Mutluyken neden hayatın bu kadar hızlı geçtiğini düşünmeden edemiyorum. Bunun bilimsel bir açıklaması var mıdır acaba? Her şey gerçekten çok hızlı geçti. O gece de Uraz’ la birbirimize sarılıp uyuduk. Güven hissi. Evimde bile bulamadığım o güven hissi, sadece onun kollarında vardı. Birinin size asla zarar vermeyeceğini bilmek, sanki mucize gibiydi. İnsan, sevince ve sevildiğine inanmak ister; bunun doğal bir sonuç olduğuna kendini ikna eder. Ama bizimki farklıydı. Bizim ilişkimiz, gördüğümüz zararları görmezden gelmek üzerine kurulu değildi. Mesela, Uraz bana kalbimi kıracak, gözyaşı döktürecek tek bir söz bile söylemedi. Ben de ona.
Dönüşüyle birlikte hayatımda birçok şey değişti. Uraz, üzerime daha çok düştü. Alkolü ciddi ölçüde azaltmamı sağladı. Birlikte ders çalıştık. Zaman zaman kendi ilgi alanlarımıza odaklansak da çoğu şeyi birlikte yapmaktan keyif aldık. Bunlardan biri de Uraz’ ın arkadaşının işlettiği bilardo salonuna gitmekti. Orada kendime kocaman bir arkadaş çevresi edinmiştim. Artık bir sürü ortak arkadaşımız vardı. Uraz, bilardo konusunda çok iyiydi; ben ise tamamen acemiydim. Normalde bu durumun sıkıcı olması gerekirdi ama bizim için hiç öyle olmadı. O bana bilardo öğretmeye çalışıyordu ama genelde bir noktadan sonra kendimizi öpüşmeye kaptırıyorduk.
Bizim öpüşmemiz, çevremizdekileri bile yoruyordu. Hissettiğimiz yoğun duygular, sanki başka bir şekilde açığa çıkamıyordu. Öpüşmek, bizim için hissettiklerimizi dışa vurmanın en doğal yoluydu. Bir defasında, bu yüzden üzerimize kapıyı kilitleyip gitmişlerdi. Mekân öğle saatlerinde bir saat kadar kapanıyordu, genelde kimse gelmezdi. Biz yine o günlerden birinde dalıp gitmişken, arkadaşları kapıyı kilitleyip yemek yemeye çıkmış. Döndüklerinde, ellerinde bizim için de yemek vardı ve bizi hala öpüşürken buldular. Uzun süre bu olayın esprisi yapıldı.
Tabii bu kadar dikkat çekmek, göze batmamıza da sebep oldu. Bazı insanlar bundan rahatsız oldu. Uraz’ ın onlarla eskisi gibi takılmadığı, çapkın geçmişinden uzaklaştığı ve onların artık kız düşüremediği için bizimle sorun yaşayanlar vardı. Bu kişilerden bazıları benimle konuşmayı denedi. Neler demediler ki!
"Uraz bir barmen, bu mesleği ne kadar sürdürebilir ki? Mühendis olmak istiyorsun, ileride Uraz ’ı mı besleyeceksin?"
"Ailesini görmüyor musun? Gün gelir, onlara da sen bakarsın. Kardeşi zihinsel sorunlar yaşıyor; Uraz onu asla bırakmaz. Ömür boyu böyle bir hayat mı yaşamak istiyorsun gerçekten?"
Bunları takmadığımı gördüklerinde başka bir yönteme başvurdular: Uraz’ ın sadık bir adam olamayacağını anlatmaya başladılar. Eski ilişkilerinden, çapkınlıklarından, geçmişteki hatalarından bahsettiler. Ama hiçbir şey hissettiklerimi değiştirmedi. Ben, onların anlattıklarına değil, Uraz ’ı tanırken hissettiklerime inanıyordum.
Uraz ’la paylaştığımız her an, çevremizdeki tüm bu gürültüyü bastırıyordu. O, benim için bir güven limanıydı. Ne olursa olsun, bu limanı terk etmeye niyetim yoktu. İş sonunda Uraz' ın hala eski sevgilisini sevdiğine kadar geldi. Ve ne tesadüfse Uraz' ın aslında artık hiç gitmediği o pastaneye götürdüler beni. Üstelik benden önce Uraz' ın oraya gitmesini sağlamışlardı. Biz gittiğimizde Uraz bir kızla konuşuyordu. Eski sevgilisi. Uraz beni gördü. Gülümsedi. Yanına çekti ve eski sevgilisi ile tanıştırdı. Kız o kadar bozuldu ki anlatamam. Eski sevgilisi dedikleri 7. sınıfta sevdiği ve bir süre bu pastanede oturup konuştuğu kızdı. Neredeyse çocuk yaşta. Üzerinden onca ilişki geçmişti. Buna takılmamı mı bekliyorlardı gerçekten? Ama insanlar acımasızdı. Kıza Uraz' ın onu unutamadığını söyleyip onu da kasten çağırmışlar. Gaza getirmişler kızı. Belki de aklında bile olmayan kızın aklına sokup kalbini kırdılar. Eski ortamda eski kızı görünce yenisini unutur dediler herhalde. Hayır her açıdan yanlış hamleydi. Çünkü onlar bilmiyordu ama ben kızı da Uraz' ın kızı yine bu pastanede başka erkekle gördüğü için ayrıldığını da, utandığı için kimseye bu nedeni söylemediğini de çok daha önceden biliyordum zaten. Bizim gizlimiz saklımız yoktu ki. Evet sonra geçmişe dair her şeyin anlatılmaması gerektiğini ve bunun yanlış kişiler elinde sizi vuracak bir silaha dönüşeceğini öğrenecektim elbette ama o zaman bunu bilmiyordum ve biz birbirimize fazlasıyla şeffaftık.
Bununla da kalmadılar. Beni salak aşık ilan edip Uraz' ın üzerine oynamaya başladılar. Uraz' ın bir iş bulması gerekiyordu yeniden İzmir' de. O iş aramaya giderken beni bırakmadılar. Kızı sürükleme nasılsa buraya geleceksin dediler. Uraz gitti. Sonra işte başka bir mekana gidelim dediler falan gittik. Başladılar bana içirmeye. Sarhoş olmadım elbette. Eskisi gibi içmiyordum ki. Uraz geç kaldı diye de beni eve bıraktılar. Uraz beni gece aradı.
" Sen bizim çocuklarla fazla mı sarhoş oldun?" diye sordu. Bağırmadı, çağırmadı. Sadece sarhoş olup samimi falan davranıp yanlış anlamasına sebep olmuş olamayacağımı sordu. Böyle bir şey olmadığını söyledim ve bana inandı. Ona söylenen ise benim Uraz' ın kankasına öpecek kadar yakınlaşmış olmam. Bunu yapmayacağımı bildiği için sorusu bile acaba onların yanlış anlayacağı bir şey yapıp yapmamış olduğumdu. Bunun kavgasını yapmış olmalarına rağmen aylar sonra bunu tekrar denediler ama bu başka bir konu elbette.
Ve Uraz bir iş buldu. Ortasında havuz olan bir mekandı. Bu kez oraya gitmeye başladık. Uraz çalışıyordu ve ben onu izliyordum. Birbirimizin yanında ayrılmak istemiyorduk ama bizi ufukta bekleyen bir ayrılık vardı. Askerlik.
O gün büyük bir parti verilecekti mekanda. Patron her şey mükemmel olsun istiyordu. Ses sistemi, havuzun ışıklandırması kontrol ediliyordu. Uraz işlerini bitirmişti. Yanıma geldi. Keyifliydik. Çok keyifli. Havuzun yanında dans etmeye başladık. Biz dansa başlayınca dj müziği değiştirdi. Devlerin aşkı çalıyordu.
" Devlerin aşkı büyük olur
Ya dağlar yerle bir olacak
Ya kıyametler kopacak
Ya da dünya batacak.
Senden öyle ayrılacağım. "
Birbirimizin gözünün içine baka baka söylüyorduk. Aşk ayaklarımızı yerden kesiyordu. Işıklar üzerimizde dans ederken herkes bizi izliyordu. Çok mutluyduk.
Bana sonun başlangıcı ne zamandı diye sorsalar o günü söylerdim. Seviyordum. Seviliyordum. Öyle bir noktaya ulaşmıştım ki aşkla, mutlulukla daha yukarı bir nokta olamazdı. Mecburen aşağıya inecektim.
O gece eve gittim. Babam telefonda bir kadınla tartışıyordu. Telefonu alıp kadınla kavga ettim. Para istiyordu babamdan, hediye istiyordu. Eskisi gibi olmadığı için bağırıyordu babama. O zaman fark ettim ki o kadar içmek ve gece hayatı babamın iş hayatını da olumsuz etkilemeye başlamıştı. Bir kaç arkadaş aldım yanıma ve pavyonu bastım. Normalde derdim ki onlarda mağdur. Onlarda isteyerek düşmüş olamaz ama babamın ve arkadaşlarının etrafını saran bu üç kadının öyle olmadığının farkındaydım. Babamın arkadaşlarından biri aşık olmuştu kadınlardan birine. Maddi durumu iyi değildi. Babam ısmarlıyordu genelde ona. Adam kararlıydı. Çıkarmak istiyordu. Bir hayat kurmak istiyordu. Ağlarken bile görmüştüm adamı. Babam borcu harcı varsa ödemeyi de kabul etmişti o zamanlar parası vardı. Kadın kabul etmedi. Bizim eve geldiği bir gün konuştum.
" Ne yapayım çulsuzu. En iyisi evli erkekler. Parayı verir giderler. Kimsenin kahrını uzun süre çekemem. Bu çulsuzun hiç çekemem ama baban kendine alacaksa olabilir. " demişti.
O konuşmadan sonra o kadar iyi niyetli bakamadım o üçüne. Babama karışıyorum, az içsin diye uğraşıyorum diye benden nefret ediyorlardı. Pavyonu bastım. Kadının yakasına yapıştım. Öyle arsız laflar etti ki. En son;
" Benimle uğraşma. Babana sesi sattırır parasını da çatır çatır yerim. " dedi.