HAVİN Çatı arasındaki soğuk hava ciğerlerime işlerken, gözyaşlarım da yavaş yavaş durulmuştu. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Yorgun düşmüş, bir köşede kıvrılıp oturmuş, başımı dizlerime yaslamıştım. Uyuyup uyumadığımı bile hatırlamıyorum. Ama onu düşündüğüm her anımda kalbim sızlıyordu. Miraç’ın yalanları, gözümün önünden gitmeyen zorbalığı kalbimdeki her duyguyu bir fare gibi kemiriyordu. Adımların tavan arasında tıkırtısını duyduğumda başımı kaldıracak gücüm yoktu. Ağlamaktan bitap düşmüştüm. Keşke ağlamak çözüm olsaydı. Ama değildi… Kapı sürgüsünün sesini duydum. Demir kapı cızırtılı bir şekilde açıldı. Miraç içeri girdi. Bana baktı, biraz önceki yüzündeki sert ifade yerini hafif bir hüzne bırakmıştı. Yaklaştı, diz çökerek elini omzuma koydu. “Havin…” dedi erkeksi bir sesle