“Bana bekaretimi vereceğim biri lazım! Hemen bu gece!”
Gonca bana şaşkınca baktı. “Emily sen kafayı mı yedin? Ne demek bekaretimi vereceğim biri lazım? Daha fazla içme çünkü saçmalamaya başladın. Ben sana söylemiştim. İçme demiştim.”
Saçmaladığımı düşünüyordu ama değildi. Kararlıydım. “Saçmalamıyorum. Pamir, benimle bedenim ve bekaretim için evlenmek istiyor. Kaç senedir beni yatağa atmak için uğraşan bir adama ilkimi vereceğime hiç tanımadığım birine vermeye razıyım. En azından benim için daha özel olur. Bu zamana kadar ilkimi aşık olacağım adama saklamıştım ama artık umurumda bile değil.”
Gonca beni vazgeçirmek için yoğun çaba sarf ediyordu. “Her kızın ilki özeldir. Hem baban belki ikna olur. Yapma! Emily, iyice coştun. Tamam, cesursun ama bu kadarı fazla.”
“Özel mi kaldı, Gonca? Babam kararlı ve Pamir’le evlenmemi istiyor. İkna olacağını sanmıyorum. Pamir bildiğin beni satın almış. O zaman benim için başka şans bırakmadı. Bana bunu yapmayacaktı. Beni daha tanımıyor. Kapıdan içeriye giren ilk adamla sevişeceğim!”
Bana kafasını iki yana sallayarak baktı. “Sonradan pişman olacağın şeyler yapıyorsun. Yapma, Emily!”
Kapıdan ilk geleni beklemeye başladım. Tam o anda içeriye esmer, uzun boylu, oldukça karizmatik bir adam girdi. Üzerine giydiği takım elbisesi bile ben buradayım diye bağırmasına neden oluyordu. Onu sanki bir yerden tanıyordum ama hatırlayamamıştım. Alıcı gözüyle süzerken işaret ettim.
“İşte o adam benim bekaretimi vereceğim kişi olacak.” dedim, kararlı bir sesle.
“Lorenzo Castelli.”
“Anlamadım.”
“Adamın adı o! Buraya sık sık gelir. İtalyan bir müşteri. Epey ilgi çeken biri. Karanlık birine benziyor. Şu an hata yapıyorsun.”
“Olsun. Kim olduğunun bir önemi yok. Nasılsa bir daha onu görmeyeceğim. Tek gecelik bir şey olacak.”
Lorenzo Castelli’yle bu gece beraber olup bekaretimi ona verecek, onu bir daha görmeyecektim ama onun da benimle ilgili planları olduğunu bilmiyordum.
Elime kokteylimi alıp ona doğru ilerlemeye başladım. Sarı saçlarım, beyaz tenim ve uzun boyumla her girdiğim ortamda dikkat çeken bir kadındım. Onun da beni fark edeceğine emindim.
“Saçmalama!” diye arkamdan bağıran Gonca’yı görmezden gelip oturduğu locanın tam karşısına geçtim. Kalbim ağzımda atarken hala içimde bir yerlerde ‘Yapma, Emily.’ diyen sesi duyuyordum ama onu susturdum. Kararlıydım. Yapacaktım.
Bacak bacak üzerine atıp kokteylimi içerken karanlık gözlerini kaldırıp bana baktı. Bu adamın gözlerinden bile tehlikeli ve karanlık olduğu belli oluyordu. Beni kendine doğru çekiyordu.
Bütün vücudumu süzerken onun elinde de kehribar rengi içecek vardı. Onu yudumlarken bakışları bendeydi. Hayatımda ilk defa bir erkekle bu kadar uzun bakışıyordum. Bu zamana kadar tek istediğim aşık olmaktı ama şimdi tanımadığım bir adama cüretkar bakışlar atıyordum.
Adının Lorenzo olduğunu öğrendiğim İtalyan adamın bakışları her geçen saniye daha da kararıyordu. Elimdeki bardağı masanın üzerine bırakıp ayağa kalktım. Dans eden insanların arasından geçip merdivenleri tırmandım. Omzunun üzerinden ona baktım. Arkamdan geliyordu.
Benim de istediğim buydu. Kalbim ağzımda atarken tuvaletlerin oraya geldim. Tam tuvalete girecekken ensemde bir nefes hissettim. Tam arkamdaydı. Nefesim kesilmişti. Bütün vücudum ürperdi. Göğsüm hızla inip kalkarken kolumdan kavrayıp duvara yasladı. Boyu o kadar uzundu ki alnım göğsüne çarptı. Çenemden tutup kaldırdı. İlk dikkatimi çeken karanlık gözleri oldu. Oradan kemikli yüzüne ve kalın dudaklarına baktım. Sertçe yutkundum. Konuşmuyordu ama gözleriyle beni istediğini belli ediyordu.
Çenemdeki eli hafifçe yukarıya çıktı. Alt dudağımı okşarken “Sen benim kim olduğumu biliyorsun. Peki, sen kimsin?” diye fısıldadı.
Hafif İtalyan aksanlı sesi bile kadınlığımın sızlamasına neden olmuştu. Sesiyle bile boşalacak hale gelmiştim. “Ahter.” diye fısıldadım.
Ona kullanmadığım ismimi söyledim. Emily’i herkes biliyordu ama Ahter’i herkes bilmezdi. “Ahter…” diye fısıldadı. Bütün tüylerim diken diken oldu. Bu adam tutkunun ta kendisiydi. Dudakları bana çok yakınken dudaklarım istemsiz aralandı. Nefeslerimiz birbirine çarptı.
Alt dudağımı okşayan eli aşağılara doğru kaydı. Elinin tersiyle boynumdan dekolteme doğru inerken göğsüm de inip kalkıyordu. İlk defa bir erkekle bu kadar yakındım hem de tanımadığım bir adamla…
Şu an benim için dünya durmuştu. Dudaklarını dudağımın tam kenarından kulaklarıma kadar sürttü. Nefesini kulağıma üflediğinde başımdan ayaklarıma kadar elektrik akımına kapıldım. Gözlerim kapanırken ellerim de yumruk olmuştu. Şu an yaşadığımı ben istemiştim ama bu kadarını hayal etmemiştim. Yani bu kadar tutkulu olmasını… Gözlerim kapalı olmasına rağmen başımın döndüğünü hissediyordum.
“Heyecanlanman hoşuma gitti. Ceylan gibisin ve kollarımın arasındasın, la mia bellezza.”
İtalyanca bilmiyordum ama söylediğini biliyordum. Güzelim demişti. Kulak mememi dişleri arasına alınca inledim. Kadınlığıma da bir sinyal gönderildi. Diliyle dişlediği yeri okşarken dudaklarını hareket ettirdi. Kışkırtıcı nefesi yine bütün vücudumu harekete geçirdi.
“Yoksa bakire misin, Ahter?” diye sordu.
Sesi beynimde yankılanırken eli de boynumdan aşağıya indi. İnce ve saten elbisemin üzerinden göğsümü okşamaya başladı. Göğüs ucumun belirginleştiğini hissediyordum. Tam ucunu bulup işaret parmağıyla okşarken nefes nefeseydim. Lorenzo Castelli’nin dudakları, kulağımdan dudaklarıma doğru ilerlerken o an beynime dank etti.
Ben ne yapıyordum? Dudakları tam dudaklarıma değecekken onu itip koşmaya başladım. Merdivenleri hızlı hızlı inip kalabalığın içine girdim. Omzumun üzerinden baktım ama yoktu. Gece kulübünden çıktığımda göğsüm heyecanla inip kalkıyordu. İlk gelen taksiye bindim. Arkamı döndüğümde hala ortalıkta yoktu. Derin bir nefes aldım. Elimi kalbimin üstüne koydum. Çok hızlı atıyordu. Ben az önce ne yaşamıştım?
Tanımadığım bir adama bekaretimi verecek kadar kafayı yemiştim. Kafamı iki yana salladım. Neyse ki bir daha onunla karşılaşmayacaktım.