Turan yüzünün düştüğünü görünce daha fazla içini kemiren soruyu sordu. Cevabı ondan dinlemek istiyordu. "Yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum." Kafasını olumlu anlamda salladı Zeynep. "Tabi dinliyorum." Derin bir nefes aldı "Bora'nın babasına ne oldu?" Zeynep ağzını açtı sonra kapadı. Ne dese bilemiyordu. Turan bu halini görünce sorduğuna pişman oldu. "Cevap vermek zorunda değilsin sadece merak ettim." "İstemedi. Daha çok genç olduğunu ve böyle bir sorumluluk istemediğini söyledi." "Nasıl yani?" Zeynep'in gözleri dolmuştu bile. "Uzun hikaye" "Benim vaktim var. Eğer senin konuşasın varsa." "Zaten duyacaksın şimdiye kadar bilmiyor oluşuna şaşırdım." "Ama ben senden dinlemek isterim." Omuz silkti sadece kocaman bir yudum aldı. Şişesi daha dolu olmasına rağmen bitti anlamında salladı. "Ben yenisini alıp geleyim." "Ben alırım otur sen geliyorum." Turan giderken arkasından baktı sadece. Kendine inanamıyordu iki gündür tanıdığı adamla arasındaki samimiyet ne ara dertleşecek kadar artmıştı. Aslında konuşmaya ihtiyacı vardı bunun kim olduğu pek önemli değildi. Hatta tanışmadığı birisi daha iyiydi. Yaz sonu bir daha görmeyecekti. Ama anlatıp anlatmamak arasında kalıyordu. Zeynep kararsızlık içinde denizi izlerken hırkasına sarıldı. Üşür gibi olmuştu esince. "Üşüyor musun?" "Ah hayır üşümüyorum." Turan yerine oturdu bu sefer elinde kırmızı şarap şişesi ve bardaklar vardı. Bardakları Zeynep'e uzatıp şişeyi açmaya başladı. "Vişne suyu değil ama mazur gör lütfen elimizde bu var." Gülerek söylemişti bunu. Zeynep güldü sadece. "Ehh görmezden geliyorum bu seferlik." Turan bardaklara şarap koyup arkasına yaslandı şişeyi sol tarafına alıp aralarında bir şey olmasını istemedi. Zeynep'e bakmayı kesti önüne döndü ona zaman ve düşünmesi için fırsat tanıdı. Zeynep bir süre düşündü. İkisi de önüne Turan bacaklarını uzatmış rahatça arkasına yaslanmışken, Zeynep bağdaş kurmuş arkasına yaslanmış ellerinde bardakları öylece denizi izliyorlardı. Zeynep konuşmaya başlayınca birkaç saniye ona baktı sonra tekrar önüne döndü.
"Üniversitede 1. sınıfta tanıştık bir arkadaş ortamında koca sene peşimden koştu, ama görmen lazım Mecnun gibi. Neyse sonraki sene bir şans verdim her şey harika gidiyordu. Geleceğe dair hayaller kuruyorduk işte hayatımın erkeğini buldum diyordum. Mezun olmamıza 1-2 ay kala hamile olduğumu öğrendim. O gün dünyanın hem en korkmuş ve savunmasız korkmuş insanı ve en heyecanlı insanıydım. Çok gençtim hayallerim vardı ama sevdiğim birlikte hayaller kurduğum adamdan bir can taşıyordum. 2 gün evden çıkmadım, telefonumu kapattım. Düşündüm ne istediğimi neler yaşayabileceğimi" Zaten onu izleyen adama döndü gülümsedi göz yaşlarının akmasına ramak kalmıştı ama o yaşlara inat gülümsedi. "Ama düşündüğüm hiç bir olasılıktan korkmadım biliyor musun? Çünkü hepsinde yanımda o vardı ve elimi sıkı sıkı tutuyordu. 2 gün sonra ona ona haber vermeye gittim. Biraz tuhaftı zaten 4 günlüğüne ailesinin yanına gitmişti döndüğü gibi ona koştum." Kocaman bir yudum aldı bardağından, bu sırada aldığı nefesler derinleşmiş, be bir göz yaşı akmıştı yavaşça. Silmedi onu akıp gitmesine izin verdi yorulmuştu çünkü onları silmekten artık izin veriyordu çünkü onlar aktıkça içindeki yara biraz daha soğuyordu. Ya da Zeynep buna inanıyordu. "Hamileyim dediğimde yüzü öyle bir şekil aldı ki görmen lazım sanki birisini öldürmüşüm gibi baktı bana. İlk şoku gidince 'hayır' dedi. Babası aşiret ağasıydı, meğer onu evlendirmek istiyorlarmış kızı görsün diye çağırmışlar. O itiraz edip yurt dışına gideceğini daha okuyacağını söylemiş hayatındaki ilk defa cesurca davranmış. Beraber gidecekmişiz. Tabi ben bebeği söyleyince panik oldu. Böyle bir sorumluluk için çok genç olduğunu, daha bir sürü hayali varmış, ayak bağı olurmuş. O konuştukça bağımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Hızlıca çıktım evden." Burnunu çekti sakince Turan şortunun cebine koyduğu mendilleri ona uzattı. "Birkaç gün sonra tekrar görüştük beni çok sevdiğini sadece böyle bir şey için bizim küçük olduğumuzu söyledi, onu aldırmamı istedi. Beni seviyormuş istiyormuş ama onu değil. Ben doğurmak istediğimi söyleyince sinirlendi. Çirkinleşti. O gitmeden bir gün önce görüşmek istedim kabul etti. Pişman olduğumu düşünmüş önüne sürdüğüm belgeyle şok oldu." Turan merakla sordu. "Ne belgesi?" "Bebeğim üzerindeki babalık haklarında feragat ettiği tüm yasal hak ve sorumluluklarından vazgeçtiği ve ileride benim yada bebeğimin ondan bir beklenti içinde olmayacağına dair belge. Noter götürmüştüm yanımda."
Turan duyduklarına inanamıyordu. Bir çok duyguyu bir arada yaşıyordu şaşkınlık, hayranlık, üzüntü, sinir ama en baskın duygu öfkeydi. Öfkelenmişti. Bir şeyler demek istiyordu ama doğru kelimeleri seçemiyordu. Zeynep göz yaşlarını durdurmuş biten bardağını doldurmak için ona doğru hamle yapınca hazırlıksız yakalanan Turan şaşırdı. Çok yakınlardı. Birkaç saniyelik bir şeydi ama bugün sık sık maruz kaldığı bu kokuya ayrı ilgi duymaya başlayacaktı. Şişeyi alan Zeynep olması gerekenden daha fazla doldurduğu bardağıyla arkasına yaslandı. "Ne desem bilemiyorum." "Bir şey demene gerek yok. Sen merak ettin ben anlatmak istedim ."
Turan olumsuz anlamda başını salladı hafifçe "Yanlış anladın. Ben hayran oldum sana." Zeynep kaşlarını çattı. Anlamamıştı. Hayran kaldım mı demişti yoksa kendisi çok içmiş algıları şaşmıştı. Durdu yoo sadece bir bardak içmişti. "Anlamadım hayran kaldım mı dedin?" "Evet o tecrübesiz genç yaşında cesurca bir adım atmış dimdik durmuş hatta o korkunç olay içinde bile bugünlerinizi garantiye almışsın. Ve şuan karşımda gördüğüm kadına hayran kalmaktan başka ihtimal göremiyorum. Bu kadar cesur, güçlü, anaç, neşeli, hayat dolu, harika bir kadın var." Zeynep yine ağlamaya başladı ama bu sefer mutluluktan. Birisi onu savaşı için taktir etmişti. Bunları kimsenin taktiri yada onayı için yapmamıştı ama Türkiye gibi bir yerde evlenmeden çocuk sahibi olmak ve bekar bir anne olarak hayatına devam etmenin ne demek olduğunu yaşamıştı. Asla pişman değildi tekrar tekrar o zamanlara gitse yine aynı kararı vereceğini biliyordu. "Teşekkür ederim" diyerek Turan'a sarıldı bir anda. Turan birkaç saniye dondu elleri havada kalmıştı. Sonra karşılık verdi sarılışına. İçi acıda bile bu gözyaşlarının bir gün her birinin hesabının sorulacağına dair kendine söz verdi.
Öylece durdular. Ne adam ağlama dedi, ne de kadın ona sarılmayı bıraktı. Kadın en büyük yarasını düşünmek bile tekrar canını yaktığı için ağlarken, adam kadını sarmış saçlarını okşarken her bir yarasını sarıp iyileştireceğine, akıp giden her bir göz yaşının yerini içten kocaman kahkahalarla değiştireceğine dair yemin etti.
Bir yıldır aradığı kadını şimdi kollarında ağlasa bile onun yanında güvendeydi artık. Hiçbir canlının ona zarar vermesine izin vermemek için Allah'tan güç diledi.
Zeynep'in içini dökmesi için zaman tanımış o rahatsız olana kadar sarılmaya devam etmişti. Zeynep uzun zaman sonra bir duygu boşalması yaşamıştı. Turan'dan uzaklaştı kafasını eğmedi asla, gözyaşlarını sildi. Gözyaşlarından yaşadıklarından utanmayı bırakalı uzun zaman olmuştu. "Kusura bakma lütfen ağlamama katlamak zorunda kaldın." Zeynep ondan biraz uzaklaşmış ona dönük oturmuştu. "Saçmalama benimle bunları paylaştığın için onur duydum." Zeynep gülümsedi. Çevrede gözlerini gezdirmeye başladı. Turan onunla konuşmak istiyordu. Ona karşı açılmışken daha fazla konuşmak daha fazla bir şeyler paylaşmak istiyordu. "Ailen nasıl?" Zeynep gelen soruyla ona döndü. "Babamı 4 sene önce kaybettik." "Başın sağ olsun" "Teşekkürler." "Annen peki" Zeynep ona doğru döndü. Birisiyle konuşurken onunla göz teması kurmayı seviyordu. "Annem hayatta ama genelde geziyor. Burası ona iyi gelmiyor babamın yokluğundan sonra o yüzden sık sık uzaklaşıyor." "Zor olmalı." "Zeynep başını salladı. Kenara koyduğu bardağını tekrar eline aldı. "Senin ailen nasıl?" Turan gülümsedi. "Trabzon'dayız hepimiz. Bütün aile birlikte yaşıyoruz." Zeynep şaşırdı. "Bütün aile derken?" "Babaannemler, amcamla ve bizimkiler." Zeynep şaşırdı. "Ooo ne güzel. Ama zor değil mi?" Cihangir biten bardağını doldurdu. "Ne açıdan zor değil mi?" "Bütün herkes bir evin içinde. Yanlış anlama ama hepsi ailen olsa bile insan kendi çekirdek ailesiyle zaman geçirmek ister." Cihangir gülümseyerek izliyordu onu. Gerçi ona ne derse desin gülümseyerek dinlerdi. Bu akşam ona bir adım daha yaklaştığını hissediyordu. "Birlikte yaşıyoruz derken herkesin ayrı evi var tabi ki. Herkesin evi yan yana büyük bir bahçenin içinde. Sadece yemekler birlikte yenir. Yemekten sonra isteyen oturur." "Hmmm. Öyle."
Uzun zamandır oturmaktan bacakları ağrımıştı. Yarı uzanır bir pozisyon aldı. Altında şort olsa da kısa bir şorttu. Uzanır bir hal aldığında bacağındaki yara izi görünüyordu. Cihangir denizde de fark etmişti yara izini büyük bir iz değildi ama kendini belli ediyordu. Merakına engel olamadan sordu. "Nasıl oldu bu iz?" Zeynep bacağına baktı. İstemsizce eli yara izine gitti. Acı bir gülümseme belirdi yüzünde. "Hamileyken olmuştu. Az daha ölüyorduk." Cihangir'in kaşları çatıldı. O adamın bir şey yaptığı aklına gelmişti direkt. "O mu yaptı?" Zeynep bir an anlamadı neyi kast ettiğini. Düşününce Gökhan'dan bahsettiğini anladı. "Yok ya alakası yok onunla. Benim aptallığımdan olmuştu. Hamileliğimin son haftalarındaydım. Bir çiftliğe gitmiştik. Meyve bahçesinde gezerken ağaçta elmaları görünce canım çekti. Zaten toplanma zamanı gelmiş bahçeyi toplayıp temizliyorlardı. Ağaca merdiven dayalıydı zaten birkaç basamak çıkıp toplayayım dedim. İnerken başım döndü tutunamadım düştü. Düştüğüm yerde tırmık falan varmış bacağıma girmiş. Ben bayılmışım gözümü hastanede açtım." Cihangir yine sinirlenmişti ama bu sefer Zeynep'e. "İnanmıyorum. Bu kadar dikkatsiz olamazsın." Omuz silkti Zeynep. "Aşeren bir kadının neler yapabileceğini inanamazsın." Gülerek söylemişti bunu çünkü aklına hamilelik süreci gelmişti. Cihangir gülemedi nasıl böyle güçlü durduğuna inanamıyordu. Hafif esen rüzgarda saçları yine çıkışmıştı. Tokayı çıkarıp saçlarını tekrar toplamaya başladı. Bu sırada Turan'a döndü. "Hep ben anlatıyorum. Sen anlat birazda." Cihangir ona bakarken düşündü. "İnşaat şirketim var. Onun dışında bağ bahçe işleriyle uğraşıyorum." Zeynep o anlatırken kolundaki yara izini fark etti. "Seninki nasıl oldu?" Omzunu işaret gözleriyle. Cihangir de omzuna baktı. "Kurşun yarası." Zeynep'in gözleri büyüdü. "Nasıl?" "Askerdeyken araziye çıktığımız bir gün pusu kurmuşlar. Karargaha yakındık Allah'tan." Zeynep dehşetle dinledi. "Birisine bir şey oldu mu?" Şehit oldu mu diyemedi. "Yok yok sadece yaralandık." "Sevindim. İkimizde yaralanmışız." Turan bu cümleyi farklı anlamda düşündü. "Senin kadar değil." dedi bu yüzden. Zeynep gözlerine baktı sadece susarak onayladı onu. Büyük bir yudum aldı. Zeynep severdi birilerinin anılarını dinlemeyi o yüzden daha fazla soru sordu. "Askerliğini nerede yaptın? Zor muydu?" Cihangir hafifçe ona döndü. Kolunu arkalarındaki mindere koydu. Yarı uzanır pozisyonda olan Zeynep'in saçları şimdi parmaklarının arasındaydı. Bu fırsatı kaçıramazdı. Bir yandan konuşmaya başlarken diğer yandan minik dokunuşlarla saçını okşuyordu. Zeynep bu dokunuşları hissetmiyordu bile günün yorgunluğu ve içtiği şarabın etkisiyle uykusu gelmeye başlıyordu.
"Mardin deydim. Acemi birliğinden sonra oraya gittim. Sınıra yakın bir karakoldu. Eğlenceli geçiyordu aslında. Bizim rütbemiz var sayılırdı." "Nasıl bir eğlence?" Merak etmişti. Bu sesine yansımıştı.
O konuştukça Zeynep'in kahkahaları yükselmişti. O güldükçe Turan güldü. Üniversite yıllarından konu açılınca anlatma sırası Zeynep'e geçmişti. "Ya ev arkadaşım manyak bir şeydi. Bir kafede birisini görmüş nereden bulduysa çocuğu bulmuş. Bir poligonda çalışıyormuş. Tutturdu tanışıca onunla diye. O poligona gittik. İlk seferde göremedik. Tekrar tekrar ders almaya başladık. Bu çocukla konuşmaya başladı. Ama biz hala gidiyoruz. Neyse en sonunda tak etti canına açıldı. Sonra gitmeyi bıraktık çocuğun adını bile söylemeyi yasakladı. Hatta evde bir daha içinde silah olan bir film bile izleyemedik." Zeynep bir yudum daha aldı. Turan merak etti. "Neden? İstemedi mi çocuk onu?" Zeynep cıkladı. "Yok gaymiş. O da bizimle aynı amaçla gidiyormuş oraya. Birisinden hoşlanıyormuş polismiş arada geliyormuş oraya o yüzden orada işe girmiş." Cihangir gür bir kahkaha attı. Zeynep'te ona eşlik etti. Bütün gece böyle devam etti. Biri sustu diğeri anlattı. Ama susmayan tek şey kahkahaları oldu. Cihangir en son ne zaman bu kadar çok ve içten güldüğünü hatırlamıyordu.
Cihangir yine bir şeyler anlatırken Zeynep'e döndü. Uyuya kaldığını görünce konuşmayı kesti. Bakakaldı. Ona doğru döndü. İzlemeye başladı. İzlerken düşüncelerine engel olamıyordu.
Hayat ne kadar tuhaftı. Aylardır aradığı, hatta acaba hayal miydi dediği kadın şimdi yanında uyuyakalmıştı. Sabahtan beri onunla bir sürü şey yapmıştı. Anımsadığından daha güzeldi. Aynı zamanda bilmediği kadar cesur, güçlü, akıllı, zeki, komik, hayat dolu, cıvıl cıvıl bir kadındı. Tanıdığı kadına hayran kalmıştı. Tek başına dimdik ayakta durmuş. Bütün herkesle tek başına savaşmıştı. Yüzüne düşen bir tutam saçı hafifçe itti. Parmağı yanağında dolaştı. Gülerken ayrı güzel oluyordu. Kısılan gözleri, gamzeleri... Sabaha kadar onu izleyebilirdi ama burada uyursa her yeri tutulurdu. Uykusunun derinleşmesi için biraz daha bekledi. Sonra dikkatlice kucağına alıp Bora'nın yanına yatırdı onu. İkisininde üzerini örttü. Sessizce odadan çıktı. Kendide odasına gitti. Yatağa uzandı ve uykuya telim olana kadar bütün gece yüzünden gülüşleri eksik olmayan kadını düşünüp Allah'a onun mutlu bir hayatı olması için dualar etti.