Ağzıma zorla bir kaç lokma daha atarken yağmur' un " Ben zaten teyzemden böyle bir hareket bekliyordum... Babana da şok oldum resmen, nerede geliyor kızım bu paranın kaynağı... Tuhaf..." demesi ile onu onaylayarak başımı salladım.
Ağzımdaki ekmeği yutup konuştum. " Yani annem iyice sapıtmaya başladı. Resmen beni elin adamına vermek için can atıyor." Sinir ile konuşurken devam ettim.
" Babamdan bahsetmek bile istemiyorum. Onu anlayan biri varsa gelsin bana da anlatsın." Gözlerimi devirerek çayımdan bir yudum aldım.
Yağmur öfke ile zeytini çatala takmaya çalışırken " Ya ortalığı 56 ya veren annen! Gerçi babanda size karşı sadece bankamatiklik görevini terk edip biraz babalık yapsa daha mutlu bir aile olabilirdiniz." Demişti. Sözlerine karşılık omuz silkmek ile yetindim. Haklıydı...
Dünü hatırlamak bile istemiyordum. Ne kadar düşünmez isem benim için o kadar iyiydi.
Yağmur ile kahvaltımızı bitirip sessizce etrafı topladık. Saat 14.23' ü gösterirken normalde bu saatte kahvaltı yapmamın ne kadar imkansız olduğunu düşündüm. Yüzümde buruk bir gülümseme peyda olurken Yağmur' a döndüm.
Akşam buraya gelmiştim ve sabaha kadar Yağmur' un omzunda ağlamıştım. En son yorgun düşerek uyuya kalmıştım ve daha yeni kendime geliyordum.
Sabah Hakan mesaj atmıştı ve beni beş gibi alacağını dile getirmişti. Yağmur ile beraber koltuklara yayılmış bir şekilde televizyon izlerken, telefonumun çalması ile heyecana kapıldım.
Hızlıca arayana bakarken Hakan olmasını umuyordum ama maalesef ki annem idi!
Telefonu ne kadar açmak istemesem de mecburen açtım.
Sıkkın bir ses ile " Efendim?" Derken o benim aksine canlı bir ses ile konuştu. " Acil eve gelmen lazım ! Babanın bugün, Ali oğluma bazı evraklar teslim etmesi gerekiyormuş."
Sinir ile dişimi sıktım. " Yani, Beni ne alakadar ediyor?"
Alaylı bir ses ile " Şöyle ki baban evrakları eve bıraktı. Dedi ki o dili boyundan uzun olan kızım, şirkete gidip Ali' ye teslim etsin ve aynı zamanda dün akşam için özür dilesin!" Demiş ve cevap bile vermemi beklemeden suratıma kapatmıştı.
İlk başta gitmeyecek olsam da içimde babamın gazabından korkan bir kız çocuğu vardı.
Mecburen oturduğum yerden kalkıp Yağmur ile vedalaştım.
O Ali denen adamdan özür falan dilemek istemiyordum ama ona bir teşekkür borcum vardı. Ne de olsa annem beni altın tepsi ile önüne sunmuştu ve o geri itmiş idi.
Annem ile muhatap olmak istemediğim için mutfak kapısından içeri girerken sessiz olmaya özen gösteriyordum.
Anneme yakalanmadan odama varınca hızlıca içeri girip kapıyı kitledim.
Kısa bir duş alıp hazırlanmaya başladım. Saçlarımı kendi haline bırakırken üstüme siyah tişört geçirdim. Altıma bir mom jean giyerken aynada ki bitip görüntüme baktım.
Göz torbalarım kendini dünden itibaren iyice belli ederken yüzüme bir şey sürmek istemedim.
Hızlı çantamı da alıp odamdan çıkarken, ne kadar istemesem de anneme bakındım.
Annem banyo kapısından çıkarken hiç bir şey söylemeden öylece beni fark etmesini bekledim. Konuşmak bile istemiyordum.
Gözleri beni bulurken memnuniyet ile gülümsedi. " Geldin demek, iki dakika bekle odadan dosyayı getireyim." Hızlıca odasına giderken arkasından göz devirdim.
Elinde bir dosya ile koşar adımlarla yanıma gelirken hızlıca bana uzattı. "Al şunu, adresi ben sana mesaj atarım. O büyük otobüsler gidiyor."
Dosyayı elinden çekip alırken hiç bir şey demeden evden çıktım. Durağa doğru adımlarken sinir olmadan edemiyordum.
Yani elli tane büyük otobüs var kadın! Hangisi gidiyor?
En nihayetinde gelen adrese bakarak bir saate anca gelebilmiştim. 2 otobüs değiştirerek bulabildiğim şirket devasa büyüklükte cam kaplı idi. Şirketin içine girerken koca alanda insanların salınarak bir oraya bir buraya gidişini izledim. Sağ tarafta olan danışmaya doğru adımlarken Hakan' a mesaj attım.
Züleyha: *konum*
Züleyha: Beni almak için boşuna evin oraya gitme.
Telefonu kitleyip çantama atarken resepsiyona varmıştım.
Gözlüklü hafif toplu adam önünde ki bilgisayara bir şeyler yazarken yakan bir kaç kez öksürdüm. Kaşları çatılırken bana doğru dönmesi ile gözlüğün üstünden ne var dercesine suratıma baktı.
Tatlı bir ses tonu ile " Kolay gelsin, Ali Poyraz ile görüşmeye geldim. " demiştim ama o benim tatlığımın tam tersi bir şekilde alayla konuştu. " Tabi hanımefendi, randevu aldınız mı?"
" Hayır ama kendisi beni bekliyordu."
Aynı ses tonu ile " kesin öyledir." Demiş ve tekrar işine dönmüştü.
Biraz daha sesimi yükselterek " Beyefendi, benim sinirimi zıplatmadan Ali'yi arayıp yeni ortağından istediği evrakların geldiği söyler misin!" Sanırım fazla bağırmıştım, yakınım da olan herkes bana dönüp bakarken yanıma yaklaşan kadının konuşması ile ona odaklandım.
" Merhaba, Ben Ali beyin asistanıyım. Geleceğinizi resepsiyona bildirmediğimizden ötürü bu tarz bir muamele ile karşılaştınız, arkadaşın kusuruna bakmayın lütfen..." ılımlı sesine karşılık " Tamam sorun yok ama lütfen biraz acele eder misiniz! İşim gücüm var."
Daha fazla bu ortamda kalmak istemiyor ve bir an önce şu adama dosyaları verip siktir olup gitmek istiyordum.
İsmini bilmediğim balık etli kadın beni asansöre yönlendirirken 22. Kata basmıştı.
Sabırsızca yerimde bir o yana bir bu yana sallanırken sanki zaman geçmiyor gibiydi. Sonunda Asansör den indiğimizde bu katın tamamen boş olması beni şaşkınlığa uğrattı. Adam resmen kendi krallığını kurmuştu.
Ben kapıya doğru yönelir iken gözüme ilk çarpan şey koskoca harfler ile kapıya Ali Poyrazoğlu yazması idi. Dalgınca yürürken kadın beni durdu. " Bir iki dakika beklerseniz, telefon edeyim." Demişti ve benden cevap beklemeden masasında ki telefona doğru koşar adımlar ile gitmişti.
O kadar sabrım tükenmiş durumdaydı ki, kızın söylediğini umursamayarak dan diye odanın kapısını açtım.
Gördüklerim ağzımın sonuna kadar açılmasına sebep olurken " Oha! " demekten kendimi alı koyamadım.
Ali denen adam sandalyesine oturmuş geriye doğru yatmışken bir kadın onun kucağına oturmuş resmen adama kendini elletmeye çalışıyordu.
Ali ise kızın bileklerini tutmuş kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Resmen bir tacizin ortasına güneş gibi doğmuştum. Ağzım açık onlara bakarken onlarda bana dönmüştü.
Ali kadını kucağından atarken, sarışın bomba bana nefret ile bakıyordu. Kadın sinir ile " Geldiğin yerde kapı yok mu senin!" Sözlerine karşılık kendime geldim.
Ne diyeceğimi bilemez iken " Pardon, ven yanlış zamanda geldim sanırım." Dedim be çıkmak için hamle yapacak iken Ali' nin o bariton sesi ile olduğum yerde kaldım.
" Hayır Züleyha gel lütfen..." demiş ve kadına uyarıcı bir bakış atmıştı. Ben yavaş adımlar ile odaya girerken neyin içine düştüğümü sorguluyordum.
Kadın sinir ile odadan çıkarken kapıyı sertçe kapadı. Onun kapatması ile irkilir iken Ali'ye ürkek bir bakış attım.
Toparlamış bir şekilde bana bakarken ön tarafta ki siyah deri koltuklara eli ile oturmam için işaret yaptı.
Sessizce otururken elimde buruşturduğum dosyaları masaya koyup ona doğru ittirdim.
Gözleri benden kısa bir an ayrılıp dosyalara kaydı ve tekrar bana döndü. " Daha demin ki durum için kusura bakma." Derken gözleri ile beni süzüp duruyordu.
Rahatsızca yerimde kıpırdanırken koltuktan gelen gacur gucur sesler ile olduğum yere sabitlendim. Resmen rezil olma günümdü.
Kısık ama onun duyabileceği bir tonda " önemli değil, asıl sen kusura bakma ben bir anda daldım." Demiştim ve bakışlarımı ondan kaçırmıştım.
Gerginlikten bedenimi ter basarken derin bir nefes aldım.
" Bence tam zamanında geldin de neyse... Dosyalar için teşekkürler bugün elimde olması lazımdı." Başımı anladım dercesine sallarken gözlerinin tam içine baktım.
Derin bir nefes alıp " Rica ederim ve bende teşekkür ederim. Annem sana, benim ile ilgili bir şeyler söylemiş sanırım... sende istememişsin ve her neyse işte bunun için teşekkür etmek istedim. " sonunda cümlemi tamamlarken gerçekten bazen mal olduğumu düşünmeden edemiyorum.
Güldü ama duygudan uzak bir gülümseme idi. " Annen değil ama baban dile getirdi. Açıkçası ben zaten nişanlı bir adamım o giden kadın benim nişanlım Ahu... " gözleri bir anlığına dalarken tekrar konuştu.
" yani anlayacağın öyle bir durum söz konusu bile olamazdı..." olamazdı derken?
Fazla kelimelere takılmak istemiyordum çünkü ilk hedefim buradan çıkmak idi.
Telefona gelen bildirim sesi ile Hakan'ın yazdığını anladım. En sonunda ayağa kalkıp ona nazikçe elimi uzatırken o da benim gibi ayağa kalktı. Dün ki ayı yerini bir centilmene bırakmıştı anlaşılan...
" İyi günler Ali."
Ellerimiz birleşir iken " Hoşçakal Züleyha." Demişti.
Elini çeken taraf ben oldum ve tekrar baş selamı vererek odayı terk ettim. Nihayet rahat bir nefes alırken bu sefer telefonuma gelen arama ile gülümsemeden edemedim.
Hakan arıyordu. Heyecan ile telefonu açtım ve onun o iç ısıtan sesini duydum.
" Attığın konumdayım." Ah benim aşkım resmen şoförlüğümü yapıyordu.
" Tamam geliyorum." Diyerek telefonu kapatıp hızlıca dışarı çıktım.
Tanıdık arabaya doğru hızlıca gidip kendimi içeriye attım. Hakan' ı görmenin heyecanı yanı sıra yüzünde ki donuk ifade ile içimde huzursuzluk baş gösterdi.
Düz bir tonda " Merhaba." Derken o bana hiç bakmıyordu. Kaşlarım çatılır iken hiç konuşmaması sinirimi bozdu. " Hakan?" Sorgu dolu sesimi duymazdan gelip arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.
Son sürat hız ile giderken resmen canımıza kastı olduğundan emindim.
O kadar gerilmiştim ki konuşmaya bile korkar hale geldim.
Tanıdık sokaklara girdiğimiz de onların eski evine gittiğimizi anladım.
Araba acı bir frenle evin önünde dururken hızla inmesini izledim. Bende kendime gelip arabadan inerken, eve doğru sert adımlar ile giden Hakan'ın peşine düştüm. Sinir ile " Ne oluyor be ! Manyak mısın?" Diye bağırırken kapıyı açıp beni içeriye doğru ittirdi. Yaptığı hareket ile kaşlarım çatılırken, nihayet yüzüme bakan adamla aramdaki mesafeyi kapatarak dibine kadar girip kendimden emin bakışlarımı ona çevirdim. Ne yapmak istiyordu ? Neye bu kadar öfkeli idi?
Bir kaç saniye bakışları yüzümde gezse de bu çok kısa sürdü. Hızla benden uzaklaşıp ileri geri gitti ve sinirli sesi ile " Bana bak kızım, ben senin yedek kulüben de ki koca adaylarından biri değilim! Hem başkası ile görüşüp hem de bana iş atamazsın!" Diye bağırırken adeta şok olmuştum.
Ne saçmalıyorsun diye suratına yumruk atmak istesem de sakin tutmaya çalıştığım bir ses ile " Ne demek istiyorsun hakan? Açık konuş." Demekle yetindim.
Alayla güldü. " Dün yeni koca adayın ile tanışma yemeğin varmış diyorum! Hayırlı olsun!" Sözleri kalbimde hançer etkisi yaratırken yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Gözlerim dolarken " Öyle bir şey yok. Kim uyduruyor bunları!" Demek ile yetindim. Titrek sesime rağmen başımı dimdik tuttum.
Bana üsten bir bakış atıp " Annen!" Dedi.
Ah annem, benim hayatımın katili annem...
Nefes alışverişim hızlanır iken kendimi açıklamak için panikle konuştum. " Bak olaylar bildiğin gibi, değil önce beni dinle..." konuşmamı kesen onun can acıtıcı lafları oldu.
" Bak kızım, evet seninle kendimi mutlu hissediyorum ama bu sana kör kütük aşık olduğum anlamına gelmez. Senin gerçekten farklı olduğunu düşündüğüm için bir şans vermek istemiştim ama görüyorum ki yanlış bir seçim yapmışım. Bundan sonra beni rahatsız etme Züleyha." Sesi sonlara doğru daha da sertleşirken sinir ile dişlerimi sıktım. Kalbim bin parçaya bölünmüştü ve sanki kırıkları bu eve dağılmıştı.
Olanları ona anlatmayı düşünüyordum ve aklımdan verebileceği bütün tepkileri hayal edip durmuştum ama bunu asla düşünmemiştim.
Bir şeyleri yanlış anladığı belli idi ama açıklamama bile fırsat vermiyordu.
Eğer böyle olmasını istiyor ise böyle olsundu.
Onun siniri bu sefer bana geçerken " Madem öyle Hakan, gerçekleri öğrenir öğrenmez benden sakın af dileme çünkü ben seni affetmeyeceğim. " dedim ve geldiğim kapıdan geri çıktım.
Belki arkamdan geliyordur diye ne kadar kontrol etsem de gelmedi...