Rüzgarın esintisi kollarımdaki tüyleri ürpertiyordu. Dışarısı yaz mevsimine göre biraz soğuk geliyordu bana. Zaten neden dışarıya çıktığımızı bile bilmiyordum. Babamın birlikte zaman geçirme zırvalığıydı işte Ona göre bu baba-kız günü aramızdaki bağları güçlendiriyordu, ama bu planlarımızdan babamın işleri asla eksik olmuyordu. Bugünde o günlerden biriydi işte. Güya sohbet ediyorduk, ama bir gözü telefonda işlerini hallediyordu. Bir restoranın bahçesinde yemek yiyorduk ve şu an üşüyor gibi hissediyordum, sonunda konuşmaya karar verdim.
"Artık kalksak mı? Zaten konuştuğumuz yok, bari boş yere burada vakit öldürmeyelim. Evde halledebilirsin işini böylece sende."
Babam eliyle bir dakika işareti yaptı. Al işte, yine dinlemiyordu dediklerimi. Tek düşündüğü işti. Bacak bacak üstüne atıp sağ bacağıma beklentiyle sallamaya başladım, sonunda babam bana döndü.
"Evet küçük hanım, ne diyordun söyle bakayım?"
"Beni neden dinlemiyorsun baba, madem işlerin var, neden bu saçma şeyi her ay yapıyoruz?" diye sordum sinirli bir şekilde.
"İnanamıyorum sana Serra, ben o kadar çalışmamın arasında sana zaman ayırmayı çalışıyorum, senin şu dediklerine bak birde. Yazıklar olsun sana, bu dediklerin çok bencilce," diye söylendi. Artık kendimi tutamayarak sesimi yükselttim.
"Benim de anlamadığım bir işte. Bu kadar çok çalışmak zorunda değilsin, hatta istersen hiç çalışmak zorunda kalmazsın. Şirketle bu kadar çok ilgilenince ne oluyor, daha fazla mı para kazanıyorsun? Söylesene ne yapmayı düşünüyorsun bu kadar parayla? Şimdiki durumumuz ile ömür boyu lüks içinde yaşayabiliriz, ama sen hep daha fazlasını istiyorsun. Bu yüzden annemi kaybettin, bu hırsın yüzünden hep ve bu gidişle yakında beni de kaybedeceksin baba!"
Yüzüm sinirden yanmaya başlamıştı, gözlerimden alev fışkırdığını hissedebiliyordum. Babamın kaskatı kesildiğini görünce sakinleşmem gerektiğini fark ettim. Birkaç dakika boyunca sessiz kaldık, babam sessizliği bozdu.
"Kalkalım mı artık? Geç oldu, sen arabanın anahtarını valeye ver, arabayı getirsin. Ben de hesabı halledip geliyorum hemen."
Başımla onaylayarak elimi uzattım, anahtarı verdi ve garsonu çağırdı. Ben restorandan çıktım, valeye anahtarı verdim ve bir süre bekledim. Araba gelince yan tarafa geçtim, babam gelene kadar beklemeyi düşünüyordum. Aynadan saçlarıma baktım ve çok dağıldığını fark ettim. tam saçımı toplamayı düşünürken biri sert bir şekilde bana çarptı. Şoka girmiş bir şekilde çarpan kişiye baktım,benim yaşlarında bir çocuktu. Beni tuttu düşmemi engellemek için. Nefes nefeseydi. Sabit durduğumu görünce kollarını uzaklaştırdı ve koşmaya devam etti. Kimdi bu böyle, çok gerilmiştim. O sırada babam restorandan çıktı.
"Evet artık gidebiliriz, bin arabaya hadi kızım." Ben hala olduğum yerde duruyordu. Babam kaşlarını çatarak konuştu. "Her şey yolunda mı, Serra?"
Tam onu cevap verecekken az önceki çocuk yaşlarında üç kişinin onun gittiği yöne doğru koşarak gittiğini gördüm.
"Gidelim bir an önce baba," diyerek arabaya bindim. Babamda ses çıkarmadan binerek arabayı çalıştırdı. Yol boyunca ikimizde çok sessizdik. Sonunda iki kişi için fazlasıyla büyük olan bunaltıcı villamıza gelmiştik. Hiç konuşmadan çıktım arabadan ve zile bastım.
"Ben arabayı garaja park edip geliyorum," diyerek garaja sürdü arabayı babam. O sırada Melike abla kapıyı açtı. "Hoş geldiniz küçük hanım, buyurun," diyerek önümden çekildi. Gülümseyerek karşılık verdim ve eve girdim. Direkt odama gittim, çok yorgundum. Ayakkabımı çıkarıp elbiseli bir halde kendimi yatağa attım. Başım zonkluyordu. Şu an hiçbir şey düşünmek istemiyordum, bu yüzden gözlerimi kapatıp uyumak için kendime emir verdim.
"Haydi Serra, yarın okulun var, uyuman lazım. Gözlerini kapat ve uyu." Bir süre sonra zihnim boş bir şekilde gözlerimi uykuya kapattım.
Sabah alarm çalmadan önce uyandım, yataktan sürüne sürüne çıktım. Lavabo aynasından kendime bakınca gözlerimin altının karardığını fark ettim. Yüzümü yıkadım, okul formamı giydim ve aşağıya indim. Babam her zamanki gibi kahvaltısına erkenden bitirip çıkmıştı.
"Günaydın küçük hanım, kahvaltıya geç hadi," diye seslendi Melek abla.
"Hayır Melek abla, aç değilim. Ben okula gidiyorum." Melek abla yanıma geldi. "Kendine böyle zarar veriyorsun kızım, yapma böyle lütfen."
"Hayır, gerçekten iyiyim. Boşversene ben çıkıyorum şimdi, görüşürüz," diyerek yanağından öptüm ve koşarak çıktım evden.
Kapıda şoförüm Adem abi bekliyordu. Ona selam verip arabaya bindim. Telefonumdan şarkı açtım ve yol boyunca dinledim. Sonunda gelmiştim okula. Yine olaylı bir gün beni bekliyordu büyük bir ihtimalle. Arabanın kapısını açtım.
"Görüşürüz Adem abi," diyerek arabadan indim ve okula girdim. Hiç oyalanmadan kantine girdim, bir çay alarak sınıfa girdim. İşte yine geliyordu. Cansel tam yanımda durdu.
"Hoş geldin. Bizde gözümüz kapılarda seni bekliyorduk. Oyuncağımız gelmeyince bir an üzüldük, ne yalan söyleyeyim."
"Bak gerizekalı, sabrımı zorlama artık. Sessiz olmam bir şey yapamayacağım anlamına gelmez. Her gün gelip boş konuşmalarını dinleyemem senin. Yeter artık, uzak dur benden," diye söyledim sert bir tonda. Sinirlerim geriliyordu iyice, tam sırama gidecekken kolumdan tuttu.
"Sabrını zorlarsam nolur, burası benim babamın okulu, her istediğimi yaparım, kimle istersem onunla uğraşırım," diye bağırdı. Kimle istersem onunla uğraşırım derken sınıfa tehditkar bir bakış attı.
"Baban, benim babamdan aldığı bağışlarla ne yapıyor peki? Senin baban burada bizim sayemizde para kazanıyor, sen bizim sayemizde burada bize artistlik yapabiliyorsun. Haddini bil, şimdi çekil yolumdan!"
"Asıl sen haddini bil, biraz da annenden bahsetsene, neden onu kaybettiğinizden? Bu para hevesinizden, değil mi?"
Annemle ilgili konuşamazdı. Ne yaptığımı düşünmeden saçından tuttum ve duvara yapıştırdım. "Seni gebertirim, bir daha annemi konuya katarsan senin için kötü olur. Öldürürüm seni kızım!" Her kelimede daha çok yapışıyordum saçına. Gözleri dehşetle açılmış, acıyla bana bakıyordu. Konuşmaya devam ettim.
"Şimdi özür dile, yoksa saçını kökünden kopartırım," diye bağırdım. Başını olumsuz şekilde sallayınca daha çok çektim saçını.
"Ahh, özür dilerim, Yeter bırak artık beni, lütfen," diye bağırdı. Zafer kazanmış bir edayla gülümsedim ve saçını bıraktım. Ben bırakınca o da ağlayarak çıktı, bende sırama oturdum.
On dakika sonra hoca geldi, derse başladık. Ders tarihti. Gözüm kol saatimdeydi. Biraz süre geçtikten sonra kapı çaldı. Gelen müdürdü, Cansel'de yanındaydı. Bende nezaman gelecekler diyordum. İşte eğlence başlıyordu.
"Hocam ben Serra Ulaş'ı almaya geldim," derken bende ayağa kalkıp çantamı aldım.
"Geç kaldınız müdürüm, bende diyordum Cansel neden hâlâ yetiştirmedi diye."
"Odama Serra! Bu konuyu orada konuşacağız," diyerek sınıftan çıktı. Cansel'de pis pis bakarak babasının peşine takıldı. Sınıfa göz attığımda beni süzdüklerini gördüm. Bende sınıftan çıktım ve müdürün odasına gittim. Müdür sert bir ifadeyle bana bakıyordu, o söze girmeden ben konuşmaya başladım.
"Lütfen babamı arayın. Bu okulda bir saniye bile geçirmek istemiyorum artık. Konuşmalarınızı da takmayacağım. Şimdi babamı arayın, siz aramayacaksanız ben arayacağım."
Böyle diyince Cihan hocanın yüz ifadesi bir anda yumuşadı. "Bu konuyu aramızda halledebilirsin kızım. Okuldan gitmekte ne demek, hiç olur mu öyle şey?"
Niyetini bilmiyordum sanki adamın. Yine bağış almaya çalışacaktı bu olay sayesinde. Babamda hazırdı zaten bunlara, ama bu sefer buna izin vermeyecektim.
"Madem siz aramıyorsunuz kaydımı aldırmak için, ben ararım o halde," diyerek odadan çıktım hızlıca. Babamı aradım, açmıyordu. Tekrar tekrar arayınca sonunda açtı.
"Birinci de açmıyorsam neden defalarca arıyorsun Serra, demek ki işim var."
"Senin ne zaman işin yok ki baba? Defalarca arıyorsam demek ki önemli birşey var. Beni gel bu okuldan al artık, hayır deme baba, bıktım artık."
Babam derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Yine olay çıktı değil mi? Merak etme sen,dersine gir, biz Cihan hocayla hallederiz bu sorunu aramızda."
Sinirle bağırmaya başladım. "Para vererek mi halledeceksin? Peki benim mutsuz olduğumun farkında mısın baba? Hayır, halletme! Bitti bu kadar sabrettiğim bu insanlara. Şimdi gelip alıyor musun, yoksa kendi işimi kendim mi halledeyim?"
Babam bir süre ses çıkarmadı, bir an telefonu kapattı sandım. Tam o esnada konuştu. "Pekâlâ, geliyorum. Kaydını başka bir okula alırız artık. Beni bekle, yirmi dakikaya orada olacağım," diyerek telefonu yüzüme kapattı.
O gelene kadar kapının önünde gezinip durdum. Sonunda gelmişti. Yanıma gelince kol saatine bakarak konuşmaya başladı. "Acelem var, toplantıya yetişmeliyim. Bir an önce halledelim şunu, gel bakalım başımın tatlı belası," diyerek müdürün odasına doğru yürüdü. Ses çıkarmadan yürüdüm. Birlikte odaya girdik. Cansel bana bakıyordu dik dik, hiç o yöne bakmadan babamın lafa başlamasını dinledim.
"Nasılsınız Cihan hocam?" diye başladı konuşmaya. Bir an önce gitmek istiyordum buradan. Cihan hoca, babam ve Cansel'e bakarak konuştu. "Bu iki kız dışarıda beklesin, biz öyle konuşalım Ayhan bey," dedi. Cansel ve ben sessiz bir şekilde odadan çıktık. Tam o esnada teneffüs zili çaldı, öğrenciler tek tek önümüzden geçiyordu.
"Sonunda bir ezikten daha kurtuluyor okul benim sayemde," dedi Cansel. Hışımla ona döndüm.
"Yediğin dayak yetmediyse açıkça söylemen de yeterli, zevkle kaldığım işe devam ederim ben," diyerek ona doğru yürüdüm, sinsi sinsi güldü.
"Bir halt yapamazsın bana, az öncekinin cezasına okuldan atılarak ödüyorsun, bu yüzden ben değil sen kaybettin." Bu kız dayak istiyordu, kendimi zor tuttum.
"Aksine, baban yine bağış adı altında para alacaktı gitmemem için. Ha şunu düzeltelim, bu okuldan atılmadım. Ben okulumu değiştiriyorum, beyinsiz misin bunu anlamayacak kadar?"
"Beyinsiz sensin asıl, hadsiz!" Artık çileden çıkmıştım, kolundan tutup duvara doğru ittim. Bu sefer bana gülerek bakıyordu, anlaşılan biraz canının yanması gerekiyordu. Tırnaklarımı koluna geçirdim, en azından artık az önceki gibi sırıtamıyordu.
"Bak kızım, sabrımı zorlama. İçimde sakladığım canavarı senin yüzünden çıkartmayayım. Eğer o canavar çıkarsa canın çok yanar, o yüzden daha fazla şansını zorlama!"
Zoraki bir şekilde gülümseyerek cevap verdi. "O canavar neden oluştu içinde, söylesene, bunun annenle bir alakası olabilir mi?"
Bu hatayı bir kere daha yapmaya hakkı yoktu, geriye çekildim bir adım. Zafer kazanmış bir eda ile bana gülümsüyordu, sert bir ifadeyle ona bakarak olanca gücümle yüzüne bir tokat attım. Bir an düşecek gibi oldu, duvardan destek aldı, o sırada arkamızdan ses yükseldi.
"İkinizde durun artık, okulu birbirine katmaktan başka bir şey yaptığınız yok, niyetiniz sizin sizin?"
Arkamı döndüğümde Cihan hoca ile babam bize bakıyordu. Gerçi tüm okul buradaydı desem daha doğru olurdu. Cihan hoca sert bir tavır takınıyordu. Bize doğru bir adım attı, duruşumu değiştirmedim. Cansel yine her zamanki gibi masum ayağına yatacaktı.
"Bana, bu kız bana..."
"Yeter Cansel, biz az önce tüm olanlara şahit olduk. Senin Serra'nın annesi hakkında dediklerini, Serra'nın beni paragöz olarak anlatmasını, yani anlayacağın her şeyi duyduk biz. Size artık iyi bir ders verilmeli, biz de babanla konuşuyorduk Serra!"
Babam Cihan hocanın yanına gelerek onu durdurdu, "İzniniz olursa müjdeyi ben vereyim hocam."
"Tabii Ayhan bey, buyurun lütfen," dedi Cihan hoca. Babam bir bana, bir Cansel yılanına bakarak konuşmayı sürdürdü.
"İkinizde güzel bir cezayı hak ediyorsunuz, müdürle bu konuyu konuştuk. Az önce emin değildim, ama bu manzaradan sonra, bende artık emin oldum. Sizin bu okulda sorun çıkarmaya hakkınız yok. Ama şu da var, sizi birbirinizden ayırmak ikinize de ödül olur. Bu yüzden ikinizin de kaydını devlet lisesine alacağız, bu sayede devlet lisesinde hiç kimsenin size. dayanamayacağını görmüş olursunuz."
"Ne!"
"Ne!"