C.K. & XII & GÜÇ NEDİR? GÜÇLÜ NEDİR? &

2589 Words
İlk defa bir görüşmeye içinden gelerek hazırlanmıştı. Hızlı bir duşun ardından sarı saçlarını özenle düzleştirmişti. Bakım kremleri ile daha da parlamasını sağladıktan sonra güneş gibi parladıklarından emin olmuştu. Siyah kenarları kupürlü büstiyerinin üzerine şifon siyah bluzu geçirdikten sonra etnik desenlere sahip kalem eteğini bacaklarından geçirip fermuarını kolayca çekti. Bordo ince topuklu ayakkabıları neredeyse dizlerine kadar geliyordu. Ayaktayken eteğin nerede bittiği çizmenin nerede başladığı belli olmasa da oturduğunda eteği yukarı sıyrılıyor çıplak dizleri ortaya çıkıyordu. Çok yüksek olmayan topukları ile hali hazırda kısa olmayan boyu biraz daha uzamıştı. Zarif görüntüsünü yeterince tatmin edici bulduğunda buluşacakları yere doğru yola çıkmıştı. Gergin olduğundan mı sıcaklıyordu yoksa klima mı kapalı emin olamamıştı. Kontrol etmek için elini fana uzattığında soğuk esinti tenini ürpertmişti. Heyecandan sıcakladığını kabul etmeyi gururuna yediremedi. Yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Sanki sokaklar boy atmıştı. İnsanlar dışarı çıkmazken o saatte sokaklara dökülmüştü. Gerginlikle kolundaki zarif saati neredeyse her dakika başı kontrol ediyordu. En sonunda duran araba ve inen şoför ile geldiğini anlamıştı. Yine de kapısı açıp inmek yerine açılmasını beklemişti. Sonunda mekândan içeri girdiğinde genç adamı topluluktan ayırt etmesi uzun sürmemişti. Kıyıya demir atan gemi gibi içeri adım atar atmaz gözleri birbirlerine kenetlenmişti. Adam bir süre onu oturarak incelemiş masaya yaklaştığında ise ayağa kalkmıştı. Begüm ise saklama gereği duymadan açıkça onu defalarca süzmüştü. Otururken ayrı ayaktayken ayrı incelemiş zihninden geçen her bir düşünceyi çöpe atma isteği ile dolmuştu. Al Acman üzerine geçirdiği takım elbise ile biraz daha ulaşılmaz biraz daha elde edilemez olmuştu. Teni ile uyum içinde gömleği ile hareketlerinden asalet akıyordu. Onu baştan aşağı en ince ayrıntısına kadar süzmüştü adam. Topuklu ayakkabılarından başlayan gözleri önce bacaklarına dokunmuştu. Tam bu esnada çattığı kaşlarına anlam verememişti. Ağır ve miskin bakışları gözlerine çıktığında çoktan masanın yanına gelmişti. “Hoş geldin!” adam dikildiği yerden harekete geçip ona doğru adımlamaya başladı. Ona öyle bir bakıyordu ki sanki kaçırmaması gereken bir görüntüyü izliyor gibiydi. “Sen de.” Kısaca verdiği cevap adam tarafından tepkisizce karşılanmıştı. Alparslan bütün centilmenliği ile kadının sandalyesini çekmek için arkasına geçmişti. Birbirlerine uyumlu hareketlerin sonrasında oturduğunda adamı karşısında görme ihtiyacı ile kasılmıştı. Bunun yerine omuzlarında hissettiği eller ile irkilmişti. Ellerini orada çok bulundurmadan sandalye ile sırtı arasında sıkışan saçlarını toplayıp bir omzundan aşağı bıraktı. Açılan boynunun olduğu tarafta hissettiği nefes ile yerinden sıçramamak için kendini zor tutmuştu. Adam arkasında değil de karşısında olsaydı büyümüş gözleri ile duygu selinde olan ifadesini net bir şekilde görecekti. Onun olduğu, onun soluğunun değdiği her yerde elleri soğuyor kolları hareket etmekte zorlanıyordu. Adamın kokusu burnuna çalınmaya başladığında gözlerini kapatıp derin bir nefes almamak için kendini zor tuttu. Onun kokusunun bünyesinde yarattığı uyuşturucu etkisini düşünmeye başlamıştı ki kulakları adamın sesi ile doldu. “Saçların dalgalı daha güzel.” İltifata alışık olmayan bünyesinden bu sözler geri tepti. “Ben her zaman güzelim Alparslan Al Acman.” Ne kadar onun iltifatına küçümsemiş gibi cevap vermiş olsa da o an almaya çalıştığı nefesin son nefes olmaması için ekstra çaba harcıyordu. Çünkü kalbi onun emrinden çıkmış gibi atıyordu. “Kesinlikle. Ama dalgalı bir başka.” Eğer yüz kaslarına hâkim olamayan biri olsaydı o an hayatında ilk defa iltifat almış bir kız çocuğu gibi kızarıp gülümseyecekti. Genç adam bunu söyledikten sonra daha fazla kadının arkasında durup zaman kaybetmeden karşısındaki yerini almıştı. Onun oturuşu bile Begüm için dikkat çekici olmuştu. Üzerindeki takımın ceketinin önünü düzelterek içindeki siyah gömleğin manşetini kolundan gerdirerek ellerinden uzaklaştırmıştı. Esmer teni, kara ceketi, kara gömleği ile üzerinde hayat bulan siyahın içinde zümrüt gözleri mücevher gibi parlıyordu. Onun oturması ile kendi oturuşunu da düzeltme ihtiyacı hissetmişti. Biraz daha dikleşmişti. Burnunu sanki onunla yarışmaya hazır gibi havaya dikmişti. “Seni araştırdım. Etrafındakilere rağmen bu işlerden uzak durmayı başarmışsın.” Derken pür dikkat ona bakıyordu. “Gerçekten öyle mi?” İstemsizce kendini beğenmiş bir ifade belirmişti yüzünde. Adama bakarken kendi içinde büyük bir savaş veriyordu. Bir adama hem hayran olmayı hem de onu kanının son damlasına kadar yok etmek istemesini kavrayamıyordu. “Neden?” “Ne, neden?” demişti sanki görüşme sebeplerinden bir haber gibi. “Bunca zaman karışmadığın işlere şimdi niye dahil oluyorsun?” kaşlarını çatmış gözleri ile kadının yüzünde keşfe çıkmış gibi her bir zerresini inceliyordu. “Senin yüzünden.” Genç kadının açık yürekli davranası tutmuştu. “O sert bakışlarının arkasına sakladığın şaşkınlığı silmelisin önce.” Adamın sakladığı şaşkınlığı görebiliyordu ama ona duyduğu hayranlığı nasılsa göremiyordu. “Biri için… Yabancı biri için bir şey yapacak birine benzemiyorsun.” Adam kalın sesi ile tane tane acele etmeden konuşuyordu. “Yaptıklarım ve yapacaklarım için tek nedenimin bu olduğunu mu düşünüyorsun?” derken yüzünde dalga geçer gibi bir ifade belirmişti. “Diğer nedenlerin neymiş?” genç adam bir hata ile kadını küçümseyen bir ton kullanmıştı. Bu sadece daha ters cevap almasına neden olacaktı. “Seni ilgilendiren şeyler değil.” Kadının gerilen yüzünde bakışlarını merakla gezdiriyordu. Her geçen saniye onu baştan keşfediyor gibi hissediyordu. “Ulukaya ailesi ile ilgili olan her şey beni ilgilendirir.” Begüm onun iddialı ifadesine sert bir yumruk indirme isteğine engel olmaya çalıştı. “Seni onlardan koruduğumu bilmen yeterli o zaman.” “Anlamadım?” aslında sözlerini gayet net anlamıştı. Bir kadın tarafından korunduğunun iddia edilmesi öfkesini kabartmaktan öteye gitmiyordu. Begüm masaya doğru eğilip dirseklerini dayadı. Yüzünde gülümseme olmasa da sözlerini öyle bir tonluyordu ki dakikalar öncesinde kahkahalar gülmüş gibiydi. “7 Haziran, aracının frenleri kesildi. 9 Haziran, sen şantiye turundayken vincin vidaları söküldü. 12 Haziran, iş yemeğinde zehirlenmek üzereydin. Dahası da var anlatmamı ister misin?” Kelime kelime adamın sertleşen ifadesini izlemişti. Öfkeyle parlayan gözleri vahşi hayvanları andırıyordu. İkisi de gergindi. Savaşta karşı karşıya kalmış iki askerdi onlar. İkisinin de elinde içi dolu silahlar vardı. Namlu birbirlerinden başkasında değildi. Lakin ikisi de sıkmamaya kararlıydı. “Peşime adam mı taktın?” sesi sakin gibi gelse de bu tamamen aldatmacaydı. Begüm ilk defa birinin sadece sesi ile üşüdüğünü hissetmişti. “Evet. Ve o seni birçok ufak kazalardan kurtardı bile.” “Kim?” Genç kadın söyleyip söylememekte kararsız değildi. Sadece ne için öğrenmek istediğini anlamamıştı. Yine de saklama gereği duymadı. “Demir.” “O, demlik!” başka bir zaman olsa adamın verdiği tepkiye gülerdi. “O, demlik hayatını kurtarmaktan çok daha fazlasını yaptı Al Acman.” “Demlik?” Israrla arkadaşına taktığı lakap ile sesleniyor oluşu sinirlerini bozmuştu. Son dönemde ona da sinirli olduğundan içten içe hoşuna da gitmişti. Acman’ı bir güzel paylamıyor oluşunun sebebi tamamen buydu. Ya da sadece kendini kandırıyordu. Sözcükler tam ağzından dökülecekti ki yanlarına gelen garson ile kendini geri çekti. Sanki masada birbirine doğru eğilmiş olmak… O şekilde birine görünmek onu germişti. Bu adamla konuşurken kendini kaybettiğinin acı gerçeği yüzüne vurmuştu. İfadesinden düşündükleri anlaşılmasın ister gibi bakışlarını restoranda gezdirdi. Kaç kişinin onların yakın duruşlarına şahit olduğunu düşünmeden edemedi. Mekânda gezdirdiği bakışlarını yanlarında dikilen garsonda sabitledi. Gelen garson bir saniye bile duraksamadan siparişlerini almak için elindeki kâğıt destesine kalemi ters bir şekilde vurup açılmasını sağlamıştı. Beklentili gözlerini her ikisine dikerek sabırla bekliyordu. Al Acman önündeki hiç açılmamış menüye bakmadan sipariş vermeye başladı. “Hanımefendiye şatobiryan yanında ise…” Onun, ne yiyeceğine karışıyor olması vücudundaki kanın bir anda beynine hücum etmesine sebep olmuş gibi kızardığını hissetmişti. Öfke sinsi bir yılana gibi bütün hücrelerine işliyordu sanki. “Marine edilmiş, orta pişmiş pirzola. Yanında içecek olarak sadece su.” Diye kendi siparişini kendi verdi adamı bölerek. Garson ikisi arasındaki çekilmeyi fark etmiş olsa da ses çıkarmadan yüzündeki şaşkınlığı gizlemeye çalıştı. Akıllı bir insanın yapacağını yaparak kadının sözlerini adamdan daha çok ciddiye almaktan da vazgeçmedi. Begüm, garsonu göz ucu ile takip ediyor olsa da gözlerinin esas görevi karşısındaki adama meydan okuyan bakışlar atmaktı. Sonunda adamda siparişini verdikten sonra içecek olarak bir viski markası söylemişti. Onun son kelimesinin ardından garson sanki onlara rahatsızlık veriyormuş gibi hızla uzaklaşmıştı. “Esas buluşma nedenimize gelsek mi?” adamın gözlerinde saf merak vardı. Begüm alaya vurup aralarındaki sürtüşmeyi arttırmamak için kendini zor tutmuştu. Daha akıllıca olduğunu düşündüğü şeyi yaparak çantasından aslını çoktan sakladığı belgelerin kopyalarını sarı zarfın içinde adama doğru uzattı. “Bunları görmen gerek.” Avını izleyen bir aslan gibi soğuk bakışlarını adamdan çekmiyordu. Sanki bir saniye ona bakmasa çok önemli bir detayı kaçıracakmış gibi hissediyordu. Adam da ondan farklı değildi. Eli zarfa uzanmış olsa da gözleri kadının üzerindeydi. Sanki bir savaştaydılar ve ilk gözlerini kaçıran en büyük darbeyi alan olacak gibiydi. Maalesef ki zarfın içinden çıkardığı kâğıdı okumak için bu savaşa bir ara vermek zorunda kalmıştı. Okuduğu her kelimede yüz kaslarının sertleşmesini an be an gözlemliyordu genç kadın. Koyulaşan gözlerine biriken öfke tanelerinin ona dönmesini bekledi. Sonunda göz göze geldiklerinde kıyamet koptu gibi hissetmişti. Adamın gözlerindeki sır perdesi kalkmış bütün duyguları ayan beyan ortadaydı. Öfkesi, hırsı, nefreti… Bunların hiçbiri tamamen karşısındaki kadına değildi. Ama o da bunlardan nasibi almak üzereydi. “Beni kullandılar.” “Evet.” Demiş olsa da adam ondan bir cevap beklemiyordu. “Bunlar savcılığın eline geçerse…” “Hiçbir şey olmaz Alparslan. İllegal yollarla elde edilen şeyler delil niteliği taşımıyor.” Adam hafifçe gözlerini kıstı, “Bunları bana göstererek ne elde etmeye çalışıyorsun?” “Bir amacım yok. Sadece nedenlerim var.” Kadının yüzünde beliren hafif gülümseme ile genç adam onunla alay ettiğini düşünmüştü. Oysa kadın bu söyleminde oldukça ciddiydi. “Benim gibi birinin sabrını sınamamalısın.” Begüm, adamın söylediğinde oldukça haklı olduğuna emindi. Çünkü görmüştü. O yeşil harelerin arkasında gerçekleşen cinayetleri. O ölümün karanlığını görmüştü. O karanlık ona çok tanıdık gelmişti. Tıpkı aynadaki aksinde olduğu gibi… “Hayatımda karşılıksız yaptığım nadir şeylerden biri olabilir bu Acman. O yüzden kıymetini bil.” “Siz iyilik nedir bilir miydiniz?” Adamın sinirle sarf ettiği sözcükler kadının damarına dokunmuştu. Aile kavramı içine giren kişilerle aynı kefeye konulmak beyninde şimşekler çaktırmıştı. “Ben ne Fırat Ulukaya’nın kızıyım ne de diğerlerinin ablası. Ben sadece Begüm’üm. Benimle konuşurken bunu aklından çıkarma!” Kadının can kırıklarına denk gelmek adamı şaşırtmıştı. Görünenin arkasında onu öfkelendiren çok şeyin olduğunu anlayabiliyordu ama soracak kadar yakın değillerdi. Aslında merak edeceği kadar da yakın değillerdi. Yine de dilinin ucuna gelen soruları bu seferlik yuttu. “Yine de bu belgelere erişecek kadar güce sahipsin.” Adam gözlerini iyice kısmış karşısındaki kadının buzdan duvarlarının arkasını görmeye çalışıyordu. “Güç nedir? Kim gerçekten güce sahiptir?” Begüm ciddiyetle sarf ettiği sorulara cevap vermesi gerekip gerekmediğini düşünürken bulmuştu kendini genç adam. Oysa Begüm iki sorusuna da cevap beklememişti. Ufak bir nefes aldıktan sonra cümlelerine devam etti. “Fırat Bey’i şikâyet edip içeri attıran sensin. Bu hikâyede güç senin mi elinde? Yoksa sana ortamı hazırlayan Kürşat ve Hüseyin’in mi? Ya da onlara bu emri veren Lider mi en güçlü? Ve bütün bunları öğrenebilmiş olan ben mi güçlüyüm?” İşte, cevap beklediği sorular bunlardı. Lakin genç adam karşısında sessiz kalmayı tercih etmişti. “Biz neye inanıyorsak güç oradadır.” Hafifçe güldü. Alay eder gibi, “Aslında güç kocaman bir yanılsama. Hayatın hilesi. Duvardaki bir gölge. Ve bazen ufacık bir şeyin kocaman gölgesi…” Alparslan’ın verecek çeşitli cevabı yoktu ama söyleyecek bir iki kelimesi vardı. Lakin ağzını açtığı sırada garson elinde tepsi ile çıka gelmişti. Bu sefer gelen siparişlerini alan kişi değildi. Bu seferki bir kadındı. Sırf dikkat çekmek için etek boyunu biraz daha kısaltmış bir kadın. Tabakları önlerine koyarken gözlerini adeta adamdan çekmiyordu. Begüm onun bu davranışından oldukça rahatsız olmuş bir şekilde bakarken adamın gözlerini üzerinde hissedebiliyordu. Odağından garsonu çekip genç adamı koyduğunda yan gözle hala kadını görebiliyordu. Alparslan Al Acman’ın ise tek umursadığı kişi kendisi gibi bakması bir anlığına tüylerini diken diken etmişti. Adam tarihi eser inceler gibi inceliyordu her bir anını. Garson kadın esmer adamın dikkatini çekmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Yan gözle gördüğü kadarı ile yakasındaki düğmelerden birini özellikle fazladan açmıştı. İç çamaşırının rengini rahatlıkla söyleyebilirdi. Bu davranışından dolayı garson adına kendi utanmıştı. Yine de üzerindeki bakışlar yorum yapmasına engel oluyordu. İstediğini elde edemeyen kadın masalarından uzaklaşırken onlar dillerinden gözlerine taşınan savaş bir an bile ara vermemişlerdi. Birbirine demir atmış iki gemiler de çapaları birbirine dolanmıştı. Çözülmüyordu. Begüm bakışlarını tabağına indirip derince yutkundu. Adamın karşısında rahatça yemek yiyebileceğini düşünmüyordu. Her ne kadar tabağındaki et ye beni diyor olsa da. Sanki çok önemli bir iş yapıyor gibi etini parçalamaya başladı. Ama kestiği hiçbir parçayı ağzına atma girişiminde bulunmuyordu. “Bence eti biraz daha parçalarsan kıyma olacak.” “Bu kesinlikle benim sorunum.” Dedi alaylı bir mırıltıyla. Onunla bu şekilde inatlaşmaktan haz duyuyordu. O gün bunu biraz daha iyi anlamıştı. Genç adamın sinirli halini görmek, kendini tutmaya çalışırken ki durumunu gözlemlemek içinde bir şeylerin kıpırdanmasına neden oluyordu. “Sınırlarımı zorlamayı seviyorsun…” dedi düşünceli ama bir o kadar da sert olan sesiyle. “İşte bu da senin sorunun.” “Dikkat et! Sen de benim sorunum olma.” Derken karşısındaki kadın kadar alay doluydu. O da bu çekişmeden iliklerine kadar hoşlanıyordu.” “İşte bu da benim sorunum.” “Gerçekten bazen seni öldürme isteği uyandırıyorsun bende.” Adam başını iki yana sallarken yüzünde yine o alay ifadesi ile söylemişti bunu. Biraz daha zorlasa o muhteşem gülüşlerinden birini sergileyecek gibiydi. “Olması gereken de bu değil mi zaten?” diye sorarken ondan çok kendisine hatırlatmaya çalışıyordu bir şeyleri. “Olması gerekenleri sikmeyeli çok oluyor.” Derken genç kadına göz kırpıp yemeğinden ilk lokmasını alan kişi olmuştu. Begüm, onun çiğneyişini izlerken sözlerini düşünüyordu. Bakışlarını adamdan çekip ilk lokmasını aldığı sırada bile adamın cümlesi zihninde yankılanıyordu. Sanki itiraf almış gibi sevinen yanını boğmak istiyordu. Bir süre sadece çatal bıçak sesleri yankılanmıştı. Sanki yakın iki dost yemeğe çıkmış gibi bir sakinlikle lokmalarını çiğniyorlardı. Sırf Fırat Ulukaya’ya koz vermemek için adamla görüşmemesi gerekirken kendini ateşe çekilen pervaneler gibi hissediyordu. Fazla yaklaşırsa yanacağını biliyordu ama ona yönelmekten de kendini alıkoyamıyordu. Zihni ile kalbi öyle bir döngüye sıkışmıştı ki çıkamıyordu. Yemeklerinin sonuna doğru gelmeye başlamışlardı ki sanki ortamdaki fazla huzur genç kadını rahatsız etmişti. “Şirketindeki köstebek ile ne yapmayı düşünüyorsun?” Adamın ağzına götürmek üzere olduğu çatalı birkaç saniye havada asılı kaldı. Yemeğinde olan yeşil gözleri sakince genç kadının üzerinde dolanarak gözlerine çıktı. Mavilerinin arasında gezen şeytani parıltılar onu sarhoş edecek gibi dursa da öyle olmadı. “Acman sence de bu öfken gereksiz değil mi? Sen de Ulukaya Holdingine köstebek yerleştirmedin mi?” derken alaycı olmaktan çok normal bir şeyden bahsediyor gibiydi. “Hayır, Begüm. Ben öyle şeyler yapmam.” Kalan son lokması artık ilgisini çekmemeye başlamıştı. Öfkesi iştihanı kaçırmıştı. “Anlamadım.” Derken adamın neden bunu yalanladığına anlam verememişti. “Yok diyorum Begüm. Öyle bir adamım yok benim.” “Ama var.” Dedi neredeyse kendi sadece kendi duyacağı bir fısıltıyla. Lakin adam duymuştu. “Ne demeye çalışıyorsun Ulukaya. Bir köstebeğim olsa bilmez miyim?” ona kendini neden inandırmaya çalıştığını anlamamıştı. Yine de öfkeyle genç kadının kendisine inanmasını bekliyordu. Begüm’ün ise zihninden tek bir cümle geçiyordu. Köstebek kime çalışıyordu? “Anlıyorum.” “Bazen sınırlarını çok fazla zorluyorsun.” Derken kendini sakinleştirmeye çalışır bir hali vardı. Genç kadın onu tanıdıkça öfkesinden çekinmeye başlasa da kendine sahip çıkan yanını gördükçe değişik bir yakınlıkta besliyordu. “Bunu bazen yapıyorsam bir sıkıntı var Alparslan. Çünkü benim hayata bakış açım sınırları zorlamak.” Sözleri ile biraz önceki anı örtmeye çalışıyordu. “Bu bakış açın ben çevrendeyken olmamalı. Senin için hiç iyi sonuçlanmayabilir.” “Sanırım bu umurumda değil. Ben neysem oyum.” Derken çoktan ayaklanmıştı. Onun kalkması ile sandalye sinir bozucu bir ses çıkartarak geriye kaymıştı. Bunu umursamadan sandalyenin önünden çekilip masanın yanından geçmişti çoktan. “Galiba bu günlük birbirimizin sabrını baya zorladık.” Derken gözlerini bir an bile adamdan ayırmıyordu. Adamın gözleri çoktan alev almış gibiydi. Onun bu görüntüsünden ayrı bir zevk aldığını inkâr etmeyecekti. “Bence de kaçmalısın Begüm Ulukaya.” Adamın tek gözü sanki seğirmeye başlamıştı. “O zaman size iyi günler dilerim Alparslan Bey.” Diye adeta kaçarcasına ayrılmıştı restorandan. Arabaya binerken yüzünde kontrol edemediği büyük bir gülümseme vardı. Çalışanı onu ilk kez böyle gördüğünden olsa gerek sürücü koltuğuna geçerken şaşkındı. Hatta yol boyunca attığı ufak kahkahalar ile kadının akıl sağlığının yerinde olup olmadığını sorgulamıştı içten içe.

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD