İkinci Bölüm -Hazır mısın?-

3496 Words
Alarmım bütün iticiliği ile çalarken dünden kalma sinirimle yumruğumu geçirdim. Yere düşüp parçalara ayırırken pikeden kurtulup yataktan kalktım ve kırılan saatime bakmaya başladım. "Daha yeni almıştım bunu." dedim gözümü ovuşturarak. Uykum ağır olduğu için beni uyandırabilen tek şeydi zar zar öten alarmlı saatler. Kısa bir duşun ardından hemen üstümü giyindim, saçlarımı her zaman ki gibi maşalayıp at kuyruğu topladım. Dün gecenin verdiği yorgunluk yüzüme vurduğu için kapatıcıyı boca ettim ve gözlüğümü kafama taktım. Telefonumu cebime sokup valizimle beraber aşağıya indim. Çizmelerimi geçirirken yerde duran bıçağımı fark edip aldım ve valize attım. Derin bir nefes alarak her şeyin iyi geçmesini diledim ve evden çıktım. Hasan amcanın gönderdiği araba çoktan gelmiş, beni bekliyordu. Hava alanının oraya geldiğimizde sanırım herkes beni bekliyordu. Ege bile erken gelmişti. Hasan amcaya sarılıp gözlüğümü gözüme geçirdim. “Fazla uyumadın herhalde,” dedi Hasan amca. “Birileri sağ olsun uyutmadı,” dedim Ege’ye bakarak. Beni umursamayarak içeri girdiğinde gözlerimi devirerek arkasından ilerlemeye başladım. Güvenlikten geçmeyerek hızlıca piste doğru ilerliyorduk. Piste geldiğimizde Hasan amca klasik konuşmasını yapmaya başladı. “Her şey hazır bir şekilde sizi bekliyor. Bir ihtiyacınız olduğunda orada görevlendirdiğim elemana söyleyin yeter. Dediğim gibi birbirinizi öldürmeden gelin. Sizi sağlam istiyorum. Hiçbir şey çaktırmayın ve aşık olmayın.” dedi yine her kelimesini bastırarak. Aşık olmayın kısmına neden bu kadar taktığını anlamıyordum. Bunca yıl bunu başaramayan kişiydi zaten o. Benim açımdan da artık bir sıkıntı (!) yoktu. O kuralda pek sorun çıkacağını sanmıyordum. Onu onaylayıp uçağa doğru ilerlemeye başladık. İkimizde konuşmuyorduk. Ben onunla gerçekten konuşmak istemediğim için konuşmuyordum oda uçak korkusu olduğu için panikten konuşmuyordu herhalde. Yükseklik korkusunun olması onu gerçekten havalı yapmıyordu. Uçağa girdiğimizde koltuklarımızı bulup oturduk. Ege haplarını çıkarmış teker teker ağzına atıyordu. Ona aldırmadan camdan dışarıya bakmaya başladım. Hostesin anonsuyla kemerleri bağladık ve uçak hafif sarsıntıyla hareket etmeye başladı. Uçak yükselmeye başlarken tam o esnada kolumu sıkan Ege'ye döndüm. Gözlerini kapatmış derin derin nefes alıyordu. İlk başta abarttığını düşünüp, şaka yapıyor sandım ama ciddi ciddi korkuyordu. Uçak hava da düz hale geldiğinde istemsizce gülerek yüzüne bakıyordum. Egolu tavrının ardından kıpkırmızı bir surat görmek gerçekten komikti çünkü. Sırıttığımı görünce toparlandı ve elini kolumdan çekip cebinden müzik çalarını çıkartarak kendini benden soyutlamaya başladı. Aradan geçen yarım saatten sonra tam uyuyacakken bir anda uçak sallanmaya başladı. Ne olduğunu anlamak için gözlerimi açtığımda tekrar bir sarsıntı oldu. Uçak türbülansa girmişti ve ben Ege’ye hiç bir şeklide bakmak istemiyordum. Zoraki kafamı çevirdiğimde rengi bembeyaz olmuş yeşil gözleri irileşmiş şekilde bana bakıyordu. Sarsıntıyı umursamadan ve ne yapacağımı bilmeden onu sakinleştirmeye çalışıyordum. “Tamam, sakin ol birazdan bitecek derin derin nefes al.” dedim. Beni duymuyor gibiydi ve git gide kötüleşiyordu. Dayanamayıp kafasını omzuma yasladım ve kıvırcık saçlarını okşamaya başladım. Hızlı hızlı alıp verdiği nefesini boynumda hissediyordum ve bu garip hissettiriyordu. “Tamam bitti. Derin derin nefes almaya devam et ve başka bir şey düşün. Seni mutlu eden herhangi şeyi.” dedim saçmalayarak. Gitgide sakinleştiğini boynuma vuran nefesinden anlıyordum. Her ne kadar bana kötü davransa da ben o değildim. O, ben yere düşsem haykıra haykıra gülecek kişiydi. Bense, o yere düştüğünde bir saniye bile düşünmeden elimi uzatacak kişi... Yaklaşık 10 dakika sonra türbülanstan çıkmıştık. Hala başı omzumdaydı. Kokusunu özlemiştim. Sert ve nefes kesici. Tam bir Ege Solmaz. Yavaşça başını kaldırdığında yakın olan yüzlerimizi birbirimizden ayırmadan gözlerimize bakmaya başladık ve ben onun ilk defa ağladığını gördüm... Uçaktan indiğimizden beri konuşmuyorduk. İkimizde pencereden dışarıyı izliyorduk ama ister istemez bir gözümde ondaydı. İyi miydi acaba? Kendine gel Ecem sanki başına bir şey gelse merak edecek seni. Silkelenip tekrar gözümü yola çevirdim. Büyük bir kapının üstünde 'ÖZTÜRKLER SİTESİ' yazan inanılmaz derece de büyük olan sitenin içine girdik. Mükemmel denilecek villalar, tenis kortları, yürüyüş alanları her şey vardı burada. Araba yavaşladığında bizim evimizin önüne geldiğimizi anladım. Evin diğer evlerden hiçbir farkı yoktu. Arabadan inip temiz havayı içime çektim. İzmir'e birkaç kere gelmiştim. Buranın havası her yerden farklıydı. Her daim sıcak, her daim güzel. Yan evden bizim yaşlarımızda bir çocuk çıktığında Hasan amcanın bizim için görevlendirdiği eleman olduğunu anladım. “Efendim hoş geldiniz yolculuk nasıl geçti?” dedi sevecen şekilde. “İyi sayılır.” dedim sırıtarak. “Buyurun eve geçelim.” dediğinde başımızla onaylayıp eve doğru ilerledik. İçeri girdiğimizde hayranlıkla etrafa bakıyordum çünkü burası tam benlikti. Kahverengi deri koltukları, duvarda krem tonlarında bir boya ve muhteşem büyüklükte salonu vardı. Her şey gayet ferahtı. “Efendim evi beğendiniz mi?” dedi eleman. “Bayıldım.” “Bir şeye ihtiyacınız olursa yan binadayım haber verirsiniz.” deyip evden çıktı. Sonunda Egeyle yaşayacağımız aşk dolu (!) günler geçireceğimiz eve gelmiştik. Ya uçak sarstığı için yada ağladığını görmemin verdiği utanç yüzünden hala konuşmuyordu. Eh... Bende Ege Solmaz olsam utanırım. Daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladım. “Odalara çıkıp yerleşelim istersen.” dedim. Başını sallayarak merdivenleri çıkmaya başladı. Lafımı dinlemesinin verdiği şoktan çıkıp arkasından yürümeye başladım ve Ege'nin karşısındaki odaya girdim. Harikaydı. Çift kişilik bir yatak ki bu benim için önemli fazla dağınık yatıyorum, koca bir dolap ve çalışma masası vardı. Valizimi yatağın üstüne koyup dolabımı açtım. Hah tahmin ettiğim gibi. Dolapta gizli bir bölüm vardı. Bütün cephaneliği koymamız için ki zaten yarısı doluydu. Bütün valizi boşaltıp silahlarımı yerleştirdim ve kendimi yatağa attım. İnanılmaz yorgundum ve azıcık uyku çok iyi gelirdi ama karnımın guruldaması buna izin vermiyordu. Üstümü değişip aşağıya indim ve mutfağa geçtim. Dolabı açtığımda bomboş bir manzarayla karşılaştım.”Yemek işini halletseydin ya eleman” diye mırıldanıp tekrar yukarı çıktım ve Ege’nin odasına doğru yürüdüm. Kapıyı tıkladım ama ses veren olmadı. Yavaşça içeri girdiğimde kimse yoktu. Kapıyı kapatıp odayı incelemeye başladım. Burası da aynı benim odam gibiydi. Sadece bir duvarı siyaha boyanmıştı ve odayı karartmaya yetmişti. Banyo kapısının açılış sesiyle arkamı döndüm. Altında havlu olan saçlarının ucundan damlayan sular kaslarına doğru akan bir Ege karşımdaydı. Kesinlikle 2 yılda fazla yapılı bir vücuda sahip olmuştu. “Ecem bu kadar belli etme ne olur seninle yatamam görevdeyiz.” dedi sırıtarak. Buyrun işte geri gelmişti. “Açlıktan geberiyorum dolapta da bir şey yok ne yemek istersin diye sormaya geldim de keşke gelmeseymişim.” dedim bir hışımla. Birden üstüme doğru yürümeye başladığında hemen hareketlenip geri geri adımlar atmaya başladım. O adım attıkça ben geri geri geliyordum. Sonunda çalışma masasının oraya çarptım ve oda bana. Gözlerine bakma. Tam gözlerinin içine bakıyor, kendimi yeşillerine hapsediyordum. Yine yapıyordu ve ben her zamanki gibi tepkisiz kalıyordum. Kendini dizginle, çık şu lanet etkiden. İki elini masaya dayayarak yüzüme doğru nefesini verdi. “Senin şu asi hallerin yok mu kendimden geçiyorum.” dedi mümkünmüş gibi daha da yaklaşarak. “Çok yazık sana.” dedim zorla konuşarak. Boğazımdaki yumruyu yok etmek adına hafifçe öksürdüm. Sırıtıp benden ayrıldı ve bende o anı fırsat bilip odadan fırladım. Aşağı kata doğru koşarken salonun ortasında durdum ve derin bir nefes aldım. Sakinleşmeye çalıştıkça daha da geriliyordum. Daha ilk günümüzden başlamıştık. Yani bize yakışanı yapmıştık. Azda olsa kendime gelince yan binada oturan elemanın yanına gittim ve kapıyı çaldım. “Bir şey mi oldu efendim?” dedi aceleyle. Efendim lafına alışık değildim ki ben. “Yiyecek hiç bir şey yok ayarlayabilir misin?” dedim bir çırpıda. Kafasını sallayıp içeri girdiğinde ben de eve geçtim. Ege çoktan koltuğa yayılmış televizyon izliyordu. Bende sessizce yandaki tekli koltuğa kuruldum. “Yemeği hallettin mi?” dedi gözlerini televizyondan ayırmadan. “Söyledim bir şeyler getirecek.” Boş boş ekrana bakarken 10 dakika sonra kapı çalmıştı. Eleman elinde 2 kutu pizzayla kapıda duruyordu. Elinden alıp onu da davet ettim ama tok olduğunu söyledi ve poşetleri verip gitti. Mutfağa geçip pizzaları tabağa koydum. İçeceği koltuğumun altına alıp bardakları ve tabakları tepsiye dizip içeri geçtim. Masaya koyup onu çağırmadan yemeğe koyuldum. Tip tip bana bakıp yanımdaki sandalyeyi çekti ve yanıma kuruldu. İkimizde yemeğe yumulduğumuzdan konuşmuyorduk ki kesinlikle hoşuma gidiyordu. Derken “Ecem,” diye bir ses geldi. Kesinlikle şom ağızlıyım. “Efendim?” dedim yüzüne bakmadan. “2 yıl önce bana çok mu kızmıştın?” dediğinde şaşkınca ona döndüm. Nereden çıkmıştı bu şimdi? Ben unutmaya çalıştıkça inadına yapıyormuş gibi hatırlatıyordu. Cevap vermediğimi görünce tekrar sordu. “Ecem bir şey sordum.” dedi düz bir sesle. “Ne diye açıyorsun ki konuyu geçti gitti,. dedim kestirip. “Merak ediyorum işte,” dedi ısrar ederek. Elimdeki pizza dilimi bırakıp yüzüne bakmaya başladım. “Peki istediğin cevabı vereyim o zaman. Sayende hayatımda geçirdiğim en berbat yıldı. Ama zaman çok çabuk geçti, senin dediğin gibi 18 yaşındaydık. Birbirimizin anlamsız zamanındaki hatalarıyız. Duymak istediğini duydun. Şimdi... Yeni beni tanımaya hazır mısın?" dedim sakince. Hiç şaşırmışa benzemiyordu. Aksine bana ufak bir sırıtmayla bakıyordu ve cidden şu gülüşü içimdeki volkanı fitillemeye yetiyordu. Hızla pizzamı yiyip odama çıktım. Mümkünse bu akşam hatta bundan sonraki her akşam onu görmek istemiyordum. Üstümü değişip yatağıma kuruldum ama aklıma istemsizce yarın geliyordu. Okullar açılıyordu ve bana yine neler yapacaktı merak ediyordum. Bu sefer istediğini vermeyecek, her fırsatta ters köşe yapıp onu üzecektim. Ben nasıl üzüldüysem onunda yaşamasını istiyordum. Dedim ya değiştiğimi hissediyordum ve bu kesinlikle benim avantajımaydı. Düşüncelerimle saniye saniye boğuşurken günün gerginliğinden uykum fazla ağır basıyordu. Bende fazla direnmeyip kendimi teslim ettim. Ben ki her sabah alarm kıran kız sabahın altısında uyanmıştım. Yataktan doğrulurken ağrıyan kaslarımın sebebi belliydi. Uzun bir süre spor yapmadığım için kendimi toparlamam gerekiyordu. Hemen altıma taytımı, üstüme de atletimi geçirip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Kulaklığımı da alıp evden dışarı çıktım. Hava harikaydı. Yerimde bir kaç kez zıplayıp, ısınma hareketlerinden sonra koşmaya başladım. Bugün fazlasıyla heyecanlıydım ama sakin olmaya çalışıyordum. Cenk bana hep 'Ne kadar sakin olursan başına o kadar az şey gelir.' derdi. Hızımı biraz daha arttırıp koşmaya devam ettim. Koştuğumda yüzüme vuran rüzgar bana iyi geliyordu. Özgür hissediyordum ve inanılmaz rahatlıyordum. Ama fazla hızlı koşmuş olacağım ki karın boşluğuma giren sancıyla durdum. Yavaşça yere oturup geçmesini beklerken birisi yanıma gelip; “İyi misin?” diye sordu. Kafamı kaldırıp çocuğa baktığımda gözlerim yerinden fırlayacaktı. Kahverengi gözleriyle bile resmen ‘evet ben harikayım’ diye bağırıyordu. Hafif dağınık saçları vardı ve dergi kapaklarında çocuklar kadar yakışıklıydı. Elini uzatıp beni yerden kaldırdı. "Hızlı koşacak kadar kime sinirlendin?” dedi gülümseyerek. "Hiç sadece dalmışım.” "Burada yenisin sanırım." "Dün taşındım.” dedim ve yürümeye başladık. Adının Hakan olduğunu, son sınıfta okuduğunu ve fazla tatlı olduğunu şu bir kaç dakika da öğrenmiştim. Nasıl konuştuysak evimin önüme gelmiştik bile. "O zaman okulda görüşürüz.” dedi sırıtarak. "Görüşürüz.” dedim bende sırıtarak. Yolda ilerlerken dayanamayıp arkasından seslendim. "Hakan!” "Efendim?” dedi hemen bana dönerek. "Ben... Tanıştığıma memnun oldum.” dedim niye dediğimi bilmeyerek. "Bende.” dedi ve tekrar yürümeye başladı. Ege kesinlikle fazla iyi olduğu için bu çocuğa sinir olurdu. Onu sinirlendirmek, bu yılın bana verdiği en büyük haz olacaktı. Hakan Ege'nin "bir numarayım" tavırlarını en iyi şekilde yutturacak kişiydi. Kendimden hiç beklemediğim planları yapıp, pis pis sırıtarak eve doğru döndüğümde kapıda kızgın yeşil gözlerle karşılaştım. Yüzüme yerleştirdiğim sırıtmayla ona doğru yürümeye başladım. İster istemez içimdeki duygulara engel olamıyordum. Onu bu yıl kudurtmak için elimden geleni yapacaktım. Asla acımak yoktu çünkü zamanında o bana acımamıştı. Kısaca; ağzına ettim çocuk senin. Öyle bir bakıyordu ki sanki çocukla sokak ortasında yanlış bir şey yaptık. Kapıya doğru yaklaşırken ‘Ne var?’ dercesine kafamı salladım. "Kimdi o çocuk?” "Hakanmış adı. Gideceğimiz okuldan. Bugün baya şanslı günümdeyim,” dedim sırıtmamı büyüterek. Neden onun sürekli sırıttığını şimdi anlıyorum. Çok eğlenceliymiş. "Şanslı günündeymiş. Hasan amcanın dediklerini unutma.” dedi bilmişçe. "Unutmam 'kıvırcık' merak etme. Ben ne yaptığımı biliyorum,” dedim kıvırcığı bastırarak. Belki de en uyuz olduğu kelimeydi kıvırcık. Gözlerini yummasından ve büyüyen burun deliklerinden sinirlendiğini anladığım için onu o halde bırakmanın vermiş olduğu rahatlıkla içeri girdim ve odama çıktım. Kısa bir duşun ardından hazırlanmak için dolabıma yöneldim. Ah... Biri bana formaların nerede olduğunu söyleyebilir mi? Üstümde bornozumla ne yapacağımı bilmeden odada döneliyordum. Ege’ nin yanına da gidemem bu halde. Tam kapıdan seslenecekken Ege pat diye odama daldı. "Çüş be. Öküz gibi girilir mi odaya?” dedim yüzümün kıpkırmızı olmasına engel olamayarak. "Oralar senin mekânın, sanki çok meraklıyım senin biçimsiz vücuduna.” dedi sırıtarak. "Hadi ya evime gizlice girdiğin gün öyle demiyordun ama.” dedim sırıtmasına karşılık vererek. "Senin gibisinden kaç tane gördüm canım farklılığın yok maalesef.” dediğinde sinirle gözlerimi döndürüp eline baktım. Yeni okulumuzun formaları duruyordu. "Eleman getirdi. Şimdi giyin çabuk çıkalım” dedi formaları yüzüme fırlatıp aynı hızla odadan çıktı. Arkasından dil çıkarıp elimdeki formaya baktım. Tatlı bir şort etek üstüne de beyaz kısa kollu tişört. Sevimlilerdi ama benlik değillerdi. Üzerimi giyinip aşağı indiğimde Ege çoktan hazırlanmış beni bekliyordu. "Sonunda prenses hazırlanabilmiş.” dediğinde umursamayarak kapıya çıktım. Adının Ali olduğunu öğrendiğimiz eleman da bize doğru geliyordu. "Efendim çantalarınız bu da ders programınız. İlk dersten sonra beden eğitimi dersiniz var okul baya sıkı bu konuda. Bunlarda beden eğitimi kıyafetleriniz. Gereken ne varsa çantanın içinde ben kapının önünde sizi bekleyeceğim zaten bir şeye ihtiyacınız olursa diye.” dedi Ali. Ege çocuğa bir şey demeden elindeki çantaları alıp arabaya atladı. Bende kibarca teşekkür edip hızlı adımlarla yanına geçtim. "Azıcık insan olup çocuğa teşekkür edebilirdin.” "İşi bu, yapmak zorunda biz nasıl mecburen buradaysak o da bu yüzden burada fazla kasmanın anlamı yok.” dedi omuz silkerek. Hiç muhatap olmayıp camdan dışarı bakmaya başladım. Okul zaten siteye yakındı. Aslında site bir şehir gibiydi. Gereken her şey fazlasıyla vardı. Burayı yapan kişi ayrı bir özen göstermişti sanki. Buram buram zenginlik kokan ve sahte yüzlerle dolan bu yer, tamamiyle ben dışıydı. Okula doğru yaklaşırken Ege’ye dönüp son kez rollerimizi tekrar etmeye başladım. "Şimdi biz seninle uzaktan akrabayız kuzen gibi yani. Ailelerimizin işi İstanbul da olduğu için ikimiz kalıyoruz. Annemiz babamız avukat. Bizde aslen buralıyız son yılımızı da burada okumak istemişiz başka heh bide -” "Anladık Ecem salak değilim yeter artık.” dedi bıkmışçasına. "Aman iyilikte yaramıyor.” "İsteyen olmadı.” "Bir daha ağzımı açarsam... ” "Görebilecek miyim o günleri acaba?” dedi sırıtarak. Okula geldiğimiz için uzatmaya fırsatım kalmamıştı ve aniden kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Küçük çocuğun okula başladığı ilk gün ki heyecan binmişti üstüme. Bu yıl iyi geçsin, her şey farklı olsun. "Hadisene seni mi bekleyeceğim on saat.” "Bekleme be in git.” dedim kendime gelerek. Oda dediğimi yapıp hızla arabadan indi.Hemen arabadan inip yanına yetiştim. Okulun yeni 2 elemanı. Herkes bize uzaylıymışız gibi bakıyordu. Özellikle kızlar gözleriyle Ege’ye puanını vermişlerdi. Sakin ol sakin dedim her zaman ki gibi kendime. SAKİN. Bakışlarımı Ege'ye çevirdiğimde oda ifadesizce bana döndü. Okulun merdivenlerine çıkarken her basamak benim için hazırlanan sınava bir adım daha yaklaştırıyordu. Okulun içine girip müdürün odasını aramaya başladık. Kapısına geldiğimizde iki kez tıklattım.”GEL” sesini duyunca ikimizde aynı anda içeriye girmeye çalıştık ve kapıda sıkıştık. İnatlaşıp çekilmeyince resmen odaya bodoslama daldık. Gözlerimi kısarak baktığımda onun da benden farkı yoktu. "Sakin çocuklar.” dedi müdür homurdanarak. "Evet, Ecem Güven ve Ege Solmaz, yeni kayıtlar. Sınıflarınızı biliyorsunuz zaten ders programları da gelmiştir.” "Evet hocam.” dedim onaylayarak. "Peki sınıflarına gidebilirsiniz umarım olaysız bir yıl geçirirsiniz,” dedi uyarıcı bakışlarıyla. Olumlu anlamdan kafamızı sallayıp dışarı çıktık. Sınıfı bulmak için etrafa bakınırken bize doğru yaklaşan Hakan'ı görmem bir oldu. "Selam yeni kız.” dedi gülümseyerek "Selam.” dedim tüm tatlılığımla. Hakan, Ege’ye doğru bakmaya başlayınca lafa girdim. "Aa bu Ege. Benim uzaktan akrabam ama kuzen gibiyizdir.” dediğimde sıcak gülümsemesiyle elini Ege'ye uzattı. Ege çocuğa öyle bir bakış atmaya başladı ki anlık elini uzatmayacak sandım. "Memnun oldum.” dedi sonunda elini sıkarak. "Sen hangi sınıftasın?” dedim gerginliği dağıtmak için. "12/A dayım." "Ne şans ama üçümüzde aynı sınıftayız.” dedim 32 diş gülümseyerek. Ege bakışlarını Hakan'dan çekip bana döndüğünde tatlı tatlı ona bakmaya başladım. Erken konuştuğumun farkındayım ama bu yıl kesinlikle benim yılımdı. Sınıfa girdiğimiz de bütün gözler bize çevrilmişti. Aldırmadan en arkadaki sıraya doğru yürümeye başladık. Bizim için çoktan yeni sıraları koymuşlardı. Ellili yaşlarındaki tıknaz hocamız klasik kendini tanıtma işinden sonra yerimize oturtturdu. İlk ders edebiyattı ve ben edebiyata bayılıyordum. Yalnız kaldığım o anlarda en iyi arkadaşımdı kitaplar. Hangi kitap olursa olsun başladığım an başrol karaktere bürünebiliyordum. O an onun hissettikleri yaşıyor, kafamda sahneleri canlandırabiliyordum. Hoca önümdeki kağıtlardan bakışlarını çekip bize dönmüştü. Önceden gönderilen (sözde) okul notlarımız hocanın gözünden kaçmamıştı belli ki. "Ecem kesinlikle edebiyat kulübüne katılmalısın notların harika.” dedi şaşırarak. Hasan amca yine yapacağını yapmış ve bol notları bana vermişti. Sanki elindeki belgeler gerçekmiş gibi sırıtırken Ege’nin de bana sırıttığını gördüm. Kendimi toplayıp sırıtmayı kestim ve sınıfa göz atmaya başladım. Hepsi normal tiplere benziyordu. Taki kafamı sol tarafa çevirip Ege'yi kesen sarışın kızla göz göze gelene kadar. Arsız arsız sırıtırken çoktan ne olduğunu belli etmişti. Edepsizleşen iç sesim çoktan sarı çiyana 'sürtük' damgasını yapıştırmıştı. Bakışlarımı ondan alıp dikkatimi hocaya vermeye çalıştım. "Bu yıl sizi zorlu bir süreç bekliyor arkadaşlar. Elinizden gelenin fazlasını yapmanız gerekiyor." Klasik üniversite sınavına hazırlık konuşması. Koca bir yıl çalış, olursa aferin olmazsa fazla çalışmadın diyen baskıcı aileler. Sınıftakilere acımıyor değildim. Konuşmalarla geçen dersin ardından zil çalabilmişti. Dersin beden eğitimi olduğunu hatırlayıp, sıramdan kalktığımda Hakan yanında bir kızla yanıma geldi. "Ecem bu Selin, en yakın arkadaşım iyi anlaşacağınızı düşünüyorum.” dediğinde kızı süzmeye başladım. Hafif kızılımsı saçları beyaz teninde gerçekten harika duruyordu. "Selam, hadi al çantanı hemen soyunma odasına gidelim.” dedi heyecanla. Heyecanına karşılık şaşkınca gülümserken, Ege’ye baktığımda çoktan çıkmaya hazırdı. "Bizde beraber gidelim.” diye teklif etti Hakan. Ege ‘bana mı söylüyor bu?’ şeklinde Hakan’a bakıyordu. Hızla kendini toparlayıp; "Süper olur hem okulunuzu keşfetmek isterim, özellikle güzel kızlar kısmını.” dedi pis pis sırıtarak. Hakan da ona gülüp beraber kapıya doğru yürüdüler. "Gerçekten çok yakışıklı bir kuzenin var ama biraz... Şey,” dedi Selin yüzünü buruşturarak. "Evet kesinlikle öyle.” diye onayladım onu. Aşağı kata inip soyunma odasına girdiğimizde, kızlar şakalaşarak üstlerini değişiyordu. Boş bir yer bulduğumda hemen çantamı açtım ve gördüğüm manzarayla bıkkınlıkla nefesimi verdim. Ege’yle çantalarımız karışmıştı. Ali kıyafetleri akıl etmiş ama farklı çantalara koymayı akıl edememişti. Çantayı kapıp dışarı çıkacakken Ege soyunma odasına daldı. Allah'tan kızların çoğu giyinmişti. Ufak bir çığlıktan sonra herkes bize bakıyordu. Ege bir şey demeden elimdeki çantayı alıp kendi elindekini yere attı ve kapıyı çarparak çıktı. Tam bir hödük bu çocuk. Sinirle çantayı yerden alıp kendi bölümüme geçtim. Ege’yi kesen sarışın kız da yanımda bitmişti. "Gerçekten böyle yakışıklısını görmedim.” dedi sırıtarak. "Söylesene nelerden hoşlanır yada nasıl kızlardan?” Şaka mıydı bu resmen bana Ege’yi soruyordu. Anlaşılan o ki bu yıl sarı çiyanla güzel dakikalar yaşayacaktık. "Neden ona sormuyorsun?” dedim ciddi bir sesle. Kız abartılı şekilde gözlerini devirip; "Merak etme zamanı gelince çok güzel bir şekilde soracağım,” dedi ve saçını geriye atıp dışarı çıktı. "Aldırma şuna okulda asılmadığı çocuk kalmadı,” dedi Selin. "Ne olduğu belli zaten aldırmıyorum." dedim sırıtarak. Gülümseyip odadan çıktı ve tek başıma kalmıştım. Hızla üstümü değiştim ve spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Bağcığımı da düzeltip odadan çıktım ve Ege’yle göz göze geldik. Kısa bir bakışmanın ardından her türlü spor malzemezi bulunan büyük salona doğru yürümeye başladık. Herkes sıra olmuş bize doğru bakıyordu. O erkeklerin bölümüne bende kızların bölümüne geçtim. Beden hocamızın konuşmasından çok kafa bir adam olduğu belliydi ama bir o kadar da disiplinli ve dikkatliydi. Kısa bir ısınmanın ardından hoca düdüğünü öttürdü. "Herkes toplansın bakalım bu kadar yeter. Evet yazdan bu yana kimler formda görelim bir. Şimdi kim hangi sporla ilgileniyorsa o bölüme gitsin ve şovunu göstersin Hakan senden başlayalım,” dedi. Hakan kum torbasının önüne geçip yumruklarını savurmaya başladı. Hayretle ona bakıyordum. Birlikte eğitim gördüğüm ajanlar kadar ustaydı. Arka arkaya yumruklarını savurdu ve sonunda dönerek tekmeyi yapıştırdı. Hoca tekrar düdüğünü öttürdü. "Evet her zaman ki gibi Hakan formda.” dedi hoca ve Ege'ye doğru döndü. "Hey yeni çocuk sen göster bakalım marifetini.” dedi. Ege seri adımlarla kum torbasına ilerledi ve arka arkaya yumruklarını saydırmaya başladı. Öyle sert vuruyordu ki hoca dahil salondaki herkes şaşkınca ona bakıyordu. Kum torbasının patlaması bir iki yumruğundan sonra mümkündü. Havada bir takla ve torbaya muhteşem bir tekmesiyle ezbere şovunu tamamlamıştı. "Baya sıkı çocuksun sevdim seni.” dedi sırıtarak. Ege hiçbir şey demeyerek yerine geçti. "Evet şimdi sıra kızlar da. Pelin !” Kafamı sola çevirdiğimde Ege’yi kesen kızın denge tahtasına kıvırta kıvırta yürüdüğünü gördüm. Tüm dikkatiyle denge tahtasına çıktı ve gerçekten beni şoka soktu. İnanılmaz kıvraktı ve dengesi süperdi. Harika taklalar atıyor ve hiç teklemiyordu. Hoca tekrar düdüğünü öttürdü ve oda yerine geçerken Ege’ye göz kırptı. Ege de sağolsun karşılığını çekici sırıtmasıyla vermişti. Hoca biraz bakındıktan sonra bana döndü. "Ve diğer yeni elemanımız sen gel bakalım,” dedi beni göstererek. Tabi ki o şovun altında kalmayacaktım. Küçüklüğümden beri bütün sporları yapıyordum, akla gelebilecek her şeyi. Erkeklerin oraya doğru yürüdüm ve Hakanın önünde durdum. Elindeki su şişesini sırıtarak alıp yere sabit olan kum torbasının üstüne koydum. Denge tahtasına ilerledim ve üstüne çıkarak taklalarımı atmaya başladım. Seri bir şekilde attıktan sonra yavaşça tahtadan inip kum torbasına geçtim ve yumruklarımı savurmaya başladım ama asıl hareketim sondaydı. Yumruklarlarımı savurduktan sonra yere sabit olan torbanın önüne gittim. İlk önce torbaya son olarak ta dönerek havalanan su şişesine geçirdim ve şişe duvara çarpıp yere düştü. Soluklanarak nefes alıp verirken etrafıma bakındım. Herkes şok olmuş biçimde bakıyordu. Bir kişi dışında... Ege ne yaptığımı anlamış ve fazlasıyla hoşuna gittiğini belli edercesine sırıtıyordu. Tırnaklarımı elime batırarak yerime geçtim. "İnanmıyorum bu yeni gelenlerde gerçekten iş var.” dedi hoca memnuniyetle. Bense gözlerimi sinirle o yeşil gözlere dikmiş bakıyordum. Yaptığım salaklık o gözlere bakarak tokat gibi yüzüme çarpmıştı o dakika. Onu rezil edeceğim derken, kendimi ona rezil etmiştim. Kendine verdiğin sözü hatırla. Yerime geçerken güçlü durmaya çalıştım. Bu defa olmayacaktı. Duygularımı kullanarak beni ezmesine ona karşı olan zaafımdan yararlanmasına asla izin vermeyecektim. Eski Ecem den artık eser yoktu ve ona bunu kanıtlayacağıma dair kendime söz veriyorum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD