere bakarken bir tek benim gözümün onların üzerinde olduğunu fark eden kişi Kavin'di. Yeşil ve anlamsız bakan gözlerini benden bir saniye bile ayırmamasına karşılık ben de ona eşlik ettim. Uzun boyu, gelişmiş kasları, erkeksi fakat kusursuz gibi görünen yüzü onu izlerken eğilmiş halde olmam kendimi böcek gibi hissetmeme neden oldu.
Sert yüzündeki keskin ve çatık kaşları ondan korkmamı gerektirse de bu durum içimdeki kendini gösterme isteğini körükledi. Gözlerimde yanan alevin yansımasını Kavin'in gözlerinde görebiliyordum. Bakışlarında yaşattığı bir hesap vardı ve bu hesabı kesmek benim için kolay olmayacaktı. Uzun boyunun üzerinden bir kaç kat daha aşan kibrinin gölgesi bile, kelimelere gerek kalmadan onu anlatıyordu. Ateş'in vurdum duymazlığının yanında Kavin, onun istikrarıydı. Tek el olmanın hırsı gözlerinden okunuyordu. Ateş'ten daha büyük olan düşmanım işte buydu.
Önümden geçmesiyle keskin yeşil gözler benden ayrıldı. Tek dizimin üzerinde dururken, tam bir zavallı gibi hissediyordum. Protokol önümden geçtiği gibi herkesten önce ayağa kalkan ben oldum. Herkes çökmüş haldeyken şimdi ben ayaktaydım. Uzun olan boyum ayağımdaki postalların ve herkesin çöküşünün etkisiyle biraz önce yaşadığım ego sarsıntısını geçirecek derecede tepeden bakmama sebep oldu. Başımı yana çevirip arkasından baktığım Kavin sanki ona baktığımı hissetmişcesine omzunun üzerinden arkaya baktı. Yüzünde gördüğüm küçük dudak kıvrımı ile tekrar önüne dönüp en üstteki locaya yürümeye devam etti.
Herkes yavaşça yerinden kalkıp eski düzenine dönerken dayım ve Tunç anlamaz halde yüzüme bakıyordu.
"İyi misin?"
Dayımın sorusuna başımı evet anlamında salladıktan sonra kasılan yüz hatlarımın verdiği ağrıyı hissettim. Ardından hızla arkamı dönüp biraz önce Kavin'in indiği merdivenlerden çıkıp oradan ayrıldım. Bulduğum ilk aralığa girdim.
Bir anda içimde yanmaya başlayan volkan, alevlerini ellerime sıçratmıştı. Ona bakarken hissettiğim duygular bunu hissettiriyordu. Ellerimi üzerime sürmeye başladığımı fark edince kendime daha da sinirlendim. Yanımda duran duvara attığım tekme hırsımı geçirmeye çalışmak yerine daha da hararetlenmesine sebep oluyordu. Duvara yaslandım. Attığım darbelere yumruklarımla devam etmek ise sadece ellerimin acımasına sebep olmuştu. Eldivenli elim normal görünürken diğer elimden akan kanı hissediyordum. Kanımın akması bir yandan dinginlik verirken diğer yandan bu pislikler için akan her damla kan, anne ve babamın kanının bir daha aktığını aklıma getiriyordu.
İçimdeki nefret, tutmazsam gözlerimden akacakmış gibi hissederken çöktüğüm köşe de beni bulan dayım, kafamın dağılmasına sebep oldu.
"İs. İyi misin? Ne oluyor?" Gerçekten şaşırmış gibiydi.
"Neler mi oluyor. İçimde yanan hırsın dumanı nefes almamı engelliyor. O oluyor."
Durumun saçmalığını anlayan dayım da benim gibi duvara yaslanıp yanıma oturdu.
"Bu ihtişamın sahibi sen olmalıymışsın gibi hissettiriyor değil mi? "
Bu hissi sadece ben yaşamadığım için sevindim.
"Tüm bedenim kaynıyor. Sabırsızlık öne atılmamı istiyor. Bu kadar acemi olamam. Küçük bir plan değil bu. Yirmi üç yıllık kanlı defteri, aptal duygularım yüzünden tozlanmaya bırakamam."
Sinirle başımı, yasladığım duvara çarptım. Herkes içeride olsa bile sesime sahip olarak konuşuyordum. Ama sesimdeki tıslamaya engel olmam çok zordu.
"Bu senin suçun değil. Ateş'in işi bu. O oda da bulunan her eşya, her ses, her his o şerefsizin tek elinde. Çalan müzikten içilen içkiye kadar her şey kafana bu duyguları sokmak için. O oda büyülü İs. Her şeyi senin olduğuna inandıran bir büyü. Sen her şeyin sahibiyim sanırsın. Sonra Ateş kapıdan girer ve sen aslında böyle olmadığını anlayıp ona taparsın. Ateş manipülasyon konusunda usta. Olan bu sadece sen bunu görebilecek kadar akıllı bir kızsın."
Dayımın dedikleri öfkemi kontrol altına almamı sağladı. Ateş'in algı oyunu ise zihnimi, içinde etkisiz kaldığı odadan çıkardı.
"Bu algı oyununu Ateş'in başına sarmam lazım. Kendi oyununda piyon olmalı."
Dayım başını sallayıp ayağa kalktıktan sonra bana elini uzattı.
"Hadi o zaman. Bunun için buradayız."
Dayımın gülümsemesi ile kendime olan güvenimi biraz daha toplayıp ben de ona elimden gelen gülümseme ile karşılık verdim.
Tekrar içeri girdiğimizde insanlar içki şişelerinde sallanmaya başlamışlardı. Dayımla beraber tekrar Tunç'un olduğu locaya ilerledik. Etrafı kalabalıklaşmış olan Tunç bizi görünce yanında yer açıp gelmemizi işaret etti.
"Nereye kayboldunuz dostum."
Dayım belimden tutup önce benim oturmamı sağladı.
"İs hava almak istedi."
Tunç bana baktıktan sonra gülümsedi ve ortada duran masanın üzerinden bir tane sigara aldı.
"Asıl hava burada. Bir kere çekmen bile oksijensiz yaşayabilir ama bunsuz yaşayamazmışsın gibi hissettiriyor. Al."
Bana uzattığı el sarması sigara gibi görünen şey tam anlamıyla ottu. Elinden alıp Tunç'a gülümseyerek göz kırptım. Daha sonra ne yaptığımı göremeyecek kadar yanındaki kızla meşgul olduğunda sarmayı göğüs arama sıkıştırdım. Çalan şarkı harekete geçmemi söylerken dayıma iyice sokulup kalkacağımı haber verdim. Ardından dans eden insanların arasına ilerlerken kafası yerinde olan sadece benmişim gibi görünüyordu.
İyice kalabalığın arasına girip dansla kıvrılan bedenlere eşlik etmeye başladım. Müzik o kadar iyi geliyordu ki diğerlerinin aksine sadece müzikle bile sarhoş olabilirdim. Çok geçmeden önümde beliren yakışıklı bir çocuk da bana eşlik etmeye başladı. Bozmadan onunla beraber dans etmeye devam ettim. Bu çocuğun arkadaş ortamına girerek nabızlarını ölçebilirdim.
Fena sayılmaz kategorisine girebilen çocuk için en iyi dans şovumu sergiliyordum. Kıvrılan bedenime uyum sağlamak için epey ter dökmüştü. Biraz daha dans ettikten sonra çocuk sonunda konuşmaya başladı.
"Masaya gidip bir şeyler içelim mi?"
En tatlı gülümsememle başımı evet anlamında salladım. Dans alanından ayrılıp masaların olduğu yere ilerlerken üzerimde hissettiğim gözler yüzünden en üstteki locanın olduğu yere bakma gereği hissettim.
Bakışlarım her zaman olduğu yerde duran yeşil gözleri bulduğunda dudakların kıvrılma sırası bendeydi. Bir elim biraz önce tanıştığım çocuğun avucundayken diğer elimle Kavin'e bir öpücük gönderdim. Yeşil gözler biraz daha büyüyüp tekrar kısıldı. Bu küçücük tepkiler keyfimi iyice yerine getirdi.
Tekrar önüme döndüm ve ilerlediğimiz masadaki insanları süzmeye başladım. Dansın ve Kavin'i bozmanın verdiği haz ile iyice yerine gelen güvenim bu masadakileri tav etmenin kolay olacağını hissettiriyordu.
Masaya otururken yanımızdan geçen garsonun tepsisinden bir bardak viski aldım. İçmeye niyetli olmasam da elimde içki olması dikkati hala yerinde olanlar için üzerimdeki şüpheyi azaltırdı. Biraz nabız yoklamanın zararı olmazdı.