UYUMSUZ!

5000 Words
UYUMSUZ ! 'Kimi gün öylesine yalnızdım derdimi annemin fotoğrafına anlattım . annem ; ki beyaz bir kadındır . ölüsünü şiirle yıkadım . bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım ." - Didem Madak Son ders zili çaldığında acele ederek toparlanıp sınıftan ilk ben çıktım. Beyza neden böyle çıktığımı bildiği için hiç sıkıntı çıkmadı. Koşar adımla okuldan çıkıp köşedeki büfenin arkasına saklandım. Geriye kalan tek şey Gece'yi takip etmekti.   4.dakikayı geride bırakmıştım. Ve hala okuldan çıkmamıştı. Ve işte tüm çabamın sonucu koluna taktığı siyah çantası ile yürüyordu. Hazırlanıp onu bekledim ama beklemediğim bir şey oldu. Siyah filmli ve siyah kaplamalı araba son hızla gelip fren yaptı. Ve onu alıp devam etti. Telaşla peşinden taksiye atladım. Adam bana bakarken; "Abi hep bunu yapmak istemiştim." "Neyi yapmak istemiştin kızım?" Tonton bir amca bana bakarken elime arabayı gösterip; "Şu arabayı takip edeceğiz." "Kızım ne işin var senin o arabayla." Amcanın bunu sormasını hiç yadırgamadım. Araba resmen tehlikeliyim diye bağırıyordu. "Abi kardeşim bindi. Onu takip edeceğim." "Öyle desene kızım" Amca birden gaza bastığında arka koltuğa yapıştım. Hızla giderken uzun bir süre sonra bir caddeye saptık. Amca sanki yıllardır araba takip ediyor gibi uzağından devam ediyorduk. Simsiyah boyanmış nereden baksan 20 katlı bir binanın önünde durdular. Bizde sokağın başında durduk. Gece ve yanındaki çocuk hızla binaya girdiler. Bende amcaya; "Amcacığım beni bekler misin? Hemen geleceğim." "Tamam kızım." Adama kafa sallayıp hızla koşarak binaya yöneldim. Kapısında girişinde kimse yoktu. Bende çok rahat bir biçimde girip asansöre baktım. 21.kata çıkıyorlardı. Onların çıktığı katı görüp yandaki asansörden 21.kata bastım. Geldiğim yer çatıydı? Gözlerimi kırpıştırarak onları görmeye çalıştım. Tam binanın köşesinde betonun üzerine çıkmış bakıyorlardı. Sonra sanki Gece fark etmiş gibi arkasını döndüğünde hemen asansöre bindim. İçimden sayı sayarken bir süre sonra kafamı yavaşça uzatıp baktım. Bana doğru bakmıyordu. Sonra aklımın gideceği bir şey yaptılar. Atladılar. Çığlığımı elimle son anda durdururken elimi ağzımdan çekip korkarak atladıkları yere yürüdüm. Ve gördüğüm şeyle kaşlarımı çattım. Şu an bir film çekiyor olsak kesinlikle Uyumsuz'u çekiyor olurduk. Binanın önünde yerin dibine kadar bir file ve kocaman bir çukur vardı. Korkuyu iliklerime kadar hissederken besmele çekip betona çıktım. Tam bu anda Allah halime acımış olacak ki telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara arıyordu. "Efendim?" "Öykü neredesin? Kapıda kaldım." "Abi?" Şaka mıydı bu? Abim ne alakaydı ki şimdi? "Evet öykü benim. Şimdi neredesin onu bir anlat. Ve hemen eve gel." Ona laf yetiştirmeden bir kere daha aşağı baktım. Ve vazgeçip asansöre yürüdüm. Geldiğim yollardan geçip amcanın yanına döndüm. Taksiye bindim ve adresi verdim. Amca; "Kardeşin nerede kızım?" "Amca arkadaşının ailesi buradaymış. Onu utandırmamak için gitmedim yanlarına." Amca kafasını sallayıp eve doğru sürmeye başladı. İçinde olduğum durumu çözemedim. Orası neydi öyle? Hadi ama aşağıda Four ve Trix beni bekliyor muydu? Gerçi iyileri çok sevmezdim. Her zaman için aşık olduğum kişi Eric olmuştu. Dövmelerine kurban olduğum nasıl yakışıklıydı. Of ne diyorum ya. Buraya geri döneceğimi bildiğim için konum bilgisini telefonuma kaydetmiştim. Eve dönüş yolunda Beyza'ya yazdım. "Nasıl gidiyor?" Çok geçmeden telefonum titreşti. "Buluşamadık :(" "Neden?" Telefonumu cebime koyup cüzdanımda parayı çıkartıp amcaya verdim. Oda bana iyi güler dilerken kapıda bekleyen abime baktım. Bana gelip sarılırken öyle durdum. Ve o çekilince kapıyı açtım. "Neden geldin?" "Bu nasıl soru Öykü? Burası benim de evim." "Ah! Doğru unutmuşum da." O bana bakarken ben hemen tuvalete çıktım. İşlerimi görüp elimi yüzümü yıkadım. Sonra da üzerimi değiştirip bir tayt ve salaş tişört giyerek saçımı yukardan topuz yaptım aklıma yeni düşen telefonumla hemen Beyza'nın mesajını açtım. "Annesi rahatsızlanmış. Aradı, sesi çok üzgündü. Üsteleyemedim. Sen ne yaptın?" Ona cevap vermediğim için yeni mesaj atmıştı. "Boş ver 5 dakikaya sizdeyim. Deli gibi açım. Yemek yap bana kadın." Kıkırdayarak mutfağa girdim. Köşede su içen abime bakmadan hemen dolaptan kıyma çıkardım. Dün sabah buzluğun derecesini düşürdüğüm için mutluydum. Hemen açılacaktı. Onun açılmasını beklerken kilerden ufak ufak yaptığımız bayat ekmekleri aldım. Bir leğenin içine döküp dolaptan gerekli tüm malzemeleri çıkardım. Onları yıkayıp,  yeşillikleri sirkeli suya yatırdım. Dönüp baktığımda abim pervaza yaslanmış beni izliyordu. Kilerden 3 tane noodle çıkardım. "Aç mısın? Noodle yapacağım Beyza geliyor." "Noodle yapacaksan kıymayı neden çıkardın?" "Akşam yemeği için. Köfteyi şimdi yapsam bile dinlenmesi gerekiyor. Akşama yiyelim diye." "Senin bu hallerini bile özlemişim Öykü" Ona tek kelime etmeden noodle için tencere çıkartıp suyunu da koyup baharatını döktüm. Biz Beyza ile böyle yapmayı seviyorduk. Daha çok baharatlı oluyordu. Abime; "Ömür ile konuştun mu?" "Evet. Geliyor yolda" Onun içinde bir noodle çıkartıp aynı anda tencereye koydum. Abime hiç dönmeden kıymayı alıp leğene ekledim. Ve baharlarını da tamamlayıp soğan sarımsak derken köfteyi yoğurmaya başladım. Kapı çaldığında abim açmaya gitti. Bende yoğurmaya devam ettim. Beyza'nın geldiği bağırışından belliydi. "Selim Abi?" Hah Selim' miş.  Şaka gibi ya beden gelmişti ki? Beyza yanıma gelip yanaklarımı öperken; "Oha. Ekmek köftesi mi yapıyorsuun. Seni oğluma alacağım valla Öykü." Kıkırdarken noodle tenceresini gösterdim. Ona bakıp kıkırdarken; "Anladım. Şimdi noodle akşam köfte. Yine de oğluma alacağım seni." Ona gülerken Ömür de geldi eve. Beyza'nın tepkilerini verirken bende ikisine gülüyordum. Abimle Ömür salonda oturuyorlardı. Beyza da ne olduğunu sormadan masaya tabakları koyup dolaptan meyve suyu çıkardı. Bende ellerimi yıkayıp pişen noodle için tabakları alıp bir bir koymaya başladım. Sofra hazır olduğunda seslendim. "Sofra hazır." Ömür ile abim içeri girdiğinde bende tuz ve toz biberi sofraya koyup oturdum. Hepimiz sessizce yemek yiyorduk. Abim neden buradaydı? Ne işi vardı yani. Ömür; "Abi sen neden geldin?" Ona bakıp gülmemek için kendimi sıkarken abim; "Bu ne kızım ablanda sende aynı şeyleri soruyorsunuz. Burası benim de evim." Kıkırdadığımda bana baktı. "Bizim merak ettiğimiz senin bir evin olduğunu sana ne hatırlattı?" Sesim o kadar sert çıkmıştı ki bir şey diyemedi. Bende ona bakmayı kesip yemeği yemeye devam ettim. "Geldim çünkü Öykü' nün iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı." "Kötü olduğumu sana düşündüren ne?" "Bilmiyorum." Herkesten önce yiyip kalktım. Kendi tabağımla bardağımı sudan geçirip makinaya koydum ve mutfaktan çıktım. Odama girdiğimde hemen kendimi yatağa bıraktım. Bugün olanları düşünmek beynimi fazladan yormak gibiydi. Gerçekten ne oluyordu yahu? O bina neden simsiyahtı aynı araba gibi? Nasıl oradan atlayabilmişlerdi? Ve oranın sonunda ne vardı? En kısa zamanda oraya gitmeli ve neler olduğunu öğrenmeliydim. Kapım açıldığında gelene baktım. Beyza çoktan yanıma oturup bağdaş kurmuştu. "Ya Öykü ben neden bu çocuğa kızamıyorum?" "Valla cadı bende aynı şeyleri düşünüyorum. Yani nasıl olur da hem instagramdan tanıdığın biriyle buluşma kararı alırsın hem de oğlan gelmemesine rağmen onu düşünürsün. Bu davranışlar senlik değil." Beyza kafasını sallarken odamdaki posterlere baktı. "Ya kızım yenile şunları 4 yıldır aynı posterler. " "Ya ne demek yenile? Dylan O'brien benim aşkım. Ayrıca Jai Courtney asla o duvardan inmez. Hem lafı kaynatma." "Ya ne kaynatacağım sadece biraz fazla değer verdim sanırım. Yani çok yakınız Öykü. Sürekli benimle olsun istiyorum. Sürekli yazsın ve bana ne yaptığımı sorsun istiyorum. Ya düşünsene ben bir ilişkide sık boğaz etmeye karşıyım ama konu o olunca beni sık boğaz etsin istiyorum. Üstelik daha yeni tanıdığım biri. Ne oluyor bana Öykü?" "Aşk oluyor tatlım. Aşk." Beyza kahkaha atmaya başladığında bende güldüm. "Ne aşkı be hadi oradan. Sen nerden biliyorsun aşkı?" "Kızım boşuna bu kadar kitap okumuyoruz ya da dizi izlemiyoruz. Senin bu anlattığın Rio'nun Tokyo'ya duyduğu gibi bir aşk. Yani hem onunlasın hem onunla olmak istemiyorsun. Ya da senin aşkın Demon,  oğlanın aşkı Elena. Sen hep onu birinci tercihin yapacaksın ama onun asla birinci tercihi olmayacaksın. Ya da senin aşkın Scot onun aşkı Allison. O başkasına gittiğinde sen bekleyeceksin ama o öldüğünde sende başkasına koşacaksın. Ya da sen Barry,  o Irıs. Sen onun için çabalarken o sana başkasına duyduğu aşkı anlatacak. Daha böyle milyonlarca örnek veririm. İster misin?" Beyza bana şok içinde bakıyordu. Onun omzuna dokunduğumda; "Bence benim aşkım Caroline yani Klaus gelene kadar herkese karşı aynıydım. Arada Matt gibileri oldu ama hep ayran gönüllüydüm. Sonra Klaus geldi. Ve ben ne yaparsam yapayım beni görmedi. Burada Klaus ‘ta O oluyor. Bu kadar karmaşık ilişki beynime zarar veriyor. Ben gidiyorum." Tam ayaklanmışken kolunu tuttum. "Benim aşkım dedin." Ben kahkaha atarken o kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Odadan çıkarken de bağırıyordu. Ben aşık değilim diye. Bende ona karşılık olarak. "Aşksın. Dırırırım aşıksın dırırırım aşıksıın sen aşıksın arkadaş." * "ÖMÜR!" Aşağıdan gelen sese sıçrayarak uyandığımda ne olduğunu önce kavrayamadım. Uyku mahmuru etrafa bakarken gözüm saate ilişti yediyi biraz geçmişti. İkinci kez adımı duydum. "ÖMÜR!" Beyza'nın çığlığına yataktan fırlayıp aşağı indim. Ve gördüğüm görüntüler ile kalakaldım. Mutfağın anasını ağlatmışlardı. Her yer her yerdeydi resmen. Ömür beni görünce; "Abla valla ben bu ikisine- abimle Beyza'yı göstererek- söyledim. Ablamı bekleyelim dedim. Onlar senin için girdiler mutfağa." Beyza; "Yalan atma kız. Sen acıktım deyince girdik biz mutfağa." Abim; "Sen yorgundun ve uyuyakalınca uyandığında yemek hazır olsun istedik." Onlara göz devirdiğimde sinirle; "Çıkın hemen mutfağımdan." Tam ağızlarını açacaklardı ki önce davrandım. "HEMEN!" Mutfağı toplamam 10 dakikamı almıştı. Ocağa yöneldiğimde gördüğüm şeyle kaldım. Arkamda tek sırada beni izleyen ev halkı; "Noldu?" "Bu pilavı kim yapmaya çalıştı?" Ömür; "Ben. Olmuş deme abla. Seni yaparken izlemiştim." Pilav kaşığı ile pilava uzandığımda pat diye düşen parçaya baktım. Resmen tencereye düşünce 'PAT' diye ses çıkmıştı. Yine de Ömür'ü kırmamak için ağzıma attığımda direk peçeteye çıkardım. "Abla?" "Ömür sen ne yaptın bu pilava? Tatlı olmuş ablacığım bu? İçine süt ve sıcak suyu fazla ekleseydin de sütlaç yapsaydın ablacığım." Ömür karşımda savunmaya geçti. "Ama sen yaparken şeker atmıştın?" "Atıyoruz ablacığım ama 1 kesme şeker. O da tat versin diye sen ne kadar attın?" Kızarmaya başladığında duyacağım cevaptan korktum. "1 Kaşık." "Ne? Sen en iyisi mutfağa girme Ömür. Dediğin gibi kocan yapsın." Abim ve Beyza kıkırdarken onlara da düşmanca bakıp pilavı çöpe döktüm. Resmen pirinci heba etmişti. Pilav yerine iki dakika da patates yıkayıp soydum. Onu suda bekletirken dolaptan köfteleri aldım. Masaya baktım. Hiç değilse salata yapmışlardı. Ve bu iyi bir şeydi. Abim; "Öykü biz sana bir şey diyeceğiz." "Ne söyleyeceksiniz?" Beyza yerinde mırıldandığında akımdan en kötü senaryo geçti. İkisi sevgili olabilir miydi? Yok ya Beyza bunu bana yapmazdı. "Bize misafir gelecek." "Kim?" Misafirleri severdim. Neden bu kadar takılmışlardı ki? "Benim eski birkaç arkadaşım. Onlar da buraya yeni taşındılar. Beni aradılar bende yemeğe davet ettim." "İyi yapmışsın abi. Sıkıntı yok. Fazla köftemiz var. Ben dolaba atarım diye düşünmüştüm onların nasibiymiş. Şimdi üzerimi giyer kızartmaya başlarım. Sizde geçin salonu toplayın. Kurduğunuz şu sofrayı salona yemek masasına taşıyın." Kızmamama şaşırmış gibi hızlıca sofrayı toplamaya başladılar. Bende yukarıya çıktım. Dolabımı açıp siyah kolları omzunda olan tişörtü giydim. Altıma da siyah yüksek bel pantolonumu giydim. Göbeğim biraz açıkta kalıyordu ama ne yapalım. Saçımı önüme alıp maşa yaptım. Ve köşelerden arkaya dönecek şekilde tel toka ile tutturdum. Beyza paldır küldür odaya girip dolabımdan elbiselerimden birini giydi. Ona bakarken; "Ne be? Bir de izin mi alacağım?" Ona istemsizce kıkırdadım. Biz hep böyleydik. Ortaokuldayken bir apartmanda elbiselerimizi değiştirdiğimizi bile hatırlıyorum. O kadar yakındık. Benim aksime sapsarı saçlarını düzleştirdi. Ona hep saç konusunda imrenirdim. O da hep keşke senin gibi simsiyah saçım olsa derdi. İşte insanoğlu sahip olmadığı şeyi istermiş. Kapı çaldığında ikimizde aşağıya koşturduk. Nefes nefese kapıya ulaştığımızda abim bize gülüp kapıyı açtı. Nefesimi toplamaya çalışırken Beyza'nın şaşkın sesini duydum. "Egemen?" Kafamı kaldırmamla onu bana bakarken buldum. Hala aynı soğuk bir şekilde bana bakıyordu. Sanki saatler önce onu takip etmemişim gibi ona baktım. "Gece?" Abim bizim şaşkınlığımızdan yararlanarak; "Siz tanışıyor musunuz?" Beyza; "Asıl siz nereden tanışıyorsunuz?" Bende sorgularcasına abime döndüğümde o omuz silkip misafirleri eve aldı. Biz de arkalarından mal gibi baktık. Ömür bize gülüyordu. Ona kaşlarımı çattığımda hemen içeriye kaçtı. Bizde mahkum bir şekilde içeri yürürken; "Egemen derken?" "Konuştuğum ve bugün buluşamadığım çocuk." İşte şimdi sıçtık. Gece benim, egemende Beyza'nın peşinde miydi? Dertleri neydi. İçeri girdiğimizde tekli koltuğa oturup bacak bacak üzerine attım. Egemen; "Beyza? Siz yani ben bağdaştıramadım?" Beyza yerinde toplandığında şok olmuşçasına ona baktım. Bu kızın şu an gayet rahat takılması hatta Zuhal topal yarışmacıya kaç verdi diye beni darlaması lazımdı. "Selim abi, Öykü'nün abisi. Haliyle benim de abim. " Başka soru gelmeyince kaşlarımı çatıp; "Beni sormadın? Sanki tanıyor gibisin?" Abim, Gece ve Egemen yerine kıpırdanırken abim; "Nerden tanıyacak Öykü saçmalama. Asıl Beyza siz nereden tanışıyorsunuz?" Ben kıkırdadığımda Gece beni izliyordu. Benim kıkırdamama eşlik eden Ömür'e dönüp göz kırptım. Beyza cevap veremediğinde Egemen; "Öyle bir yerde tanıştık işte." Onu kurtarmıştı. Egemen ile Gece'nin konuşmasını duymasam belki onu sevebilirdim. Ama konuşmanın yanı sıra o binadan egemen de atlamıştı. Biraz laf sokabilirdim. Ama bunu sonraya bırakıp; "Herkes aç değil mi? Yemeğe başlıyorum?" Gece; "Sen mi yapacaksın?" Abim; "Bizim evde hizmetli yok. Öykü mükemmel yemek yapar." Kafalarını salladıklarında takılmadan mutfağa ilerledim. Tavaya yağ döküp köfteleri kızartmaya başladığımda; kızartma tenceresine de patatesleri koydum. İçeri geçip; "Ortaya mı koyayım? Tabaklarınıza ayırayım mı? Nasıl yersiniz?" Hepsi bana döndüğünde Egemen; "Ne yiyeceğiz ki?" Beyza; "Köfte patates." Egemen; "Hadi canım? Hazır değil de lütfen." Ses tonuna güldüğümüzde Beyza; "Tabi ki hazır değil. Ekmek köftesi yaptı Öykü." Abim; "Neyse sen ortaya koy. Yabancı yok tabaklarımıza alır yeriz." Kafamı sallayarak geri mutfağa döndüm. Gerçekten şu an ne olduğunu eleştiremiyordum? Kafamda binlerce soru vardı ama sorabilecek cesaretim yoktu. Köfte ve patatesi kızartıp kayık tabağa koydum. Elime alıp içeri geçtim. Benim geçmemle herkes ayaklandı. Mutfağa sürekli Egemen, Beyza, Ömür ve abimin konuşma sesi geliyordu. Gece hep sessiz kalandı. Masaya oturduğumuzda kolaları doldurup ekmeği uzattım. Sessiz sedasız bir yemek geçirdik. Egemen; "Valla ellerine sağlık Öykü çok güzel olmuş." Ona gülümsedim. Bir elinde ekmeği varken diğer elindeki çatala köfte almıştı sanki biteceğinden korkar gibi. "Abi?" Abim tabağından kafasını kaldırıp bana baktı. Ne var dercesine göz kırptığında; "Siz nereden tanışıyorsunuz? Yani Egemen ve Beyza'yı biliyoruz. Gece zaten bizim sınıf arkadaşımız. Siz?" Abim; "Gece sizin sınıf arkadaşınız mı?" "Evet siz arkadaş değil misiniz? Neden bu kadar şaşırdın ki?" Ona baktığımda Gece'ye bakıp kafasını sağa sola salladı. "Yok ya ne bileyim. Aynı sınıfta olduğunuzu bilmiyordum." Yemesem de kafamı salladım. Yemek sonuna kadar konuşulmadı. Sonra Gece; "Tuvalete neredeydi?" Abim; "Gel ben götüreyim." İkisi ayaklandığında ben de; "Ömür ve Beyza sizde masayı topluyorsunuz. Hiçbir tabak ve bardak kırılmayacak baştan uyarayım." İkiside kıkırdayarak kafasını salladı. Bende yerimden kalkıp yukarı çıktım. Buraya gelmemdeki tek amaç abim ve Gece'yi dinlemekti. Zira yanılmadığımı da anlamış oldum. "Liseye gideceğini söylememiştin." "Sormadın Selim uzatma!" "Biliyorlar mı? Senin Öykü için liseye gittiğini?" "Uzatma dedim Selim." Kaşlarımı bugün ne kadar çok çatmıştım öyle. Şaşkınca dinlemeye devam ettim. "Ona anlatacak mıyız?" "Eğer anlatacak olsaydık neden bu kadar riske girelim. Hele ki sen,  nasıl Vadiden çıkıp buraya gelebilirsin?" Vadi? Orası neresiydi? "Kimsenin haberi yok. Ve Öykü'yü koruyacak biri varsa o da benim." Korunmaya neden ihtiyacım vardı? Allah aşkına burada ne dönüyordu? "Emin misin? Gerçekten sen misin?" Abim sustuğunda cidden endişelenmeye başlamıştım. "Bunu tartışmaya gerek yok." "Bence de Selim. Sen uzatma ve benim canımı sıkmadan aşağı in. Dikkat çekme." Abime nasıl böyle konuşabilirdi? Üstelik abim ondan 2 yaş büyüktü. Ya abim? Ona böyle konuşulmasına nasıl izin verirdi. Neler dönüyordu? Bunu acilen öğrenmeliydim. Abim; "Gitmeden Egemenin Beyza'ya yürüyeceğini söylememiştiniz." "Öyle bir şey yoktu çünkü. Bunu Egemenle konuşursun." Abim sinirle çıktığında kendimi annemgilin odasına attım. Ve sakarlığımı konuşturdum. Ayağımın arkasındaki dolaba vurup parfümü düşürdüğümde gözlerimi kapattım. Sanki gözlerimi kapatınca duyulmayacak gibi. "Öykü?"  Hassiktir. Şu sakarlığımın anasını satayım. Nasıl hep olmadık yerde sakarlık yapabiliyordum? Kapıyı açıp Gece'ye baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Gece?" Bende aynı sakinlikle ona seslendiğimde sanki daha fazla kaşını çatabilir gibi kaşlarını hareket ettirdi. "Burada ne arıyorsun?" "Evimdeki odaya girerken senden izin mi alacağım?" Bana baktığında yemediğini anladım. "Karnım biraz ağrıyor. Annemin ağrı kesicisini içecektim." Bana bakıp kafasını salladığında yediği için sevindim. Ya da yemiş gibi yapmıştı. Kim bilir? Odaya girdiğinde bu sefer ben kaşlarımı çattım. Ne yapıyordu? "Bir şeyler saklamıyorsun değil mi?" Bunu sormaya hakkı var mıydı? "Sen kimsin ki senden bir şey saklayım? Saçmalama Allah aşkına ve lütfen odadan çık." Bir dakikaya yakın bir süre beni inceleyip çıktı. Arkasından derin bir nefes aldım. Bildiğiniz geri zekalıyım yani. Hayır çocuk sormuş sorsana Vadi neresi diye. Odada oyalanıp aşağı indim. Hepsi salonda muhabbet ediyorlardı. "Ya abi Beşiktaş böyle giderse biz bu sene Vodefone Arena da şampiyonluk kutlarız." Abim heyecanla; "Tabi lan. Sosa var,  Atibaya can kurban,  oh forvette de Allah’ına kurban Tosun Paşa var. Bu sene 2015-2016 şampiyonu biziz." Gece; "Orası kesin zaten. Yine de acaba kaç puan fark atarız ikinciye?" Dediğinde herkes kahkaha attı. Bu ortamı tek yadırgayan ben miydim? Salona geçip sessiz sedasız oturdum. Bir süre daha Beşiktaş muhabbeti yapıldı. İçim gidiyordu konu Beşiktaş olunca deli gibi konuşmak istiyordum. Ama şu an bunu yapacak cesaretim yoktu. Sanki konuşsam abim ve Gece onları dinlediğimi anlayacak gibi hissediyordum. Ömür; "Abla? Film diyoruz ne izleyelim?" Ömür’ün sesi ile irkilip onlara baktım. İşte şimdi zamanıydı. "Uyumsuz serisini izleyelim. Ne dersiniz?" Beyza heyecanla olur derken Egemen; "Hayır ya ne uyumsuzu. Korku filmi izleyelim." İşte beklediğim fırsat; "Niye öyle diyorsun Egemen? Çok isterdim uyumsuz gibi bir yer olsun. Düşünsene giriş yeri öyle olan bir gizli yerimiz olsa fena mı olur?" Beyza ve Ömür kıkırdarken Gece,  Egemen ve abim kaşlarını çattı. Abim; "Bu nereden çıktı şimdi?" Sesi ne biliyorsun der gibiydi. Beyza; "Ne demek nerden çıktı abi? Öykü her uyumsuz konusunda bunu söyler zaten." Onlar rahatlarken ben; "Abim ne zaman bizimleydi ki Beyza sende laf anlatıyorsun?" Beyza hak verircesine kafa salladığında ben de güldüm. Ve devam ettim. "Öyle bir yer olsa bende Trix gibi bir dakika beklemeden atlardım." Gece; "Ne demek atlardım? Altta neyin seni karşılayacağından korkmuyor musun?" "Neden korkacağım ki? Ayrıca o kadar yüksekten atlamaya korkmuyorum da altta ne ile karşılaşacağımdan mı korkacağım?" Kıkırdadığımda Ömür ve Beyza da bana eşlik ediyordu. Gece de ciddi misin der gibi yüzüme bakıyordu. Egemen; "Fazla cesursun." "Kaybedecek bir şeyim yok diyelim." Abim; "Neyse ne. Hadi filmi de geçin de oyun oynayalım." Beyza; "Tabu oynayalım." Egemen; "Mükemmel fikir." Beyza kızardığında ona mal gibi baktım. Benim yüzsüz ve vurdum duymaz arkadaşım hayatta kızarmazdı bu kız kimdi? Düşüncelerime güldüğümde Beyza çoktan telefonundan oyunu açmıştı. Ömür; "Ben,  Beyza abla ve ablam." Gece; "Kadınlara erkekler yani." Hepimiz hevesle kafa salladık. Hadi ama bu oyunda bizi nasıl yeneceklerini düşünürlerdi? Ben a demeden Adana'yı anlardı Beyza. Oyuna onlar başlıyordu. Egemen anlatıyor,  Beyza da dibine girmiş yasaklı kelimelere bakıyordu. Yan yana çok güzel duruyorlardı. "Hah! Evet tamam abicim. Şimdi Semih'in eski evindeki vestiyerde asılı olan figür?" Eski ev mi? Selim mi? Abim; "Panda." "Yes. Diğeri Gece'nin en sevmediği kalıp?" Gece; "Peki neyse?" Erkekler kahkaha atıp birbirlerine yumruklarını tokuşturduklarında onlara bakmadan önüme döndüm. "Dünya'nın en işlenebilir rezervi?" Beyza atladı. "Tabu. Rezerv yazıyor orda Egemen." Egemen eliyle başına vururken devam etti. "Neyse tamam. Siyah değil." "Beyaz." "Hah Beyaz'ın diğer adı?" "Ak." "Şimdi peş peşe söyle." "Ak ak" "Hah aklınıza ne geldi?" Abimin tüm çabasına rağmen Gece soğukkanlı bir şekilde; "Ak akçe kara gün içindir." Abim ve Egemen; "Helal be." Beyza; "Süre bitti. 2 bildiniz. İki ne ya?" Biz kızlar olarak kıkırdarken kalkıp telefonu aldım. Yanımdaki Egemen bana başıyla onay verince başladım. Kelime evlilikti. "Benim asla yapmam dediğim bir şey." Ömür; "Evlenmek." Beyza; "Evlilik." Erkekler şaşkınca bakarken gülümseyip devam ettim. Kelime Yaramazdı. "Beyza,  Ömür küçükken hep düşerdi ya. Biz ona ne derdik." Beyza; "Yaramaz." Kahkaha attığımda Beyza eliyle 2 oldu diye erkeklere gösteriyordu . Kelime labirentti . ' ' Aşık olduğum adamlardan birini söyleyin . ' ' Beyza ;  ' ' Jai Courtney . ' ' ' ' Diğeri ? ' ' Ömür heyecanla ; ' ' Dylan . ' ' ' ' Heh onun başrolü ? ' ' Film diyemezdim çünkü yasaklıydı . Beyza ve Ömür aynı anda ; ' ' Labirent ! ' ' Onayladığımda birbirlerine yumruklarını uzattılar . 3 - 3 yapmıştık . Bu kelimeyi bilmemiz lazımdı . Sıradaki kelime sutyendi. Egemen gülerken geçmek yerine anlatmayı seçtim. "Kızların daha doğrusu rahat kızların eve gelir gelmez yaptığı ilk şey." Beyza bana bakıp tereddütte kalınca; "Evet aklına ilk gelen söyle." "Sutyenini çıkarmak." "Çıkarmak kelimesini at." "Sutyen." Bununla eş zamanlı Egemen; "Süre bitti" Derken Beyza 3 bildik diye hava atıyordu. Yarım saatte yakın tabu oynadık. Herkes anlatmıştı Gece dışında. İnatla anlatmamayı seçiyordu. Amacını anlayamamıştım. Şimdide bir kere bile dönüp bana bakmamıştı. Neden? Şimdi koltuklara oturmuş hepimiz telefonla uğraşıyorduk. Beyza herkesin duyabileceği şekilde ama sadece benim anlayabileceğim bir şey söyledi. "Öykü'm düşüncelerin değişti mi? Hani şu Elena- Damon,  Caroline-Klaus,  Scot-Allison,  Barry-Irıs konusunda?" Ona baktığımda gözüme öyle bakıyordu ki. Diğerleri de konuşmamızı anlamaya çalışıyordu. "Daha eminim. Hiç değilse Stiles ve Lydia gibi değil. Ya da Caitlin ve Barry gibi. Demek istediğimi anladın mı?" Beyza umutla gülümsedi. "Anladım." Bende ona gülümseyip bizimkilere baktım. Saat 11 olmuştu. Egemen bizi anlamaya çalışır gibi bakarken abim ve ömür kendi aralarında atışıyorlar, Gece kafasını koltuğa yaslamış tavana bakıyordu. Bu çocuğu ne değiştirmişti? Acaba onu takip ettiğimi anlamış olabilir miydi? Ama anlasa bağırıp çağırmaz mıydı? Üstelik buradaki sırrı abim ve Egemen de biliyordu. Yani şu an bana kızabilirdi. Ama kızmıyordu neden? Yerimden kalkıp kimseye bir şey demeden odama gidip yatağa yattım. Ne kadar düşünürsem düşüneyim içinden çıkamayacaktım ki. Neden beynimi yoruyorum o zaman. Kapı çalınmadan açıldığında kalkıp bakmadım. Bunu sadece Beyza yapardı çünkü. Ama yanıldığımı çok geç olmadan anladım. "Sen de ne var böyle?" Gecenin sesi ile hemen kalktım. "Ne?" Yatağa oturduğunda ayaklarımı topladım. "Bir şeyler kurmuşsun kafanda o çok belli. Ama üzerine düşme Öykü. Kendi canını yakma." Ses tonuna karşı gözleri sımsıcaktı. "Kafamda bir şey kurmadım." "Gözlerin gözlerime değdiğinde kocaman bir soru işareti oluşuyor gibi. Bu seni rahatsız ediyor. Ve beni de." Bunu çözmüş olmasına şaşırmıştım. "Hayır. Yanlış algılamışsın dediğim gibi ben senin o küçümsediğin kızlar gibi olamam. Yanına da yatağına da gelmek istemiyorum. Yeterince açık mı?" Ve bir şey oldu. Benim dünyam dönmeyi bıraktı. Kalbim atmayı bıraktı. Bana gülümsedi. İlk kez gülümsediğini görmemin yanı sıra çok güzel gülüyordu. "Seni yatağımda istemem zaten Öykü. Seni bunun için kullanmam." Sadece yatağım demesi yanımda dememesi kalbimin tekrar atmasını sağladı. Ne saçma salak şeylere heveslenir olmuştum böyle? Bu ben olamazdım. "Kullanmam değil. Kullanamazsın. Şimdi defol git odamdan Gece. Hemen!" Yerinden kalkmadan bana bakmaya devam etti. Ben yataktan kalktığımda o da kalktı. Tam odanın kapısını açıp git demek için yanından geçmiştim ki kolumdan çekip hiç beklemediğim bir şey yaptı. Dudaklarını dudaklarımın üzerine kapattı. * "Abla hadi kalk" Ömür kafamdaki yorganı çekerken ona sinirli bir şekilde baktım. Kendimi gerçekten iyi hissetmiyordum. Ve o şu an da son yarım saattir yaptığı gibi kahvaltıya gitmek için ısrar ediyordu. Ve kahvaltı sahipleri Beyza, abim, ömür, Egemen ve Gece ‘idi. Gitmemem için bir sebep daha. Ömür'e bakıp; "İyi değilim Ömür." Sesimi duyunca anında durdu. Ve endişeli bir ses tonu ile; "Titreme mi geldi ?" Ona bakarken kalkıp saçlarından öptüm. Hayatım boyunca anlam veremeyeceğim tek şey hastalığımdı. Beynim de dopamin eksikliğinden kaynaklı juvenil Parkinson belirtileri gösteriyordum. Ve bunun aile geçmişi ile alakası olmasına rağmen bizim aile de kimse de Parkinson hastalığı bulunmuyordu. İlk belirtilerimi lise 1 de göstermiştim. Bir işi yaparken ellerimde hafif bir titreme beliriyor ve para sayar gibi işaret parmağım ile baş parmağım hareket ediyordu. Doktora gittiğim günü hatırlıyorum da annemin belirtileri söyleyince doktorun yüz ifadesi hayatım boyunca aklımdan çıkmayacaktı. Gerçi hastalığım sebebi ile çıkacaktı. İşin tuhaf kısmı Parkinson genel olarak yaşlı insanlarda görünür diye bir algı vardı. Ama öyle değilmiş işte. Çocuk yaşlarda bile görünen Parkinson'un adı Juvenil. Bunu ilk öğrendiğimde gayet sakin bir şekilde iyi de kanser değilim sonuçta bir onun kesin tedavisi yok neden üzülüyorsunuz? Tedavi olurum demiştim. Ama Parkinson'unun da kalıcı bir tedavisi olmadığını öğrenmem beni yıkmıştı. Beyin de bulunan kan-bos bariyeri beyine bilinmeyen maddelerin geçişine izin vermiyordu. Geçebilen iki madde vardı. Oksijen ve karbondioksit. Bu sebeple zehirlenme olaylarında ölüm fazlaymış. Çünkü direk beyin ölümü gerçekleşiyor. Neyse dopamin iğnesi ve hapları kullanıyorum. Etkisini azaltıyordu ve doktorumun dediğine göre daha evre I' deydim. Yani kendimde yaşayabileceğim daha vaktim vardı. Düşüncelerime kapılmışken Ömür'ün sesini duydum. Dokunsam ağlayacak gibiydi. "Abla, korkuyorum. Ambulansı arayım mı ?" "Yok bebeğim. Sadece biraz titreme vardı. Dinlenirsem geçecektir biliyorsun arada oluyor. Siz gidin ben bir şey olursa ararım." Aklı bende kala kala kabul etti. Daha doğrusu zorla kabul ettirdim desem daha iyiydi. Hem bir şey olsa kendim hastaneye gidebilirdim. Arabam garajda öyle duruyordu. İki ay olmuştu ehliyetimi alalı ama daha çok Beyza'nın kullandığı arabalara binmeyi seviyordum. O deli ile yapacağım her şeyi seviyordum. Telefonumu alıp Beyza aramadan uçak moduna aldım. Şimdi Ömür'den duyacak ve beni arayacaktı. Hiç çekemezdim. Kapının kapanma sesi geldiğinde yatakta toplanıp bacaklarımı kendime çektim. Ve gözüm dün ki nokta da takılı kaldı. Beni öpmesine şaşırmıştım ama şaşırdığım daha büyük bir şey vardı. Ona karşılık vermiştim. Daha iki dakika önce senin yatağına girmem dediğim çocuğa karşılık vermiştim. Bu kendimde yediremediğim tek şeydi. Sonra da ondan ayrılıp onu odada tek bırakarak kendimi banyoya kapatmıştım. Onlar gidene kadar da çıkmamıştım. Sonrası da buydu işte. Bir de onun olduğu bir kahvaltıya gitmemi mi bekliyordu? En az 1 saat öyle boşluğa baktım.  Sonra aklıma Vadi'nin neresi olduğunu öğrenmem gerektiği geldi. Bulmalıydım. Hatta bulmayı geç direkt gidip, gözlerimle görmeliydim. Korku vardı ama içimdeki bu merak onu o kadar bastırmıştı ki hiçbir şekilde tereddüt etmedim. Vadi neresiyse benimle bir bağı olmalıydı. Ve ben bu bağı onlar anlatmadan çözmeliydim. Zaten onlarda bana anlatmak için istekli durmuyorlardı.   Yataktan kalktığımda gerçekten kendimi iyi hissetmiyordum. Ama öğrenmeliydim. Yüksek bel siyah deri taytımı giydim. Üstüne de siyah deri bir büstiyer giyip saçımı at kuyruğu yaptım. Gittiğim yerin sebebi neydi bilmem ama tehlikeli olduğuna inanıyordum. Ve böyle tabi ki dikkat çekmezdim. Ayağıma da siyah spor ayakkabılarımı giyip çekmeceden arabamın anahtarlarını aldım. Telefonumu uçak modundan çıkartıp konum bilgisini açtım. Geçen taksici amca ile gittiğimiz yerin kaydettiğim konumunu açtım. Ve arabama atlayıp yol almaya başladım. İçimde bir gram korku yoktu. Git gide kaybolan ve yok olan korkum tamamen heyecana ve meraka dönüşüyordu. Bu zamana kadar kafama koyduklarımı yapmış, bir şekilde öğrenmiştim. Bilmediğim iki şey vardı. Birincisi bu Vadi denen yer ikincisi ise abimin bizi terk edip gitmesiydi. Aklıma yine onlar doluştu.   Gece ve Egemen oradan nereye gittilerse abimde orayı biliyordu. Ve benim de öğrenmem gerekiyordu. Özellikle neden korunacağımı bilmem gerekiyordu. Uzun süren bir yolculuktan sonra binanın bir cadde altına arabayı park ettim. Ve kendimden emin adımlarla binaya yürüdüm. Bu sefer önü biraz kalabalıktı. Ama herkes benim gibi siyahtı. Dikkat çekmemek için deli gibi dua ederken; dikkat çektim. Bakışlar bana döndü. Hepsi  ne olduğunu sorgulamak ister gibi baktı. Kimse tek kelime etmedi. Yanlarına gelince en arkalarında yani binanın tam girişinde duran adamla göz göze geldim. Tedirginliğim artmasına rağmen dik durdum. Tüm planımı mahvedecek değildim. Başımı dikleştirip adama bakmaya devam ettim. O da kaşlarını kaldırırken alaycı bir bakışla konuştu. sesi de bakışları gibi alaycıydı . İzbandut gibi olan adam; "Nereye küçük hanım?" "21.kata." Sesim o kadar soğuktu ki adamın önünde olmasam deli gibi zıplar oynardım. Ne hakla 21 dediğimi de bilmezken adam kafasını sallayıp geç dedi. Şaşkınlığımı göstermeden asansöre yürüyüp 21.kata bastım. Aynada kendime bakarken göz altlarımı kapatmamış olmanın sinirini yaşıyordum. Mosmor bir göz altım vardı. Resmen esrar keş gibi duruyordum. Asansör 21.katta durduğunda kendimden emin bir şekilde çıktım. Ama burası en son geldiğimde olduğu gibi kimsesizdi. Duvara yürüyüp aşağıya baktım. 21 kat atlamak hatta onun nereden baksan -4 katı da vardı. Yani 25.kattan atlamak cesaret isterdi. Ve o bende fazlaca vardı. Adım atacakken aynı diğerinde olduğu gibi telefonum titredi. Beyza arıyordu. Meşgule attım. Ama ısrarla aramaya devam etti. Dayanamayarak; "Efendim Beyza?" "Kızım biz sizin eve geçiyoruz. Aklımız sende kaldı. Bir de kapalıydı ve şimdide açmıyorsun ne oluyor?" Bize geçmekte ne demek? Al işte bir işi yaparken tam yapabilsem şaşardım. "Ben evde değilim. Egemen ve Gece sizinle mi?" "Yok be. İşleri varmış onlar ayrıldılar. Yarım saati geçti. Ne oldu?" "Hassiktir." "Öykü ne oluyor?" "Beyza şimdi soru sorma abim ile Ömür'ü idare et. Gelince her şeyi anlatacağım. Duydun mu beni? Şimdi kapatıyorum." Telefonu suratına kapatıp önüme döndüm. Ama yine atlayamadım. Çünkü asansörden 'ding' sesi geldi. Bunlar onlar olabilirdi. Kendimi yandaki çanakların dibine bıraktım. Al işte yanılmamıştım. "Gece acaba bizde gitse miydik? Yani Öykü'nün rahatsızlığını merak etmiyor musun?" "Oğlum ne olabilir en fazla zengin tikilerin klasik hastalığı regl olmuştur. Ve Beyza'nın sıcak su torbasını tutmasına falan ihtiyacı vardır." İkisi kahkaha atarken sinirlendim. Benim yanımda farklı, Egemen'in yanında nasıl farklı olabilirdi? Hangisi gerçek Gece ‘idi? Bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim. İkisi kendini aşağıya bıraktığında bulunduğum yerden kalktım. Kendime 3 dakika tuttum. Hemen peşlerinden atlarsam fark edilebilirdim. Ve gelmeleri kesinlikle iyi olmuştu. Buraya girişi biliyordum ama nasıl çıkacağımı bilmiyordum ki? Telefonumdaki kronometre üç dakika doldu diye öttüğünde bu sefer oradan kendimi aşağıya bıraktım. Çığlığımı kapatmak için dudaklarımı sıkmaktan bir hal olmuştum ve aynı beklediğim gibi oldu. Bir fileye düştüm. Tanrım! Buranın Uyumsuz ile alakası yoktu. Orası ne kadar karanlıksa burası o kadar aydınlıktı. Her yer ışıktı. Gözüm köşedeki kameraya takıldığında akıllılığıma şükrederek deri şapkayı başıma geçirip kafamı eğerek önümde gözüken tek yoldan ilerledim. Hızla ilerlerken önümde yürüyen Gece ve Egemen'i gördüm. Yanlarında 3 tane takım elbiseli adam vardı. Hadi ama acaba kumarhaneye falan mı gidiyordu bu yol? Yani hepsi bir kumarbaz mıydı? Ya da kadına gidiyordu? Uzun bir süre yürüdük. Hem geride kalmaya çalışıyor hem de fark edilmemek için korkmuyor gibi kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Ve hiç beklemediğim bir şey oldu.  Kafam da hep burayı karanlık, yıkık, dökük bir yer olarak tasarlamıştım. Belki kötü adamlar ya da mafyalar falan ama karşılaştığım manzara tam tersiydi. Arkamdaki karanlığı kenara bırakıp kapıdan dışarıya adım attım. Yemyeşil bir yol köşede bir park vardı. Çocukların sesini duymak içimi daha da hususuz yaptı. Tanrım! Şu an yerin dibindeydim ve buradaki yerde güneş vardı. Ben ne yaşıyordum? hayal olabilir miydi? ya da hastalığımın bir etkisi? kesinlikle normal olmamalıydı. Benim ile ilgili bir sıkıntı olmalıydı. hangi yerin altında güneş olurdu?  Doğrusu yerin altına güneş olur muydu? Olmazdı. Olamazdı. Yer altı dediğimiz yer sıfırdı, zemindi. Burayı aydınlatan da neydi? Gözlerimi korkarak ve kısarak etrafta gezdirdim.  Çocuklar, anneler, babalar, hatta dükkanlar vardı? Şu an neler dönüyordu? Tek tek herkesi inceledim. Çocuklar gayet neşeliydi. Nerede olduklarının farkındalar mıydı? Yoksa tamamen burada mı doğmuşlardı? Bu soruların hepsine bir cevap gerekliydi ama daha önemli bir sorum vardı, abimin ve Gece'nin burada ne işi vardı? Burayı nasıl öğrenmişlerdi?  Buranın asıl amacı neydi? Bu insanlar neden buradalardı ve burada olmalarının asıl sebebini biliyorlar mıydı? Gözlerimi şok içinde etrafta gezdirirken gördüğüm süpermarket ve köşedeki eczane iyice şaşırmamı sağladı. Burası resmen bir yerleşim yeriydi. Tek farkı yerin dibinde olmasıydı. Peki bu insanlar üste yani benim yaşadığım yere gidip gelmiyorlar mıydı? Nasıl oluyordu o fileden o kadar yükseklikten nasıl dışarı çıkıyorlardı?  Başka bir yer olmalıydı. Yoksa buradaki insanları bilmem ama Gece ile Egemen hatta abim nasıl bizim yanımıza geleceklerdi ki? benim bu hikayede yerim neydi? Vücudum hafiften titrerken yutkundum. Yine de gözlerimi etrafta gezdirmeye devam ettim. Bir sıkıntı olmadan biraz daha bakınıp olanları çözmem gerekiyordu. Tuhaftı.  Biraz daha ilerledim. Ve onu gördüm. Oraya kadar günlük, güneşlik olan hava sanki oradan sonra kararıyordu. İçerisi aynı yer olmasına rağmen gözükmüyordu. Sis bulutları etrafını sarmış sadece okuyabildiğim o yeri aydınlatıyordu. Burası böyle güzel havayken hatta güneş bile varken bir kısmı nasıl böyle olabiliyordu ?  Bir mahallenin girişini. Rüya olabilir miydi bunlar? Hadi ama değilse imkansızdı bunlar sadece filmlerde olmuyor muydu? Mahallenin girişindeki yazı beni daha da dehşete düşürdü. "VADİ'YE HOŞ GELDİNİZ ."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD