Patricia'nın Ağzından:
Yönetim biriminden sonra Nancy ile birlikte tekrar eve geçtiğimizde bugün burada ilk defa Ezekielsiz bir gün geçirmiştim. Kimseye hesap vermemek güzel hissettirirken aynı zamanda onsuz gökyüzünde dolaşmak çok garip geliyordu. Sanırım buna alışsam iyi olacaktı çünkü olağanüstü bir durum olmadığı sürece Ezekiel'in evine dönmeyi düşünmüyordum. Bunlardan birinin nedeni ise Nancy'nin artık hep onda kalmamı teklif etmesiydi. Ezekiel ile böyle bir durumda iken bu teklifi oldukça cazip gelmişti ve bende düşünmeden kabul etmiştim.
Nancy'nin evine geri döndüğümüzde ise Nancy üstünü değiştirdikten sonra direk mutfağa girip yemek yapmaya başlamıştı. Bende bana verdiği kıyafetler ile üstümü değiştirirken peşinden mutfağa girdim ve onu seyretmeye başladım. Dikkatle onun yemek yapışını izlerken bir anda bana dönüp bu halime gülümsemesi ile merakla ona baktım.
"Ne oldu?"
"Hiçbir şey. Sadece yemek yapan birini bu kadar dikkatli izleyen ilk seni görüyorum."
Sözleri ile omuz silktim. Bende bir çok şeyin ilkini burada yaşamıştım ve hâlâ daha yaşıyordum. Birazda onlar garipsemeliydi. İçimde daha önce hiç hissetmediğim bir sıkıntı vardı ve bunun sebebini anlayamıyorum. Sanki biri benim hoşlanmayacağım bir şeyler yapıyordu ve ben bunun farkında değilmişim gibi bir his vardı içimde. Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalışırken tekrardan yemek yapan Nancy'e odaklandım. Elleri senkoronize bir şekilde hareket ederken sanki bir robotmuş gibi hiç duraksamadan ne olduğunu bilmediğim bir yemek yapıyordu.
Nancy ile normal iki ev arkadaşı gibi mutfakta yemek yapmaya çalışırken arada bir sohbet ediyor birbirimize sorular soruyorduk. Bazense bu sohbetlerin yerini küçük gülücüklere bırakıyordu. Bu küçük sohbetler içimdeki sıkıntının yerini huzurun almasını sağlarken sıkıntılı bir şekilde başlayan bu günün sonu huzurlu bir şekilde devam ediyordu.
Yemeğimizi yedikten sonra mutfağı toplayıp salona geçtik ve Nancy bana koruyucular hakkında daha önce anlatamadığı şeyler anlattı. Anlattıklarından anladığım kadarıyla burası kusursuz bir sistemle yönetiliyordu ama her sistemde illaki bir pürüz olurdu. O pürüzse benim düşündüğüm kadarıyla Aida'ydı ama kimsenin bundan haberi yoktu.
Uzun süren bir sohbetin ardından geç olunca ikimizde odalarımıza çekildik. Odama girdiğimde beni rahatsız edici bir yalnızlık karşıladı ve bunu hissetmek beni dumura uğrattı. Bir zamanlar o çok sevdiğim yanlızlık ne zamandan beri beni rahatsız eder olmuştu. Bunu anlamak sanki çok sevdiğim biri tarafından ihanete uğramışım gibi hissettirirken odada biraz daha ilerledim ve yatağımın içine girdim. Ezekiel'in bende değiştirdiği akışkanlıklar tablosuna bir artı daha eklenirken bir süre sonra kendime hayret eder hâle gelmiştim. Onun üstümdeki etkisi bu denli çok ve bu denli etkili olmamalıydı.
Yeni bilinmezlikler arasında kendimi zorda olsa uykuya bırakabildiğimde uykunun verdiği uyuşukluk ile biraz olsun rahatladım ama bu rahatlama çok da uzun sürmedi. Nancy'de bende derin bir uyku içerisindeyken gecenin bir körü savaş çıkmış gibi kapının çalınmasıyla sıçrayarak yerimden uyandım. Beynim bir kaç saniye neler olduğunu kavrayamazken kapının açılma sesini hemen ardındanda Alvaro'nun endişeli sesini işittim.
"Patricia nerede? Hemen onunla konuşmam lazım."
Kurduğu sözler benimde telaşlanmama neden olurken Alvaro'nun gecenin bir köründe benimle ne konuşabileceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir miktar kendime gelebildiğimde yorganı üstümden hızla atarak odadan çıktım. Kapıda bir adet telaştan delirmiş Alvaro ve uykulu haliyle ayakta zor duran Nancy'i görürken odadan çıkan ben ile ikisinin de gözleri bana döndü. Nancy hiçbir şey anlamamış bir şekilde etrafına bakınırken Alvaro beni gördüğü gibi yanıma geldi.
"Yardımına ihtiyacım var. Hemde hemen."
Neler olduğu hakkında hiç bir fikrim yokken Alvaro'nun sözleri ile kaşlarım çatıldı.
"Ne yardımı, ne oluyor Alvaro?"
Sorularım ile telaşı iyice artıp gözlerindeki korku büyürken endişe içinde konuşmaya başladı.
"Bak, Ezekiel ile sana anlatmamız gereken çok önemli şeyler var ama şuan olmaz. Ezekiel'in hayatı tehlikede ve onu senden başka kimse kurtaramaz. Bu yüzden lütfen benimle gelir misin?"
Ezekiel'in hayatı tehlikede dediği kısımdan sonrasını zar zor anlayabilirken kalbimde ani bir sıkışma hissettim. Bir an boğuluyormuşum gibi bir his beni kaplarken hiçbir şey anlamamış bir şekilde
"Ezekiel'in hayatı mı tehlikede?" diye sorabildim. Şaşkınlık içinde sorduğum soru ile eş zamanlı bir şekilde kolları omuzlarımı kavradı ve kendime gelmem için beni hafifçe sarsarken
"Evet! Hatta biz şuan burada oyalanırken Baş Koruyucu çoktan ona zarar vermiş olabilir bile. O yüzden sorularını sonraya bırakıp hemen benimle gelmelisin." dedi. Ne olduğu hakkında hiçbir şey kavrayamazken yapabileceğim en iyi şeyi yaptım.
"T-tamam. Tamam gidelim hemen."
Alvaro nihayet istediğini almış gibi arkasını dönüp evden çıkmaya yeltendiğinde Nancy'i gördü ve duraksadı.
"Sana da her şeyi anlatacağım ama öncelikle Ezekiel'i kurtarmalıyız."
Alvaro'nun kısa açıklamasından sonra ikimizde koşar adım evden çıkarken aklımdaki soruları göz ardı etmeye çalıştım. Şuan benim sorularımdan daha önemli şeyler vardı. Ezekiel'in başının belada olduğunu duyduğumda bedenimi bu denli kuvvetli bir endişenin kaplayacağını hiç düşünmezdim. Oysa daha dün ona onu öldürecek kadar sinirliydim.
Gecenin bir vakti koşabildiğimiz kadar hızlı bir şekilde koşup Baş Koruyucunun sarayına ilerlerken sandığımdan çok daha kısa bir sürede saraya vardık. Giriş kapısına baktığımda normalden çok daha fazla muhafız olduğunu gördüm. Gözlerim hızla Alvaro'ya dönerken
"Onları nasıl geçeceğiz?" diye sordum. Gözleri muhafızlara döndüğünde ağzından öfkeli bir küfür çıktı.
"Siktir!"
Alvaro'un bu haline aldırış etmeden onları geçmek için bir yol düşünmeye başladım. Bakışlarım önce muhafızlara daha sonrada bir adet ne yapacağını bilmeyen Alvaro'ya dönerken gözüm Alvaro'nun sırtındaki çantaya takıldı. Aklıma gelen fikir ile
"Yanında el feneri var mı?" diye sordum. Bakışları şaşkınca bana döndüğünde
"Evet var. Neden ki, aklına bir şey mi geldi?" diye sordu. Cevabı ile hiç düşünmeden çantasını açıp içinden iki tane el feneri çıkardım.
"Bir planım var ama biraz riskli. Sen var mısın yok musun onu söyle?" Gözlerini devirirken
"Ezekiel ile ne kadar da benziyorsunuz haberiniz var mı? Ayrıca tabi ki de şu durumda her şeye razıyım." diye cevap verdi. Gözlerim ilk cümlesiyle şaşkınlıkla açılırken buna itiraz etmeye fırsatım olmadığı için şanslıydı. El fenerinin birini sertçe göğsüne çarparak ona verdiğimde
"Homurdanmada dinle. Muhafızların seni göremeyeceği bir yere geç ve el fenerini gözlerine tut. Merak edip geleceklerdir. Yerini belli etmeyecek şekilde yap ve hepsi kapının önünden dağılan kadar devam et. Bende aynısını yapacağım. Ayrıca sakın yakalanayım deme, birde senin için uğraşmayalım." diyerek aklımdakini anlattım.
"Emir verme huyun genlerinden geliyor herhalde."
Dedikleri ile hiç bir şey anlamadan ona döndüğümde hafif bir şaşkınlık içinde
"Ne dedin sen?" diye sordum. Sonra buna vakit olmadığını hatırlayarak
"Neyse ne, şuan buna vaktimiz yok ben sol tarafa geçiyorum sende kendine uygun bir yer bul." dedim ve hızla yanından ayrıldım.
Giriş kapısına doğru çıkan merdivenlerin hemen yanındaki küçük çalılardan birinin arkasına saklanırken muhafızları rahat görebileceğim bir konuma geldim. Alvaro'ya göz attığımda onu hiçbir yerde göremeyince çoktan saklandığını anlayıp kendi işime döndüm.
10'a yakın muhafız kapının önünde birbirleri ile itişip kakışırken el fenerini açtım ve bana en uzak olan muhafızlardan birinin gözüne tuttum. Muhafız daha ne olduğunu anlayamadan gözünün önünü görmeye çalışırken feneri geri kapattım. Hepsi birden susarken ortamı ölümcül bir sessizlik kapladı. Bu sefer onun tam karşı çaprazindaki adamın gözünde ani bir ışık belirdi. Alvaro'nun da işe koyulduğunu görünce ikimizde belli aralıklarla bunları yapmayı sürdürdük.
Muhafızlar sıra sıra ne olduğuna bakmak için ayrı yönlere giderken bu kapının önünde bir muhafız kalana kadar devam etti. Diğerleri yavaş yavaş bizden uzaklaşırken kapının önündeki muhafızın ayrılmaya pek niyeti yok giydi. Basit bir ışığın onu oradan ayrılmaya ikna edemeyeceğini anladığımda aklıma ilk gelen şeyi yapıp el fenerini kafasına fırlattım. Tutturup tutturamadığıma bakamadan çalıların arasına geri çömeldiğimde duyduğum tok bir ses ve ardından gelen inleme ile gülümsemeden edemedim. Muhafıza baktığımda oldukça sinirli bir şekilde etrafına bakındı. Sonra aradığını bulamadığı için kapıdan bir iki adım uzaklaştı. Biraz daha uzaklaşması için içimden dualar ederken umudum boşa gitmedi ve muhafız kapıdan bir kaç adım daha uzaklaştı. Ya şimdi ya da hiç diye düşünürken ne olacağını umursamadan olabildiğince hızla kapıya doğru koştum.
Kapıdan bir kaç metre uzaklaşan muhafız, beni içeri girmek üzereyken anca fark ettiği için içeri girmeme engel olamadı. Bana yetişememesi için hiç durmadan Baş Koruyucunun taht odasına doğru koştum. Bu sarayda tek bildiğim yer orasıydı ve umarım orada olurlardı. Aksi taktirde ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. Arkamdaki hızlı adım seslerini hissederken kendimi daha hızlı koşmak için zorladım ve büyük bir süratle sarayın ilk katına çıktım. Hemen karşımda duran taht odasının kapısını tahminimden daha sesli bir şekilde açtığımda bu ses benim bile şaşırmama neden oldu. Bakışlarım daha önce bir kaç kez Ezekiel ile geldiğim taht odasına döndüğünde ise gözlerimin önündeki manzara dehşete düşmeme ve daha önce hiç hissetmediğim kadar yoğun bir duygunun bedenimi kaplamasına neden oldu.
Bölüm Sonu