4

1008 Words
Aslında seni özledim. Dehşete kapılmam gerek, biliyorum ama onu ciddiye almak zor geliyor. Sürekli bunu düşündüğümün farkındayım ama nasıl bu denli aptal olabilir? Böyle bir şeyi düşünmesi mümkün mü? Akıl sağlığı yerinde hangi insan, yıllardır görüşmediği bir kadınla evlenmeye karar verir? Belki benim üç çocuğum var, beş yıldır evliyim. Ne biliyor? Yemeğin sonuna dek ağzımı bile açmıyorum. Tadım kaçıyor, gülmek gelmiyor içimden onun samimiyetsiz laflarına. Beni aptalın teki sanıyor belki de. Onu reddettiğim için pişman olduğumu düşünüyor ya da. Yoksa neden bu yüzsüz davranışları devam ettirsin? “Bu kadar mutsuz görünme.” Emre sofrayı kaldırırken ona yardım etmiyorum. Geçip koltuğuma kuruluyorum hatta. Ne yaptığı ne düşündüğü umurumda bile değil. “Ciddiyim Nur,” diyor odadan elinde tepsiyle çıkarken. “Dalga geçtiğim falan yok.” İç çekerek onu duymamış gibi davranıyorum. Birisi size aklına eseni söylüyor diye ona inanmanız şart mı? Bence değil. Buna tahammül etmek çok zor. Benim düzenimi bozmaya ne hakkı var? Ben… Ben… Ben şimdiye kadar en azından dizimin bir bölümünü bitirebilirdim! Annemleri arayabilirdim. Belki Meltem’i arayıp çocukların nasıl olduğunu sorabilirdim! Onun yüzünden hem uykum bölündü hem evim gereğinden fazla toplu hem de aklım başımda değil! Bir insanın hayatından öylece çıkmak ne kadar yanlışsa tekrar hayatına girmek için böyle şeyler yapmak da o denli saçma. Emre geri döndüğünde karşımdaki koltuğa oturup beni izliyor bir süre. “Bana sebebini bile sormadın, farkında mısın?” “Neyin?” diye tersliyorum onu. Öfkeyle yüzüne bakarken bu sakinliğini neye borçlu olduğunu merak ediyorum. “Neden hayatından çıktığımı, neden buraya geldiğimi, neden seninle evlenmek istediğimi… Hiçbirini sormadın.” “Çünkü umurumda değil bayım.” Emre’nin sevmediği şekilde konuşmak hoşuma gidiyor. Suç mu yani? “Şunu deme.” “Peki Bay Bucak.” “Nur…” Uyarısını görmezden geliyorum. O kim oluyor da bana nasıl konuşacağımı söylüyor? Ne haddine? “Merak ediyorum da bayım, hayatımda biri olmadığını size düşündüren ne?” Emre gülerek başını iki yana sallıyor. Bu küçümseyici hareket beni öyle çok kızdırıyor ki kafamda bir senaryo şekillendirmeye başlıyorum. Bir sürü yalan söyleyebilirim ona! Defolup gidecekse şayet, tüm kelimeleri bunun için kullanmaktan gocunmam. “Saçmalama Nur.” “Beş yıldır hayatımda yoksun Bay Bucak. Kim saçmalıyor, dikkatli düşün.” Emre sonunda o sakinliği kaybettiğinde içimin yağları eriyor. Beni bu kadar iyi tanımasından nefret etsem de bunu bilmesini istemiyorum. Elbette hayatımda kimse yok, elbette yalnız ölüp gideceğim ama niye bunu bilmesi gerekiyor? Hayallerimdeki mükemmel adam dünyada yaşamıyorsa benim suçum ne? Erkekler mükemmeldi de biz mi âşık olmadık? “Ciddi olamazsın.” “Öyle bir olurum ki bayım, aklınız şaşar.” “Şöyle konuşmandan nefret ediyorum.” “Ben direkt sizden nefret ediyorum bayım, siz yine şanslıymışsınız.” Emre dudaklarını büzüp beni inceliyor bir süre. İşaret parmağını burnuna hafifçe vurarak düşündüğü bir dakikanın ardından “O hâlde nerede o adam?” diye soruyor. “Askerde.” Çok akıllıca, değil mi sayın okur? İnsan hayali sevgili uyduracaksa böyle teferruatlara dikkat etmeli. “Ne?” “Askerde bayım, vatanına hizmet ediyor.” “Ne zaman dönecek?” Kesin bir tarih düşünmek zor olduğu için çenemi kaldırarak cevap veriyorum. “Çok yakında. Size ne hem? Onu karşılamaya birlikte mi gideceğiz?” “Sen… Ciddisin?” Emre saçlarını çekiştirirken kalkıp göbek atmak istiyorum ama tabii ki bu aklımdan öylece geçen, bundan öteye gitmeyen bir istek. Zira üşenirim, beni bilirsiniz. “Elbette bayım.” “Bu bir sorun.” Onu iyiden iyiye yok saydığımı anlaması için bilgisayarımı kucağıma yerleştirip omzumu silkiyorum. Ben ekranın açılmasını beklerken Emre derin nefesler alıyor. Çekip gitmesi için daha ne yapmam gerek bilmiyorum. En sevmediği şekilde konuşup ona Bay Bucak dememe rağmen hâlâ krize girmedi. Askerde bir sevgilim olduğuna inanmış gibi görünmesine rağmen gitmiyor da. Sayın okur, siz söyleyin. Ben bu adamdan nasıl kurtulabilirim? “Bu büyük bir sorun. Bizim evlenmemiz gerekiyor Nur. O adamdan ayrıl.” Elimde olmadan gülüyorum sözlerine. Bu kez eğlenmiyorum, o ayrı. “Azıcık yüzünüz kızarsın bari Bay Bucak. Midemi bulandırmaya başladınız.” “Beni anlamıyorsun ki!” Ciddiyetle başımı sallıyorum. “Ha şunu bileydin.” “Böyle dalga geçip durursan nasıl derdimi anlatabilirim sana?” İkimiz de sesli nefesler alıp veriyoruz bir süre. Neden bu ısrar? Derdi ne? Bir yanım gerçekten öğrenmek istese de üşengeçliğim bana mâni oluyor. Emre’nin hayatına tekrar dâhil olamayacak kadar yorgunum. Benim bir düzenim var! Mutlu bir hayatım var! Dizilerim bile var! Şayet korkağın teki olmasaydım bir kedim, köpeğim ya da ne bileyim balığım da olabilirdi ama olsun. Ne demiş ünlü bir şarkıcı? Ben, bana, kendim için lazımım.* Yani Emre’ye ihtiyacım yok. Zaten kimin bu meymenetsiz adama ihtiyacı olur ki? “Bak… Şimdi gideceğim. Sen de bu konuyu ciddi olarak düşüneceksin. Olur mu?” “Olmaz.” “Hadi ama Nur!” Bana yine vicdanımı harekete geçireceğini umduğu bakışlardan atıyor ama vicdanım ona karşı benden bile tembel, yerinden kıpırdamayı reddediyor. “Nur, gerçekten böyle mi davranacaksın?” “Nasıl Emre? Yoksa seni unutup hayatına devam etmiş biri gibi mi?” “Sürekli bir taş atmalar falan…” Omuzlarımı kaldırıyorum yavaşça. Kafan yarılsa bile umurumda olmaz bayım, haberin yok. Bakışma işi gittikçe canımı sıkarken Emre gülümseyerek konuşmaya başlıyor. Ruh hâli saniyeler içinde nasıl değişebilir? Neden şu lanet umudu ve inadı kırılmıyor? Benimle derdi ne? “Senin de benim gibi olacağını düşünmüştüm.” Kaşlarımı çatıyorum. Ben konuşmayınca daha büyük bir tebessüm sarıyor yüzünü. Bu unutmaya meylettiğim, eskiden yüzünde görmeyi çok sevdiğim ve benden başkasına pek de göstermediği o yoğun bakışlarla bezenmiş tebessümü... “Beni deli gibi özlediğini düşünmüştüm. Galiba yanılmışım.” İç çekerek arkasını dönüyor. Emre odadan çıkarken bir zamanlar kırıla kırıla bir hâle gelen kalbimin titrediğini hissediyorum. Hafifçe yutkunup sözlerinin ne anlama geldiğini düşünmekten kaçınıyorum. Ani gelen bu sarsıntıyla dudaklarımı büksem de Emre bunu unutup öfkeme sarılmam için bana yeni bir fırsat vermeyi ihmal etmiyor. “Yarın akşam görüşürüz.” Ardından öylece çekip gidiyor. Beni hayret, öfke ve adını koyamadığım hislerle kendi hâlime bırakarak. Ama birkaç saniye arkasından bilinçsizce baksam da bunu fark ettiğim an kendimi toparlıyorum. Emre Bucak, umurumda bile değil. Benim mutlu bir hayatım, gayet düzenli bir işim, çok fazla olmasa da arkadaşım ve... Ve... Bir sürü şeyim var! Birden bire ortaya çıktı diye Bay Bucak'a pabuç bırakacak değilim. *Sagopa Kajmer – Kendim İçin
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD