11.BÖLÜM

2354 Words
Dünkü gergin konuşmadan sonra ikimizde daha fazla iletişime geçmemiştik. Ezekiel kendi odasına, bende el mecbur bana verdiği odaya çekilmiştik ama beni çok yalnız bırakmayı gözü yememiş olmalı ki gece yendinen yanıma gelmiş ve yine koltukta uyumuştu. Ertesi sabah ise beni uykumdan uyandıran çatal bıçak sesleri olmuştu. Kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra da Ezekiel'in ne yaptığına bakmak için mutfağa gitmiştim. Şimdiyse kapıda dikilmiş Ezekiel'in kahvaltı hazırlayışını izliyordum. Gözlerimi ovuştururken "Sabah sabah bu enerji sana nerden geliyor?" diye sordum. Sözlerim üzerine gülümseyerek bana dönüp "Bazılarımız senin aksine hayat enerjisini daha yitirmedi." dedi. "Çok komik." diye söylenirken mutfaktan içeri girdim ve tezgahın üstündekilere baktım. "Ne yapıyorsun?" diye sordum merakla. "Kahvaltı." diye cevap verince gözlerimi devirerek ona baktım. "Tamam,tamam. Menemen yapıyorum." açıklaması ile ona dönüp merak ettiğim bir şeyi dile getirdim. "Yiyeceklerinizin çoğu yeryüzündekiyle aynı mı?" Beni başını aşağı yukarı sallayarak onayladı ve konuşmaya başladı. "Aslında neredeyse hepsi aynı desek daha doğru olur. Sadece burada yeryüzünde yetişmeyen bir kaç çeşit bitki var o kadar. O bitkilerle yapılan yemekler dışında hepsi aynı." Benim boş boş durup öylece onu izlediğimi görünce "Sen öyle hiçbir şey yapmadan duracak mısın orada?" dedi. Ezekiel böyle söyleyince ne yapacağımı şaşırıp "Ben ne yapacağım ki?" diye sordum. Bıçak olan eliyle biberleri ve domatesleri işaret ederken "Bunları doğrayabilirsin." dedi. Kendisi ise tavanın içindeki soğanlarla ilgileniyordu. "Ben daha önce hiç domates ve biber doğramadım ki." deyip ona döndüğümde bana gülümseyerek baktığını gördüm. "Ne oldu?" dedim saf bir merakla. Kafasını iki yana sallarken "Iıı,yok.. yok bir şey. Sen şimdi daha önce hiç mi domates ve biber doğramadın mı?" dedi. Tekrardan "Hayır." deyip doğramadığımı belirttim. Kaşları hayretle havalanırken kısa çaplı şaşkınlığı geçip kendine geldiğinde "Neyse, gel ben sana öğretirim şimdi." dedi ve beni yanına çağırdı. Yanına yaklaştığımda hemen önündeki çekmeceden bir bıçak daha çıkarıp elime verdi. Bıçağı alırken o da biberlerden birini tezgahtaki kesme tahtasına koydu ve ince ince kesmeye başladı. Doğradığı biber bitince yana çekilip bana yer açarken "Gel sen doğra şimdi, bakalım dikkatli izlemiş misin?" dedi. Benim için açtığı yere geçerken "Yapamazsam gülmek yok ama ilk defa deniyorum sonuçta." diye uyardım. Gülerek başını tamam dercesine salladığında "Daha şimdiden gülüyorsun sen ama." diye söylendim. İsyanımla birlikte dudaklarını birbirine bastırıp "Tamam, sustum." dedi. Önümdeki biberlerden birini alıp kesme tahtasına koyarken Ezekiel'den gördüğüm gibi doğramaya çalıştım. Bir kaç tane doğrarken doğru yapıp yapmadığımı sormak için Ezekiel'e döndüm. "Oluyor mu?" Gözlerini önündeki tavadan çekip bana döndüğünde yanıma gelip kestiğim bir kaç bibere baktı. Başını aşağı yukarı sallayıp "Güzel güzel, biraz daha ince doğra ama. Dur göstereyim." dedi. Hafifçe arkama geçip bıçak olan elimden tuttu. Öbür elini ise belimin arkasından uzatarak biberi sabitledi. Bedenini arkamda hissederken elimden bütün vücuduma doğru yayılan bir elektrik akımı hissettim. Elimde başlayan bu küçük akım kalbime ulaştığında kalbimde sanki bir şimşek çakmış ve hızlanması için ona uyarı vermişti. O da bu uyarıyı göz ardı etmedi. Hızlanan kalbimin yanında Ezekielse kavradığı elimle birlikte biberleri kesiyordu. Bir kaç biberi beraber kestikten sonra geri çekildiğinde kasılan bedenim rahatlarken derin bir oh çekmemek için kendimi zor tuttum. Bu hayatımda şuana kadar yaşadığım en zor andı ve nedenini anlayabilmiş değildim. Bedenim onun bedeniyle temas haline geldiğinde sanki birbirine etki eden iki mıknatıs gibi aralarında bir enerji alanı oluşturmuş, bu enerji ise kalbimin teklemesi neden olmuştu. Düşünceler dört bir yanımı sararken önümdeki biberleri Ezekiel'in gösterdiği gibi kesmeye çalıştım. İşim bittiğinde ise Ezekiel'e dönüp olup olmadığını sorarcasına yüzüne baktım. Gözleri önümdeki biberleri dönerken yüzünde memnun bir gülümseme vardı. "Çabuk öğreniyorsun, Cia." Onun bu çıkarımı içimde ufak bir kıpırtıya neden olurken yüzümde hafif bir gülümseme belirdi ve bu gülümseme bu sefer dehşete kapılmama neden olmadı. Bu durumu hâlâ garipsiyordum ama artık dehşete kapıldığım ya da korktuğum söylenemezdi. Ezekiel domatesleri ve biberleri de tavaya koyup menemen yapmaya devam ederken çalan kapı zili ile bütün sinirlerimin gerilmesi bir oldu. Gözlerim refleksle Ezekiel'e dönerken kafamda daha fazla senaryo kurmama engel olarak "Nancy ve Alvaro gelecekti,kapıyı açar mısın?" dedi. Gerilen bedenim eski haline döndüğünde onu başımla onaylayıp kapıya doğru ilerledim. Ben kapıya daha ulaşamadan bir kere daha çalınca göz devirip hızla kapıyı açtım. İkisi aynı anda "Günaydın" "Günaydın" deyip peş peşe içeri girdiğinde bende "Günaydın" dedim. İkiside evi içine doğru ilerlerken Alvaro bana dönüp "Ezekiel nerede?" diye sordu. "Mutfakta." diye kısa bir cevap verdim. Hepimiz mutfağa girdiğimizde Ezekiel bize dönderken kısa bir 'günaydın' faslından daha sonra pişen menemenen ile hepimiz masaya dizildik. Alvaro ve Ezekiel her zamanki gibi kendi aralarında iş konuşurken Nancy de bana dönüp "Akşam geliyorsunuz değil mi?" dedi. Kaşlarım çatılırken ilgiyle ona döndüm ve "Nereye geliyor muyuz?" diye sordum. Bu Sorum ile diğerleri de bize dönerken Ezekiel "Akşam ne var ki?" diye sordu. İkiside şaşkınca bize dönerken bu sefer Alvaro konuştu. "Haberiniz yok mu? Baş Koruyucu Aida'nın dönüşü için büyük bir davet planladı. Bu akşam herkes Quadrato'da toplanacak. Bazı etkinlikler mi ne varmış." "Hayır, haberimiz yoktu." diye kısa bir cevap verdi Ezekiel. "Eee, geliyor musunuz?" diye sorusunu yeniledi Nancy. Ben omuz silkip "Kalabalık yerleri sevmem." dediğimde Nancy "Sevsen şaşırırdım zaten." diyerek gözlerini devirdi. Alvaro ise tamamen bu konuşmaların dışında "Bence gelin sonra başınızı ağrıtmasın." dediğinde içimden lütfen gitmeyelim diye geçirdim. Ezekielse bana inatmış gibi "Büyük ihtimalle geleceğiz zaten." dedi. Gözlerimi dikip ona bakmaya başlarken karşılaşacağı görüntüyü biliyormuş gibi bana döndü. Yüzümün halini gördüğünde ise güldü. "Bu yaptığın çok sinir bozucu." dedim minik bir sinirle. Sözlerimle gülmesi artarken "Komik değil!" dedim. Yine cevap vermedi. Alvaro ile Nacny ise sanki film izliyormuş gibi bizi izliyordu. Aklıma gelen şeyle "Ayrıca ben niye davete geliyorum ki? Hem bir davet için uygun kıyafetim falanda yok." dedim. Ama bu fikir ile yeşeren umutlarımı Nancy elimden almak için bir saniye bile gecikmedi. "Kıyafetse tek sıkıntı, bende sürüsüne bereket. Buluruz bir şeyler." Ezekiel ve Alvaro ise Nancy'nin sözünden sonra gördükleri yüz ifademe kahkaha atmaktan çekinmediler. Pes edercesine arkama yaslanırken "Ben gelmek istemiyorum." dedim inatla. Ezekiel ise "Ah ama maalesef geleceksin." diyerek büyük bir keyifle son noktayı koydu. Nancy bu duruma ellerini çırparak karşılık verdi ve konuşmaya başladı. "O zaman kahvaltıdan sonra Patricia ile ben benim evime gidiyoruz. Benim bugün işim yok zaten. Sana bir şeyler ayarlarız." Avcumu alnıma vururken Ezekiel bu halimden büyük bir zevk alıyor gibiydi. Ben Ezekiel'in buna izin vermeyeceğini düşünürken "Olur, olur." demesi ile gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Beni gözünün önünden ayırmama kararına ne oldu?" "Hiç bir şey olmadı. Çünkü Nancy de seni gözünün önünden ayıramayacak. Değil mi Nancy?" Nancy Ezekiel'i hızla başıyla onayladığında bende homurdanmaya başladım. "Aman iki saniyede ortalıktan kaybolurum. Bir daha bulamazsınız falan..." Kimse beni takmazken onlara inanamıyordum. Burada benim hakkımda bir karar veriliyordu ve ben söz sahibi bile değildim. Ben ne kadar söylensemde beni dinlemediler. Bende bir süre sonra el mecbur sustum. Kahvaltının geri kalanı Ezekiel ve Alvaro'nun iş konuşmaları ile geçtikten sonra sofrayı toplamayı erkeklere bırakıp Nancy'nin evine gitmek için yola çıktık. Burada ilk defa Ezekiel olmadan bir yere gidiyordum ve açıkçası bu biraz tuhaftı. Nancy ile bir sıkıntım yoktu,hatta onunla daha iyi geçiniyorduk ama yanımda Ezekiel olmadığında onun dışındakiler sürekli bana bakıyormuş gibi hissediyordum. Buraya geleli yaklaşık 1 hafta olmuştu fakat ben hala hiçbir şeye alışamamıştım. Garip bir his içinde Ezekiel'in evi ile arasında sadece 10 dakikalık bir yol olan Nancy'nin evine geldiğimizde dikkatlice evi inceledim. Ezekiel'in evi ile yapı olarak aynı olsa da evin dış kısmı daha renkliydi. Eminim içide öyledi. Ben evi süzerken Nancy kapıyı açtı ve beraber içeri girdik. Gözlerimle karşıma çıkan krem rengi tonlarında evi süzerek karşımda Ezekiel'in evininkinden çok daha iyi dizayn edilmiş bir ev buldum. Ezekiel'in evi Nancy'nin evine göre biraz daha baştan savma kalıyordu. Bunun nedeni hakkında ise iki tahminim vardı, ya Nancy evine çok daha önem veriyordu, ya da Ezekiel de her erkek gibi evin içini pek umursamadan düzenlemişti. Gözlerim evin içinde gezinmeye devam ederken Nancy de bana evi anlatmaya başladı. Onun arkasından ilerleyip beraber evi gezmeye başladığımızda bir süre sonra bir kapıda durdu ve kapıyı açarak "Son olarak burası da benim odam. Hadi gel de akşam için kendimize kıyafet seçelim." dedi. İkimizde Nancy'nin odasından içeri girerken Nancy direk kocaman olan giysi dolabına yöneldi, bense odada bulunan tekli koltuğa geçip oturdum. Aklıma dün Adia'nın siyah kanatları ve Ezekiel ile olan konuşmamız gelince cevabını bulamadığım sorularımı hatırladım. Gözlerim dolabın önünde heyecanla kıyafetlerine bakan kıza takıldığında "Nancy?" dedim tedirginlikle. Sorarcasına bana dönüp kafasını 'ne oldu' der gibi iki yana sallarken sözlerime devam ettim. "Koruyucular hakkında bir kaç şeyi merak ediyordum da sana sorabilir miyim?" Bu ilgim onu şaşırtmış olmalı ki dolaptaki işini bırakıp bana döndü ve merak içinde "Tabi, sorabilirsin. Tam olarak neyi merak ediyordun?" dedi. Tedirginliğim biraz öncesine kıyasla azalırken "Aslında sorum Baş Koruyucuların soyuyla alakalı. Bir Baş Koruyucu temsil edeceği halkın türünden mi olmak zorunda?" diye sordum. Her kelimem de kaşları daha da çatılırken her zamanki neşesinden uzak bir şekilde "Nasıl yani? Tam olarak anlayamadım." dedi. Derin bir nefes alıp sorumu daha açık bir hale getirdim. "Yani bir melez, Baş Koruyucu olabilir mi?" Sorumu açıkça dile getirdiğimde gözleri şaşkınlıkla aralandı. Sanırım benden böyle bir soru beklemiyordu. İlk bir kaç saniye hiçbir şey diyemedi. Kendini toparladığında ise kelimelerini özenli bir şekilde seçip konuşmaya başladı. "Bu daha önce görülmemiş ya da duyulmamış bir şey. Gelecekte ne olacağını bilemem ama geçmişte böyle bir şey olmadı. En azından bildiğim kadarıyla. Ama eğer toplumun melezlere karşı olan tavrına bakılırsa hayır, bu pek mümkün görülmüyor." Her sözünde gözümün önüne Aida'nın siyah kanatları gelirken ne yapacağımı şaşırmış haldeydim. Onlara söylemeli miydim yoksa burnumu bu işe hiç sokmamalı mıydım bilmiyordum. Ayrıca madem böyle bir şey pek mümkün değildi kimse neden Adia'nın yönetime geçmemesi için itirazda bulunmuyordu? Aklıma gelen tek neden Adia'nın kanatlarının siyah olduğunu bilmemeleriydi. Bu ihtimal ise aklıma daha dehşet bir soru getiriyordu. O zaman ben nasıl bilebiliyordum? Belki de buraya yeni geldiğimdendi ama tek bildiğim şey ne yapacağımı bilmediğimdi. Ben uzaklara dalmış düşüncelerimin içinde kaybolurken beni bu çıkmazdan Nancy'nin sesi kurtardı. "Bunu neden merak ettin ki? Birinden bir şey mi duydun?" "Hayır!" dedim hızla. "Hayır, şey ... ben sadece merak ettim. Birden aklıma geldi, bende sorayım dedim." Bir kaç saniye boyunca beni şüpheyle süzdükten sonra bir şey demeden dolaptaki işine döndü ve bu, Nancy seçtiği elbiseleri yatağın üstüne koyup işini bitirene kadar aramızda geçen son konuşma oldu. Yaklaşık bir saat içinde Nancy yatağını elbiseler ile doldururken arada kendi giyeceği kıyafeti iki dakikada seçmiş ve geri kalanın hepsini deneyeceğimi söyleyerek beni dehşete düşürmüştü. Burada çok elbise vardı ve bunların hepsini denemeye kalkarsam bırakın akşama 2 güne anca seçerdik biz kıyafeti. Nancy önce yatağın üstündeki elbiselerden bir kaç tanesini elime verdi ve denemem için beni banyoya gönderdi. Banyoya girip elimdeki elbiselerle baktığımda hiçbirinin benim tarzım olmadığını gördüm. Bazıları belki giyilebilirdi ama bazılarıysa kesinlikle giyilmezdi. Bana verdiği elbiselerin hepsini sıra sıra deneyip Nancy'e gösterdikten ve etrafımda en az on tur döndükten sonra Nancy hiçbirini beğenmedi ve beni yeni bir kıyafet yığınıyla banyoya yolladı. Bundan en az iki yığın daha denedikten sonra üstüme giydiğim bordo renkli bir elbise ile banyodan çıktım. Boynumdan göğsüme kadar çapraz gelen ve iki kolumuda sarmal bir biçimde sarıp devam eden bir şekli, göğüs kısmının ortasında ise hafif bir açıklık vardı. Sırtımınsa büyük bir çoğunluğu açıktı. Biraz geleneksel bir elbiseye benziyordu ama üstümde duruşunu beğenmiştim.  Beklenti ile Nancy'nin gözlerine bakarken başını aşağı yukarı sallayıp "Çok güzel olmuşsun." demesi ile sevinç içinde "Sonunda!" diye bağırdım. Bu halime gülüp "Sen hiç üstünü çıkarma bende üstümü giyineyim sonra da saçlarımızı yaparız. Akşama az bir vakit kaldı zaten." dedi. Onu başımla onaylayıp odadaki koltuğa geri oturduğumda Nancy de elbisesini alıp banyoya girdi. Girmesi ile çıkması toplam 5 dakikayı bulmazken üzerindeki elbiseyi inceledim. Rengi toz pembe tonlarında olan bir elbiseydi. Benimkinin tarzına benziyordu ama biraz daha değişikti. Üstüne de tam oturmuş sanki onun için tasarlanmış bir elbise gibi durmuştu.  Gözleri beklenti içinde bana döndüğünde "Çok güzel olmuşsun." dedim samimiyetle. Gerçekten güzel olmuştu. Bu iltifatım karşısında gülerek "Teşekkür ederim. Bir senin kadar olmasada bizde de var bir şeyler." dedi. "Benim kadar olmasa da mı? Bilmem farkında mısın Nancy,sen benden çok daha güzelsin." dedim şaşkınlıkla. "Ben güzel olduğumun farkındayım da sen kendi güzelliğinin farkında değilsin gibi biraz." Tam ağzımı açmış dediklerine itiraz edecekken "Tamam neyse." diyerek beni susturdu ve devam etti. "Hadi gel önce senin saçını yapalım. İstediğin bir saç modeli var mı?" "Hayır, yok." dedim kısaca. Elini beline koyup bir kaç saniye beni süzdükten sonra "Tamam, sen gel. Ben üstündeki elbiseye göre yapacağım bir şeyler." dedi ve beni odanın içindeki koltuğa oturtturdu. Bundan sonraki yarım saat boyunca sabırla Nancy'nin saçımı bitirmesini bekledim. Ne yaptığı hakkında bir fikrim yoktu ama bu işlerde iyi gibiydi ve bende bütün ipleri onun eline vermiştim. Nancy'nin işi bittiğinde beni oturduğum yerden kaldırıp odanın içindeki aynanın karşısına geçirdi. Aynada gördüğüm görüntü bana hiç tanımadığım birininki gibi gelirken şaşırmadan edemedim. Nancy saçlarımı örgü kıvırcığı gibi yapmış öndeki iki tutamıda tel toka ile diğer saçlarımın altına tutturmuştu.  Gözlerim aynadaki yansımam da gezinirken ne diyeceğimi bilemez haldeydim. İtiraf etmek gerekirse Nancy'den iyi bir iş bekliyordum ama bu kadarını beklememiştim. "Beğendin mi?" Nancy'nin sorusu ile dalgınlığım yok olurken "Evet çok güzel olmuş. Teşekkür ederim." dedim. Yüzündeki gülümseme daha da büyürken onu mutlu etmenin çok kolay olduğunu anladım. Benim aksime içinde o kadar büyük bir hayat enerjisi taşıyordu ki bazen kendimi şaşırmaktan alıkoyamıyorum. Gözleri her daim ışıldıyordu mesela. Ya da onu hiç uzun bir süre somurturken görmemiştim. Her şey ona keyif veriyor gibiydi ve bu çok ilginçti. Daha da ilginç olan şey ise bunu yanındaki insanlara da aşılıyor olabilmesiydi. Ve bunu az bir miktarda da olsa bana bile yapabiliyordu. Nancy kendi saçını da yaptıktan sonra eline makyaj malzemelerini alıp makyaj yapmaya başladı. Ne kadar bana da yapmak istese de ben kabuk etmedim. Buna rağmen hiç durmadan ısrar etmesi ile dudağıma elbisenin renginde kırmızı bir ruj sürmesini engelleyemedim. İkimizde tamamen hazır olduğumuzda Nancy bileğindeki metal bileklikten Ezekiel'e Quadrato'ya doğru gideceğimizi haber verdi. Böylece evden çıkıp yola koyulduk. Beraber karmaşık yollardan geçerken bir çok kişinin bizim gibi giyindiğini gördüm. Sanırım herkes Quadrato dedikleri yere doğru gidiyordu. Her geçen dakika yoldaki kişi sayısı artıp etraf iyice kalabalıklaşırken kendimi daha da kötü hissetmeye başlamıştım. Kalabalık ortamlardan hoşlanmıyordum. Kalabalık demek daha çok yalan, daha çok kendini beğenmiş ve daha çok sohbet demekti. Ve hepside hoşlanmadığım şeylerdi. Bu rahatsızlığım büyükçe bir binanın girişinde duran Ezekiel ve Alvaro'yu görünce büyük ölçüde azaldı. Gözlerim Ezekiel'in gözlerinde takılı kalırken yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesi vardı. Onlara daha da yaklaşırken içimdeki sıkıntı git gide yok oluyordu ve benim aklımdan tek bir şey geçiyordu. Bu kadar kısa bir sürede onun yanımdaki varlığına nasıl bu denli çok alışabilmiştim? Bölüm Sonu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD