KAYBETMEK -SIRLAR

1631 Words
Geçmiş gelecek şimdi ile çatıştığında zaman içinde zaman yaşanır. Yığılıp kalan genç kızı tutan Aram’dı. Dijvar Ağa oğluna işaret verdiğinde kızı kucakladığı gibi dışarı çıkaran ve arabanın arka koltuğuna dikkatlice oturtan adam sıkkın bir soluk bıraktı. Baran Ağa “Bu olmadı Dijvar. Kız bizim kızımız. Kimle evleneceğine biz karar veririz” dediği an Ciwan sessizliği bozdu. “Kız benim kızım. Anası hakaret ettiğiniz Helen. Babası da kukla gibi elinizde oynatmaya çalıştığınız Ciwan. Ben onun sözünü Almanya’ya gitmeden evvel Dijvar ağa ile görüştüm. Aram ile gıyabında söz takıldı. Konu da burada kapandı.” Firaz Ağa oğluna bakıp bir çöpe tükürür gibi tükürdüğünde “Yazıklar olsun. Töre nedir büyük kime denir unuttun mu da kendi başına söz verip yüzük takıyorsun. Üstelik senin kızın namussuzluk etti. Elin herifi ile kaçmaya çalıştı. Kuzeni Dilşad yakaladı. Cezası ya ölüm ya da bizim karar verdiğimiz biriyle evlenmektir. Ötesi kabul edilemez.” Dediğinde Dijvar Ağa “Torunun yalan söylüyor Firaz Ağa. Aram, Dilşah konaktan çıkıp alana gelene hatta Dilşad yanına gelene kadar uzaktan izledi. Adam falan yoktu. İftira atacak kadar nefret mi ettiniz bacak kadar kızdan. Yazıktır. Günahtır. Bu saatten sonra ben bu kızı size ezdirmem” dediğinde Dilşad ile babası Baran birbirine baktı. Firaz Ağa “Bire deyyüs sen kimi kimden korur kime yalancı dersin. Kancık bir köpek için benimle hem de hanemde nasıl böyle laflar edersin?” dediği an kaşları çatılan Dijvar Ağa ellerini arkasında birleştirdi ve avucundaki tesbihi sıktı. “Büyüğümsün, sana kötü laf etmek istemem ama sınırlarını aşma Firaz Ağa. Ben senin kuyruk acını bilirim de sen benim daha kim olduğumu öğrenemedin anlayamadın büyük ihtimalle. Kötü yüzümü kimse görmez istemez. Dilşah artık benim gelinim. Hanemin kızı. Serçiyan erkeklerinden babası da dahil biri onun canını yakar, iftira atar, hakkında kötü konuşur, zarar vermeye çalışır işte o zaman Fırat nehrini kana boyarım. Serçiyan sülalesi selam vereninden alanına, kanı karışmış kırk kat uzak akrabasına kadar Fırat’ın dibinde çürür gider. Bu da son sözümdür.” Adem ile Berzan babalarını takip ederken “Benden elinizi eteğinizi çekin. Uzak durun” diyen Ciwan Ağa da peşlerinden çıktı. Dilşah’ın baygın olarak konulduğu arabaya geçen iki yaşlı adama Adem eşlik etti. Kapı kapandığında diğerleri öbür arabaya geçti ve direkt olarak Ciwan’ın konağına gidildi. Yol boyu konuşan yaşlı adamları dinleyen Adem kaşlarını kaldırmış istemsiz bir şaşkınlıkla tepkiler veriyordu. Bilmediği neler de vardı öyle. Konğa geldiklerinde bu defa Adem genç kızı kucağına aldığı gibi odasına çıkardı. Daha sonra da büyük salonda erkekler konuşmaya devam etti. Dila ve Evin Dilşah’ın odasında uyanmasını bekliyorlardı. Saatler geçerken Dilşah uyandı. Gözlerini araladığında başı ağrısa da nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Odasındaydı. Ona yabancı olan artık asla ama asla ait olmadığı dört duvar. Dila korka korka biraz da anne edasıyla kızarak “Sen aklını mı kaçırdın ben kızım? Kaçmak ne? Baban delirdi. Ay dedenlerin kulağına gittiyse işler daha da karışır.” Derken sırtını yatağın başlığına yaslayan kız eli yanağına giderken iç çekti. Konağın bahçesinde olanlar aklına geldikçe gözleri doluyordu. Bünyesine bu kadar nefret çoktu ama en büyüğü onu yetim bırakan babasıydı. Tek kelime etmemişti. Annesine söylenen onca lafa gıkını çıkarmamıştı. Kafasında oluşan profil canını çok yakıyordu. Dilşah durgun ve kızgın bir tonla “Onlar benim hiçbir şeyim değil. Bana iftira attılar. Vurdular. Zorla bilmediğim bir yerde bilmediğim bir adamla evlendirmek istediler. Annem hakkında o kadar iğrenç konuştular ki midem bulandı ama babam tek kelime etmedi. Kaçmayıp ne yapacaktım Dila Abla sen söyle. Üstelik alandan ses çıkarmadan çıkmam için Evin ve seninle tehdit ettiler beni. Bir de annemin mezarını dağıtmakla. Ölmüş kadına hala huzur vermiyorlar. Ya bir de benden neden bu kadar nefret ediyorlar annem ölmüş gitmiş ondan ne istiyorlar anlamış değilim.” Derken yüzünü sıvazladı. Dila iç çekip “Kızım onlar istemedi mi istemez. Yani baban anneni onlara bir baş kaldırı olarak getirdi. Sevdi elbette sevmedi diyemem haddim değil ama dedenler bunu hiç affetmedi.” Dediğinde bakışlarını kaçırdı. Dilşah, ciğerine hava yetmez gibi eli boğazına gitti. “Boğuluyorum. Nefes alamıyorum. Burası artık bana mezardan farksız. Bir de senin haberin yok ama Dijvar Amcalar geldi. Babam yerine o korudu beni ve bil bakalım ne dedi?” Dila gözlerini büyüttü. Evin bile şaşırmıştı. “Ne dedi Dilşah yüreğime indirme kızım.” “Ne diyecek Dilşah benim gelinim. Konağımın kızı. Biz babası ile Aram’la Dilşah arasında söz taktık kimse ona bir şey diyemez. Düşün bunları söyledi. Aram inkâr etmedi. Babam her zamanki gibi sustu.” Sertçe yutkunan Dila “Bu işe Dijvar Ağa el attıysa dediği doğrudur kızım.” Değince ayağa kalkan genç kız sinirle soludu. “Ne demek doğru Dila Abla? Ben kimse ile evlenmek istemiyorum. Hayatım var benim hayallerim ideallerim elimde çalışacağım bir işim. Ben o kadar okulu Almanya’dan Mardin’e gelip bir ağa oğlu ile evlenmek için okumadım. Asla kabul etmem. Gerekirse beni zorla tutuyorlar diye jandarmaya giderim ama yine de kabul etmem. Edemem.” Dila ayaklandı. Kızın gözlerine bakarken “Kız yoksa sevdiğin mi var?” dediğinde göz deviren Dilşah “Abla delirme ne sevgilisi ya? Kimse yoktu ve olmayacak da. Ben babamın halini gördükten sonra bir erkeğin kadını saf ve katıksız aşkla sevebileceğine inanmıyorum.” Dedi. Karwan koşarak odaya gelip “Ana Dijvar Amcalar yemeğe kalacakmış babam hazırlık etsin dedi. Bir de ablamı sordu.” Değince Dilşah kimseyi dinlemeden odadan çıktı ve büyük salona indi. Kapıya vurmadan içeri girdiğinde gözler ona döndü. Berzan, Adem ve Aram bir sedirde Ciwan ile Dijvar Ağa ise diğer sedirde oturuyor ve konuşuyordu. Kızın gelişi ile sustular. Adem “Dilşah, bacım nasılsın? Daha iyi misin?” “İyiyim abi. Çok iyiyim hem de. Düzenim olan memlekete gitmek istedim alandan tehditle alındım. İftiraya uğradım. Şiddete maruz kaldım ki bu sadece fiziksel değil psikolojik ruhsal ve duygusal anlam da içimden geçtiler. Anneme ağza alınmayacak laf ettiler. Babacım tek kelime edemedi. Beni savunamadı ama hızır gibi yetişen Dijvar amc- ya da dur ben en iyisi Dijvar baba diyeyim çünkü sonuç itibari ile geliniyim ayıp olur. O savundu ve kurtardı beni. Bayıldım falan işte. Sence tüm bunlara rağmen nasılım?” Berzan “Kız durumu öyle bir özetledi ki sende şurada yanlışsın demeye yüzüm yok” derken öksürür gibi yapıp konuşmasını kamufle etti. Ciwan Ağa ise “Dilşah, haddini ve terbiyeni aşan sözlerini kes ve dışarı çık. Seninle sonra görüşeceğim.” Dedi. Kaşlarını kaldıran kız çok fazla şaşırmış gibi yapmacık bir tepki verdi. “Hadsiz ve terbiyesiz de oldum iyi mi? Demek sonra konuşacaksın. Vay be. Demek ki sonunda BENİMLE YANİ ÖZ KIZINLA KONUŞMA GEREĞİ DUYUYORSUN. Bu da bir gelişme. Hadi baba konuşalım dinliyorum. Sakın bana insanlar var deme sonuçta onlar benim yeni ailem. Biri kocam ikisi kaynım biri de kayınpederim. Bak hiç yabancı yok.” Ciwan Ağa hiddetle ayağa kalktığı an diğerleri de kalktı. Dilşah hiç kıpırdamadan durdu. “Terbiyesiz. Hadsiz. Kendini bilmez. Defol odana. Sesini duymak yüzünü görmek istemiyorum. Ben diyene kadar odadan çıkmak yok.” Gür sesi konağa dağılırken Aram’ın kaşları çatıldı. Genç kız ile ilgili en büyük gözleri dik başlı oluşuydu. Aslında çok ama çok mantıklı konuşuyordu ama dili sivri olduğu coğrafya ise pek mantıkla işlemiyordu. “Odaya hapis. Bu da oldu liste tamamlandı herhalde Ciwan Serçiyan. Başka var mı? Söyle içinde kalmasın. Sen sadece benim değil rahmetli annemin de yüzünü görmemiş sesini duymamıştın yıllarca. Alışıksın. Sevmediğin bir kadını yıllarca kendine bağladın. Sırf ailene hırsın baş kaldırın için kullandın. Kadının çocuğu öldü. Sonuç? Hiç. Ama dur sonuç şu biz Almanya’ya sürüldük. Sadece ikimizdik. Annem hem anne hem baba olurken bu kadar terbiye verebildi. Baba terbiyesi vermeyenler utansın. Tabi onun burada terbiye vermesi gereken başka çocukları vardı doğru.” Ciwan Ağa içinden binlerce kez “Sus kızım. Allah aşkına sus” diye yalvarsa da gözlerinden ateş çıka çıka dibine kadar girdi ve elini kaldırdı. O an Aram araya girdiği gibi tokadın kendi yüzüne inmesine izin verdi. Dilşah ise gözlerini kapamış gelecek darbeyi beklemişti göz kapakları açıldığında gördüğü manzara soluğunu kesti. Aram ise “Yapma amca. Haklı. Kızını en iyi sen tanırsın. Bu hali tavrı neden sen bilirsin. Yaşadıkları ortada. Yaşatılan da ortada. O zaman ona neden kızıyorsun ki. Ayrıca bunu bir daha yapma. Eğer benim parmağıma bu yüzüğü taktıysan ona dokunma.” Dediğinde Adem ile Berzan yaşlı adamı geri çekip sedire oturttu. Dilşah Aram’ın arkasından çıkıp gözlerini babasına diktiğinde başını sağa sola salladı. “Annemin bedeni titredi toprak altında. Yazık. Ben yıllarca yanlış adama baba değip yolunu gözlemiş gönlümde büyütüp uğruna can vermeyi göze almışım. Annem yanlış adam için kanser olup ölmüş. Benim için koca bir yanlıştan öte değilsin baba.” Bir adım daha yanaştığında Adem “Kızım git şimdi. Sakinleşsin konuşursunuz. İkiniz de çok sinirlisiniz.” Dese de az önceki haline nazaran sakin ve ruhsuz duran Dilşah “Ben sinirli değilim abi. Hem de hiç. Yaşadığım şey hayal kırıklığı. Bir kız evladın babasını diri diri gömmesinin verdiği o ağırlık var üzerimde sadece.” Karşılığını verdi. Ardından babasına dönüp “Bu evlilik olmayacak. Ben yirmi beş yaşında genç bir kızım. Yasalar önünde bana hiçbir şeyi dayatamazsın. Gerekirse jandarmaya polise giderim bir şekilde Almanya’ya geri dönerim. Senin için zaten yoktum yine yok hükmünde olurum. Soran olursa Dilşah öldü bende üzerine toprak attım dersin geçersin.” Deyip arkasını döndü. Birkaç adım sonra durdu ve omuzunun üzerinden geri bakıp “Gittiğimde yapacağım ilk iş annemin ve ikizimin naaşını buradan alacağım. Biz bizi istemeyenlerin toprağında yatacak değiliz. Şimdi ister söz ister döv ister odalara kapa. Yavru kediyi bile sıkıştırırsan saldıracağı ilk kişi sen olursun. Dijvar Amca bu rezalet için özür dilerim. Bana sahip çıktın babalık ettin korudun kolladın Allah razı olsun. Hakkın oldu üzerimde helal et. Hayırlı günler size” dedi ve odadan çıktı. Dilşah, Mardin’e geldiğinden bu yana keskin kenarları olan sınırlara sarılmıştı. Uysallık ya da korkaklığın nasıl bir duruma düşürdüğünü de görmüştü. Babası ise o gittiğinde omuzlarını sarsa sarsa ağlamaya başlamıştı. Dijvar omuzuna elini koyup “Seni anlayacaktır. Şimdi çok toy, sinirli, kaybı tazeyken yaşadıklarına bak. Ona da hak vermek lazım. Bilse böyle yapmazdı.” Dese de titreyen elleriyle cebinden mendilini çıkarıp gözlerini silerken “Onu her geçen gün biraz daha kaybediyorum.” Dedi. Belki de çoktan kaybetmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD