Bölüm 2

719 Words
Kübra, gelinlikle yatağın yanında dikiliyordu. Bembeyaz gelinliği içinde kuğu gibiydi. Siyah saçları sımsıkı bir topuzla tepesinde toplanmıştı. Topuza tutturulmuş olan duvağı güzel görünse de düğün boyunca sağa sola takılıp sürekli hareketini kısıtlamış, onu zorlayıp durmuştu. Makyajı geçen saatlere rağmen hala kusursuz bir şekilde yerli yerinde duruyordu. Esmer teni hiç olmadığı kadar ışıltılıydı. Bakanları hayran bırakacak kadar güzel bir gelin olmuştu. Ama ona bakan kocası, güzelliğini görmüyordu. Kübra’ya baktığı zaman gördüğü tek şey, babası tarafından bileğine geçirilmiş olan prangadan ibaretti. Kübra, kocası gelinliğini tepeden tırnağa kendini beğenmiş bir şekilde süzerken yüzünde beliren acımasız, hatta tiksinmiş ifade karşısında bir heykel gibi dikiliyordu. Aralarında sevgi de saygı da yoktu. Onun yüz ifadesi de farklı değildi. Adamla tamamen hırsı yüzünden evlenmişti. Adamın diktiği yemyeşil gözlerine diktiği kahve gözlerinde sinirli olduğunu belli eden ışıltılar taşıyordu. Düğün bitmiş, Kerimhan’a ait olan eve gelmişlerdi. Ve ilk gecelerinde sevişmek yerine kavga ediyorlardı. “Sana benimle evlenme demiştim!” dedi Kerimhan. Babasının yanında asla kullanmadığı sert bir tonda konuşuyordu. Kübra, adamın damatlığı içinde fena halde yakışıklı görünen bedeninin farkındaydı. Başından beri Kerimhan’ı yakışıklı buluyordu. Ama bu yakışıklılığın içinde uyandırdığı tatlı hisler, adam ağzını açıp zehirli kelimelerini savurmaya başladığı anda uçup gidiyordu. “Sen de benimle evlendin! Kendi kendime evlenmedim! Madem istemiyordun, adam olsaydın da hayır deseydin!” diyerek çenesini gururla yukarı kaldırdı. Adam olsaydın kelimesi Kerimhan’ı daha da sinirlendirdi. Sinirli olsa da gözlerinin içine bakıp çenesini kasmaktan öteye gitmemişti. Karısının üzerine doğru bir adım attı, yine durdu. Bakışlarındaki öfke yerli yerindeydi. Kıza bir şey yapmamak için kendi içinde büyük bir savaş veriyordu. Karşısında bir erkek olsaydı onunla bu şekilde konuşmasına asla izin vermezdi. Gerçi karşısına çıkan hiçbir erkek, onunla bu şekilde konuşmaya cesaret de edemezdi. Kübra, Kerimhan’ın her şey için kendini suçlayan tavrına sabretmekten sıkılmıştı. Rol yapmaktan, acizi oynamaktan, susmaktan… Artık dereyi geçtiğine konuşmaya başlayabilir, ona gerçek kişiliğinden bir parça servis edebilirdi. “Başkasını seviyorsun! Sevdiğinle evlenmek için babanın karşısına dikilmedin! Yapsaydın!” dedi. Adamdan alabildiği tek tepki buydu. Öfkesi. Kendisi de öfkeliydi. Ellerinde öfkelerinden başka bir şeyleri yoktu. “Babanın parası, gücü o kıza duyduğun sevgiden çok daha büyükmüş demek ki… Senin sevgin bu kadarcık işte. O yüzden, beni sevmediğin için mutluyum. Bana söylediğin hiçbir şey de durumumuzu değiştirmeyecek… Artık evliyiz. Ben, istemesen de Kübra Aksoy’um artık.” Adamın ellerinin yumruklara dönüştüğünü görünce kaburgalarının acımasına neden olacak kadar dik bir pozisyona geçti. Adamın yapamadığını yapıp tam karşısına dikildi. Aralarındaki mesafeyi milim milim azalttı. “Kübra Aksoy,” diyen Kerimhan, gülerek elini yavaşça kaldırdı. Kızın yanağını süsleyen bukleyi iki parmağının arasına alıp alayla evirip çevirmeye başladı. “Sadece bir isim. Sadece bir imza. Benim için başka bir şey değilsin…” Kübra hırsla “Sen de benim için hiçbir şey değilsin!” diye karşılık verdi. Kerimhan, bunun yalan olduğunu kanıtlamak için kızın saçını kulağının ardına itti. Parmağının ucunu kulağının ardına belli belirsiz sürterek boynu boyunca kaydırdı. Köprücük kemiği üzerinde gerdanını süsleyen pırlanta kolyeye gelinceye dek aşağı indi. Kolyenin üzerinden göğsünün ortasındaki çukura gelinceye dek devam etti. Kübra, nefesini tutmuş, adamın yaptığı şeyi takip ederek yükselen kalp atışlarını dizginlemeye çalışırken Kerimhan, kızın tepkilerini takip ederken parmağını aşırı yavaş bir şekilde kolyeden aşağı kaydırarak göğsünün ortasına indirdi. Kız arkadaşından ayrılalı çok olmuştu. Seviyorum diyerek babasına bile kafa tuttuğu kız, babası ile yaptığı kısacık görüşmeden sonra karnındaki bebekten vazgeçivermişti. Yurtdışında bir ev, bir araba… Aşkının da bebeğinin de karşılığı bu kadardı. Kerimhan, Kübra’nın düşündüğü gibi kıza aşık falan değildi. Başta öyle sanmıştı ama sonra düşündükçe öyle olmadığının farkına varmıştı. Ama kendine güvenen, seven birini bırakmak kitabında olmadığı için kızı hayatında tutmaya devam etmişti. Ona göre aşktan, sevgiden daha değerli şeyler vardı. Güven, sadakat… Kübra’yı sevmiyordu. Kız her ağzını açtığında delirmesine neden oluyordu. Kelimelerini özellikle delirtmek için seçiyor gibiydi. Ama kızın mizacını biliyordu. Onu tanıyordu. Kız, asla ihanet edecek birisi değildi. Ailesine olan bağı takdire şayandı. Kız sevmese bile sadık kalacaktı. Tekin Aksoy, babası hiçbir seçiminde yanılmamıştı. Kübra hakkında da yanılmadığını biliyordu. Bu evliliği istemediğini söylese de bir yerde babasına hak vermiş; evlenmek için en uygun kişinin o olduğunu fark etmişti. Ve güzeldi Kübra… Egzotik, tuhaf bir çekiciliği vardı… Onunla yatakta sıkılmayacağından emindi… Ağzını açmasaydı… Adam değilsin demişti. Hala başkasını sevdiğini sanıyordu. Evlendiği için her şeyi yapabileceğini sanıyordu. Öyle olmadığını anlamasını sağlayacaktı… Kübra, hala bu evliliği Kerimhan’ın babasının dayatması yüzünden kabul ettiğini sanıyordu. Yanılıyordu. Babasının seçimlerine, ileri görüşlülüğüne kendinden bile çok güvendiği için, saygı duyduğu için; adamın hiçbir evladının kötülüğünü istemediğini bildiğindendi kabullenişi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD