Ⅵ☾ Cüzi Miktar | PARTⅡ

1694 Words
Akşam, Nur ve Ayliz ile buluşmak için hazırlandıktan sonra lojmandan çıktım. Kapıdaki nöbetçiyle kısa bir sohbetin ardından Nur’un aramasıyla geldiğini anladım. Kışlanın önüne park ettiği arabaya doğru yürüdüm. “Bu suratının hali ne, bok gibi…” “Tek bir argo kelimeye daha tahammülüm yok, Nur!” dedim öfkeyle. “Sakin ol, güzelim. Kim sıktı canını böyle?” “Sence?” Yolun kalanında Ayliz olmadığında havadan sudan bir sohbet tutturduk. Güzel bir mekânın önüne arabayı çektiğimizde geldiğimizi anladım. Nur, arabayı park ettikten sonra usulca indik. O esnada kulağımıza ulaşan topuklu tıkırtısından yanımıza gelenin kim olduğunu kestirmek kolay oldu. “Nerede kaldınız, ağaç oldum!” Sitemini hiç beklemeden eden Ayliz’e dönüp ona sıkıca sarıldım. “Sana da merhaba, Ayliz.” “Ay ben çok mu patavatsızım, bu başıma ikinci kez geliyor!” “Nasıl yani?” diye sordum merakla. “Oturmadan dedikodu yok, içeri girene kadar sıkın dişinizi!” Nur ve Ayliz’in de sarılmasının ardından içeri girdik. Deniz kenarındaki masaya geçip hemen siparişlerimizi verdik ve konuşmaya başladık. Önce Ayliz, Savcı Alpay ile olan garip durumunu anlattı. Ardından Nur, dün gece Kale’nin mutfağında yediği haltları aktardı. Bu kız gerçekten inanılmazdı. Ama ona laf söyleyebilecek konumda değildim, benzerini Bahadır’a bizzat uyguladığımdan… En son ben görevde yaşanılanlardan bahsettim. Sanki kendi başlarından geçenler normalmiş de ben uzaylı istilası haberi vermişim gibi davrandıklarını söylememe gerek yoktu sanırım? “Yahu sizin yaşadıklarınız normalde Bahadır’ın beni kucağına alması mı tuhaf?” “Savcının ayağıma yara bandı yapıştırmasını asla normalleştirmiyorum ama en azından ne Alpay ne de Merih bizim için, kadınım, gibi bir ibare kullanmadılar!” Ayliz’in değindiği kısımla tüm kanım çekiliyor gibi hissettim. İçim ürperirken kollarımla kendimi sardım ve sıtmanın geçmesini bekledim. “Rol yapıyorduk…” diye geveledim. “Rol gereği eskort olmuş biri olarak konuşuyorum, hiç normal değil!” Nur elbette o çatallı dilini durdurmadı ilk anda verdi zehri! Boğazımı temizleyip oturduğum yerde dikleştim. “Gayet normal…” “Tulgar Bora ile atışmaları… Aleni bir kıskançlık seziyorum ve bilirsiniz, sezgilerim asla yanılmazlar!” Gözlerimi devirip derin bir nefes aldıktan sonra yeniden sandalyeye yaslandım pes edercesine. “Zalimin eline düşmek, dilinize düşmekten daha az korkutucu.” “Merih’in omzuna oturmamdan bile daha ilginç bir olay. Peki İskender’in kimliğini nasıl bulduğunu biliyor musun?” “Hayır…” Gecenin kalanı bu şekilde kızların beni sıkıştırmasıyla, birbirimizle laf dalaşına girmemizle ve elbette en son ortak paydada buluşmamızla devam etti. Kahve ve tatlının ardından çay faslımız başlamıştı. Masaya demlikle getirilen çayı ikinci kez bitirmek üzereydik. Sanırım üçümüzde çayı seviyorduk. “İyi akşamlar.” Masamıza gelen kumral adamla konuşmamız yarıda kesildi. Nur’u ya da beni alakadar etmediği, Ayliz’in suratından anlaşılıyordu. Gelenin o bahsettiği savcı olduğunu anında anlamıştık. “İyi akşamlar, Savcım?” derken oturduğu sandalyeden kalkma gereği bile duymadı Ayliz. Ah bu kız… “Burada rastlaşmamız ne büyük tesadüf, Ayliz Hanım.” Derken dikkatle Ayliz’i inceliyordu. Bir anda bize döndüğünde Nur yerinden sıçradı. “İyi akşamlar, hanımlar. Ben Alpay,” diyerek önce bana elini uzattı. “Beyza.” Elimi bırakıp hemen Nur’a döndü. “Nur.” “Memnun oldum.” Aynı şekilde tekrarladık onu. “Burada ne işiniz var, Alpay Savcım?” Ayliz’e dönüp kaş göz yaptıysak da elbette onu durduramadık. Bir savcı ile böyle konuşabildiğine inanamıyorduk. “Tesadüf, arkadaşlarımla burada oturuyorduk ki sizi gördüm.” “Tesadüflere pek inanmam.” Ayliz’in sözleriyle Nur kendi tükürüğünde boğuldu bense çaresiz sırtına vurarak ölmesini engellemeye çalıştım. “Öyle mi?” diye sorarken pek keyifli görünüyordu Savcı Alpay. “Kader diyelim öyleyse.” Nur’u kendine getirebilmek için boğmama ramak kalmıştı ki garson imdadımıza yetişti de su getirdi. Suyun kapağını açtığım gibi Nur’un ağzına dayadım ve artık durması için bastırarak içmeye zorladım. “Öldüreceksin kızım, dur!” diye fısıldadı. “Boğulmayacağım varsa da boğarsın!” “Öksürmeyi kes o zaman!” “Elimde mi?” Ayliz’in dumura uğramış surat ifadesi ustalık gerektiren gerçekçi bir gülümseme ile aydınlandı. Bu kız gerçekten dur durak bilmezdi… “Kadere bak sen… Sizi alıkoymayalım savcım, arkadaşlarınıza ayıp olmasın.” “Ayliz’i durdur sen,” diyerek beni dürttü Nur. Nasıl durdurabilirdim ki Allah aşkına? Bir başladı mı durmak bilmezdi ve karşısında kim olursa olsun yine de kendi mizacıyla konuşurdu. “Yeniden memnun oldum hanımlar. Ayliz Hanım…” Ayliz’e dönüp gülümsedi. “Adliyede görüşmek üzere.” “Görüşürüz,” diye ağzının içinde geveledi lafı Ayliz. Savcı Alpay yanımızdan uzaklaşırken hayretle ona döndük. “Kızım sen aklını mı kaçırdın, savcıya posta koymak da nereden çıktı?” “Adamı seni takip etmekle itham ettiğinin farkında mısın?” Hemen Nur’un sözlerini tamamladım. Omuz silkti yalnızca Ayliz. “Yalan mı söyleyeyim, tesadüflere inanmam. Burada denk gelmemiz sizce de şüpheli değil mi? Ayrıca Bahadır’ın duruşmasından beri gıcığım ona!” “Ha, çok şüpheli Ayliz. Adamın işi gücü yok seni mi takip edecek? Bana ruh hastası diyen Merih seni görse ne yapar acaba?” Kendi kendine söylenen Nur’a döndü bakışlarım. “Merih ne alaka şimdi?” Manidar bakışlarımdan rahatsız olduğu duruşunu dikleştirmesinden belliydi. “Yalan mı?” “Ay sizin kendinize itiraf edemediğiniz hoşlandığınız erkeklerden mi konuşacağız tüm akşam?” Bir anda dan diye sordu Ayliz. “Kimlerden?” İlk an çok şaşırdım bu soruyla. “Öncelikle, o heriften hiç hoşlanmıyorum!” Hemen savunmaya girişen Nur, bu masada kaybetti. “Beyza’ya neredeyse kanacaktım ama sen batırdın, Nur.” Dedikten sonra Nur’un çayını doldurdu Ayliz. O esnada sırıtarak Nur’a bakıyordum. “Sana da inanmadım, Beyza.” Elbette beni de affetmedi Ayliz. “Her bu kızla buluştuğumuzda bir ton dayak yemişim gibi hissediyorum.” “Sana katılıyorum…” “Abartmayın, ben gerçekleri konuşmayı ve işime geliyorsa elbette onları çarpıtmayı severim.” İlerleyen saatlerde vedalaştıktan sonra ayrıldık. Yoldan bir taksi çevirdim ve kışlanın adresini verip arkama yaslandım. O sırada Bahadır’dan gelen mesaj dikkatimi çekti ve açtım. “Bir sonraki emir gelmeyecek galiba, kışlada yoksun.” Sırıtırken buldum kendimi. Demek beni aramıştı, acaba neden? “Merak mı ettin, Kızıl?” Cevap çok gecikmedi. “Etmiş olamaz mıyım, Baş Belası?” Ağzım geniş bir açıyla kıvrılmıştı. Gerçekten flörtleşiyor gibi görünüyorduk dışarıdan. Ona cevap yazmadan önce derin bir nefes aldım ve başımı kaldırıp yola baktım. Anında bir panik dalgası vücuduma yayıldı. Bu yoldan kışlaya gidilmediğine emindim! “Bahadır, sakin ol ama sanırım kaçırılıyorum!” Mesajı gönderdikten hemen sonra konum ilettim ve telefonu kapatıp çantama koyduktan sonra taksi şoförüne döndüm. “Abi bu yol doğru mu?” diye sorarken sesimi normalleştirmeye özen gösterdim. “Kestirme yoldan gidiyoruz, abla. Bir sorun yok.” Çok büyük bir sorun vardı. Yolları çok iyi biliyordum ve kesinlikle bu yönden gidilmediğinden emindim. “Tamam, sağ olasın abi.” Dedikten sonra çantamdan telefonumu çıkarttım. Bahadır, bu kadar kısa sürede onlarca kez aramayı nasıl başarmıştı acaba? En son yazdığı mesaj gözüme çarptı. “Kim kimin götünü kurtarıyor ikidir, Baş Belası?” Fırsatçı puşt! Laf sokmak için hiçbir zaman fırsatını kaçırmıyordu ama bir bakıma da haklıydı. İki olacaktı eğer bu sefer de kıçımı kurtarırsa. Bu iş canımı sıktı. Ona borçlu çıkacak olmaktan huzursuzdum. Bu yüzden hemen Nur’a da mesaj attım, konumumla beraber. Tam o sırada telefonuma bilinmeyen bir numaradan arama geldi. Kimin aradığını tahmin etmek zor değildi. “Efendim? “Yeniden görüşecek olmamız seni heyecanlandırıyor mu, Beyza Sena?” İsmimi kullanış şekli damarıma zerk edilen zehir etkisi bıraktı. “Ne istiyorsun, İskender?” Laubali olmasına özen gösterdiğim bir sesle konuştuğumda telefonun karşı tarafındaki adamdan bir kahkaha yükseldi. “Sana bir sözüm vardı. Benim mekânıma ne zaman gelirsen hesap benden olacaktı. Geçen gün hesabı arkadaşların ödemiş, devletimize zeval gelmesin iade yapacağım.” Çenemi öyle bir kuvvetle sıktım ki ağzımdan çıkabilecekleri durdurmanın başka bir yolunu bulamadım. Bu adamı parçalarına ayırsam içim rahat etmezdi. Bir de ağzını yaya yaya, devletimize zeval gelmesin, demiyor muydu? Suratındaki sırıtışı dağıtmak için can atıyordum. Ve biliyordum, bir gün yapacaktım! “İade istemez, hayrını görme!” Yeni bir kahkaha tufanı… “Olmaz, bizde söz namustur.” Daha fazla kendimi tutabileceğimi zannetmiyordum. Tam da düşündüğüm gibi oldu. “Ulan namusuna tükürdüğüm, senin namus kelimesinin anlamından haberin mi var?” Ben adeta çığlık atarak bağırdığım sırada taksinin önüne kıran bir motorla şoför ani fren yaptı ve elimdeki telefon fırlayıp yere düştü. Sarsılmanın etkisiyle dağılan saçlarımı şaşkınlıkla kulağımın arkasına tıkarken motorun sahibi usulca indi. Kendinden emin bir şekilde bize doğru yürüdüğünü gördüğümde nefesim kesildi. Sanırım taksi şoförüyle değil bu adamla kaçırtacaklardı beni. Korkuyla büzüştüğüm sırada ceketimin altındaki tabancayı kavramak aklıma geldi. Nihayet! “Aç kapıyı!” Sesini duyduğum an yaşadığım rahatlama geçen günküne benzerdi. Taksi şoförü hiç oralı olmayınca sinirlenmiş olmalıydı. Yeniden kapının kolunu tutup kendine çekti ve kapı açılmayınca şoförün camına bir tane geçirdi. “Senin ebenin şeyine temmuz ayında mart karı yağdırırım, aç ulan kapıyı!” Bir de sansürlüyordu küfürlerini, inanılmaz bir adamdı! Bahadır’ın gücünden korkan şoför nihayet kapı kilidini açtığında önce düşen telefonu aldım ve ardından taksiden indim. Beni kolumdan tuttuğu gibi dengemi sağlamama bile fırsat bırakmadan arkasına çekti. “Şimdi git o kuyruğunu siktiğim patronuna söyle, kuyruğunu kıstırıp yerine otursun ve beklesin. Beni beklesin!” Beni de kendiyle beraber hareketlendirdi. Hızlı adımlarla motoruna doğru ilerledik. Beklemeksizin başındaki kaskı çıkarttı ve benim kafama taktı. Kilitlediğimiz trafik ya da taksi şoförü umurunda bile değildi o an. Aheste aheste kaskı taktı, benim kafama göre ayarladı ve motora binip beni de yanına çekti. Tek kelime etmeden bir bacağımı motorun üstünden atıp oturdum ve sıkıca beline sarıldım. “Sıkı tutun, Baş Belası.” “Kaskın yok!” Sesim gerçekten endişeli çıktı. “Benim için gerçekten endişeleniyormuşsun, Kara. Gözlerim yaşardı!” Sözlerinden hemen sonra gaza bastı. Zaten trafiği biz kilitlediğimiz için önümüz malum açıktı. Ödümü patlatan bir hızla öne atıldı motor. Az önce yaşanılanlara gerçekten inanamıyordum. Nur, bana ulaşamayınca Merih, Bahadır’a ulaştı. Kulağındaki kulaklıkla yüksek sese rağmen bir şekilde Merih’e durumu bildirdi. Kışlaya gidene kadar tekrar konuşamadık elbette. Motorda konuşmak pek mümkün değildi hele de o böylesine hızlı kullanırken. Ama aralardan kaçıp hızla kışlaya ulaşmamıza yaradı. Kışladan içeri girdikten sonra motorunu park etti ve önce o indi. Ardından bana elini uzattı. Uzattığı eli tereddütsüz tutuşumu göz ardı ederek motordan indim ve kaskı çıkarmak için hamle yaptım. Başaramayacağımı anladığında uzandı ve kasktan beni yakaladı. Ardından aramızda kısa bir mesafe bırakarak kendine yaklaştırdı ve kaskı çözüp nazikçe çıkarttı. “Artık bana borçlusun, Baş Belası.” Ona somurtarak baktım. “Karşılıksız sevap bile işlemez misin sen?” “Cüzi bir miktarda anlaşırız.” Dedikten sonra göz kırptı. “Ne miktarı?” Maalesef ki boş bulunup bu soruyu sormuş bulundum. “Öpücük?”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD