BAŞLANGIÇ
'Zaman gitgide uzar
Altmış saniye bir dakika
Altmış dakika bir saat
Ve sabahın olmasına daha beş saat var
Beklemek bir çeşit ölmektir
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.'
Ümit Yaşar Oğuzcan
"Anne hadi."
"Patlama Öykü geldim."
Of diye sızlanıp ayağımı parkeye vururken bir yandan saatime bakıyordum. Tam tamına 3 dakika 32 saniyedir bekliyorum. Mesele beklemek değil ki; mesele kızım kalk doktor randevun var diye 7 de kaldırılıp 11 de ki randevuya annem sayesinde geç kalmam. Ah biz de tanışmadık değil mi? Şu an hepiniz benim günlüğüme misafirsiniz. Size bu hikayeyi en baştan ben anlatacağım. Her gün git gide öldüğüme belki de yaşadığıma şahit olacaksınız. Çünkü bu günlükte yaşıtlarım gibi mutlu bir evliliği ya da ağlıyor, uyutmuyor diye sızlandığım bir bebeği değil mutsuzluğumu anlatıyor olacağım. İlk olarak ben ÖYKÜ ŞEN. Bu sayfalara başladığımda 18 yaşında olacağım. Yani sizi buradan tam 4 yıl önceye götürüyorum. Şu an mı? Hala köşe de sessizce bekleyen 22 yaşında bir kadınım. Size yaşadıklarımı anlatırken belki tekrar yaşayacağım ama ne diyeceğim biliyor musunuz! İyi dayanmışım. Hazır mısınız? Hazırsanız başlıyorum.
Kasım 2015
Üzerimdeki montu düzeltirken kardeşimin sesi tüm evi inletiyordu.
"Ya abla hadi! Servis gidecek şimdi!"
"Geliyorum Ömür sen çık."
Koşa koşa aşağı inip servise bindim. Ziya amca söylenirken ona göz kırpıp arkaya oturdum. Ömür kankasına hemen sarılıp dedikoduya başlarken gözlerimi devirdim. Servis okulda durunca koşarak inip sınıfa yöneldim. Beyza üşümüş ellerini kalorifer de ısıtmaya çabalıyordu. Belinden sarılıp yanağına öpücük kondurdum.
"Ya Öykü kırk kere dedim. Buz gibiyken öpme valla huylanıyorum be."
Kıkırdarken kafamı salladım. Beyza'ya takılmak hem mutlu ediyor hem de deli ediyordu. Beyza hemen bana dönüp gamzelerini göstererek;
"Yeni çocuk bizim sınıftaymış."
"Yani diyorsun ki bizim kızlardan hangisi kapar acaba?"
Kahkaha atmaya başlayınca cimcikledim.
"Belki bu sefer sana olur ha Öykü'm?"
"Sana elimin tersiyle bir vururum o olur."
"He canım he."
Beyza'ya ters ters bakıp sırama geçtim. Beyza da yanıma geçerken hocamızda içeri girmişti. Mine hoca sınıfa bakıp elini arkaya doğru uzattı. Kapıdan içeri giren çocuk kimseye bakmadan Mine hocanın yanına geçti. Geçtikten sonra da hiçbirimizle göz teması kurmadı. Mine hoca;
"Gençler size bahsedilen yeni öğrencimiz Gece."
İsmini duyunca istemsizce gözlerimi kırpıştırdım. Gece mi? Çocuk kendini tanıtmaya başladı;
" Hocanın dediği gibi adım Gece. Gece Duran. Sizden 2 yaş büyüğüm. Kimse sormadan söyleyeyim kalmadım. Bazı sebeplerden devam etmedim."
Ses tonu o kadar tuhaftı ki aynı ismi gibi. Dinlendirici sesi vardı. Mine hoca;
"Evet tanıştığımıza göre Gece sen, Öykü ve Beyza'nın arkasına geç. Orta sıranın en arkasına."
Çocuk buraya yönelirken kafamı eğip geçmesini bekledim. Hadi ama diğer kızlar gibi gözlerim pörtlek ağzım açık çocuğa bakacak değildim ya? Çocuk arkama geçtiğinde kafamı kaldırıp Mine Hoca'ya baktım. O da gülümsemesi ile bana bakıp göz kırptı. Ders tüm hızıyla başlarken not tutmaya çalışıyordum. Bir sayısalcı olarak edebiyat sevmek güzeldi. Zilin o sinir bozucu sesi kulaklarımda çınlarken kafamı salladım. Mine hoca;
"Yine dersimin bitmesine üzülen birilerini görmek sevindirici."
Bana bakarken bende gülümsedim. Mine hoca sınıftan çıkarken bir şeyi fark ettim. Tüm sınıf neden bize bakıyordu? Beyza'ya dönüp;
"Kızım yüzümde bir şey mi var?"
"Yok kanka neden?"
"Herkes buraya bakıyor."
"Ya Öykü valla komedisin. Bize değil akıllım Gece'ye bakıyorlar."
Kafama dank eden geçek yüzümü buruşturmama sebep olurken kafamı salladım. Ayaklanıp kalorifere yürüyüp yaslandım. Özel okulda okumamın en güzel yanı bu işte. Sıcacık bir sınıf. Ellerimdeki morluklar dikkatimi çekerken aklıma bir daha eldiven giymem gerektiğini yazıp gözlerimi telefonuma çevirdim. Bir w******p mesajım vardı.
"Ömür yiyenim: Abla sana ihtiyacım var. Çıkışta beni al lütfen."
Ömür'ün bana böyle mesaj atması kafamı karıştırırken hemen onu aradım. Gözlerim bir yandan sırada uyuklayan Beyza'ya bakıyordu.
"Abla."
"Ömür ne oluyor?"
"Abla üzerim yırtıldı. Sende olan tişörtlerden birini bana verir misin?"
"Kızım çıkışa kadar nasıl dayanacaksın? gel dolabımın anahtarını al hemen değiş."
"Doğru. Ben gelemem ama bizimkilerden birini gönderiyorum. Teşekkürler bebek."
Telefonu kapatırken sırıtmadan edemedim. Sırama ilerlediğimde gözlerim bana bakan Gece'ye kaydı. Sonra da Beyza'ya. Ben Beyza'ya bakmayı seçerek ona baktım. Dolabımın anahtarını elime alırken sınıftan içeri giren Ömür'ün arkadaşlarından biri olan Batuhan'ı gördüm. Bana doğru yürüyüp göz kırptığında, elimi saçlarına sokup karıştırdım. Kulağına eğilerek;
"Boşa cool takılma ablam, buradan kimse sana bakmaz."
O da gülerken ben göz kırpıp anahtarı verdim. O sırıtarak sınıftan çıkarken ben de Beyza'nın yanına uzandım. Yahu şu sıraları az daha rahat yapamazlar mıydı? Yapamazlardı. Neyi öğrencileri düşünerek yapıyorlardı ki? Mesela Eşit ağırlık okuyanların kendi dersleri zordu, sayısal okuyanların kendi dersleri, dil okuyanların da dersleri kendilerine göre zordu. Ve okul yıl sonu için herkesi bir tutarak dönem sonu notu veriyordu. Daha bunun için erkendi evet. Daha dönem başlayalı 2 ay olmuştu. Ama son sınıftım sonuçta düşünmem gerekirdi.
"Cadı, ne düşünüyorsun kara kara?"
"Ya Beyza ben sanırım bu dönem birinciliği kaybedeceğim."
Beyza bir hışımla ayaklandığında sınıfın gözleri bize döndü. Ama klasik Beyza hiçbirini takmadan bağırdı.
"Bu ne demek? Senin ne dediğini kulağın duyuyor mu? 4 yıl bunun için çabaladın. Şimdi vazgeçmek ne?"
Bağırmasından dolayı sinirlenirken dediklerinin haklılık payı ile sakinleştim. Onu kolundan tutup sınıfın dışına çıkardım.
"Bağırma. Mine Hoca'nın dediğine göre eşit ağırlıktaki Zeynep çok yüksek tutuyormuş. Biliyorsun bu dönem ailem yüzünden çok asılamadım."
Son cümlelerde sesim düşerken Beyza bana sarıldı.
"Sakın ağlama Öykü. Sakın!"
Kafamı sallarken gülümsedim. Bu zamana kadar yanımda olan tek kişi Beyza'ydı. Dokuzuncu onuncu sınıfta kimse benimle konuşmazdı. Sebebi de fazla popüler olmamdı. Ne kadar saçma. Popülerim diye konuşulmayan olmak. Sınıfa yürürken Beyza'ya takılmadan edemedim.
"Ne dersin cadım yeni çocuk kimi alır yanına?"
Beyza kahkaha atarken;
"Canım soru hatalı. Bizim kızlardan hangisi alır Gece'yi olacaktı. Gerçi çocuk fazla havalı. Burnu havada biri gibi."
Kapının önünde Gece'ye baktım. Direk gözümün içine bakıyor olmasına aldırmadan Beyza'ya dönüp;
"Tanımadan yargılamayalım. Günah, günah."
"Dedi eve gidince günün gıybeti diye beni arayan kız."
Beyza'nın dediklerine katıla katıla güldüm. Fazla haklı bir yakınmaydı bu. Yerime geçtiğimde telefonumdan instagrama baktım. Akışı yenileyip dururken sıkıntıdan ölüyordum. Ders başladığında ne kadar sayısalcı olsam da matematiğe karşı bir düşmanlığım vardı. Herkes gibi... Kafamı sıraya gömerken kafamda integraller türevler uçuşmuyordu. Neden uçuşsun? Kafamda olan tek şey akşam ne yiyeceğimdi. Bir de Beyza’nın dedikleri. Dokuzuncu sınıfta kendimi batırmıştım. Gidip en salak zamanımda birine inanıp ona aşık olmuştum. Gerçi şu an düşününce aşk olmadığını anlıyordum. Bana söylediği o kadar güzel söze, benim için gönderdiği o kadar mesaja ve sınıfla aramı kötü yapacak kadar beni vicdansız duruma düşürmesine dayanamayarak onunla konuşmayı kabul etmiştim. Zaten hayatımın hatasını yaptığımı kabul ediyordum ama pişman mıydım? Hayır. Ne yaşarsam yaşayım şu an daha güçlü olmamın sebebi yaşadıklarımdı. Onun sayesinde şu an okulda olmasa da Beyza’dan da yakın bir arkadaşım vardı. Dokuzuncu sınıfta yaptığım o hata bana onuncu sınıfta dönmüştü. Bizim aramızı yapan, benim onunla konuşmam için ısrar eden kızı sevdiğini biz ayrıldıktan 2 gün sonra öğrenmiştim. Onun dediğine göre bir aldatma yoktu ortada. Bana sorsalar kesinlikle aldatıldım. Kimse 2 günde başkasına aşık olamazdı ya. Zaten beni bu kadar üzen onun davranışı değil de aramızı yapan kızın da onu sevmesiydi. Onuncu sınıf boyunca gözümün içine baka baka birlikte oldular. Ve bunun bana inat yapıldığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. Çok takılmadım üzerinde zaten bitmiş gitmiş bir şeydi. Ama toparlamam uzun sürdü. Bu sebeple o anda lisede aşk meşk işlerine kapattım kapımı. Bir aptala inanarak yapmıştım zaten hatamı neden bir daha aynı hataya düşmek isteyim ki?
"Öykü?"
Kafamı kaldırdığımda bana bakan Serhat Hocayı görmemle dudağımı ısırdım.
"Hocam?"
"Tahtaya alalım seni."
Kafamı tahtaya çevirdiğimde çok basit bir sayı problemi sorusu olduğunu görüp özgüvenle kalktım. Soruyu yaptım ve oturdum. Belki de serhat hocanın beni sevmemesinin sebebi buydu. Ya da sınıfın... Her neyse.
"Kızım yine mükemmelsin."
Beyza’ya göz kırparken kroca yanağından makas aldım. Kıkırdadığında bende gülümsedim. Zil çaldığında yan sıradan Meltem'i duydum.
"Bir soru yaptı diye havalara bak."
Gözlerimi kısıp ona döndüğümde;
"Sana yap derdim ama beyninin o kısmının çalışmadığına eminim."
"Sen ne demek istiyorsun?"
"Beynin var da kullanamıyorsun dedim canım."
Meltem sinir küpü bir şekilde sınıftan çıkarken yandaşları peşinden çıktı. Özel okulda okumanın kötü yanları bunlardı işte. Geri kalan günüm çok sıradan geçti. Son derse kadar.
"Bakar mısın?"
Omzuma dokunan el ile arkamı döndüm. Yeni çocuk hala ifadesiz yüzü ile gözlerime bakıyordu.
"Efendim?"
"Bundan sonra birlikte oturacağız."
"Ne?"
"Dediğimi duydun, tekrarlamayacağım. Bu sınıfta hatta okulda bana asılmayan ve umursamayan tek kızsın. Bu da demek oluyor ki bana senden zarar gelmez."
"Diğer kızların ne zararı gelecekmiş!"
Alayla sorduğum soruya alayla güldü. Dudakları kıvrılmamıştı bile.
"Yanıma gelmek , yatağıma da girmek isteyecekler. Bunlarla uğraşamam."
Gözlerimi devirdiğimde koridorda olan eski sevgilim Semih’i gördüm. Bize bakıyordu.
"Kendini bu kadar önemli görme! Senin dediğini yapacak bir kız değilim."
"Sana sorduğumu hatırlamıyorum. Oturacaksın! Bitti."
"Sen bana baksana! Oturmuyorum. Bitti!"
"Zor kız ha?"
"Hayır canım normal kız. Herkesin farklı olması beni zor yapmaz onları değişik yapar şimdi yol alabilirsin."
Arkama bile bakmadan sınıfa girdiğimde Beyza'nın olmadığını gördüm. Kafamı sıraya koyup kulaklıklarımı taktım. Perdenin arkasındakiler 'kendime' dinlerken kapattım gözlerimi. Kulaklığın biri çıkarıldığında Beyza olduğunu düşündüğüm için açmadım gözlerimi. Ta ki Beyza'nın çığlığını duyana kadar;
"Burada ne oluyor?"
"Beyza? Noluyor Allah aşkına?"
"Bu yavşak niye senin yanında!"
"Kim ya?"
Yanıma baktığımda Beyza sandığım kişinin Semih olduğunu görünce şokla ayağa kalktım.
"Senin benim yanımda ne işin var?"
Beyza;
"Bende bunu soruyorum."
Sinirle Semih'e bakarken gözlerim arkada rahatça ve ifadesizce beni izleyen Gece'ye kaydı. Anında Semih'e dönerken onu yüzündeki ukala gülümseme beni çıldırtıyordu. Hemen onun arkasından bana bakan uğruna aldatıldığım kız Irmak'ta ne oluyor der gibi gözüme gözüme bakıyordu. Hadi ama herkesin benim gözümle derdi ne?
"Açıklama bekliyorum."
"Senin yanında olmak istedim. Sana defalarca yazmama rağmen cevaplamadın."
"Demek ki konuşmak istemiyorum kuş beyinli. Bundan bunu anlaman gerekirdi. Bir daha dibime girmeyeceksin. Senle aynı sınıfta olmak zaten işkence sen daha da zorlaştırma."
Sözlerime sinir olduğunu sıktığı elinden anlarken gözleri arkaya kaydı.
"Hadi canım demek işkence geçen yıllar da öyle demiyordun ama"
Ukalaca ve utanmadan söyledikleri yutkunmama sebep olurken Beyza;
"Bana bak Semih bende senin şerefsizliğini sana hatırlatayım mı? Gerçi sen ve sevgili Irmak o zevk dolu geceleri ay pardon yılları hatırlıyorsunuzdur."
Semih kalakaldığında Beyza'ya göz kırptım. Dört yıldır olduğu gibi dedikodu malzemesi için bizi izleyen sınıfa dönüp orta parmağımı göstererek;
"Bir daha beni bu yavşakla aynı cümlede anmayın. Duyarsam sizin için kötü olur. Ve sen Semih karşıma çıkma, bana bakma, gereksiz yere özür dileme. Bitti niye anlamıyorsun ki?"
"Bitti çünkü başkası girdi dimi araya Öykü. Yoksa sen bu kadar silmezsin. Birbirimizi kandırmayalım."
Derken gözleri arka sırama bakıyordu. Utanmadan yüzsüzce bir de bunu mu diyor?
"Evet biri girdi. Biz ona kahpe Irmak diyoruz."
Beyza kahkaha atarken bende prenses gibi gülümsedim. Küfür etmeyi sevmezdim. Ama hak edenlere de etmeyince olmuyordu ki. Semih atarlıca bağırdı;
"Daha kaç kez anlatacağım? Daha kaç kez yargılayacaksın beni?"
"Senin açıklamana ihtiyacım yok. Daha kötü şeyler duymadan defol sırana git."
Semih küfrünü mırıldanarak ederken sorasına yürüdü. Irmak'ta peşinden kendi sırasına yürüdü. Beyza bana kolunu atıp sıramıza otururken şarkı söylüyordu. Ne zaman kavga çıkacak olsa ve Beyza bastırırsa neşeli olur ve şarkı söylerdi. Tıpkı şu an olduğu gibi. Ona gülümseyerek hafifçe arkama baktım. Gece gözünü daha kırpmadan bana bakıyordu. Ona baktığımı fark edince sırasına baktı. Sanırım bana yanıma gel diyordu. Kaşımı çatıp önüme döndüm. Bu konuyu Beyza'ya anlatmam lazımdı.
"Beyza çıkışta bize gidelim mi?"
"Ya cadı gelmek isterdim ama biliyorsun bizim valideyle alışveriş günüm."
Beyza'nın en sevdiği şey alışverişti. Tabi okuldakiler gibi zengin tikiliğini belli etmiyordu. Ama alışverişteki hali gerçekten korkunçtu. Kafamı salladım sonra anlatırdım. Acelesi yoktu sonuçta. Sınıfa giren Mine Hoca'ya baktım. Dersimiz ona değildi neden gelmişti ki?
"Evet gençler dersimiz Mine Hocaya değil ki neden geldi dediğinizi duyar gibiyim."
Herkes kıkırdarken bende öyleydim.
"Düşündüm taşındım ve bir karar aldım."
Herkes kafasını sıraya gömerken bende onların içindeydim. Mine hocanın aldığı kararlar meşhurdu. Durup dururken bir şeyler planlar ve hepimiz bundan nasibimizi alırdık.
"Bu sınıfın sayısal bölümü okuduğunu biliyorum. Bu yüzden derslerde üzerinize gelmiyorum ama siz bu durumu abarttınız. Ve benim dersimi seven birkaç kişi benden çok uzakta."
Bana bakıp gülümsediğinde kafamı kaldırmadım.
"Onun için yarın ilk dersimizde kura çekip çektiğiniz kişinin yanına oturacaksınız. "
Yüzüme güzel gülümsemelerimden birini koyup arkama döndüm. Gece de hala aynı şekilde bakıyordu. Ona göz kırptığımda bir ara yanaklarının hareket ettiğini görür gibi olsam da hemen toparladı. Elini kaldırdığında gözlerimi pörtleterek ona baktım. Mine hoca;
"Efendim Gece?"
"Hocam biliyorsunuz bugün ilk günüm ve daha alışamadım."
Dediği cümlelerle ses tonu tam zıttıydı.
"Ben bir kişiyle tanıştım bana çok yardımcı oldu. İzin verirseniz alışana kadar biz birlikte otursak kurasız yani."
Hayır hayır Mine Hoca tabi ki izin vermezdi. Sonuçta o disiplin ve kuralı seven biriydi.
"Tamam canım olur. Kiminle?"
Yok yok bu Mine Hoca olamaz. Kabul etmedi dimi? Tüm sınıf şaşırarak hocaya baktığımızda bize güldü.
"Öykü."
Hah! İşte tüm o şaşkın bakışlar şu an benim üzerimdeydi. Beyza da dahil.
"Ah, nasıl sevindim. Tamam siz ikiniz oturabilirsiniz."
Al işte. Kafamı sıraya sertçe koyduğumda canım yanmasına rağmen kaldırmadım. Zil çalana kadar öyle oturdum. Zil çalar çalmaz kalkıp Gece'nin karşısına dikildim.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Ne yapmışım."
Sesi kes sesini der gibi soğuk ve umursamazdı. Bu çocuğa istediğini verip kavga edemezdim. Önüme dönüp hızlıca çıktım sınıftan. Beyza'nın seslenmesine hiç cevap vermeden bahçeye çıktım. Tam ortadayken kolumdan birinin çekmesiyle arkaya savruldum. Gece çok ciddi bir şekilde gözüme bakıyordu.
"Neden sustun?"
"Konuşmak istemeyen ve ben anlattığım halde beni anlamayacak birine neden konuşayım ki?"
Gece cevaplamadı. Sadece gözlerime baktı. Bende öyle baktım. Aynı adı gibi gözleri vardı. İnsanı içine çeken bir havası vardı. Kolumu ondan çekip yoluma devam ettim. Okulun bana bakışlarını es geçerek servise bindim. Ömür;
"Abla ne oluyor? O kim?"
"Sınıfa yeni gelen çocuk."
"Ne! Yeni çocuk bu mu? Çok yakışıklıymış."
Ömür’ün ağzına bir tane geçirdiğimde sızlanarak oturdu.
"Ya abla."
"Hiç abla falan deme senden 5 yaş büyük birine asılma."
"5 yaş mı?"
"Evet. Uzatma Ömür."
Ömür neden sinirlendiğimi anlamayarak susup oturdu. Ne eve gidesim vardı ne okula gelesim. Evde ayrı dertler okulda ayrı. Servis harekete geçtiğinde düşüncelerimde servis kadar hızlıydı. Kapının önünde Ömür'ü beklemeden kapıyı anahtarla açıp içeri girdim. Annem ile babam yoklardı. Pazartesi günü yurt dışına gitmişlerdi ve biz bunu bir not kağıdından öğrenmiştik. Eve girer girmez ellerimi yıkayıp üzerimi değiştirdim. Ömür'ün acıkacağını bildiğimden hemen mutfağa girdim. Evde bir yardımcımız yoktu. Sebepse annemin onların yanında rahat olmamasıydı. Gerçi annem hiç evde kalmıyordu. Dolaptan tavuk alıp küçük küçük doğramaya başladım. 14 yaşında ilk kez mutfağa girmiştim. Annem bizim evde olduğumuzu unutarak arkadaşında kaldığında açlıktan ölmemek için girmiştim. Tavukları doğradıktan sonra tavaya koyup üzerini kapattım. Önce masayı hazırlamalı sonra pişirmeliydim. Tavuğun yanına bir soğan doğradım. Bir marulu sirkeye yatırdım. Domatesi de doğradıktan sonra;
"Ömür yemek hazır gel."
Tavuğun altını açıp dolaptan ketçap ve mayonezi çıkardım. Ömür koşturarak girdiğinde gelip beni öptü.
"Abla yine döktürmüşsün."
"Ah keşke sende yapsan da ben yesem."
"Ya ablaa."
"Evlendiğinde ne yapacaksın kızım?"
"Kocam yapar."
Kahkaha attığımda oda güldü. Tavuğu karıştırıp kırmızı toz biber döktüm. Biraz daha pişirdikten sonra alıp masaya koydum. Karnımızı doyururken aklım yarındaydı. Ömür dertsiz tasasız yemeğini yiyordu.
"Abla?"
"Hı?"
"Abim ne zaman gelecek?"
Abim. Doğru ya bir de abim vardı benim. Yüzünü doğru dürüst göremediğim abim. Zor hiçbir anımızda yanımızda olmayan abim.
"Bilmem."
Ömür'ün ona ayrı bir düşkünlüğü vardı ve sebebini anlayabiliyordum. Abim benim aksime onu arar onunla konuşurdu. Ömür yemeğini yedikten sonra elini hiçbir işe vurmadan odasına gitti. Bende aynı akılsızlıkla odayı toparladım. Uzun süren toplamadan sonra salona geçip koltuğun bir ucuna kıvrıldım. Telefonumun titremesiyle açtım. Beyza’dan onlarca mesaj ve arama vardı.
"Bugün olanların hesabını vereceksin!"
"Öykü aç şu telefonu."
"Kafanı kıracağım senin."
"O bir anda olacak bir olay değil. Bir şeyler olmuş ve sen benden sakladın mı?"
"Bu mu senin arkadaşlığın."
Daha tonlarca mesaj. Hemen aradığımda daha düştüğüne bile emin olmazken açtı.
"Çok şükür! Dökül hemen."
"Ya anlatacak bir şey yok. Dersin öncesinde birlikte oturalım dedi."
"Ne? Niye sen?"
"Herkes onun ağzına bakıyormuş ama ben ona hiç bakmamışım. Ayağına bağ olmazmışım yanına oturacakmışım."
"Oha!"
"Öyle işte."
Bir saate yakın konuşup onun fikirlerini dinledim. Bazen çok konuşabiliyordu. Bazen mi? Ah hep çok konuşuyordu. Telefonu kapatır kapatmaz bir oh çektim. Ve yatmaya devam ettim. Gezmeyi çok sevmeme rağmen Ömür'ü evde tek bırakmak istemediğim için gitmezdim. Bu yaşta aklımın havada olması gereken yerde bir de ders çalışıp üniversite hayalleri kuruyordum. Aslında evlenebilirdim zaten bir evi geçindiriyorum. Evlensem yine bunu yapabilirdim. Ah! Kafayı yedim iyice ne düşünüyorum ki? Gözümü kapattığım her an o aptalın gözlerini görmek istemiyordum. Sabaha kadar ayıkta kalamazdım. Kendime kıza kıza uyukladım. Gece dörde kadar öyle o koltukta uyukladım. Dörtte kalkıp odama gitmeye karar verdim. Mayışmışken bir yere çarpmamaya dikkat ederek odama gittim. Alarmım 6.50 ye kuruluyken 4.20 de tamamıyla uykuya dalmıştım. Huzurlu uyuduğum günler sayısı bugünle son bulacaktı sanırım.
Üzerime bir kez daha baktım. Üniformamı giymemiştim. Çünkü donuyordum. Etek giyemezdim. Siyah dar paça pantolonumun üzerine en kalın kazaklarımdan birini giymiş saçlarımı berenin içine sıkıştırmıştım. Uykusuzluğum kat be kat artmıştı. Halbuki çok uyumuştum. Ömür’ün daha fazla bağırmasına dayanamayarak hızlıca çıktım. Her günün aynısını yaşayarak hızı adımlarla servise bindim. Hep oturduğum yere oturup gözlerimi kapadım. Bugün hiç okula gidesim yoktu. Hem donuyordum hem de o çocukla oturmak istemiyordum. Daha yeni gelmesine rağmen dünyaları ben yarattım havası vardı. Ve kızlar için düşündükleri inanılmaz derece de sinirime dokunuyordu. Servis okula geldiğinde inip hiç oyalanmadan sınıfa çıktım. Kapıdaki Meltem ve Semih'i görüp gözlerimi devirdim. Onlarda bana bakarken Meltem'in üzeri benim tam tersimi yansıtacak şekilde yazlıktı. Eteğini vicdanına kadar çekmiş üzerine de göbeğini açık bırakacak yarım kollu tişört giymişti. Semih ise her zamanki gibi huysuzdu. Meltem;
"Noldu tatlım? Kışa erken mi girdin?"
Kaşlarımı çatıp tam önlerinden geçecekken cevapladım;
"Senin aksine birileri bir yerlerimi görsün de yanımda olsun istemiyorum. Ha bu ara olmayan beyin fonksiyonlarını lütfen benim için harcama."
Durmadan en arka sıraya yürüyüp yattım. Şu donduğum anlarda ne Meltem'i ne de Semih'i takabilirdim. Ellerimi birbirine yapıştırıp bacağımın arasına koydum. Bu kadar üşümem normal değildi. Kesinlikle hasta olacaktım ve bunu kesinlikle istemiyordum. Sıraya birinin oturduğunu hissetmeme rağmen gözlerimi açıp bakmadım. Beyza olsa çoktan atlamıştı üzerime. Anlaşılan Gece 'idi. Uzunca bir süre ne o konuştu ne de ben kalkıp ona baktım. Yanında oturuyor olmam tüm her şeyi koparmalıydı.
"Öykü?"
Beyza'nın seslenmesine kafamı kaldırdım. Yüzümü görünce neredeyse şok yaşadı.
"Kızım bu halin ne? Savaştan mı çıktın? Gözlerin kıpkırmızı, yüzün soluk. Giydiklerine bakılırsa üşüyorsun. Ah be neden geldin ki?"
"Üşüyorum Beyza uzatma olur mu? Gün boyu uyumak istiyorum. Bir daha uyandırılmamak."
"Tamam tamam sen uyu ben hocalarla konuşur bir şeyler uydururum."
Kafamı tekrardan sıraya koyduğumda Gece'ye gerçekten hiç bakmamıştım. Alkışlık hareket gece boyu bu çocuğu düşünüp uykusuz kalıyordum ama yanımdayken dönüp bakmıyordum. Aferin kızım 10/10 hareket böyle devam. Göz kapaklarım iyice ağırlaşırken esnedim. Kolumun üzerine yatmış olmam canımı yakıyordu. İki dakika kıpırdandım. Sonra pes edip direk sıraya koydum kafamı. Tam uykuya dalacakken de onu hissettim. Elleri ile başımı kaldırıp başımın altına hırkasını koyuşunu. Sonrası karanlık.
Hadi ama bu seste neydi? Hiç kıpırdamadan tek gözümü açtım. Elim Gece'nin elleri arasında duruyordu. Ve sıcacık olmuştu. Bunu üşüdüğüm için yaptığını düşündüm. Sonra hafifçe yüzüne baktım. iyi ki tek gözümü hafif açmıştım çünkü gözünü dahi kırpmadan beni izliyordu. Şu an gözlerimi açsam kötü şeyler yaşanabilirdi onun için yeni uyanıyor gibi yapmak en iyisiydi. Kıpırdandığımı hissettiğinde elimi yavaşça masanın üzerine koydu ve başını tahtaya çevirdi. Bende yeni kalkmış gibi esneyip ona baktım. Benim bakışlarımı hissedince bana baktı. Gözlerinde ilk kez soğuk dışında samimiyet gördüm. Ama her zamanki gibi dudaklarını iki yana çok hareket ettirmeden gülümsedi.
"Günaydın."
"Günaydın. Saat kaç oldu ya?"
"Son dersteyiz. 8 saattir uyuyorsun."
"Oldu mu o kadar ya? 5 dakika gibi geldi."
Uykudan yeni uyandığımı çok belli eden sesim ve yakarışımla 5 yaşında çocuklar gibi durduğuma yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Bana biraz daha bakıp kafasını çevirdi. Bende ilk kez onu inceledim. Üzerinde siyah bir tişört vardı ve fazlasıyla boldu. Saçları kısacık kaşında ise çizik vardı. Bunun onu itici göstermesi gereken yere neden bana dikkat çekici gelmişti ki? Düşüncelerime kızarak kafamı çevirdim. Ve üzerine yattığım şeyin siyah bir kapüşonlu hırka olduğunu gördüm.
"Teşekkür ederim Gece."
Bana bakıp önce neye teşekkür ettiğimi anlamaya çalıştı sonra anladı ve tek kelime etmeden önüne döndü. Kuş beyinli. Ah! Kuş beyinli demişken aklıma gelen Semih ile dönüp onlara baktım. Geri zekâlı işi gücü bırakmış burayı izliyordu. Irmak hanım da Semih'i izliyordu. Harika! Göz devirip önüme döndüm. Her yerim ağrıyordu. Ellerimi başıma götürüp bastırdım. Zilin çalması da bununla doğru orantılı oldu. Beyza;
"Oh uyuyan güzelim uyanmış."
"Daha kötü halde kalktım. Her yerim ağrıyor."
"Hastaneye götüreyim mi seni?"
"Gerek yok be cadım. Eve gideyim geçer."
"Eve gitme Ömür'ü de al bize gidelim. Hem konuşmamız gereken konular var."
"Ahh tamam. Ömür'e yazarım şimdi."
Sınıftan herkes çıktığında üç kişi kalmıştık. Beyza ben ve Gece. Gece neden gitmiyordu ki? Beyza bana kaş göz yapıp sınıftan çıktı. Bende Ömür'e servise binme geliyorum yazıp yolladım. Sonra da bugün hiç açmadığım çantamı alıp beremi de düzeltip sınıftan çıktım. Tam yolu yarılamıştım ki sabah çıkardığım boyunluğumu hatırlatıp sınıfa geri döndüm. Tam kapıyı açacakken Gece'yi duydum.
"Uzatma Egemen kızı buldum ve yanındayım. Tam da anlatıldığı gibi soğuk ve aptalın biri."
"..."
"Hayır o puşt peşimden gelmedi. Öykü'nün yanında onu istemiyorum."
"..."
"Saçma salak imalarda bulunma! Yarın geleceğim yanına."
"..."
"Tamam dikkat ederim. Kapat."
Bunlar da ne demekti. Geldiğim yolu geri koştuğumda kalbim resmen ağzım da atıyordu. Ne demek kızı buldum? Ne demek aptal? Ve kimdi beni görmesini istemediği kişi? Önüme çıkan Ömür ile çığlık attım. Kaşlarını çatarak hemen;
"Abla ne oluyor? Niye nefes nefesesin?"
"Size yetişeyim diye koştum ablacığım bir şey yok."
"Servis gitti. Sen gelmeyince bende sana bakmaya geliyordum. Kaçırdık servisi ne yapacağız?"
"Bugün kendimi iyi hissetmiyorum. Onun için Beyza'lara gidiyoruz."
"Dünde böyleydin. Abla iyi misin?"
Ses tonuna gülümsedim. Kafamı sallayıp koluna girerek otoparka ilerledim. Beyza çoktan arabasına oturmuş bizi bekliyordu. Demiştim zengin züppe gibi değil diye ama okula arabasıyla gelmeyi de ihmal etmiyordu.
"Senin için sıcacık yaptım arabayı."
Ona öpücük atıp gerçekten sıcak olan arabada mayıştım. Beyzaların evi bizden çok uzaktı. Bu yüzden genelde birbirimizde kalırdık. Kısa ziyaretlerimiz olmazdı. Onlara giderken duyduğum konuşmayı düşündüm. Haklıydım sıradan soğuk bir lise öğrencisi değildi. Gerçi 20 yaşında lise okuyor olmasını yadırgamamıştım. Ama şu an da yadırgıyordum. Neden tekrardan lisedeydi ve neden peşimdeydi? Araba durduğunda Beyza bana bir bakış attı. Şu an beynimdekileri okuyor gibiydi. Ömür ilk arabadan çıkan oldu ve eve ilk girende oydu. Peşinden ben ve Beyza. Beyza;
"Ömürcüğüm sen karnını doyur istediğin gibi takıl ben ablanı odama çıkarıyorum ki biraz dinlensin."
"Kısaca bizim konuşacaklarımız var Ömür odaya gelme takıl diyorsun Beyza ablacığım anladım. Tamam."
"Kız sende ablanın yolundan gidip zeki mi oluyorsun?"
Biz kahkaha atarken Ömür bize göz devirip mutfağa gitti. Birazdan evdeki çalışanları açlığı ile sinir edecekti. Biliyorum. Odaya çıktığımızda ilk elimi yüzümü yıkadım sonra da Beyza'nın pijamalarından birini giydim. Ve yatakta yatan Beyza'nın yanına uzandım.
"Kızım sana bir şeyler anlatacağım şok olacaksın."
"Anlat sabahtan beri ne kıvranıyorsun öğreneyim bende."
"Ne kıvranacağım be. Sen uyudun ya hocalar geldi işte ben kalkıp rahatsız olduğunu dedim ama gelmeseydi dediler."
"Ee ben nasıl uyudum peki 8 saat?"
"Gece sayesinde."
"Ne? Doğru düzgün anlat şunu kızım."
"Hocalar yok deyince Gece çok soğuk bir şekilde 'Bu kızı kimse kaldırmayacak. Eğer kaldıran olursa onunla özenle görüşürüm' dedi. Ve inanabiliyor musun hocalar bile tek laf etmedi. Sanırım bu çocuk çok büyük birinin oğlu."
"Nasıl ya?"
"Daha bu ne ki? Ne zaman baksam seni izliyordu. Bir ara elini tuttuğunu görür gibi oldum ama emin değilim ondan cadı."
"Nasıl beni izliyordu? "
"Bayağı. Elini kafasına koymuş yan dönmüş bir şekilde 8 saat boyunca seni izledi. Sınıftan kızlar bile şok oldular. Hatta biri bana önceden tanışıyorlar mı diye sordu."
"Ne diyorsun be! Of yeni bir aptalı atlatmışken yenisini çekemem."
"Bu daha çok bela gibi. Çözemedim kızım."
"Bende çözemedim."
Aklımla kalbim arasında ikilemdeydim. Aklım Beyza'ya duyduklarını anlat derken kalbim sus tek kelime etme ya yanlış anladıysan diyordu. Ne yapacaktım?
"Korkunç bir durum. Ne yapsak ki?"
"Bence sen yarın okul çıkışı Ömür'ü de al bize geç. Ben Gece'nin yanında kalıp amacını anlayacağım."
"Tanımadığımız biriyle nasıl yalnız kalmayı düşünürsün?"
Aslında kusuruma bakma Beyzacığım ama yalnız kalmayı değil onu takip etmeyi düşünüyordum. Ama bunu sana diyemezdim ki?
"Başka çaremiz yok kızım ben konuşacağım ve çözülecek."
"Seninle konuşacağını nerden biliyorsun?"
"Tüm gün onunla tek kelime etmeyeceğim. Çıkışta konuşmak istediğimde ise benimle konuşacak."
"Çok fenasın."
"Biliyorum."
Akşam yemeğine kadar Beyza'nın aşk hayatını dinledim. İlk teneffüs D sınıfından birine üçüncü teneffüs E sınıfından birine nasıl vurulduğunu anlatıyordu. Beyza da böyleydi işte. Onun için aşk diye bir şey yoktu. Her şey dalgaydı. Hasta olmamla birlikte akşam yemeğinden sonra Beyza ve Ömür'ü puzzel yaparken bırakıp Beyza'nın yatağına kuruldum. Yarın için hem heyecanlıydım hem de korkuyordum. Ama ne planladığını da öğrenmem gerekiyordu. Dualar ederek kapadım gözlerimi rüyalarımın kabus olacağını bilmeden...
*
"Günaydıııın"
Gözlerimi kıpıştırırken Beyza'nın sesiyle kaşlarımı çattım.
"Kalk uykucu yoksa okula geç kalacağız."
Okul mu? Ah, bugün Gece'yi takip edecektim doğru ya. Yataktan doğruldum. Başımda dikilen Beyza'ya baktığımda gözlerini kısmış sevimlice gülüyordu. Bu demek oluyor ki ben bir şey yaptım ama nasıl diyeceğimi bilmiyorum.
"Dökül ne yaptın?"
"Ne? Kim? Kim dediyse yalan önce benden dinle."
Eli ayağına dolaşmışken verdiği tepkiye kahkaha attım. Bu kıza sırlarımı vererek doğru yapmadığımı biliyordum. Biri çıkıp biliyorum dese tek tek anlatırdı.
"Kimsenin bir şey dedi yok. Kıvranıyorsun karşımda. Ne oldu anlat?"
"Şey biri bana instagramdan istek atmış. Bende kabul ettim. Baktım taşşş gibi çocuk. Tabi o da stalk yaptıktan sonra mesaj attı."
Kaşlarımı çattım. Beyza sosyal medyadan tanışmaya karşıydı. Bu da ne demekti?
"Devamı?"
"Im. Şey."
"Ney?"
"Bugün okul çıkışı buluşalım dedi."
"Ve sende kabul etmedin."
"Ettim."
Evet buyurun gelin cenaze namazına.
"Ne demek ettim? Kızım tanımadığın bilmediğin biriyle nasıl buluşmayı kabul edersin?"
"Bilmiyorum. Çok etkilendim Öykü her şeyimiz aynı. Düşünce tarzı çok güzel sanki beni yıllardır tanıyor gibi."
"Adı ne?"
"Söylemem. Söyleyince hep işler yolunda gitmiyor. Gitsin o zaman söylerim."
Yukarıya bakıp sabır çektim. Bu kızla cidden iyi baş ediyordum. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Sonra da Beyza'nın dolabının önüne geçip kıyafetlere bakmaya başladım. Siyah dün giydiğim pantolonumu giyip üzerine Beyza'nın siyah kısa tişörtünü onun üzerine de siyah kapüşonlu hırkayı giyip kendime baktım. Simsiyah saçlarım ve beyaz tenimle mükemmel duruyordu. Ah tabi takip edeceğim diye simsiyah oluşum var. Odadan çıkıp kahvaltıya indim. Evde kimse yoktu?
"Annemgil gece gelmemişler ya. Sizin burada olduğunuzu duyunca dönmek için acele etmemişler."
Kafamı salladım. Hiç değilse ailesi arayıp haber veriyordu. Bizimkiler gibi değildi. Kahvaltımızı yapıp evden çıktığımızda Ömür kankasıyla telefonda konuşuyordu. Beyza arabayı çalıştırırken bende bugünün nasıl biteceğini hesaplamaya çalışıyordum. Bu çocuk kimdi? Yani neden okuldaydı ve beni nerden tanıyordu. Daha doğrusu tanımıyordu? Ben soğuk biri değildim ki? Öyle miydim? Hayır! Değildim. Lisede böyleysem sebebi lisede beni buna itenlerdi. Allah aşkına şu an ne yapıyorum ben? Kafamı sallayarak düşüncelerimi dağıttım. Okula geldiğimizde Ömür bizim yanımızdan koşarak uzaklaştı. Beyza da ona gülerek koluma girdi. Onun da üzerinde bir gerginlik vardı. Ya benim ile ilgili ya da çıkışta buluşacağı çocukla ilgiliydi. Tahminim ikincisinin olduğu yöndeydi. Sınıfa girdiğimizde Gece'nin sırada oturduğunu gördüm. Ona bakmadan sırama geçip oturdum. O da bana bakıp önüne döndü. Ben Beyza'nın saçlarıyla oynarken o konuştuğu çocukla mesajlaşıyordu. Bu durum her ne kadar sinirimi bozsa da şu an tek kelime edemezdim. Beyza öyle herkese çabuk kapılarını açan biri değildi ve şu an kapılarını açtıysa bir bildiği vardı. Ya da ben böyle düşünüyordum. Her neyse... Düşüncelerin üzerinde derse başladık.
"Gençler bugün öyle kitaptan işlemeyeceğim. Sizden istediğim bir konu hakkında hep birlikte tartışmamız."
Sınıftakiler onaylarken ben kolumu kaşımakla meşguldüm. Bir şey alerji yapmış olmalıydı.
"Konu hakkında fikri olan?"
Hocanın sorusuna hemen Irmak atladı.
"Aşk"
Sınıf kıkırdarken bende tutamadım kendimi. Beyza;
"İyi de aşk konusu senin konun değil ki Irmak. Seninki daha çok ev bugün boş mu? Olur."
Sınıf kahkaha atarken ben Beyza'nın saçını çektim. Ama gülmeden de edemedim.
"Madem öyle çok bilmiş aptal sen öner konu."
Irmak'ın ağlamaklı sesi Beyza'ya yükseldiğinde gözler bizim sıraya döndü. Beyza;
"Güven. Bu konuda tartışabiliriz."
Herkes onaylarken bende kafamı gayri ihtiyari salladım. Hoca;
"O zaman ilk düşünceleri senden alalım Beyza."
Beyza ayağa kalktığında her zamanki gibi saçlarını arkaya atarak kendinden emin bir biçimde bana bir bakış attı.
"Güven öyle bir şey ki bence olmazsa olmaz. Ama bir kere olmayınca da bir daha olduramazsın. Yani insanların kazanırken kolay yaptığı ama kaybettikten sonra toplayamadığı tek şeydir."
Semih;
"Bence yanlış. Güven olması için bir insanı tanıman lazım ve o insan senin güvenini kaybettiyse onun neden öyle davrandığını anlayarak tekrar güvenini kazanabilirsin."
Bu nasıl saçma salak bir düşünceydi? Hemen atladım.
"Evet çünkü insanlar geri zekalı bir kere güvenini kaybetmiş insana bir kere daha güvenir ve daha kötü darbe alır."
Meltem;
"Bence sen saçma düşünüyorsun. Her insan ikinci şansı hak eder. Sen ona ikinci şansı vermeden gerçekte nasıl bir karakterde olduğunu çözemezsin. İkinci şansı da vermeyen insanlar geri zekalıdır."
Tam ağzımı açacakken ön sıradan Ahmet;
"Bence bu konu da Öykü haklı. Sonuçta bir sütün bozuk olduğunu anlamak için hepsini içmek gerekmez."
Semih;
"Yine de sütten vazgeçemez. Yani yoğurtta olsa üfleyerek yer ama."
Hemen yapıştırdım cevabı;
"Genel olarak ben sütten ağzım yandıysa yoğurt yemem. Süt ürünlerini hayatımdan çıkarırım."
Sınıftakiler şaşkınca bana bakarken Irmak'a göz kırpıp devam ettim;
"Kaşar da dahil."
Irmak delirirken Meltem;
"Çok saçma!"
Beyza;
"Saçma değil. Güven bu işte insan tavrı değil karakteri. Anlamadığınız kısım bu."
Semih;
"Hocam insan istediği kadar hayatımdan çıkardım güvenmiyorum desin sevgi ve yaşanılan anılar öyle kolay yaptırmaz onu."
Bana laf geldiğinde kıkırdadım. Resmen bana bakan Gece'yi unutup ayağa kalktım.
"Hocam. Bir kere insan seveceği kişiyi seçemez. Nasıl kalbine dur bunu sevme bunu sev diyemiyorsan ona karşı hislerini de kontrol edemezsin. Ben öfke ve aşk arasında ince bir çizgi olduğunu düşünen kısımdayım. Yani nasıl aşk her şeyi silerse öfke de öyle silebilir. Ve yaşanan her anı azap olur."
Irmak;
"Yine de bazı şeyleri atamaz. Anılar azap olur diyorsun ama gece yattığında o anıları düşünüyorsun?"
"İnsan o anıları gece düşünür ama aklındaki tek soru ona nasıl inandım? Olur. Bu ikisi farklı şeyler. Ayrıca güven de öfke ile paralel bence."
Tüm sınıf atışmamızı izliyordu. Hoca en son araya girdi.
"Son cümleni beğendim. Neden öfke ve güveni paralel olarak görüyorsun?"
"Çünkü öfke bir anda belirir. Güven de aynı öyle bir anda kaybedilir."
Meltem;
"Güveni geri kazanmak için çabalayan insanları silmek doğru bir davranışını? Öfkeliyim demek bunun şeklini değiştirir mi?"
Ahmet;
"Değiştirmez elbette ki ama insan yaşadığı şeyleri de silemez. Hep iyi anı olarak düşünüyorsunuz bir de kötü anıları düşünün."
Semih;
"Ne olursa olsun her insan ikinci bir şansı hak eder."
Sınıftakiler konuşmaya başladığında ben çok rahattım. Elimi kaldırmadan önce saatime baktım 1dakika sonra zil çalacaktı.
"Söyle Öykü?
"Hocam ben bu ikinci şans ile ilgili son noktayı koymak istiyorum."
Sınıf ooo 'larken bende göz kırptım.
"Koy bakalım son noktanı."
Hocadan da aldığım gazla dersin son cümlesini kurdum.
"Herkes ikinci bir şans peşinde kimse ilk hatasını düzeltmeye çabalamıyor."
Zil çaldığında hocanın yüzündeki gülümseme bana yeterdi. Bir de sınıf arkadaşlarımın böğürerek alkışı. İşte sınıf böyleydi. Bizi sevmezlerdi ama gerektiğinde arkamızda da dururlardı. Bu nasıl bir çelişkiydi? Bu güven meselesi üzerine tüm düşüncelerimi yoğunlaştırarak yaklaşık 7 saat geçirdim. Derse olan ilgin sıfırdı. Ve ben böyle bir kız değildim. Belki de bunun sebebi yanımda bana bakmadan buz gibi duran Gece 'idi. Kim bilir?