2. Bölüm

1409 Words
Nilay babasının yanına giderek arkadan gözlerini kapatıp "Ben kimim?" diye sesini değiştirerek konuşsa da Yaşar bey kızının her halini bildiği için tahmin etmek hiçte zor olmamıştı "Bir küçük sincapsın sen" dediğin de Nilay her zaman ki gibi "Ama baba yaa" diyerek itiraz etti. "Her seferinde biliyorsun, olmaz ki böyle. Hem ben ne zaman küçük sincaplıktan terfi edeceğim acaba?" dediğin de Yaşar bey gülerek cevap verdi. " Sen benim hep küçük sincabım kalacaksın, hiç kusura bakma. Hem senden başka kim benim gözümü kapatacak, akıllı kızım benim." diyerek oturduğu yerden kalkıp kızına sarıldı. Nilay anın da babasına karşılık verip sarıldıktan sonra yanağına öpücük kondurmayı ihmal etmedi. "Ee sen niye erken geldin? Hani gezip, dolaşıp kafa dağıtacaktınız?" diye sorduğunda Nilay gerçekleri söylemek yerine beyaz bir yalan söylemek zorunda kalmıştı. "Hande'nin başka bir işi çıkınca gitmek zorunda kaldı. Bende tek başıma ne yapayım, gideyimde babama yardı edeyim dedim. Kötü mü yapmışım?" diye yüzüne koyduğu gülümsemeyle bir kez daha babasına sarıldı. "Çok iyi etmişsin kızım, benimde yardıma ihtiyacım vardı. Yeni kumaşlar geldi, kim yerleştirecek diye düşünürken sen geldin. Kul zora düşünce Hızır yola düşermiş. Hadi bakalım." diyerek Nilay'a işleri kitlemişti. Nilay'da bu durumdan kesinlikle şikayetçi değildi. Kumaşları yerleştirirken gözünün önünde kıyafetler canlanıyor ve bildiğin defile yapıyordu. Her birine uygun kıyafetler çizip, dikiyor ve hepsinin hayalini kuruyordu. Kesinlikle ileride çok iyi bir modacı olup ismi tanınan biri olacaktı. En azından hayali buydu, ileride ne olurdu kimse bilmezdi. Nilay babası ile birlikte oturup saatlerce hayal kurabilirdi. Küçüklüğünden beri babasıyla yaptığı en güzel aktifesi buydu. Önceleri hep annesi hakkında sorular sorup, onun nasıl biri olduğunu tanımaya çalışsa da zamanla bundan vazgeçmişti. Çünkü annesini anlatırken babasının hep üzüldüğünü fark etmiş ve sırf babası üzülmesin diye istemiyordu artık. Hem ölmüş birini ne kadar tanıyabilirdi ki? Nilay 3 yaşındayken annesi kanserden ölmüş, babası doktorların çare bulamadığını anlatmış ve genç yaşta hayatını kaybettiğini söylemişti. Nilay bu duruma çok üzülsede elinden gelen hiç bir şey yoktu. Malesefki ölüme bir çare bulunamamıştı. Geçen bir haftanın ardından Hande'nin tüm konuşma çabalarını engelleyen Nilay bu süre içinde ise Kerem ile daha sık karşılaşır olmuştu. Aynı bölümde olmasalar da aynı okulun içinde olmaları yeterliydi. Nilay dersten çıktıktan sonra bir an önce eve gitmek istiyordu. Çünkü hava karışık ve ne zaman yağacağı belli değildi. Islanmaktan nefret ediyordu, yağmurun altında ıslanarak olayı romantizme çeviren insanları da asla anlamıyordu. Islak elbisenin tenine değmezi insanı nasıl mutlu edebilirdi. Zaten sonu da kesinlikle hastalıkla bitecekti. Okuldan çıkmış ve otobüse binmek için durağa doğru yürürken yağmurda ince, ince yağmaya başlamıştı. Nilay içinden dua etse de "Allah'ım lütfen otobüse binene kadar şiddeti artmasın" diye. Duası kabul olacak gibi durmuyordu. Yağmur şiddetini artırırken yanında duran arabayı bile fark etmemiş ve yürümeye devam ediyordu. Kerem arabanın camını açıp " Nilay!! Hey dursana!!!" diye bağırsa da yağmurun ve kendi içinde ki sesten duymamıştı. Kerem kornaya basarak bir kezde şansını böyle denemek istemişti. Başka türlü Nilay'ın göreceği yoktu. Kerem kornaya basınca duyduğu sesten irkilerek yola bakan Nilay sonun da Kerem'i fark etmişti. "Ödümü kopardın be!!! Ne diye yol ortasında kornaya basıyorsun?" diyerek cırlayınca, Kerem cevap vermekte geçikmemişti. "Kızım iki saattir seslendim duymuyorsun, ne yapayım? dediğin de Nilay bu kez "Duymadım bir şey mi oldu?" "Bir şey olduğu yok, gel bırakayım seni ıslanma." dediğin de Nilay seve, seve kabul etmişti. Böyle bir teklifi red edecek kadar salak değildi. Arabaya geçtiği gibi Kerem gaza basmış ve okuldan uzaklaşmışlardı. "Ee anlat bakalım nasıl gidiyor?" diyerek konuşan Kerem' e ters bir bakış atarak cevap veren Nihal'in bu hali genç adamı güldürmüştü. "Nasıl mı gidiyor? Giden tek şey ömürden gidiyor valla, yoksa benden başka giden bir şey yok" diyerek cevap vermişti. Dışarıda ki yağmur şiddetini artırtıkca Nilay içinden iyi ki Kerem ile karşılaştım diye şükrediyordu. Yoksa otobüs durağına gidene kadar sıçana dönüşecekti. "Bu arada çok saol ya, sen olmasan bu yağmurda ıslanıp, birde üzerine hasta olacaktım." diyerek Kerem'e minnetini sunmakta hiç bir engel görmemişti. Kerem sadece "Önemli değil" diyerek geçiştirse de bu Nilay için önemli bir durumdu. Mahalleye gelene kadar okuldan Hande'den konuşmuş ve o günkü durumun tesadüf değil bilinçli olduğunu öğrenmişti. O günden sonra Hande ile doğru, düzgün konuşmamıştı, bu öğrendiklerinden sonra da bir daha konuşmazdı. Ona kaç kez söylemişti başkasını sevdiğini ve Faruk'a karşı hiç bir şey hissetmediğini. Buna rağmen böyle bir şey yapıyorsa artık konuşacak hiç bir şey yoktu. "Nilay ben senden tekrar özür dilerim bilmeyerek de olsa böyle bir şeye bende alet oldum." dediğin de Nilay, Kerem'in eline dokunarak. "Özür dilemene gerek yok, sonuçta sende bilmiyordun. Olaya farklı açıdan bakarsak bu durum ikimizin arkadaş olmasını sağladı." diyerek farklı bir bakış açısı sunmuştu. "Sen çok değişik birisin." diyen Kerem'in ne demek istediğini anlamamış ve anlamak için de kafa yormamıştı. Mahalleye geldiklerinde "Nerede indireyim, istersen evine kadar bırakayım?" diye soran Kerem' e ne cevap vereceğini bir süre düşündü. Eve kadar bırak dese, acaba birileri görüp laf edermiydi? Bırakma dese yağmur hala devam ediyordu, durakta bıraksa eve gidene kadar yine sırılsıklam olacaktı. Bu kez kendince risk alarak "Evin önüne kadar bırak desem yüzsüzlük yapmış olmam değil mi? Yağmur hala durmadı ıslanmak istemiyorum." dediğin de Kerem gülerek cevap verdi. "Yok be ne yüzsüzlüğü, kızım özel şöfer muamelesi yapıyorsun resmen." diyerek dalga geçmişti. "Tamam o zaman ben burada ineyim, çok saol bıraktığın için" diyerek arabadan inmeye çalıştı Nilay'ın söylediği şeyi ciddiye aldığını anlayınca, hemen eğilerek Nilay'ın tuttuğu kapı kolundan elini çekmeye çalıştı. "Nilay şaka yaptım sadece, saçmala tabiki de bırakırım. Geçen gün istemediğin için burada durdum, yoksa benim için sıkıntı yok. Senin içinde yoksa evine de bırakırım, davet edersen bir kahveni de içerim" diyerek Nilay'a kendini anlatmaya çalıştı. Tabi onlar arabanın içindeki hallerinin dışarıdan nasıl gözüktüğünden habersiz konuşmalarına devam ederken, onları izleyen bir çift gözden habersizlerdi. Nilay, Kerem'e vurarak "Gıcıksın işte pis, uyuz." diye saldırırken onları izleyen Furkan ellerini yumruk yapıp sıkıyordu. Şu an tek isteği o arabanın içinde ki Nilay'ın bir an önce inmesiydi. Ama istediği gibi olmamış ve araba hareket etmişti. Kerem, Nilay'ı evinin önünde bırakarak gitmişti. Nilay babasının olduğu bir gün kahve içmeye davet edeceği sözünü vererek eve girmişti. Babası olmadan bir erkeği içeri almak istememesini gayet normal karşılayan Kerem sözü aldıktan sonra yoluna devam etmişti. Aslında Nilay'ın evi kendi evinin güzergahına ters olsa bile yağmurda ıslanmasını istememişti. Tek katlı, küçük bir evde babası ile birlikte yaşayan Nilay küçükte olsa evlerini çok seviyordu. Yağmurun şiddeti o kadar çoktu ki arabadan inip eve girene kadar ıslanmıştı. Üzerinde ki hırkayı çıkarmasına rağmen, hala üzerinde ıslaklık hissediyordu. Tişörtünü ve bantolonunu da çıkartıp kirli sepetine attıktan sonra üzerini giyinmek için odasına gidiyordu ki kapı alacaklı gibi çalınınca üzerini giyinmeden kapıyı açmaya gitti. Kesin babamdır, başka kim olacak diye düşünerek açtığı kapıda hiç beklemediği bir kişi karşısındaydı. "Furkan abi!!!" diye şaşkınlığını dile getirirken Furkan gördüğü manzara karşısında nutku tutulmuştu. Siyah dantelli iç çamaşırıyla Nilay karşısında öylece duruyordu. "Abini siksinler, Nilay bu halde kapı açılır mı?" diye sinirli bir şekilde konuşup aniden içeri girdi. "Geç içeri biri görecek şimdi." dediğin de Nilay hala ne olduğunu anlamamıştı. Nilay hala Furkan'ın neden böyle sinirli olduğunu düşünürken aklına gelen şey ile çığlık attı. "Aaa!!!! Bakma lütfen, kapa gözlerini" derken elleriyle üzerini kapatmaya çalışıyordu. "Tamam bakmıyorum sakin ol" dese de gözlerini çekmekte zorlanıyordu. Nilay'ın dolgun göğüsleri beyaz teniyle birleşince kim olsa gözlerini çekmekte zorlanırdı. "Şey ben üzerimi giyinip hemen geliyorum" diyerek hızla oradan uzaklaşsa da arkasından baka kalan Furkan'ın işi çok zordu. Gözlerini kapamak gibi bir salaklık yapmak yerine resmen manzarayı seyretmişti. Tabi kide bu manzara karşısında alt tarafında oluşan şişkinliğin açıklamasını yapmak imkansızdı. Aklından öyle şeyler geçiyordu ki, kendine hakim olmakta zorlandı bir an. Ama sevdiği kadına asla öyle bir kötülük yapamazdı, yapmazdı. Nilay acele ile girdiği odanın etrafında üzerine giyebileceği bir şeyler aradı. Öyleki gözünün önünde olan kıyafetlerini bile görmüyordu. "Off ya!! Rezil oldum. Salak kafam ne diye üzerine bakmadan kapıyı açarsın ki? Şimdi kim bilir hakkımda ne düşünecek?" diye ahlansa da artık yapacak bir şey yoktu. Üzerine beyaz bir tişört altına eline geçen bir tayt giyerek odadan çıktı. "Kusura bakma Furkan abi, senide beklettim. Şey valla bak ben üzerimdekileri unutup kapıyı açtım. Ne olur yanlış düşünme." dediğinde neredeyse ağlayacaktı. Nilay'ın bu halini gören Furkan daha fazla dayanamayarak bir kaç adımda yanına gelerek hiç bir şey söylemeden Nilay'ı dudaklarından öpmeye başladı. İnsan uyanıkken nasıl rüya görebilir diye düşünmeye başlayan Nilay, hala bu olayın gerçekliğini anlamamıştı. Nilay hiç bir tepki vermediği için Furkan kendine küfür ederek geri çekildi. Nilay'ın hala put gibi bir tepki vermeden öylece beklediğini gören Furkan kendisini çok kötü hissetse de her şey için artık çok geçti. Battı balık diyerek "Nilay ben seni seviyorum" deyip içindeki tüm duyguları dile getirince Nilay aynı anda yaşadığı tüm duyguların üstesinden gelemeyerek bir anda kendini boşluğa bırakır gibi yere yığıldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD