4. Bölüm

1377 Words
Nilay valizini hazırlayıp babasının yanına gitti. İki gün olmayacağı için gitmeden önce babasını görmek istiyordu. "Babacım ben geldim..." "Hoş geldin küçük sincap" dediğin de Nilay yine kendini küçük çocuk gibi hissetmişti. "Gitmeden seni görmek istedim babacım. Ben gelene kadar kendine dikkat etmeyi unutma" diyerek babasının boynuna sarılıp onu ensesinden öptü. Yaşar bey hayatının en güzel öpücüklerini hep ensesinden alıyordu. Nilay ne zaman dükkana gelse, Yaşar bey dikiş makinesinin başında olduğu için kızı hep ensesinden öperdi. Nilay gitmeden önce babası çıkartıp tekrardan eline para sıkıştırmasına ses çıkartmasa da içinde bir yerlerde bu yaptığının yanlış olduğunu haykırıyordu. Dükkandan çıkmış ve Furkan'ın yanına gelmişti bile. Kimse görüpde laf, söz çıkartmasın diye Furkan bir mahalle aşağıda bekliyordu Nilay'ı "Hoş geldin güzelim, biraz daha bekletseydin gelmeyeceğini düşünmeye başlıyordum." diyerek genç kıza sarıldı. "Babamın yanından hemen çıkamadım o yüzden canım. Hem ben seninle gelmek için ilk kez babama yalan söyledim biliyorsun." dediğin de aslında onu ne kadar önemsediğini anlasın istemişti. "Biliyorum güzelim, ben sadece takılıyorum sana. Hadi bakalım yolculuk başlasın" diyerek arabayı çalıştırdı. Nilay'ın içi kıpır, kıpırdı, küçük bir kız çocuğunun babasından gizlice yaptığı yaramazlığı anlamaması için dua ediyordu. Hem yanlış olduğunu biliyor, hemde yapmaktan vaz geçmiyordu. Ama bilmediği şey babaların aslında her şeyin farkında olmasıydı. Yaşar bey tabiki de kızının son zamanlarda ki değişimini anlıyordu. Okuldan hemen dükkana gelen kızı şimdilerde sürekli bahaneler ile geç gelmeye çalışıyordu. Aşk denilen illetle şimdiden tanışması onu korkutsada, elinden gelen hiç bir şey yoktu. Ona baskı uygulayıp yanlış yapmasını istemese de biliyordu ki böyle şeyler hemen babalar ile konuşulmuyordu. Keşke dedi, keşke annesi onu bırakıp gitmeseydi de ona aşkı o anlatsaydı. Yaşar bey aşkı kızının annesi Nermin'den öğrense de, aşkı öğreten kadın ona ihanetin acısını da öğretmişti ne yazık ki. Yaşar bey ile Nermin hanım iki yıl nişanlı kalmıştı, aileleri tarafından bir birlerine uygun görülmüş ve nişanlanmışlar dı. Nermin çok güzel bir kadındı, hani derler ya bir bakan, dönüp bir daha bakardı. O kadar güzeldi ki bir çok kişi Yaşar beyi yanına yakıştırmamıştı. Yaşar beyin ailesinin durumu iyi olduğu için Nermin hiç düşünmeden kabul etmişti bu evliliği. Ama gel, gör ki evlilik öyle kolay değildi. Nermin, Yaşar'a aşık olmasa da onu seviyordu. Evlendikten sonra bir anda hayatı değişmişti, önceleri bir şeyi almak için aylarca beklerken, şimdi istediği anda alabiliyordu. Yaşar beyin aile şirketinin olması ve başına Yaşar beyin geçmesinden sonra Nermin artık kendini aşmış ve hiç bir şeyden mutlu olmayan bir kadına dönüşmüştü. Yaşar bey onun mutlu olması için her imkanını önüne serse de, doyumsuz insanı mutlu etmek zor olmuştu. Kızları olacağını öğrendiği gün, kendini en şanslı insan ilan edebilirdi. Çok sevdiği bir eşi vardı, ve şimdi birde çok seveceği bir kızı olacaktı. Kızları nasibi ile dünyaya gelmiş ve işlerini daha da büyütmüştü. Ama tüm bunlar onun mutsuz sonuna giden yol olduğunu anlamamıştı. Kızları dünyaya gelmiş ve ona Nilay ismini koymuşlardı. "Ayın parlaklığı" anlamına gelen ismi ile ay gibi parlasın istemişti. Nereden bilebilirdi, gecenin en karanlık anına denk gelipde parlaklığını kapatacağını. Yaşar bey tüm gücü ile onların geleceği için çalışırken karısı Neriman'ın başka aşklara yelken açıp kızını bile gözü görmeyeceği hiç aklına gelmezdi. Ama akla gelmeyen, insanın başına gelirmiş. Evine gittiği bir gün valizleri ile kocasının gelmesini beklemişti. "Ben artık yapamıyırum Yaşar, ne sana, nede sürekli mız mızlık yapan bu kıza tahammül edemiyorum. Ben başkasını seviyorum ve onunla olmak istiyorum. İster hemen boşarsın beni, istersen de boşama. Ama ben gidiyorum diyerek onları öylece bırakıp gitmişti. Daha iki yaşına yeni giren kızını bir an bile düşünmeden bırakmıştı. Bu olaydan sonra hayat onlar için hiçte iyi gitmemişti. Önce Yaşar beyin babası vefat etmiş, sonrada annesi kansere yakalanmış ve bir sene sonra oda ölmüştü. Tüm bunlar Yaşar beyin kaldıracağı yük değildi. Zaten tüm bunlar olurken işleri ile ilgilenememiş ve iflasın eşiğine gelmişti. Bir gece intiharı bile düşünürken küçük kızının sessizce yanına gelip sarılmasından sonra vaz geçmişti. Bu vaz geçiş onlar için yeni bir başlangıç olmuştu. Baba kız yaşadığı yeri terk edip İstanbul'a gelmişlerdi, İstanbul herkesi kabul eden bir şehirdi. Kimseyi açlıktan öldürmese de, kimseyi de ihya etmiyordu. Yaşar bey elinde kalan üç, beş kuruş ile kızı ile kendisine yeni bir hayat kurmuş, şimdilerde ise gül gibi geçinip gidiyorlardı. Ama işin içine aşk girince Yaşar bey bile onların ne beklediğini bilmiyordu. Allahtan tek duası kızının karşısına doğru kişinin çıkmış olmasıydı. ***** "Furkan burası çok güzelmiş bayıldım" diyerek geldiği yere hayranlığını gizlemeden dile getirmişti Nilay. Furkan ise Nilay'ı mutlu etmek için her şeyi yapıyordu. Buraya gelirken o kadar çok şey düşünmüştü ki, hepsini yapabilmek için elinden geleni yapacaktı. Nilay onun küçük sevgilisiydi ve mutluluğu gerçekten hak ediyordu. "Ne kadar güzel bir yer olsa da, senin güzelliğinin yanında lafı bile olmaz güzelim benim" diyerek Nilay'ı kendine doğru çekerek dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Ağvanın masal gibi güzelliği karşısında etkilenmemek mümkün değildi. Birlikte güzel bir akşam yemeği yedikten sonra odalarına geçtiler. İki genç sanki bu anı bekliyormuş gibi içeri girdikleri anda öpüşmeye başladılar. Tabiki de bu öpücük sadece bir başkangıçtı, onlar için gece yeni başlıyordu. İlk birliktelikten sonra baya zaman geçmiş ve iki sevgili tekrar bir birlerini mutlu etmek istiyordu. .... Sabahın ilk ışıkları gözüne gelince uyanmak zorunda kaldı Nilay, aslında çok uykusu olsada artık uyuyamazdı. Malesef ki çok kötü bir huyu vardı çok zorda kalmadığı sürece ışıklı ortamlarda uyuyamıyordu. Evde odasının kalın perdeleri vardı bu yüzden. En iyisi bu güzel ortamın tadını çıkartayım diyerek üzerine pembe bir tişört ve siyah taytını giyip yanına da telefonunu alarak sessizce odadan çıktı. Dün yürüyüş alanları olduğunu görmüştü, sabah yürüyüşü iyi gelir diye düşündü. Saat daha sabahın yedisiydi, tatil için gelen insanlar bu saate kalkmaz diye düşünmüştü. Ama tabiki de yanılıyordu, bazen insanlar tatile kendilerini dinlemek için gelir, Heleki böyle orman içinde göller arasında bir yerse. Nilay kulaklığını takıp sevdiği şarkılarıda açmış yavaş, yavaş yürüyordu. Sabahın bu muhteşem anının tadını çıkarıyordu. Bir saat kadar yürümüş ve tekrar dönüş yoluna girmişti, yanına su almadığı için kendine çok kızsada yapacak bir şey yoktu. Çalan şarkıya eşlik ederek yürümeye devam ediyor ki kendine doğru koşarak gelen kocaman köpeği gördüğün de her şey onun için çok geçti. Nilay köpeklerden çok korkuyordu, ve onun böyle durumlarda bayılma gibi bir huyu vardı. Aklından son geçen şey o köpeğin onu parçalayacak ve kimsenin bulamayacak olmasıydı. Gerisi yoktu, gerisi karanlıktı. "Kızım gel buraya" diye köpeğine seslenen adam, son anda kızı fark etmiş ve yere yığıldığını görünce koşarak yanına gitmişti. Bayıldığını anladığın da hemen müdahale ederek ayıltmaya çalışıyordu. "Hanfendi duyuyor musunuz beni?" diye sorduğun da Nilay yavaş, yavaş kendine geliyordu. Daha gözlerini açmadan ilk sorduğu şey "Ölmedim demi ben? O kocaman köpek beni parçalamadı değil mi?" dediğin de adam gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ne yani köpekten korktuğu içim mi bayılmıştı. Oysa ki adamın aklına bin bir türlü şey gelmiş ve endişelenmişti. Nilay gözlerini açtığın da karşısında dilini dışarı çıkarmış, tüm dişleri gözüken köpeği görünce tekrar kendinden geçeceği sırada "Korkmayın bir şey yapmaz, sakin olun ve bana güvenin" diyen adamın sesi ile biraz da olsa rahatlamıştı. "Lütfen... yalvarırım gönderin köpeği" dediğin de adam "Venüs kızım hadi sen odaya git" dediği anda, aldığı komut ile uzaklaşmıştı. Nilay'ın elinden tutup kaldıran adam, hala Nilay için endişeliydi. Acaba düşerken bir yerini vurup acıttı mı diye, istemeden de olsa bayılmasın da onun da katkısı vardı sonuçta. "İyi misiniz, yürümenize yardımcı olabilirim isterseniz?" dediğin de "Teşekkür ederim iyiyim sanırım" diye cevap verdi. "Gelmez değil mi?" diye sorduğunda adam anlamamıştı "Kim gelmez?" "Köpeğiniz diyorum gelmez değil mi? Şey ben köpeklerden çok korkuyorum da" diyerek kendini anlatmaya çalıştı. Aslın da köpekleri sevse de onlardan korkuyordu. "Korkmayın gelmez, hem gelsede ben yanınızdayım size bir şey yapmaz" dese de Nilay için bu yeterli değildi. O hala korkunç köpeğin bir yerlerden çıkıp geleceğini düşünüyordu. Bazen kötüyü çağırmak hiçte iyi değildir. Nilay da sürekli köpeğin bir yerlerden çıkıp geleceğini düşündüğü için resmen düşünce gücü ile köpeği çağırmıştı. Venüs koşarak sahibinin yanına gelirken Nilay korku ile kendini bir anda adamın kucağında buldu. "Lütfen gönderin, gelmesin yanımıza. Lütfen, Lütfen..." diyerek gözlerini kapatmış adama yalvarıyordu. "Venüs çabuk odaya git kızım" otoriter bir sesle köpeğine seslenince köpek tekrar geldiği yöne dönmüştü. Adam sanki kucağında Nilay yokmuş gibi yürümeye devam etti. Nilay gözlerini açtığında adam ile göz, göze gelmişti. Hiç bu kadar yakından yeşil göz görmemişti. Adamın yemyeşil gözleri ve uzun kirpikleri ile muhteşemdi. Nilay bir an adamın kucağında olduğunu fark edince "Özür dilerim ben ya... şey artık bırakırsanız ben kendim yürürüm" diyerek utanmış bir şekilde konuştu. Nilay ayaklarının üzerinde durmayı başarınca elini uzatarak "Ben Nilay" dedi. "Bende Barış... Barış Zorlu"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD