Bana Düşen Patron

1672 Words
-Sana Çetin’i soracaktım. Duru aralarında ki yakınlığa sinir olmuştu. Konuşulan konu umurunda bile değildi. Dönüp işine devam etmesi gerektiğini bilse de yapamıyordu. Onun gözünde hiçbir şey olduğunu anladığı an ise önüne dönebildi. Serkan o bakışları çok farklı anladığı için Sedef’e dikkatini vermeye çalıştı. -Çetin ile senin nasıl bir olayın var? En son olayı bilse de üstünden baya zaman geçmişti. Hem Alara bile uğraşmamış bırakmıştı. Serkan’ın neyin peşinde olduğunu merak ediyordu. -Benim hesabım kapanmadı diyelim. Gözü yine Duru’ya kayardı. Ağzından “Hem Çiçek ile olan ilişkisi yüzünden diyelim.” diye çıksa da aklı tamamen farklı bir yerdeydi. Leman’ın eline kendi malzeme veriyordu. Çiçek ile araları iyice açılmıştı. Dünkü olaydan sonra gözünden nasıl biri olduğunu da biliyordu. Hem tek sorun bu da değildi. Beyninin bulandığını bilse de buna izin verecek biri değildi. Çıktığı yola devam edecekti. Sedef duyduğu karşısında şaşırmıştı. Duru ise patronunun kalbinde asıl yatan kişiyi öğrenmişti. Kahve hazır olsa da bir an hareket edemedi. Aslında dün anlamıştı. O kızın peşinden koşmuştu ve yanında olan adamın karşısına dikilmişti. Hatta kavga bile etmişti. Kendi kalbine söz geçirememenin sancısı ile nefes aldı. Gülümsemeye çalışırken bardakları alıp yürüdü. Bakışlarını saklarken de ikisinin önünde koyup geri çekildi. Bir an önce odadan kaçmak istese de hala tek lokma yemediği için onu düşündüğüne inanamıyordu. Üstüne kahve içmesini de istemiyordu. -İsterseniz size kahvaltı getireyim. -Sen Çiçek’i mi seviyorsun? Sedef onu umursamadan şaşkınlığını belli etti. Buna rağmen Serkan’ın gözleri baş ucunda bekleyen sekreterini buldu. O bakışlar kendinden hariç her yere bakıyordu. Düşünüyor gibi devam etmesi beklediği bir durum olsa da sinir oluyordu. Oysa çoktan duyduklarını asıl patronuna yetiştirme derdinde olduğunu biliyordu. Odadan çıkmasına izin vermeyi düşünmüyordu. Bu yüzden masanın üstünde duran çiçekleri uzattı. Duru kafasını kaldırdığında kızgın bakan gözleri gördü. Karşısında ki kadınla kibar şekilde konuşurken kendine yaptığı muamele canını yakıyordu. -Bunları vazoya koy. Sessiz onaydan sonra çiçeklere uzandığında dalgınlıktan tutan parmakların üstünde parmaklarını yerleştirdi. Hemen çekmesi gerektiğini bilse de o gözlerde kitlenmişti. Normalde takılmadığı temas, saniyesinde farklı bir anlam yüklüyordu. Anında aklına dünkü öpücük gelirken elini hızla çekti. Bakışlarını yine Sedef’e odaklamaya çalıştı. “Dolapta var.” Sonra da konuşmaya devam etti. -Evet onunla ilgileniyorum. Duru hızla çekiliş ve söyledikleri ile kendi düşündüklerine kızdı. Adam başkasını seviyordu ve bu da saklamıyordu. Odada dönen konuşmalara kulak asmadan işini yapmaya çalışsa da pek mümkün olmuyordu. Sedef gülerek “Şaşırdım. Bildiğim kadarıyla Çiçek genç değil. Hem Çetin ile baya ciddi olduklarını duydum.” dedi. -Her an değişebilir. Sedef şansının olmadığını görse de kahvesini içti. Yine de yemekten vaz geçmeyecekti. “O zaman senin için neler bulabilirim bir bakayım. Yemekte bunu uzun uzun konuşuruz.” Serkan ne yaptığını anlasa da sadece gülümsedi. Leman için pek işe yarar bir şey çıkmamıştı, ama elinden gelen buydu. Kendi kahvesini içtiğinde birlikte kalktılar. -Senden haber bekliyorum. Sedef elini uzattığında avucuna aldığı parmaklardan sonra gözlerine baktı. “Eğer canın sıkılırsa bir telefon kadar uzağındayım. Bunu unutma.” Serkan üstü kapalı teklife güldü. “Unutmam.” Sedef odadan çıkınca hala çiçek ile ilgilenen sekreterine döndü. Fazla sessizdi. Kendine gelmesi için “Çıkıyoruz.” dedi. Mert’in yanına onu da götürecekti. Leman ikisinin ne konuştuğunu ya da aralarının kötü olup olmadığını merak ettiği netti. O zaman fazla bekletmeye gerek yoktu. Duru döndüğünde kapıya doğru yürüdüğünü gördü. Telaşla yaklaştı. “Nereye efendim? Bir görüşmeniz yoktu.” Kaçırdım mı diye düşünse de aklına bir şey gelmiyordu. Hem sabah istediklerini hatırlayınca da “Dünkü görüşme…”diye başladı, ama yürüyünce sözü yarıda kaldı. Yine başlamışlardı. Konuşması bitmeden ya çekip gidiyordu ya da ağzının içine tıkıyordu. Peşinden koşarken her şeye rağmen konuşacağı anda doktor karşılarına çıktı. Patronu durunca o da durup iki adım geri çekildi. Saygı duyduğu adama baktığında gülümsediğini görmek iyi geliyordu. -Günaydın Duru. Nasılsın? Serkan saf gibi herkese inanan ve konuşmaya çalışan doktora sinir oluyordu. “Söyleyecek bir şeyin yoksa gidiyorum. Görüşmem var.” Duru cevap veremediği gibi patronun kabalığı karşısında kendi utandı. Pamuk gibi adama bu yapılır mıydı? Oysa adam ona değer veriyordu. Erdem huysuz hallerine alışkın olsa da azıcık sinirli bakabilirdi. “Dün gece neredeydin? Ortalık karıştı. Bana bir şey söylemeyi düşünüyor musun?” Serkan istemsiz güldü. Sinirli bakmaya çalışan bakışları komik geliyordu. Rahat bir tavırla ellerini cebine koydu. “Kim olarak soruyorsun?” -Abi olur. Enişte olur. Benim için fark etmez. Konuşmamız gerekiyor. Düden beri yoksun. -Sen zaten her şeyi çözmüşsün. Toplantımı yapmışsın. Haberleri de kaldırmışsın. Bana bir şey kalmamış. Erdem yanlış yaptığını düşündü. Sonuçta bu Serkan’dı. Kendi işine karışılmasını sevmezdi. “Kızdın mı? Ben sana yardım etmek istedim. Sana da ulaşamayınca kendimce hallettim.” Doktor böyle konuşup o bakışlar ile bakınca işi hiç kolay olmuyordu. Kızdım demesi gerekirken yapamıyordu. Şaka gibiydi, ama yaptıklarını görmemezlikten gelemiyordu. -Sorun değil. Başka bir konu yoksa gitmem gerekiyor. -Var. Yine ne oldu diyemeden sevinçle “Bugün büyük gün. Bebeğimizin cinsiyetini öğreneceğiz. Senin de olmanı istiyorum.” geldi. Hevesle bakan gözler işini zorlaştırıyordu. -Burada olursam bakarım. Doktorun yanından geçip giderken “Olmazsan üzülürüm.” diye bağırması gülümsetti. Adam bu kelimeleri nasıl rahat söylüyordu. Oysa buna değer biri değildi. Duru, Erdem hocasına selam verip patronunun peşine takıldığında konuşma boyunca gösterdiği tavra kızgındı. Hadi insan seven biri değildi, ama saygı duyabilirdi. Sonuçta ablasının eşiydi. Dışarı çıktıklarında patronun direksiyonun başına yürüdüğünü görünce biraz olsun rahatladı. Kulağında telefon biri ile konuşuyordu. Hala bir şey yememişlerdi ve midesi de bulanmaya başlamıştı. Kapı açılınca mecburen bindi. Serkan kemerini takarken “Bundan sonra özel asistanımsın. Hesabına gerekli para yatırıldı.” dedi. Madem ihtiyacı olan buydu fazlasını verebilirdi. Duru şaşkın şekilde bakarken mesaj sesi geldi. Ekrana baktığında hesabına para geldiği yazıyordu. Neye kızgın olduğunu bilmeden “Zaten maaşımı alıyorum.” diyerek çıkış yaptı. Serkan o gözlere döndüğünde oluşan alevleri görünce sinirden güldü. Sanki masummuş gibi tavrına karşılık “Neden para için bu işe girmedin mi?” dedi. Aslında ne yaptığını biliyorum demek istemişti. O kadar saf olmadığı ortadaydı. Söylediğini anlayacağını umut ediyordu. Oysa Duru kırıldığı için tamamen farklı algılıyordu. Nefret etmesi gerek adamdan etkilendiği için kendine de kızgındı. Parası ile insanları nasılda aşağılıyordu. “Evet girdim, ama hakkım olanın fazlasını istemiyorum. Görev tanımını söylemeniz yeterliydi.” Serkan erdemli tavrını izlerken durduramadığı duygular vardı. Mesela şu anda oyunculuğunu alkışlamalıydı, ama sinir oluyordu. Gözlerinin içine bakarak devam ettiğini bilmek bu sefer mutlu da etmiyordu. Konuşmak istemediği için önüne dönüp yola çıktı. Planında her şeyin yeri oturmuştu, ama Duru’yu bir yere yerleştirmekte zorlanıyordu. Üstüne gittikçe keyif alması gerekirken aksi gibi morali bozuluyordu. Bir yanı sonuna kadar onu planı için kullanmak isterken bir yanı ‘her şeyi biliyorum’ diye bağırmak istiyordu. Hayatında kararsızlığa yer yoktu. Peki neden şimdi zorlanıyordu? Duru araba hızlandıkça midesi kötü olmaya başladı. Gözlerini kapatıp başka yöne baktı. Tek istediği bu yolculuğun bir an önce bitmesiydi. En azından nereye gidiyorlarsa orada kahvaltı yapabilirdi. Beyefendi de aç aç gezebilirdi. Artık umursamayacaktı. Arabayı şirketin önünde durdurduğu gibi indi. Beklemeden yürüdüğünde arkasından gelen sesi duymayı beklese de bir süre gelmedi. Tam kapıdan gireceği anda döndü. Yol boyunca tek kelime etmediği gibi şimdi de yavaş hareket ediyordu. -Daha ne kadar yavaş davranacaksın? Duru hiç iyi olmasa da hızlandı. Patronunun peşine takıldığında nereye girdiklerine bile göremedi. Etrafa bakıp çözmeye çalışırken asansör önünde bekleyen patronunun bakışlarını görünce küçük bir yutkunma yaşadı. Yine ne olduysa fazla öfkeli bakıyordu. -Mert Soydan’ı görmeye geldik. Çok merak ettiysen ben söyleyeyim. Serkan etrafa bakıp araştırma yaptığını sanarak yardımcı olmuştu. İçinde ki laf çarpma isteğine engel olamıyordu. “Hatta neden burada olduğumuzu da söyleyebilirim.” Duru açlık yüzünden düşünecek halde değildi. Zaten neden geldiklerini de merak etmiyordu. Tek istediği ağzına iki lokma atmaktı. Cevap bekleyen gözleri görünce konuşacağı anda asansör açıldı ve beyefendi bindi. Zaten dinlemeyeceği bildiği için peşinden içeri girdi. Son kata bastığını görünce sırtını arkaya dayayıp bekledi. Serkan söyledikleri karşısında sessiz kalmasını, hala anlamamazlıktan gelmeye devam etmek olarak yorumluyordu. Kapının önünde durduğu içinde arkasına bakmıyordu. Bakarsa yine dayamayıp konuşurdu. Kapı açılınca direk indi. Mert’in sekreterine yaklaştığında kendine dönen bakışları gördü. -Patronun beni bekliyordu. Kim olduğunu bildiği için direk telefonunu eline aldı. Haber verdiğinde onay gelince kapıyı gösterdi. Serkan adım attığında durup arkaya baktı. Yüzünü görünce solgun olma nedenini merak etse de “Burada bekle.” diyerek devam etti. Duru hızla giden adamın arkasından bakarken neden peşinden sürüklediğini anlamıyordu. Kendi bu görüşmeye gelebilirdi. Açlığı aklına gelince sekretere yaklaştı. -Buraya yakın bir market var mı? Hızla gidip gelmeyi hesap ederken “Ben yardımcı olayım.” sesini duydu. Yana baktığında onu izleyen erkeği gördü. Biraz tedirgin izlerken elini uzatmıştı. -Ben Umut. Mert Beyin yardımcısıyım. Ateş ve Umut gelen misafiri duyunca önlemler almışlardı. Serkan’ın bir kız ile geldiğini görünce de Ateş “Sen bak.” demişti. Tanıdık biri değildi ve kıyafetinden sekreteri olduğu belliydi. Adamı sevmeseler de kızla ilgilenmek zorundaydılar. Hafif tebessüm ile uzatılan eli tuttu. Gülümseyerek “Bende Duru. Serkan Beyin özel asistanıyım. Yakında bir market var mı diye sormuştum.” dedi. Bir an önce cevap beklerken “Size eşlik edeyim.” demesiyle kapıya dönüp baktı. -Görüşme erken biterse haber verirler. Lütfen buyurun. Duru önüne döndüğünde gayet kibar gelen teklife hayır diyemeyecekti. Umut’a eşlik ederken patronu çıkmadan iki lokmanın yemenin derdindeydi. Umut telefonunu çıkarıp Ateş’e “Kız benimle.” yazdı. Daha önceki Serkan’ın yanında Ediz’i gördüğü için bu kızın kim olduğunu merak ediyordu. Telefonunu cebine atıp “Yeni başladınız sanırım.” diyerek konuşma açtı. -Evet. Duru kısa cevaplar vermek istemese de midesi hiç iyi değildi. Asansörü de artık çekemiyordu. Sabırsız gözlerle izlerken “İyi misiniz?” sorusu gelince üstünde olan gözlere döndü. Umut yüzünün halini görünce yanlış anlamasın diye “Biraz solgun gibisiniz.” dedi. Duru birinin onu anlamasının mutluluğu ile gülümsedi. Sabahtan beri peşinden koştuğu adam hiç görmemişti. “Daha kahvaltı yapamadım.” Umut kapı açılınca “O zaman yanda bir fırın var oraya gidelim.” dedi. Yolu gösterdiğinde telaşlı gözleri görüyordu. Yukarı da hissetmişti. Serkan’dan baya çekindiği belliydi. Adamı tanıdığı içinde kıza üzülüyordu. -Hiç gerek yok. -Olmaz. Hem patronum duyarsa ilgilenmediğim için kızar. Duru duyduğuna güldü. “Benimle alay etmeyin. Patronunuz neden umurunda olayım?” Abarttığını düşünüyordu. -Sonuçta onun misafirisiniz. Sizinle de ben ilgileniyorum. Şaşkınlıkla dinlerken patronunu merak etmeye başlamıştı. Serkan’ın söylediği ismi hatırladı. İlk işe girerken kısaca tanı diye önüne koyulan isimler arasında olduğunu da hatırladı. Mert Soydan. Kendine düşen patronu düşününce bunlar fazla geliyordu. Umut bir kere daha yolu gösterdiğinde yürüse de iyi bir şey mi yaptığına emin değildi. Bunu karnını doyurduktan sonra düşünecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD