Her şey hazırdı. İstanbul' a gidecektik. Son anda görev çıktı. İki günlük bir görev. Fırat sen git demişti. Bana izin vermişti. İki gün sonra gelecekti. Bir gün bize uğrayacak sonra da bir kaç gün o da tatil yapacaktı. Göreve katılmak istedim.
" 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim Alin. Sende biliyorsun bu günleri kana bulamak isterler. Bunlar içim hazırlıkları yakında başlar. Uzun zaman ne yüzlerini görecek ne de seslerini duyacaksın. Git gör aileni. Aile önemli. " dedi. Yola böyle düştüm. Sadece benim için geçerli değildi çünkü bu. Ailemin çoğu askerdi. Ben imkan bulup beş dakika arasam onlar açamazdı, onlar arasa ben açamazdım. Müsait dakikalarımızın denk gelmesi zordu.
Saat 7' yi biraz geçiyordu ki indim taksiden. Karşılanmak istememiştim. Uzun zaman sonra ilk kez geldiğimde evde olsunlar istedim. Taksiden inince önce üstümü başımı düzelttim. Anahtarım olsa da zile
basacakken birisi gözlerimi kapattı.
Ani bir hareketle başımı arkaya atıp,
sol dirseğimi arkamdakinin karın
boşluğuna geçirdim. Asker olmak ve asker çocuğu olmak böyle bir şeydi. Her an tetikte olmak gerekiyordu ama arkamı dönüp baktığımda yerde yatan kişi çok tanıdıktı. Tanıdıktı ve bana küsmüş gibi bakıyordu.
" Yengeeee. " diye bir çığlık attığında Annem ve Melek Yenge' m koşar adımlarla açtı kapıyı. Şu an salonda kanepede yatıyordu. Annem kek tabağıyla geldi. Hani yemekten önce tatlı ve abur cubur yasaktı? Boran bana kaşları çatık bir şekilde baktı.
" Seni kuzenlikten reddedeceğim. " dedi.
" Öyle bir şey yapman mümkün değil. "
" Sen beni dövdün. Ağır hasar aldım. Şikayetçi olacağım. Mutlaka ceza almalısın. "
" Gözlerimi kapatmasaydın sen de.
Suçlu olan sensin Boran. Boşuna zırlama."
Baran Amcam oğlunun alnına buz koyuyordu. Boran anneme baktı.
" Yenge bak ne diyor kızın? Ben nasıl suçlu olabilirim ki? Geldi diye sevinmek suç mu oldu?"
" Alin. O senin kardeşin. Böyle konuşma. Özür dile hemen. Bak ne kadar kırılmış. " dedi annem. Annesiz büyüdüğü için Boran' a hiç kıyamazdı. Normalde sessiz sakin olan Boran fırsatını bulduğunda böyle nazlanırdı. Bunu genellikle hasta olduğunda yapardı ki ben şu an ona bu imkanı fazlasıyla vermiştim.
" Yenge ben kırılmadım. Kafam gözüm kırıldı. Sağlam bir yerim kalmadı. Yerlere düştüm. Haşatım çıktı benim. "
Baran Amca' ma baktım.
" Amca lütfen oğluna söyle abartmasın. Azıcık alnı şişecek. Birazda karnı ağrır o kadar. "
" Alt tarafı diyorsun bir de ya. Beyin kanaması mı geçirmem gerekiyordu ciddiye alman için? Gerçi düştüm. Belki geçiririm. Ay başım ağrımaya başladı. Midemde çok fena. Ay yemekte yiyemem ben. Anca çorba içerim. "
Bunu söylerken keki götürüyordu ama kimse farkında değil sanıyordu herhalde. Mine yastık getirdi ve başının altına koydu.
" Abartma sende Boran dedi Baran Amca' m. " Boran surat astı.
" Tabii senin askerin ya sen hemen onu koru. Boran kim ki? Amca kızın beni dövdü. " diye bu kez babama döndüğünde dayanamadım ve gülmeye başladım.
" Bir de gülüyor ya. Ciddi ciddi acıma gülünüyor bu evde. "
" Gülme sende Alin. " dedi babam.
" Baba yapma sende. Hiçbir şeyi yok. "
" Kardeşine vurdun Alin. Acısına saygı duy. "
" Duy babanı duy. "
" Sen dua et buradayım diye sadece uzaklaştırma ve yüzünü görmek üzerine hamle yaptım. Gerçekten düşman olduğuna inansam yerden kalkamazdın. "
" Bak ne diyor ya. "
Baran Amca' m gülümsedi.
" Askerim diye demiyorum Alin doğru söylüyor. Gerçekten vursa hastanede açardın gözünü. Aslan kızım benim. "
" Dört tarafım hain dolu. Neyse ki yengelerim ve Soner Amca' m var. Diğerleri acımı seyrediyor anca babamda sırtımdan vuruyor. "
Baran çok seviyordu ilgiyi hastayken. Bu sayede de tüm aile başına toplanmıştı. Üşüyorum diye tutturduğu için Mine' nin en sevdiği polar battaniye getirildi. Ekmek çiğneyip İpek fularımla başına bağladı. Anneme tavuk suyuna şehriye çorbası yaptırdı ki hasta çorbasıymış. Sanki grip olmuştu.
Saat 9 u geçmişti ve biz hala yemek yememiştik ki bu asker evinde pek alışılmış bir şey değildi.
" Şımarık. " dedim ters ters.
" Tanışıyor muyuz?" diye sordu.
" Öyle mi olduk şimdi. "
" Dayak yiyince hafızamda zarar gördüyse demek ki. "
" Sonunda gerçekten vuracağım o olacak. "
" Yenge! Düşünce kolum acımış, çorba içerken ağrıyor. Alin içirsin değil mi çorbası?"
" Hani tanışmıyorduk?"
Annem; " Alin kardeşine çorba içir. "
Boran bana gülerek dil çıkardı. Sinsi yılan. Hiçbir şeyi yoktu. Kasten yapıyordu. El mahkum içerdim çorbasını. Hassas zamanlarında kimse onun kalbini kırmak istemezdi.
Telefonum çaldı. Arayan Fırat' tı. Acaba görev erken mi bitti, geliyor mu diye düşünerek telefonu açtım.
" Alin. " dedi kısık sesle.
" Buyurun komutanım. " dedi.
" Yalnız mısın? "
Sesi öyle kısık geliyordu ki anlamak zordu. Hemde görevle ilgili bir şey diyecek olabilirdi. Mutfağa geçtim.
" Yalnızım. "
" Sana söylemek istediğim bir şey var. "
" Dinliyorum komutanım. "
" Erhan esir düştü Alin. "
" Hemen geliyorum Komutanım."
" Gelme. Onun için aramadım. Erhan' ı kurtarmaya gitmeden sana söylemek istediğim bir şey var. "
" Dinliyorum Komutanım. "
" Şu an sadece Fırat desen olur mu?"
Bunu neden istediğini anlamamıştım ama dediğini yaptım. Bir tuhaflık vardı. Erhan esir düştüyse neden beni aramaya vakit kaybediyordu?
" Dinliyorum Fırat. "
" Alin çok güzelsin. Bir şeyi merak ettim. Sence bizden olur muydu?"
" Anlamadım Komutanım. " dedim ama aslında şok olmuştum.
" Komutanım gelenler var. " diye bir ses duydum.
" Kapatmam lazım. " dedi ve kapattı. İyi de ses Erhan' a aitti. Erhan esir düştü dememiş miydi Fırat? Neler oluyordu? Bizden olur muydu ne demekti? Beni beğeniyor muydu? Böyle bir şey varsa bile bunu neden görevin ortasında söylemişti? Bir anormallik vardı. Annem mutfağa gelince kendime geldim. Ya da geldiğimi sandım.
" İyi misin kızım? "
"İyiyim anne. "
" Kötü bir haber mi aldın?"
Anneme sarıldım.
" O nereden çıktı?"
" Babanın kötü bir şey öğrendiğindeki bakışıyla senin az önceki bakışın aynıydı. "
" Tim göreve bensiz gitti ya ona takıldım anne. Yok bir şey. "
" İyi bakalım. Madem yok bir şey o zaman yemeği hazırlayalım. Geç kaldık zaten. "
Hemde ne geç kalmıştık. Boran bütün ilgiyi üzerine çektiği için kimseye sarılamamıştım bile.
" Biraz daha böyle kalalım mı anne? Mis gibi kokuyorsun. Kokunu özlemişim. "
"Sen de öyle demek isterdim
ama diyemiyorum. Aslında biz yemek hazırlarken sen bir duş mu alsan
kızım, babanlar gibi kokuyorsun ve ben kızımın bebek kokusunu özledim. "
Sevgiyle parlayan gözlerine baktım. Anne bakışı kesinlikle başkaydı.
"Barut mu kokuyorum?" diye sordum.
Sanırım en sevdiğim kokuydu barut kokusu. Baba kokusuydu. Amca , dayı, teyze kokusuydu benim için barut kokusu.
"Barut kokuyorsun," dedi buruk bir
tebessümle, "Ne kadar istemesem de, deli gibi korksam da sen kendi yolunu
seçtin"
" Kafe ve klüp nasıl gidiyor anne?"
" Çok iyi. Yeni evlatlar mı edinsem orada diyorum. Alev anne diyenler var haberin olsun. "
" Gelip bir kendimi göstermek şart oldu demek ki. " dedim. Annemi kıskanıyordum. Ailem hariç herkesten. Annem sadece beni dünyaya getirmişti ama altı kardeştik biz. Fazlasına gerek yoktu.
Ben duşa girdim. Annemler sofrayı hazırladı. Boran baş köşeye kurulmuştu. Hani yemek yiyemiyordu? Keyifle yemeğimizi yemeye başladık. Sohbetler başladı. Genelde askerlik üzerindeydi. Babamın ve tabii ki diğerlerinin attığım her adımdan haberleri oluyordu ama yine de dinliyorlardı beni. Fırat Ölüler" e katıldığımı bilmediği için yarın annemin kulübü kapatıp o gelmeden bir kutlama yapmaya karar vermiştik ki mesaj geldi. Öyle sadece bana da değil. Bana, Görkem abime, Ertuğrul' a ve Asil' e aynı anda mesaj geldi. Bizimle birlikte bir de Can Amca' ma. Masadaki bütün askerlerin yüzü düştü. Hepsi görev emri olduğunun farkındaydı. Ölüler' e gelmiş bir görev emri. Görkem Can Amca' ma bakıyordu. Can Amca' m bana baktı.
" Asker Alin Akıncı!"
" Hızla ayağa kalkıp selam durdum. "
" İlk Ölüler görevin hayırlı olsun. Timini kurtarmaya gidiyorsun. "
" Can Amca. "
" Emir komutadayız Asker!"
" Komutanım. "
Ölüler Timi sorumlu kumandanı Can Amca' mdı. Masada buz gibi hava esiyordu.
" Üç saate Diyarbakır' da olacaksınız. Konuşma zamanı değil asker! "
Öylece fırladık ve bildirilen Askeriyeye gittik. Bir jet bizi Diyarbakır' a götürecekti. Hepimiz orada bir araya gelecektik. Bütün tim. Yol boyunca benim aklım Timde ve Fırat' taydı. Bana yalan söylemişti. Sadece Erhan değildi esir olan. Kendi de esirdi. O yüzden kısık sesle konuşuyordu. Belki yaralı bile olabilirdi. Eğer benden gerçekten hoşlanıyorsa ölmeden önce son kez sesimi duymak için mi aramıştı?