Acemilik zamanlarımdan kısa bir hikaye . Umarım beğenirsiniz .
1
Önüne açılan yeni sayfayı inceleyen kız aradığı kelimeleri bir türlü bulamayınca gerginlikle okumaya devam etti. Dün yayınlanan haberde bir sıkıntı vardı. Gerçek olmayan birşeyler. Bundan emindi ve bunu ispatlamak için bulabildiği her kaynağa bakıyordu.
" Buldun mu ?"
" Yok "
" Çayın soğuyor. Hem okuyup hem içebilirsin "
Zeynep başını sallayarak masada duran çayından bir yudum aldı. Buz gibi olmuştu ama pek umursamayarak gözlerini tekrar laptobuna çevirdi. Özel bir dergide çalışıyordu. Kendisine ait yarım sayfalık bir köşesi vardı. Dünya basınından ilginç haberler hakkında yorumlar yapmak onun göreviydi. Ama iki haftalık izne ayrılmıştı ve bu hafta onun köşesine, yine dergide onunla birlikte çalışan arkadaşlarından biri kendi bulduğu bir haber yayınlamıştı. Okuduğu zaman haberde çok bariz bir saçmalık göze batıyordu ve Zeynep bunun kendi itibarını zedeleyeceğinden korkarak araştırma yapmaya başlamıştı.
" Madem çalışacaktın neden beni buraya çağırdın ?"
Karşısında oturan Aymelek sitemle içinde oldukları kafede oturan insanları izlemeye başladı. Zeynep kısa bir an başını laptoptan kaldırıp yüzünün her köşesinden sıkıldığı belli olan arkadaşına baktı ve yaptığı haksızlık için pişman olarak laptobunun kapağını kapattı. Kızı buraya o çağırmış ve iki laflayıp vakit geçirmek istemişti. Ama yola çıkmadan aklına takılan haber yüzünden bütün öğlenden sonraları mahvolmak üzereydi.
" Haklısın özür dilerim. "
Aymelek siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırarak yan gözlerle arkadaşına baktı. Zeynep gerçekten bütün ilgisini ona vermiş gibi görünüyordu. Küçüklüğünden beri affedici olan kız hemen sevinçli bir moda girerek ona döndü.
" En azından bir haftan daha var. Bir hafta daha iş yok . Söz mü ?"
" Söz. Anlat bakalım yeni müdürünüzle durumlar nasıl ?"
Aymelek gülen yüzünü anında asınca Zeynep yanlış bir soru sorduğunu anladı. Ama daha geçen gün Aymelek yeni müdürlerinin kendisi ile fazla ilgilendiğini ve onu yemeğe götürdüğünü anlatmıştı. Hatta o adam için ' Bu sefer buldum. Bu adam benimle evlenecek " diyordu. Üç gün içinde ne değişmiş olabilirdi ki.
" İyi değil. O şerefsiz ile her gün çalışmak zorunda olmak beni boğuyor "
" Neden ne oldu ki ?"
" Nişanlıymış meğer "
" Vay şerefsiz "
" Evet. Hemde bana ' Nişanlı İsem ne olmuş evli değilim ya ' dedi. "
" AA. Ne tür manyak bu be "
" Aman. Bir an önce yeni bir iş bulmam lazım benim Zeynep. Adam şimdi de diğer sekreterlerle kırıştırıyor. İşin kötüsü de adamın nişanlı olması kazıların umrunda değil "
" O zaman sana en acilinden iş bakmamız lazım. Öyle insanların yanında çalışma . Hatta bizim dergiye bir sorayım senin için uygun pozisyon varsa belki birlikte çalışabiliriz "
Aymeleğin gözleri bu haberle parlayarak " Süper olur kızım ya " diye bağırması yakınlarında oturan birkaç kişinin dikkatini çekince kız utanarak oturduğu yerde sindi kaldı. Zeynep onun bu haline gülerek ayaklanırken " Hadi kalk kalk sinemaya gidelim " diye arkadaşını düştüğü durumdan kurtarmak isterken birden ayağının altındaki zemin sallanmaya başladı. Zeynep bulanmaya başlayan midesini eli ile tutarak " Aymelek " diye fısıltı ile konuşunca arkadaşının özel durumunu bilen kız hızla ayağa kalktı.
" Yine mi ?"
" Evet "
" Burda mı ? Nereye gitsek ?"
" Lavabo. Çabuk "
Zeynep arkasını dönüp lavaboya koştururken arkada kalan Aymelek hızla bütün eşyaları toplayıp arkadaşının arkasından koşturdu. İkisi Ardarda tuvaletlere girdiğinde içerisinin boş olması ile rahatladılar. Ancak Zeynep başının dönemeye başlaması ile fazla zamanının olmadığını bilerek hemen kendini kabinlerden birine attı. Aymelek de zeynebin girdiği kabine girdiğinde arkadaşının saniyeler içinde gözlerinin önünden kaybolması ile boşluğa bakakaldı.
" Bu sefer çabuk dönse bari "
&&&&
1955
Zeynep bir an için tuvalet kabinindeyken bir an sonra kendini boş bir tarlada buldu. Aslında pek de boş değildi. Etrafında yirmi kadar ağaç vardı ancak dalları boştu. Yerdeki toprağın da yeni sürülmüş olduğu belliydi. Bu sefer nereye geldiğini merak ederek adım attığı sırada toprağa gömülen topukluları ile gökyüzüne bakar ağzını sımsıkı kapadı. Küfretmek istemiyordu. Kendisine verilen bu lütuf için asla şikayet etmeyecekti.
Bu durum henüz yedi yaşında iken başlamıştı. Bir gün son dersten çıkıp okul servisine binmeden önce tuvalete uğradığında birden kendini bambaşka bir yerde bulmuştu. Korku ile çığlık atmış ve ağlayarak olduğu alandan kaçmaya başlamıştı. O an için tek derdi tanıdık sokaklar görmekti. Ancak bu olmamış etrafındaki garip giyimli insanlar onun koşarak yanlarından geçişine tuhaf tuhaf bakmışlardı. Geçmişe ilk ziyareti böyle olmuştu Zeynebin . O gün tam iki saat boyunca bilmediği bir tarihte bilmediği bir yerde koşarak ağlamış en sonunda yorulup çöktüğü bir duvar dibinde hıçkırırken kendini yine okulun tuvaletinde bulmuştu. Annesi okuldan dönmeyen Zeynep için çok korkmuş ve polislere haber vermiş ancak sadece babası hiç korkmadan zeynebin en son görüldüğü yere yani okula gidip beklemeye başlamıştı. Ve beş saatin sonunda ortaya çıkan kızını garip bakışlar altında eve getirmişti. O gece evde şimdiye kadar sakladığı bu sırrını açıklamış ve kendisinde olan bu yeteneğinin kızında da olduğunu anlatmıştı. O bir zaman yolcusuydu. O günden sonra annesi bu durumu kabullenmeyip hem kocasına hemde zeynebe uzak davransa da babası her zaman kızının yanında olmuş ve bu durum ile nasıl başa çıkacağını öğretmişti. Geçmişe yaptığı yolculuk esnasında geçen zaman ile kendi zamanında ki saat farklıydı. Buna özellikle dikkat etmesi gerekiyordu. Eskiyi hatırlayan zeynep derin bir nefes alarak ayağındaki toplu ayakkabıları eline aldı ve toprak üzerinde yürümeye başladı.
" En azından vücudumdaki elektriğimi alır. İyi tarafından bakmak lazım "
Kendi kendine konuşarak yürürken birden ayağında hissettiği acı ile hızla ayağını kaldırdı ve tek ayak üzerinde acı ile zıpladı.
" Off ya bu ne "
Olduğu yerde çöküp ayağının altına bakmaya çalışırken üzerinde hissettiği gölge ve peşinden gelen ses ile kafasını tekrar yukarı kaldırdı.
" Sen de kimsin ?"
" Şey ben . Burdan geçiyordumda teyzecim. Ayağıma sanırım bir şey battı. "
Başındaki yemenisi üzerindeki şalvarı ile yaşından daha büyük gösteren teyze bu garip görünüşlü kıza acıyarak yanına oturdu. Kanayan ayağını kendine çekerek gözlerini kısıp bakmaya başladı.
" Nereye gidiyordun da yolun benim tarlama düştü bakem "
Zeynep ona yardım etmeye çalışan kadıncağıza ne söyleyeceğini düşünürken kadının elini uzatıp ayağından birşey çıkarması ile inledi.
" Kıymık girmiş. Buralarda çok olur. Böyle yalın ayak ne diye dolaşırsın "
" Ayakkabılar toprağa saplanınca çıkarmak zorunda kaldım. "
Zeynep ayağını kendine çekip bakarken kumaş pantalonunun parçalarına içi acıyarak baktı. Üzeri yine mahvolmuştu.
" Bu ne biçim ayakkabıymış böyle. Hiç görmemiştim. Hem başını da bağlanmamışsın. De bakayım bana. Şehirli misin sen ? Hem erkekler gibi Pantalon da giymişsin. Bizim buralardan değilsin "
Zeynep ayakkabısını ayağına geri giyip doğrulduğunda yaşlı teyze de onunla birlikte doğruldu. Bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünürken tekrar başının dönmeye başladığını hissedince zamanının dolduğunu anlayarak etrafına bakındı. Saklanabileceği hiç bir yer yoktu. Oflayarak arkasını döndüğü anda birden gözden kayboldu.
Yaşlı teyze kim olduğunu anlayamadığı kadını incelerken birden kaybolunca gözleri kocaman açılarak bağırdı.
" Tövbe bismillah. Cin bu Cin. Bismillah. Allahım sen yardım et."
Bildiği bütün duaları ederek arkasına bakmadan koşmaya başladı. Az önce yaşadıklarını komşularına hemen anlatmalıydı. Tarlasına cin musallat olmuştu ve onu kovmaları için bir şeyler yapmalıydılar.
&&
Günümüz
Aymelek tuvaletin lavabosunda kuru bir yer bulmuş ve oraya oturmuştu. Elindeki telefona bakarak ofladı. Zeynep gideli neredeyse yarım saat olmuştu. Ara ara tuvalete gelen kadınlar ona garip garip bakıp geri çıkıyorlardı. Sıkıntı ile tekrar telefonuna baktığında karşısındaki kabinin kapısı açıldı ve içeriden üstü başı toz olmuş topallayan Zeynep dışarı çıktı. Aymelek oturduğu yerden zıplayarak kalktı ve " Ne oldu sana " diyerek hemen yanına geldi.
" Anlatırım hadi gidelim "
İkisi birlikte bulundukları yerden çıkıp cafenin kapısına doğru giderken herkesin gözleri onların daha doğrusu zeynebin üzerindeydi. Ama kız bu bakışlara alışıktı. Bir keresinde otobüsün en arkasında otururken kendini havuzun içinde bulmuş ve dakikalar içinde geri dönmüştü. Sırılsıklam biçimde oturduğu yerden kalktığında daha önce onu fark etmeyen insanlar zeynebe şaşkınlıkla bakmışlar ve Zeynep o şaşkın bakışlar içinde geçtiği yerleri ıslatarak otobüsten inmişti. Çoğunlukla bu gücü kontrol edemiyordu. Özellikle duygusal krizlerinde mutlaka kendini geçmişe ziyaret ederken buluyordu .
Aymelek somurtkan bir şekilde yürüyen arkadaşının koluna girerek otoparka doğru yönlendirdi.
&&&
Masada duyulan kaşık çatal sesleri beynini tırmalıyordu. Her akşam aynı ritüel yaşanıyordu. Bütün aile mutlaka akşam yemeğinde bu masada oturmak zorundaydı. Babaları hiç bir şekilde bahane kabul etmiyordu. Ailenin en büyük çocuğu olan Eymen her zamanki asıl hareketleri ile etini keserek çatalına batırdı. Ağzına atıp çiğnerken bakışları karşısında oturan ve evin üçüncü çocuğu olan kız kardeşi Ülker'e kaydı. Ülker kendisine bakan büyük abisini görünce hızlıca göz kırptı. Abisinden de karşılık alınca ortanca çocuk olan diğer abisi Evrene baktı. Aralarında en sakini Eymendi. Neredeyse 30 olacaktı ama hâlâ bekardı. Ülker bütün bulduğu kızları abisi ile tanıştırsa da abisi şimdiye kadar hiç birini beğenmemişti. Bu gidişle kendisininde bulacağı yoktu. Kız içini çekerek Evren abisine bakmaua devam etti. O da aynı Eymen abisi gibi asil havalarındaydı. Hatta fazla havalı bir insandı. Eymen abisinden sadece bir yaş küçüktü ama o da bekardı. Bu gidişle kendisi abilerinden önce evlenecekti.
Kürşat bey elindeki çatalı ve bıçağı bir kenara bırakarak masadaki ailesine baktı. Yıllardır bu aileyi bir arada tutmak için belirli kurallar belirlemiş ve kendisi dahil bu kuralların dışına çıkılmamıştı. Gözleri önce yanında oturan Eşi Suna hanıma kaydı. Hiç bir şeyden habersiz yemeğini yiyordu. Onun yanında kızı Ülker oturuyordu. Eğitimini tamamlamış ve babasını dinlemeden saçma sapan bir dergide çalışmaya başlamıştı. Yine yemek sırasında kendisine çaktırmadan abilerine şirinlik yaptığını sanıyordu. Daha sonra gözleri diğer yanında oturan büyük oğlu Eymene kaydı. Her zaman istediği gibi bir evlat olmuştu. Babasının istediği okullarda okumuş babasının istediği eğitimleri almış şimdide babasının istediği gibi şirketini yönetiyordu. Bakışları bu seferde büyük oğlunun yanında oturan diğer oğlu Evrene kaydı. Evren de abisi gibi iyi bir evlat olmuştu. Hatta abisinin kaderini yaşamış babasının istediği ne varsa o da yapmıştı. Şirkette abisinin yanında çalışıyordu.
Kürşat Bey derin bir nefes aldı ve boğazını temizleyerek ailesinin dikkatini üzerine çekti. Karısı ve üç çocuğu yemeklerini bırakarak babalarına baktığında Kürşat bey aldığı kararı ailesine açıkladı.
" Aile dostumuz Mehmet Beyi biliyorsunuz ?"
Bütün ailesi başını salladığında Kürşat Bey sözlerine devam etti.
" Ailemizin büyümesi ve bize yakışır bir aile olmaları nedeni ile kızları Filiz ile Eymenin evlenmesine karar verdim."
Suna hanım dahil bütün çocuklar şok içerisinde babalarına bakakalırken Kürşat Bey almış olduğu kararın doğruluğu ile yemeğine devam etmeye başladı. Ancak şoktan en çabuk çıkan Eymen hemen itiraz etti.
" Baba . Olmaz . Ben böyle bir evlilik istemiyorum . "
Kürşat Bey ilk defa kendisine karşı gelen oğluna şaşkınlıkla baktı. Şimdiye kadar ne dese itirazsız yapan oğlu ona karşı geliyordu.
" Kararlarımı alırken hiç bir zaman sana sormadım Eymen. Yine sormuyorum . Evleneceksin "
" Baba. Bu önemli bir karar. Şimdiye kadar hiç bir zaman seni sorgulamadım ama bu sefer olmaz. Hem filiz benim kardeşim gibi. Beraber büyüdük biz "
" Bu senin için bir şans işte. Filiz kızımız gibi . Huyunu suyunu bilmediğin biri yerine filiz en iyisi "
" Baba film mi çeviriyoruz ya . Bu ne böyle. Şirket evliliği gibi "
" Baba yapma Allah aşkına . Hangi devirde yaşıyoruz. "
Ülker ve Evreninde karşı gelen sözleri ile Kürşat Bey iyice şaşkına döndü. Üç evladıda ona karşı geliyordu. Bir anda kaşları çatıldı. Ellerini masaya vurarak en sert ses tonu ile konuştu.
" Pekala. Madem evlenmek istemiyorsun evlenme. Ama bu evde bir düğün olacak. Bu senin ki olmazsa Ülker'in olur. "
Şimdiye kadar susarak konuşmayı dinleyen Suna hanım buna ilk tepkiyi veren oldu.
" Kürşat Bey "
" Sen sus Suna Hanım. "
" Baba "
Anında gözleri dolan Ülker başka bir şey söyleyemezken Eymen ve Evren babalarının bu yaptığına inanamıyordu. İkisi de çok büyük hayal kırıklığına uğramıştı.
" Baba ne yapıyorsun sen ?"
" Ailemiz için en iyisini yapmaya çalışıyorum Evren. Madem abin evlenmek istemiyor o zaman Mehmetin oğlu Servet ile Ülker evlenir "
" Baba o adam Ülker'den on üç yaş büyük "
" Ben son sözümü söyledim. Düğün olacak. Hangisi olacağına siz karar verin "
Kürşat bey masadan kalkıp " Afiyet olsun " dedikten sonra salondan çıkarak gözden kayboldu. Suna hanım çocuklarına bakarken üçü de ne yapacağını bilemez bir şekilde birbirine baktı. Ülker'in dolan gözleri iki abisinin üzerinde gidip gelirken Eymen sadece küçük kardeşine bakıyordu. Evren ise her iki kardeşine bakıyor bu iş için ne düşünse elinde kalıyordu. Hepsi de Kürşat Beyi çok iyi tanıyordu. Dediğini yapacak bir adamdı. Bir düğün olacak dediyse o düğün olurdu. Eymen en sonunda büyük bir nefes verdi .
" Merak etme kardeşim. Senin servetle evlenmene izin vermeyeceğim. "
Dört insan üzgün bir şekilde otururlarken mutfaktan onları izleyen çalışanlar hemen kafalarını geri çekti. Evin on yıldır çalışanı olan Ayşe teyze kızı gibi sevdiği Ülker için çok üzülmüştü.
" Kürşat Bey yaktı çocukların başını . Görüyon mu ?"
Ayşe teyzenin kızı olan ve Eymen Beye hayran olan Ayşenur ise gözleri yaşlı sadece başını sallayabildi. Küçüklüğünden beri hayran olduğu Eymen bey kardeşini kurtarmak için o hiç sevmediği Filiz ile evlenecekti. Annesinin kızmayacağını bilse kendini bırakıp hüngür hüngür ağlayacaktı.
Nerdeyse doğduğundan beri bu evde olan ve Eymen Bey ile aynı yaşta olan Ferhat ise içinde yanan ateş yüzünden konuşamadı. Ülker'in başkası ile evlenmesi fikri bile yüreğini kavurmuştu. Bu evde hizmetli olan annesi ile beraber on beş yaşına kadar yaşamış ve annesi hastalık sonucu vefat ettiğinde Kürşat Bey onun bu evde kalabileceğini söylemişti. Sırf Ülker'den ayrılmamak için burada kalmayı kabul etmişti. 29 yıldır bu evin şoförü , hizmetlisi , hatta herşeyiydi. Ama asla evin kızına layık bir damat değildi.
" Yazık oldu . Neyse Ferhat oğlum. Yarın babanı ziyarete gidecek misin ?"
Ferhat düşüncelerinden sıyrılıp Ayşe teyzeye baktı. Yarın babasının görüş günü vardı. Geçen seferkine gitmemişti. Belki de bu sefer olana gitmeliydi.
&&