Sabahın erken saatlerinde neredeyse hiç uyumamış gibi rahatsızca uyandı Slvya. Kafasının içinde düşünmekten ağrımayan tek nöronu bile kalmamıştı. Sergio'nun yatağından çıkmadan önce onu henüz gelmemiş hasretin ağırlığı ile süzdü. Tüm hatlarını, yüzünün güzelliğini beyninde ayrı ayrı odalara hapsetti. Telefonunun flaşını kapatıp, ikisini kadraja alacak şekilde çektiği fotoğraflarla doldurdu hafızasını. Sabah güneşinin ilk ışıklarıyla birlikte gölgeler oluşturan uzun kirpiklerinin izlerini, dudağının keskin kıvrımlarını, çenesinin sert hatlarını en net haliyle defalarca kez çekti. Her çektiği resme bakışında, yatakta yatan güzelliği tam olarak kopyalayamamanın hüznünü, aşkı böylesine derin hissetmenin lüksüyle birlikte yaşadı. Kalbi, ciğerleri bile, böylesi güzellik karşısında isyandaydı.