Karanlık, ıssız ve su birikintileriyle dolu bir sokakta yürürken çıkan tek ses, topuklu ayakkabılarımın sesiydi. O sese odaklanmış yürürken birden durdum. Ben durunca sokak sessizleşti. Takip ediliyor hissiyle arkamı döndüğümde etrafta kimse yoktu. Birkaç haftadır takip edildiğimi hissediyordum.
Sanki biri her adımımı izliyordu. Yürümeye devam ettim. Yeniden durup arkamı döndüm ama sokakta kimse yoktu. Bu aralar iyi değildim. Babamın bu gece söylediklerinden sonra iyice paranoyak olmaya başlamıştım. Kafamı iki yana salladı.
“Emily, kendine gel.” diye kendimi sakinleştirdim.
Ben Emily Karakaya. Sarı saçlarım, uzun boyum, beyaz tenimle her girdiğim ortamda dikkat çeken kız… Adımdan dolayı herkes beni yabancı zannederken aslında yarı İngiliz yarı Türk’tüm. Buradan bir ay önce annem ve babamla gayet mutlu bir aileyken bir anda hayatım değişmişti.
Annem ortadan kaybolmuştu. Babama annemin nerede olduğunu sorduğumda beni geçiştiriyordu ama onun başının belada olduğuna emindim. Bir aydır anneme ulaşmaya çalışırken babamın iflasın eşiğinde olduğunu öğrenmem de aldığım ikinci darbe olmuştu. Hem de peşinde tefeci ve mafya vardı. Yoluma devam ederken daha bir saat önce söyledikleri beynimde yankılanmaya başladı.
“Evleneceksin! Mecburuz. Kızım her geçen gün daha fazla çıkmaza giriyoruz. Neden beni anlamıyorsun?”
Babamın söylediğiyle öfkeyle yerimden kalktım. “Asla! Sana kaç kere söyleyeceğim. Pamir’le evlenmem! Beni buna zorlayamazsın! Yapma, baba! Kaç haftadır sana hayır diyorum! Onu sevmiyorum. Hani ben zamanı geldiğinde sevdiğim adamla evlenecektim.”
“Emily, sen beni duymuyor musun? İflasın eşiğindeyiz. Her şeyimizi kaybetmek üzereyiz. Arabaların, kliniğin, her şeyin… Hepsini kaybedeceğiz.”
Babamla karşı karşıyaydık. Ben öfkeliyken o bana yalvarıyordu.
“Baba, başka yolu yok mu? Yapma, ben Pamir’le evlenmek istemiyorum.”
“Tefeciler ve mafyalar peşimde. Yakında sana ve bana zarar vermeye başlarlar. Bize Pamir ve Erol’dan başkası yardım edemez. Biliyorsun ki onlar bu alemde güçlü insanlar. Yardım etmeyi kabul ettiler.”
“Baba sen benden ne istediğinin farkında mısın? Diğer türlü yardım edemiyorlar mı? Onunla evlenmek zorunda mıyım?”
Şerefsiz Pamir… Beni mecbur bırakmaya çalışıyordu. Onun da işine gelmişti.
“Seninle evlenme şartıyla borcu ödemeye kabul ettiler. Kızım, mecbur olmasam sence seni böyle bir şeye zorlar mıyım?”
“Yani ben sattın, öyle mi?”
“Kızım, ben geleceğimizi kurtarmaya çalışıyorum. Her şeyi senin için yapıyorum.”
Kafamı iki yana salladım. Babam beni neyin içine sokuyordu? Ya da o neyin içine düşmüştü? Tefeci ve mafyalar annemi kaçırmış olabilir miydi?
“Son bir ayda yaşadıklarımızın farkında mısın? Annem ortada yok. Sen, iflasın eşiğindesin ve benim Pamir’le evlenmemi istiyorsun! Baba, annem nerede?”
“Annen, Tibet’te. Yakında gelecek. Sabah konuştum.”
Kafamı iki yana salladım. “Baba, bu yalana anca beş yaşındaki yeğenin inanır. Ben inanmıyorum. Anneme ne oldu? Beni geçiştirdiğinin farkında mısın? Annemi mafya mı kaçırdı? Baba konuşsana! Bu yüzden mi evlenmemi istiyorsun?”
“Emily, senden tek istediğim evlenmen. Bu kadar. Hem Pamir iyi bir çocuk. Saygılı, işinde gücünde. Daha ne istiyorsun?”
Acıyla ona baktım. “Baba, seninle tartışmayacağım. Bana gerçekleri anlatana kadar da konuşmayalım. Gidiyorum.”
“Nereye gidiyorsun? Daha söyleyeceklerim bitmedi! Evlenmek zorundasın. Kaçamazsın! Kızım ölelim mi istiyorsun?” diye bağırdı.
“Benim için bitti. Sen bana gerçekleri anlatana kadar da Gonca’da kalacağım!”
Evden hızla çıktığımda sitenin çıkışında güvenlikten taksi istedim. O an telefonuma mesaj geldi. Pamir’den gelmişti.
Yakında evleniyoruz. Sana her istediğimi elde ederim demiştim. Yakında benim olacaksın. Sabırsızlanıyorum, Emily…
Düşüncelerle boğuşurken en yakın arkadaşım Gonca’nın çalıştığı gece kulübüne girdim. Müzik sesinin yüksekliği nedeniyle düşüncelerime ara vermek zorunda kaldım. Gölge adlı gece kulübünde barmenlik yapıyordu. Gonca benim kadar şanslı doğmamıştı.
Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir güçlü bir kadındı. Özgürlüğü için her şeyden vazgeçip İstanbul’a okumaya gelmişti. Geçmişini çok iyi bilmesem de onun çok güçlü olduğunu ve her zaman destekçim olduğunu biliyordum. Benim desteğimi bile kabul etmiyordu. Yanına ilerledim Beni görünce gülümsedi.
“Hoş geldin, Emily. Sen bu saatte pek gelmezdin. Ne oldu? Üstelik keyifsiz duruyorsun. Yoksa yine aynı konu mu? Konu kapandı diye düşünmüştüm.”
Kafamı salladım. “Maalesef. Babam ısrarcı olmaya devam ediyor. Şimdi de peşinde tefecilerin ve mafyanın olduğunu söylüyor. Pamir şerefsizi de borcu ödeme şartıyla benimle evlenmek istemiş. Üstelik de bana mesaj atıp zaferini kutluyor.”
Yüzünü buruşturdu. Aynı zamanda da önüme alkollü bir kokteyl koydu. Aslında daha sert bir şeyler içmek istiyordum.
“Pamir sana yıllardır takıntılı ve amacı seni yatağa atmak olan adam tabii ki zaferi kutlayacak. Seni tavlayacağına dair iddiaya bile girdi. Arabasını kaybetmişti,” dedi, alayla.
Kafamı salladım. Pamir’in tek derdi yıllardır benimle beraber olmaktı. Tek istediği bedenimdi. Şimdi ise istediğine ulaşmasına çok az kalmıştı. Asla buna izin veremezdim. Onunla yan yana gelmeye bile tahammülüm yoktu.
“İnanamıyorum. Ferit amca, Amber teyzeden sonra tuhaflaşmaya başladı. Annenin gerçekten de Tibet’e yoga eğitimine gittiğine emin misin?”
“Değilim. Annem sürekli bu eğitimlere katılır fakat şebeke çektiği an beni arardı. Babam peşinde tefeci ve mafya olduğunu söyledi. Anneme bir şey olmuş olmasından korkuyorum.”
Düşünceli bir şekilde bana baktı. “Sana yardım edebilecek birini mi bulsak?”
“Buldum. Esmira’yla görüştüm. Biliyorsun onun hem babası hem de ikizi çok güçlü. Bana yardım edebilirler. Geçen gün ofisine gittim ama ortağı Menesa, hala balayında olduğunu söyledi. Geldiğinde yeniden görüşeceğim ama ne zaman gelir bilmiyorum. Babam hemen evlenmemi istiyor ve kararlı. Bu işin peşini bırakacak gibi değil. Bana ve sana zarar verirler diyor.”
Gonca bana üzgünce baktı. “Ya annen de mafyanın elindeyse? Baban da mecbursa?”
“O zaman bana neden söylemiyor?”
“Korkmanı istemiyor olabilir. Peşinde mafya varsa bu olabilir, Emily. Gerçekten de işin zor. Şimdi ne yapacaksın?”
“Bilmiyorum. Bana sert bir şeyler verir misin? En azından bu gecelik.”
“Emily, her içtiğinde saçmalıyorsun. Olmaz.”
“Gonca, gerçekten de iyi değilim. Birazcık. En azından düşüncelerime ara vermek istiyorum.”
Ona yalvarırcasına baktım. “Bir saate çıkacağım. Uslu ol. Bana geçeriz. Fazla içmek yok!” diye uyardı.
Bana sert bir içecek verip kendisi diğer müşteriyle ilgilenmeye başladı. Onu kafama dikip sertçe masanın üzerine bıraktım. İçtikçe başım hafiften dönüyordu ama ayıktım. Çıkmazdım. Şu an kendimi kapana kısılmış hissediyordum. Ne yapacaktım? Babam için kabul mu edecektim? Önümdeki bardakla oynarken aklıma gelen fikirle kafamda ampul yandı.
Bu gece ne yapacağımı biliyordum. Düşüncem saçma olsa da kararlıydım. Bir an yapabilir miyim diye düşündüm. Hadi, Emily. Yaparsın. Kendimi motive etmeye çalıştım.
“Ne yapacağımı buldum. Bu gece bu evlilik işini kökünden halledeceğim. Pamir de beni istemeyecek! Kararlıyım.”
Gonca yanıma yaklaştı. Merakla bana baktı. “Ne yapacaksın?” diye sordu.
“Bana bekaretimi vereceğim biri lazım! Hemen bu gece!”
Gonca bana şaşkınca baktı. “Emily sen kafayı mı yedin? Ne demek bekaretimi vereceğim biri lazım? Daha fazla içme çünkü saçmalamaya başladın. Ben sana söylemiştim. İçme demiştim.”
Saçmaladığımı düşünüyordu ama değildi. Kararlıydım. “Saçmalamıyorum. Pamir, benimle bedenim ve bekaretim için evlenmek istiyor. Kaç senedir beni yatağa atmak için uğraşan bir adama ilkimi vereceğime hiç tanımadığım birine vermeye razıyım. En azından benim için daha özel olur. Bu zamana kadar ilkimi aşık olacağım adama saklamıştım ama artık umurumda bile değil.”
Gonca beni vazgeçirmek için yoğun çaba sarf ediyordu. “Her kızın ilki özeldir. Hem baban belki ikna olur. Yapma! Emily, iyice coştun. Tamam, cesursun ama bu kadarı fazla.”
“Özel mi kaldı, Gonca? Babam kararlı ve Pamir’le evlenmemi istiyor. İkna olacağını sanmıyorum. Pamir bildiğin beni satın almış. O zaman benim için başka şans bırakmadı. Bana bunu yapmayacaktı. Beni daha tanımıyor. Kapıdan içeriye giren ilk adamla sevişeceğim!”
Bana kafasını iki yana sallayarak baktı. “Sonradan pişman olacağın şeyler yapıyorsun. Yapma, Emily!”
Kapıdan ilk geleni beklemeye başladım. Tam o anda içeriye esmer, uzun boylu, oldukça karizmatik bir adam girdi. Üzerine giydiği takım elbisesi bile ben buradayım diye bağırmasına neden oluyordu. Onu sanki bir yerden tanıyordum ama hatırlayamamıştım. Alıcı gözüyle süzerken işaret ettim.
“İşte o adam benim bekaretimi vereceğim kişi olacak.” dedim, kararlı bir sesle.
“Lorenzo Castelli.”
“Anlamadım.”
“Adamın adı o! Buraya sık sık gelir. İtalyan bir müşteri. Epey ilgi çeken biri. Karanlık birine benziyor. Şu an hata yapıyorsun.”
“Olsun. Kim olduğunun bir önemi yok. Nasılsa bir daha onu görmeyeceğim. Tek gecelik bir şey olacak.”
Lorenzo Castelli’yle bu gece beraber olup bekaretimi ona verecek ve onu bir daha görmeyecektim. Elime kokteylimi alıp ona doğru ilerlemeye başladım. Sarı saçlarım, beyaz tenim ve uzun boyumla her girdiğim ortamda dikkat çeken bir kadındım. Onun da beni fark edeceğine emindim.
“Saçmalama!” diye arkamdan bağıran Gonca’yı görmezden gelip oturduğu locanın tam karşısına geçtim. Kalbim ağzımda atarken hala içimde bir yerlerde ‘Yapma, Emily.’ diyen sesi duyuyordum ama onu susturdum. Kararlıydım. Yapacaktım.
Bacak bacak üzerine atıp kokteylimi içerken karanlık gözlerini kaldırıp bana baktı. Bu adamın gözlerinden bile tehlikeli ve karanlık olduğu belli oluyordu. Beni kendine doğru çekiyordu.
Bütün vücudumu süzerken onun elinde de kehribar rengi içecek vardı. Onu yudumlarken bakışları bendeydi. Hayatımda ilk defa bir erkekle bu kadar uzun bakışıyordum. Bu zamana kadar tek istediğim aşık olmaktı ama şimdi tanımadığım bir adama cüretkar bakışlar atıyordum.
Adının Lorenzo olduğunu öğrendiğim İtalyan adamın bakışları her geçen saniye daha da kararıyordu. Elimdeki bardağı masanın üzerine bırakıp ayağa kalktım. Dans eden insanların arasından geçip merdivenleri tırmandım. Omzunun üzerinden ona baktım. Arkamdan geliyordu.
Benim de istediğim buydu. Kalbim ağzımda atarken tuvaletlerin oraya geldim. Tam tuvalete girecekken ensemde bir nefes hissettim. Tam arkamdaydı. Nefesim kesilmişti. Bütün vücudum ürperdi. Göğsüm hızla inip kalkarken kolumdan kavrayıp duvara yasladı. Boyu o kadar uzundu ki alnım göğsüne çarptı. Çenemden tutup kaldırdı. İlk dikkatimi çeken karanlık gözleri oldu. Oradan kemikli yüzüne ve kalın dudaklarına baktım. Sertçe yutkundum. Konuşmuyordu ama gözleriyle beni istediğini belli ediyordu.
Çenemdeki eli hafifçe yukarıya çıktı. Alt dudağımı okşarken “Sen benim kim olduğumu biliyorsun. Peki, sen kimsin?” diye fısıldadı.
Hafif İtalyan aksanlı sesi bile kadınlığımın sızlamasına neden olmuştu. Sesiyle bile boşalacak hale gelmiştim. “Ahter.” diye fısıldadım.
Ona kullanmadığım ismimi söyledim. Emily’i herkes biliyordu ama Ahter’i herkes bilmezdi. “Ahter…” diye fısıldadı. Bütün tüylerim diken diken oldu. Bu adam tutkunun ta kendisiydi. Dudakları bana çok yakınken dudaklarım istemsiz aralandı. Nefeslerimiz birbirine çarptı.
Alt dudağımı okşayan eli aşağılara doğru kaydı. Elinin tersiyle boynumdan dekolteme doğru inerken göğsüm de inip kalkıyordu. İlk defa bir erkekle bu kadar yakındım hem de tanımadığım bir adamla…
Şu an benim için dünya durmuştu. Dudaklarını dudağımın tam kenarından kulaklarıma kadar sürttü. Nefesini kulağıma üflediğinde başımdan ayaklarıma kadar elektrik akımına kapıldım. Gözlerim kapanırken ellerim de yumruk olmuştu. Şu an yaşadığımı ben istemiştim ama bu kadarını hayal etmemiştim. Yani bu kadar tutkulu olmasını… Gözlerim kapalı olmasına rağmen başımın döndüğünü hissediyordum.
“Heyecanlanman hoşuma gitti. Ceylan gibisin ve kollarımın arasındasın, la mia bellezza.”
İtalyanca bilmiyordum ama söylediğini biliyordum. Güzelim demişti. Kulak mememi dişleri arasına alınca inledim. Kadınlığıma da bir sinyal gönderildi. Diliyle dişlediği yeri okşarken dudaklarını hareket ettirdi. Kışkırtıcı nefesi yine bütün vücudumu harekete geçirdi.
“Yoksa bakire misin, Ahter?” diye sordu.
Sesi beynimde yankılanırken eli de boynumdan aşağıya indi. İnce ve saten elbisemin üzerinden göğsümü okşamaya başladı. Göğüs ucumun belirginleştiğini hissediyordum. Tam ucunu bulup işaret parmağıyla okşarken nefes nefeseydim. Lorenzo Castelli’nin dudakları, kulağımdan dudaklarıma doğru ilerlerken o an beynime dank etti.
Ben ne yapıyordum? Dudakları tam dudaklarıma değecekken onu itip koşmaya başladım. Merdivenleri hızlı hızlı inip kalabalığın içine girdim. Omzumun üzerinden baktım ama yoktu. Gece kulübünden çıktığımda göğsüm heyecanla inip kalkıyordu. İlk gelen taksiye bindim. Arkamı döndüğümde hala ortalıkta yoktu. Derin bir nefes aldım. Elimi kalbimin üstüne koydum. Çok hızlı atıyordu. Ben az önce ne yaşamıştım?
Tanımadığım bir adama bekaretimi verecek kadar kafayı yemiştim. Kafamı iki yana salladım. Neyse ki bir daha onunla karşılaşmayacaktım.