C.K. & III & SUÇLU SUÇSUZ &

1997 Words
Son günlerdeki kabuslu gecelerine oranla o gece huzurlu bir uyku çekmeyi başarabilmişti. Sonunda bir şeylerin hallolduğunu bilmek aklını dinginleştiriyordu. Zihninde bir türlü susmayan sesler böyle anlarda sessizleşerek ona huzur veriyordu. Alarmını uzun zamandır kurmayı bıraktığı saatini görmek için yatağında sağa döndü. Bir süredir soluna yattığından yatağın sağı bedenine daha serin gelmişti. Çarşaf bedeninin ısısına hızla uyum sağlarken saatin çoktan beşi beş geçtiğini görmüştü. Güneşin doğmasına sadece yarım saat kalmıştı. Kalmak için ideal saatiydi. Çıplak ayakları yer ile buluştuğunda zeminin serinliği ile bendeni titremişti. Ruhu soğuğa ne kadar dirençliyse bedeni o kadar hassastı. Bu genç kadını rahatsız etmek yerine memnun ediyordu. Her adımında onu ürperten soğuğu seviyordu. Odasının köşesindeki tekli koltuktan siyah saten sabahlığını alıp üzerine geçirdi. Evi iki katlı büyük bahçeli tarihi bir binaydı. Üst kat iç içe geçmiş odalardan oluşuyordu. Banyosu, çalışma odası, giyim odası, yatak odası… Hepsi yukarıdaydı. Odasının krem kapısının kolunu indirirken içinde anlam veremediği bir mutluluk vardı. Çalışanlar daha uyanmadığından ev sessizdi. Adımları direk mutfağa ilerledi. Mutfağı arka bahçeye bağlayan sürgülü cam kapıyı açarken çıkan gürültüyü umursamadı. Mutfağın köşesindeki gramofonunun başına dikildiğinde plaklar arasından seçim yapmaya çalışıyordu. Ruh haline uygun neşeli bir şeyler tercih etti. İnce parmakları ile narince tuttuğu plağı yuvasına yerleştirip çalıştırdı. Tercihini daha modern şarkılardan yana kullanmıştı. “Meğer onun gelicem dediği…” Sanatçının sesine, bedenini hafif hafif salındırarak eşlik etmeye başladı. “Geceler usandı, acılar usandı, şarkılar usandı…” bir yandan da dolaptan fincan ve cezveyi çıkarmış kendine güzel bir keyif kahvesi yapmaya koyulmuştu. Cezveye koyduğu suda kahvenin ve şekerin kısık ateşte yavaş yavaş çözünmesini izlerken kalçasını bir sağa bir sola salındırarak müziğin ritmine uyum sağlıyordu. Kahvenin yanına yemek için dolaptan küçük bir parça çikolata çıkardı. Şarkının sonlarına geldiği sırada pişen kahvesini fincanına boşalttı. Kahvesi ile çikolatasını bahçedeki oturma takımının sehpasına koyup mutfağa geri döndü. Biten plağı yerine koyarken çok sevdiği sanatçılardan olan Seden Gürel’in rastgele bir plağını çıkarıp gramofona yerleştirdi. Gün doğumunu kahvesi eşliğinde izlerken duyulan tek ses Seden Gürel’indi. Kendi mırıltısı ile kadının namelerini bozmak istemedi. Dağ başında kalan evi etrafındaki orman havası ile onu rahatlatıyordu. İnsanlardan ve onların gürültüsünden uzak olmak kadını mutlu ediyordu. O kalabalığın değil yalnızlığın insanıydı. Yalnızlığının huzurunda sıcak kahvesini yudumlarken keyifle gözlerini kapattı. Kapalı gözleriyle melodiye uygun boynunu hafif hafif oynatırken arkasından gelen hafif adım sesini duyumsadı. Dikkati kulaklarında olmasa o kadarını bile duymayacağına emindi. Gelenin Kadir olduğunu anlamıştı ama gölgesi üzerine düşene kadar gözlerini açmadı. Açtığında adamın bakışları ondan çok masadaki yarılanmış kahvesiyle hala çalmaya devam eden plaktaydı. Begüm keyfini kaçıracak bir haberle geldiğini düşündü. İşaret parmağını bir dakika istediğini söyler gibi havaya kaldırdı. Kahvesinin kalan yarısını bir yudumda içtikten sonra çalmaya devam eden plağı durdurdu. “Seni dinliyorum.” Yönünü genç adama çevirdi. “Polisler Fırat Bey’i tutuklamak için yola çıkmış.” “Bir saat bile tutamazlar onu.” Derken olaydan çok adamın ismini anmak neşesini bozmuştu. “Durum biraz farklı Begüm Hanım. Dosyanın başında rüşvet verilebilen biri yok. Savcısından amirine kadar hepsi idealist, aykırı tipler.” Kadir’in yüzünde olmayan mimiklerden dolayı ima ettiklerini anlamakta zorlanıyordu Begüm. Tabii bir ima da olmayabilirdi. “Fırat Bey bunu biliyor mu?” derken gözleri kısılmıştı. “Hayır.” Diye hızlı cevap aldı. “Bu üzücü bir haber değil gibi Kadir.” Derken sallantıda olan neşesi geri gelmişti. “Bilemeyiz Begüm Hanım.” “Sen adamlara söyle Fırat Bey’in kaçmasına izin vermesinler. Devlet babadan kaçılmaz.” Derken yüzünde oyuncu bir ifade vardı. “Sonra da ikimize güzel köpüklü bir kahve yap da karşılıklı içerken ayrıntıları konuşalım.” Cümlesi bitmeye yakın masadaki bitmiş fincanını adamın eline tutuşturmuştu. Kadir mutfağa doğru yöneldiği sırada durdurduğu plağı kaldığı yerden tekrar çalıştırdı. Kadir gelene kadar doğmuş güneşe diktiği gözleri ile Fırat Bey’in tutuklanma anını hayal etmeye koyulmuştu. Yüzünde kontrol edemediği bir gülümseme peydah oldu. O anı kanlı canlı görmek vardı diye düşünmeden edemedi. Yine de hayali bile onu bolca tatmin ediyordu. Kadir elinde küçük bir tepside iki kahve fincanı ve iki büyük bardakta su ile geri gelmişti. Sessiz hareketleri ile fincanları masaya karşılıklı oturacaklarmış gibi koydu. Begüm onun gelmesi ile gramofonu tamamen durdurdu. “İşin içinde kimler var?” sorusunun ardından sıcak kahvesinden küçük bir yudum aldı. Dilinde gezen sıvıya yüzünü buruşturmadan edememişti. Kadir kendi içtiği gibi sade yapmıştı kahveyi. Oysa Begüm az da olsa şeker katmadan kahve içemezdi. Genç kadın yüzünü buruşturarak karşısındaki adama baktığı sırada o bunu görmüyormuş gibi kahvesinden höpürdeterek büyük bir yudum alıyordu. İfadesiz yüzünün arkasında yaptığından eğlenen bir ifade olduğuna emindi Begüm. “Görünürde Alparslan Al Acman. Dosyaya başka bir ekip baksa kâğıt yığınında kaybolurdu. İşin o kısmına Kürşat Yılmaz ile Hüseyin Saraç müdahale etmiş.” “Hepsi maşa. Lider piyonları öne sürmüş veziri çıkmaza alma derdinde.” Derken düşündüğünde hep yaptığı gibi gözleri istemsizce kısılmıştı. “Lider’in ne istediğini bulmak için önce muhatabını netleştirmeliyiz.” “Dedeniz günler önce Lider ile buluşmuş.” İşte bu şaşırılacak bir şeydi. “Dedeme bunu soramam.” İçi sıkıntı ile dolmuştu. Kahvesinden son bir yudum aldı. Artık tadı o kadar da acı gelmiyordu ona. Kenara bıraktığı çikolatayı ağzına atarken kaçan ağzının tadını arıyordu. İçine çektiği derin bir nefesle masadan kalktı. “Kurul toplantısına gidelim bakalım. Neler olacak.” Masadaki suyu içerken arkasını dönmüş bir iki adım atmıştı ki duraksadı. Aklına gelen bir şeyle hala oturmakta olan adama döndü. “Neva nerede? Üç gün oldu.” İstemsizce kaşları çatılmıştı. “Vitali ile konuşmaya gitmişti. İki gün oldu. Bugün de haber alamazsam birilerini göndereceğim.” Adamın söyledikleri ile genç kadının başına ağrı girmişti. İki parmağı ile şakaklarını ovarken içeriye bir adım atmıştı ki son anda aklına gelen şeyle tekrar geri döndü. “Demir’e söyle şu işi bir araştırsın.” “Tamam.” Derken telefonuna doğru harekete geçmişti adam. Begüm duraksamıştı. “Hangi işten bahsettim Kadir?” “Fırat Bey, Begüm Hanım.” Dedi saçma bir soru duymuş gibi tonlayarak. “Benim hızımda düşünmene bayılıyorum.” Dudakları hafifçe kıvrılmıştı. O da uzun sürmeden eski ifadesiz yüzüne dönmüştü. Odasına çıkar çıkmaz kendini duşa atmıştı. Yorucu geçeceği belli olan güne kendini hazırlamaya çalıştı. Oysa güneşin doğduğu o ilk saatlerde kalsaydı ne güzel olurdu. Lakin bu ne onun için ne de dünyadaki herhangi bir canlı için mümkün değildi. Ilık bir duş ile gerilen kaslarını gevşetmeye çalıştı. Yeterince temizlendiğini düşündüğünde giyinme odasına geçti. Normalde giymeyi sevdiği tarzdan farklı olarak daha resmi şeyler seçti. İpek saten krem bluzunu üzerine geçirdikten sonra yüksek bel siyah eteğinin fermuarını çekti. Yüzüne hafif bir makyaj yaptıktan sonra saçlarını kurutup özenle taradı. Sağ perçemini kulağının arkasına sıkıştırırken geri kalanını doğal haline bırakmıştı. Dolabından siyah beyaz desenli stilettosunu ve ona uyumlu çantasını çıkardı. Gün içinde lazım olabilecek eşyalarını çantasına yerleştirdikten sonra bir elinde çantası bir elinde ayakkabıları ile alt kata indi. Merdivenleri yarıladığı sırada mutfaktan yayılan kızarmış ekmek kokuları burnuna dolmuştu. Çantası ile ayakkabılarını merdivenin sonundaki berjere bıraktıktan sonra mutfağa ilerledi. “Günaydın Başak!” sessiz adımları ile geldiğini fark etmeyen kadın irkilmişti. “Aklımı aldın Begüm!” diye serzenişte bulunmuştu. Çalışanı olmasına rağmen ona Hanım diye hitap etmeyen birkaç kişiden biriydi Başak. “Aman aman geri al. Maazallah lazım olduğunda bulamazsın falan…” cümlesine yüzündeki imalı gülüşü eşlik etmişti. Bunun Başak’ı sinir ettiğini biliyordu. “Çok kötüsün Begüm.” Demekle yetinen kadın kestiği domateslere geri dönmüştü. Genç kadına doğru aynı sessiz adımları ile arkadan yaklaştı. Kulağına doğru hafifçe eğildi. “Çok değil en kötüsüyüm.” Yandaki kızarmış ekmeklerin olduğu tabağı alıp mutfaktan çıktığı sırada Başak tekrar korkmuş bu sefer daha yüksek sesle söyleniyordu. Kadir havanın güzelliğine güvenip kahvaltıyı bahçedeki masaya hazırlatmıştı. Kendisi de masadaki yerini çoktan almış elindeki telefonu ile ilgileniyordu. Kadınların içerideki seslerini duymuştu. Begüm kıvrılmakla kıvrılmamak arasında kalmış olan dudak kenarlarından bunu anlayabilmişti. “Fırat Bey’i aldılar mı?” diye sordu masaya oturur oturmaz. “Evet.” Diye cevapladı adam kısaca. Kısa sürede Başak bir elinde salata bir elinde de peynir tabağı ile gelmişti. Böylece kahvaltılarına başlayabilmişlerdi. Genç kadına kızgın gözlerle bakıyor olsa da bu kızgınlığın uzun sürmeyeceğini her ikisi de biliyordu. Bu onların neredeyse her sabahki halleriydi. “Başak!” diye kadının dikkatini üzerine çekip sözlerine devam etti. “Restoranda duyduğun bir şey oldu mu?” Başak yurtdışındayken yemeklerini yapan yardımcısının kızıydı. Ülkeye dönmek üzereyken annesi ölünce kızı orada bırakamamıştı. Başak dünya mutfağı üzerine okumuştu. Yemek yapmak ile ilgili özel bir yeteneği vardı. Bir gün Begüm’ün aklına gelen bir fikir ile şimdi yönettiği büyük restoranı açmıştı. Daha çok Begüm maliyeti karşılamış o ise her şeye imza atmıştı. Restoran zamanla zengin iş adamlarının toplantılarını yaptığı ünlü bir yer haline gelmişti. Minik bir dedikoduyla da yer altı üyelerinin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Sekiz yıllık restoranda ufak bir tartışma bile yaşanmamıştı. En kanlı düşmanlar bile oturup anlaşmak için orayı seçmeye başlamıştı. Begüm bütün bu planları yaparken Başak’ı Cabal’a üye yapmadan da geçmemişti. Böylece restoranda yapılan her toplantıyı kelimesi kelimesine bilebiliyordu. “Şu aralar bırak düşmanları dost olanlar bile gelmiyor. Garip bir durgunluk var. Fırtına öncesi sessizlik gibi.” Hızlı birkaç lokma daha alıp masadan kalktı. “Bugün yeni siparişlerim gelecek işe gitmeliyim. Tabakları lavaboya bırakın gelince hallederim.” Genç kadının ilgilendiği tek şey yemek yapmaktı. Onun tutkusu da buydu. Masada sessizce kahvaltısına devam eden iki kişiyi bırakmıştı. İsteseler konuşacak bir sürü şey bulabilirlerdi ama sessizliği tercih eden iki kişinin diyaloğa geçmesi için sebep olması gerekiyordu. İş konusu bile o an konuşmaları için bir sebep değildi. Begüm kahvaltıdan önce soracaklarını sormuş Kadir anlatacaklarını anlatmış yeni görevlendirmelerini almıştı. Kahvaltıları bittiğinde Başak’ın söylediği gibi bulaşıkları olduğu gibi bırakmamış makineye yerleştirmişlerdi. Ardından sessizlikleri ile anlaşarak Kadir şoför koltuğuna geçmiş Begüm arkadaki yerini almıştı. Nereye gideceklerini söylemesine gerek bile yoktu. Kadir ustaca arabayı orman yoluna soktuğu sırada çantasından telefonunu çıkardı. Kurul toplantısının uzun süreceğini varsayarak şirketindeki toplantıya yetişemeyeceğini düşünüyordu. Haber vermek için rehberinden genel müdürünü bulup üzerine tıkladı. Birkaç kere çalan telefon açıldığında karşıdan uykulu bir ses gelmişti. “Efendim!” demişti Seda. “Seda, sen hala uyuyor musun? Öğlen oldu!” dedi bir anne zamanlamasıyla… Birden yüksek çıkan ses tonu ile telefonun diğer ucunda bir patırtı kopmuştu. Birkaç homurdanma da peşi sıra geldi. Seda büyük ihtimalle küfrediyordu. “Begüm sen salak mısın? Daha kargalar bokunu yemeden beni ne arıyorsun?” “Hiçbir şeyden haberin yok değil mi?” “Ne haberi? Ne oldu ki?” merak duygusuyla uyku sersemliği açılmıştı. “O güzel kıçını kaldırıp gelişmelere yetişemediğin her saniyeyi maaşından keseceğim güzelim. Sabahki toplantıma yetişemeyeceğim bu yüzden toplantıya sen girmelisin. Hazırladığım dosya masamın üzerinde. Tülin’e söylersen sana verecektir.” Ardından cevap beklemeden telefonu kapattı. Dışarıdan biri biraz önceki konuşmanın iki arkadaş arasında şakalaşma olduğunu düşünse de Begüm’ün gerçekten de gelişmeleri geriden takip eden çalışanlarının maaşından kesintiler yaptığı bir gerçekti. Sonunda aile şirketine geldiklerinde giriş beklediğinden daha sessizdi. Haberciler bu olayı duymuş olsalar da haber yapmaya cesaret edemediklerinden sessizliklerini koruyorlardı. Fırat Ulukaya isminin yarattığı korku takdire şayandı. İn cinin top oynadığı şirket kapısında durduklarında Kadir inip kapısını açmıştı. Ona uzattığı nasırlı ele kendi ince parmaklarını öylesine yerleştirip arabadan inmişti. Şirketin döner kapısından içeri girmesi ile çalışanlardan birinin dibinde bitmesi bir olmuştu. “Begüm Hanım, Sedat Bey sizi odasında bekliyor.” Yanına gelen çalışanın ismini bilmiyordu. Zaten isimden çok simaları hatırlardı ama kadının siması da yabancıydı. Yetkili kişilerin ortada olmamasının sebebi yaşanan kriz olabileceğinden umursamadı. “Oda da yalnız mı?” dedi asansöre yöneldikleri sırada. “Hayır Begüm Hanım. Tüm Ulukaya ailesi orada.” Genç kadın onun gelmesini bekleyip beklemediklerini düşünmüştü. Asansör geldiğinde on ikinci kata basmışlar büyük sessizlik içerisinde metal kutunun onları yukarı çıkarmasını bekliyorlardı. Sonunda kata çıktıklarını belirten mekanik ses duyulduğunda asansörden inen ilk kişi Begüm olmuştu. Çalışan kız onu takip etmeye devam edecek gibi duruyordu. “Dedemin odasını biliyorum Hanımefendi. Devamını kendim gidebilirim.” Takındığı ifadesiz yüzü karşısındaki kadını ürkütmüştü. Bir adım geri atması ile asansörün içerisine geri dönmüştü. Begüm kapı kapanana kadar kadınla olan göz temasını kesmemiş gitmesini beklemişti. Peşinden gezen kuyruklardan hoşlanmıyordu. Harekete geçen asansörle beraber katta ezbere bildiği yolda ilerlemeye başladı. Koridor boyunca duyulmayan sesler odanın kapısına yaklaştıkça artmıştı. Dedesinden çok Boran’ın sesini duyuyordu. Ara ara onu durdurmaya çalışan Canan Hanımın haykırışları vardı. Begüm kapıyı çalmakla vakit kaybetmeden direk içeri girdi. “Bu hadsiz de kim?” diye ona dönmüştü kapıyı açar açmaz Boran. Begüm yüzünden silmediği soğuk bakışlarına havaya kalkan kaşını da eklemişti. “Hadsiz?” diye ondan daha düşük bir tonda söylemişti ama onun sözünden daha etkili olduğu kesindi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD