Alp zorlukla başını gömmüş olduğu yastığından kaldırarak rahatsız edici bir biçimde çalan telefonunu bulmak için yatağını yokladı. Eline telefonun gelmemesiyle içinden küfür savurdu. Dün gece telefonunu çalışma masasının üzerinde bırakmıştı. Hızlıca yatağından doğrularak ayağa kalktı. Tek gözü açık masanın yanına yürürdü. Bıkkınca telefonunu eline aldı ve ekrana baktı. Furkan yazıyordu. Direkt telefonunu açarak kulağına dayadı. "Ne var lan. Pazar Pazar. Bir rahat ver de uyuyalım."
"O atarını sokarım senin bir tarafına."
"Furkan! Düzgün konuşun."
Telefonun diğer ucundan Derya Hanım'ın uyarıcı sesi yükseldiğinde konuyu anlaması çokta uzun sürmemişti. Akşam yemeğine çağırması için Furkan'ın kendisini aramasını istemişti.
"Ne var?"
"Çok meraklıyım sana sanki, annem arattırdı."
"Tamam, anladım. Akşam gelirim."
"Geri zekâlı zaten saat akşamın altısı hava karanlık... Neyin kafasını yaşıyorsun sen?"
"Hadi ya, o kadar uyumuş muyum ben?"
"Ver o telefonu bana Furkan."
Derya Hanım Furkan'ın elindeki telefonu kaparak, Alp'e seslendi. "Alp."
"Efendim Derya Abla."
"Bir saate ışık hızıyla bizim evde oluyorsun. Gelirken yarın ki okul kıyafetlerini ve çantanı da unutma. Bu akşam burada kalacaksın."
"Ama Derya Abla..."
"Ne dediysem o... Yine içip sızarsın şimdi sen, okula falan gidemezsin. Bari ilk günü gözümün önünde ol."
"İçmem. Valla, söz."
"Ben anlamam, bu akşam burada kalınacak. Derhal eşyalarını topla ve bize gel küçük prens."
"Tamam. Peki."
Derya Hanım telefonu oğluna verirken, mutfaktaki işleriyle ilgilenmeye devam etti. Bir yandan da Fulya'ya ve Ceren'e yardım etmesi için yapması gerekenleri söylüyordu. Furkan mutfaktan çıktığında, annesinin sesiyle bakışlarını havaya kaldırarak ofladı.
"Furkan."
"Efendim anne."
"Cansu'yu ara akşam bize gelsin."
"Neden sen aramıyorsun?"
"Görmüyor musun oğlum işim başımdan aşkın."
"Ben aramam."
Derya Hanım oğluna ciddi bir bakış attığında Furkan kollarını ne demek istercesine iki yana açtı. Bakışlarını Ceren'e çevirerek konuştu. "Tatlım ablanı arar mısın? Hemen gelsin."
"Ablam Elif'e gitti."
"Yani?"
"Yanisi Derya ablacım, gelmez o. Kız kıza Elif'ler de takılır. Gecede geç döner."
"Olmaz öyle şey bu günlük bana emanetsiniz anne babanız iki gündür yurt dışında. Gece geç saate eve dönemez."
"Merak etme bir şey olmaz o çirkine."
Derya Hanım kaşlarını çatarak oğluna baktı. "Terlik geliyor Furkan."
"Bence sen ileri derecede miyopsun abi can."
"Ablam çirkin değil." Dedi Ceren düz bir ifadeyle.
Fulya ağabeyine bakıp kıkırdarken Furkan kıkırdayarak ellerini havaya kaldırdı. "Tamam tamam. Demedik çok değerli Cansu'nuza bir şey."
"Bakmayın siz öyle Cansu'ya takıldığına abicanım aslında Cansu'yu çok sever." Dedi Fulya açıklama yaparak.
Furkan kaşlarını havaya kaldırırken, kenarda duran patates kızartmasından ağzına bir tane attı. "Hastasıyız, ölüyorum Cansu için."
Derya Hanım oğlunun eline vurdu. "Ayaktan yeme."
"Artık onun için ölür müsün? Ablam için buradan otogara trafik varken on beş dakikada mı gidersin? Bu konu tartışılır."
Furkan Ceren'in son imasıyla sırıtmasını gözle görülür bir biçimde yok ederken yapmacık bir biçimde Ceren'e gülümsedi.
"Konuyu kaynatmayın. Ceren hemen ablanı ara. Arkadaşını da kapıp buraya gelsin."
"Anne Allah rızası için bari Elif'i çağırma."
"Onunla da mı kavgalısın yoksa."
"Yok bana iki atarlı fazla, Elif'le hiçbir sorunum yok ta... Alp ve Elif'te bir uyuşmazlık elektrik tutmazlığı var. Kısa devre yaparlar, yanar. Yemek değil, laf yeriz. Bol bol."
"Bir şey olmaz. Merak etmeyin."
Ceren cebinden telefonunu çıkartarak ablasını aradı. Telefon biraz beklemenin ardından hemen açılmıştı.
"Efendim Ceren."
"Derya abla seninle konuşmak istiyor."
"Tamam, hoparlöre al."
Ceren telefonu hoparlöre aldı.
"Efendim Derya Abla."
"Cansu tatlım. Hemen yemeğe bekliyorum yarım saat içinde evde ol."
"Ama ben Elif'lerdeyim bu gece. Plan yaptık, kız kıza takılacağız. Sonra ben eve geçeceğim direkt."
"Tatlım ben anlamam, Elif'i de kap buraya gel. Mis gibi yemekler yaptım sizin için. Hem arkadaşınla tanışmış oluruz."
"Ya ben bu akşam burada kalsam..."
"İtiraz istemiyorum Cansu. Hem siz birbirinizden mi kaçıyorsunuz? Bana mı öyle geldi."
Fulya ve Ceren Furkan'a bakıp kıkırdarken Furkan kaşlarını çatarak annesine baktı. Bazen cidden bu kadının annesi olduğuna inanamıyordu. Ya da inanıyordu. Bir şeyi almak istediğinde alana kadar durmazdı. Şimdi de yan köşe yapıp Cansu'yu buraya getirtmeyi planlıyordu.
"Kimden?" diyebildi Cansu telefonun diğer ucundan.
"Furkan ve sen birbirinizden mi kaçıyorsunuz? Yoksa bana mı öyle geldi. Hâlbuki küçükken devamlı dip dibeydiniz."
"Ne o anne yaramazlıklarımızı mı özledin? Cansu gelir gelmez direkt su savaşı yapıp evi batırabiliriz. Ne dersin?"
Derya Hanım tekrardan oğluna sinirli bakış attığında Cansu sessizliğini bozdu. "Sanırım artık büyüdük."
"Valla seni bilememde Cansu'c*m. Yanımdaki sadece boydan büyüdü. Huy suy aynı... Gerçi sende pek değişmemişsin. Hala aynı inatçılık aynı istikrar."
Ceren güçlü bir kahkaha atarak elindeki soğanı tezgâhın üzerine bıraktı. Fulya'da birkaç ton düşük sesiyle ona eşlik ediyordu.
Cansu Derya Hanım'a daha fazla karşı gelemeyeceğini anlayarak sakince cevap verdi. "Tamam Derya abla. Biz yarım saate Elif'le geliyoruz."
Ceren telefonunu kaparak cebine koyduğunda Furkan annesine söylendi. "Beni her seferinde rezil etmek zorunda mısın?"
"Ben seni rezil etmedim küçük bey. Sadece değişmediğini söyledim. Sence sen değiştin mi?"
Derya Hanım Furkan'a bakarak imalıca tek kaşını kaldırdığında, Furkan başını iki yana salladı. "Pes anne. Pes. Seninle tartışılmaz."
"Değişmemek kötü bir şey değildir. Değişmeyerek Cansu ile arandaki sorunu halledebilirsin."
"Cansu ile aramda sorun yok."
"Eminim yoktur."
Zilin çalmasıyla Furkan ve Derya Hanımın konuşması yarıda kesilirken Furkan hızlı adımlarla ilerleyerek kapıyı açtı. Karşısında yeni uyanmış gözleri kısık bir Alp duruyordu. "Yuh lan. Oğlum ne çabuk geldin?"
"Sarmanın kokusu telefondan duyuluyordu."
Alp Furkan'ın içeri davet etmesini beklemeden ayakkabılarını çıkartarak içeri daldı. Şapkasını paltosunun cebine tıkıştırdı. Ardından paltosunun düğmelerini açarak askılığa astı. Derya Hanım Alp'in geldiğini görünce yüzünü içten bir gülümseme aldı. "Ne çabuk geldin küçük prens?"
"Valla sarmaların kokusunu telefondan aldım Derya Sultan."
Alp mutfağa girerek ocak başında olan Derya Hanıma arkadan sarılarak yanağına öpücük kondurdu.
Derya Hanım Alp'in küçüklüğünden beri aile içindeyken Küçük Prens diye takılırdı. Başkalarının yanında ciddi bir tavır sergileseler de, Alp Derya Hanımı oğlu gibi, Alp ise Derya Hanımı annesi gibi severdi. Derya Hanımın Alp'in üzerinde çok emeği vardı. Ne zaman tökezlese ve yanlış işler yapsa Derya Hanımın bir anne gibi uyarılarıyla ve öğütleriyle karşılaşmıştı. Bu yüzden Derya Hanım onun için çok değeriydi. Alp Derya Hanım'a sarılmayı bırakarak tezgâhın üzerindeki sarma dolu olan tabağa uzandığında eline küçük bir şaplak yedi. "Sofraya oturmadan olmaz."
"Tamam sultanım. Sen nasıl istersen."
Furkan Alp ve annesinin sevimli konuşmalarını kapıdan izlerken sırıttı. Gözü kardeşi Fulya'ya kaydığında Cerenle göz işaretiyle anlaştıklarını fark etti. Ceren gözüyle minik tulumbaları işaret ederek bir tane vermesini istiyordu. Fulya göz ucuyla annesine akış attı ve hızlıca bir tane tulumba alarak Ceren'in ağzına ardından da kendi ağzına attı. "Anne Ceren ve Fulya tatlıdan aşırıyor."
"Onlar aşırabilir. Kaç saattir benimle birlikte mutfaktalar."
Fulya, bakışlarını Furkan'a çevirerek zafer kazanmış gülüşünü takındı ve ardından dil çıkarttı. Alp tatlıya uzanarak ağzına bir tane attı. Derya Hanım'ın tam anlamda bakışlarına yakalandığını fark ettiğinde dolu ağzını umursamayarak ellerini havaya kaldırdı. "Alp!"
"Tamam. Başka yok söz."
"Furkan ve Alp hemen mutfaktan çıkın! En size hazırlıyorum siz üstten atıştırıp karnınız doyuruyorsunuz!"
"Ben zaten şuan mutfakta sayılmıyorum anne."
Alp Fulya'nın yanağından makas alıp göz kırptı. Yavaşça adımlarla mutfaktan çıkıp Derya Hanım'ın gazabından kaçarken, Furkan'da peşinden kendisini takip ediyordu. Ta ki Derya Hanım kendilerini cezalandırana kadar.
"Hemen buraya gelin!"
Alp boku yedik derce Furkan'a bakış attığında Furkan biz kaşındık dercesine sırıttı. Hızlı adımlarla yürüyerek mutfağın kapısına dikildiklerinde, Derya Hanım elindeki masa örtüsünü uzak mesafeden Alp'e fırlattı. Alp son anda hızlı bir refleksle örtüyü yakalayabilmişti. "Masanın üstündeki eşyaları komedine koyun. Alp sen masa örtüsünü ser. Furkan sende yukarıdan yedi tane tabak, şu çekmeceden de kaşık çatal bıçak çıkar."
Alp yüzünü ekşitip Furkan'a baktı ve Derya Hanım'a dönerek konuştu. "Ben hayatımda masa örtüsü sermedim."
"Her şeyin bir ilki vardır."
Alp Fulya'ya dönüp seslendi. "Fıstık bu işi sana bırakıyorum."
Alp elindeki örtüyü fırlatmak için kendini hazırladığında Derya Hanım kaşlarını havaya kaldırarak uyardı. "Senin örtmeni istiyorum Alp. Fulya'yı oyalama onun daha işi var."
"Bilseydim evdeki hizmetlilerden birini getirirdim." Diye şakayla karışık takıldığında, Furkan elindeki tabakları tezgaha koyarak Alp'in koluna yumruk savurdu. Derya Hanım Alp'in bu fazla ve bazense hadsiz takılmalarına alışıktı. Oğlu gibi gördüğü için terbiyesizce algılamıyordu. Her zamanki Alp'liğini yine yapmıştı. Ses tonunu kibar tondan otoriter bir tona sokarak konuştu. "Alp terlik geliyor!"
Alp ellerini tekrardan havaya kaldırdı. "Tamam tamam."
Derya Hanım bakışlarını Ceren'e kaydırdı. "Tatlım sende şu çöpleri atıp gel."
"Tamam Derya Abla."
Furkan tabakları eline aldığında, kapıda dikilen Alp'e baktı. "Önümde dikilme zengin piçi. Önüme düşte salona gidelim."
"Kenardan geç lan sende. Sokucam şimdi örtüyü bir tarafına."
Ceren eldeki çöp torbasıyla yüzünü ekşittiğinde, Fulya karıştırdığı salatadan başını kaldırdığında annesine yalvarırcasına baktı. "Anne çok iğrençler ya. Bir şey de şunlara iştahım kaçtı."
Furkan ve Alp arkaya dönüp baktıklarında, Furkan ne olacağını anlayarak Alp'e bağırdı. "Kaç lan! Kaç! Çabuk!"
Furkan ve Alp elindekilerle salona zor kaçtığında arkalarından uçan terlik aralarından geçerek büyük salonun ortasına düştü.
"Size kaç defa düzgün konuşun dedim! Kardeşlerinizin yanında bari yapmayın! Derhal o masayı hazırlayın!"
Ceren kapıyı açık bırakarak aşağı inerken, Furkan annesini terliğini mutfağa fırlatarak gönderdi. Ardından geniş sırıtmasını suratına yaydı. Alp'e dönüp aktığında oda kocaman ve sessizce sırıtıyordu. "Oğlum kaç kere annenin yanında bana zengin piçi deme dedim. Kaşınıyorsun. Şu yumuşacık kadını atarlı anne moduna sokuyorsun."
"Kes lan! Dikilmeseydin sende önümde."
Furkan elindeki tabakları kenara bırakarak büyük yemek masasının üzerindeki süs eşyalarını kaldırarak köşeye bıraktı.
Alp elindeki masa örtüsüne uzaylı gibi bakmayı bıraktığında düzgünce masanın üstüne serdi. "Furkan!"
"Efendim anne."
"Tabakları Alp koysun düzgünce. Sen gel, sarmaları falan masaya taşı."
"Geliyorum."
Furkan tabakları bıraktığı yerden alarak Alp'in eline tutuşturduğunda kocaman sırıtmasını yüzüne taktı. "Alp Derin sen bu hallere düşecek adam mıydın? Koskoca Derin Holdingin ve inşaatın oğlu Bay Derin sofra hazırlıyor."
"İnsan kendi hatalarının bedelini çekiyor. İyi dost seç diye boşuna dememişler, arkadaş rezilde eder vezir de."
"Arkadaş seçimiymiş. Annem olmayacaktı da kafanda parçalayacaktım bu tabakları."
"Tabakların sayısı fazla."
"Cansu gelecek."
Alp bakışlarını Furkan'a çevirerek sırıttı. "Demek senin ki döndü."
"Cansu nereden benim ki oluyor lan?"
"Açtırma ağzımı şimdi, Cansu ile altı kişiyiz. Yedinci tabak kime?"
"Seninki de geliyor."
"Benim ki?"
Furkan Alp'e sence der gibi bir bakış attığında, Alp çoktan yanlış anlamıştı. "Oğlum Serin'i niye çağırdın lan ne alaka? Tamam takılıyoruz falanda. O kadar eve niye sokuyorsun."
"Mal. Ben Serin'i mi çağırdım dedim?"
"Benim bir tane kız arkadaşım var o da Serin."
"Git uyanda gel, insanı fıtık ediyorsun. Yeni uyanınca beynin çalışmıyor. Elif'ten bahsediyorum."
"Furkan! Buraya gel ve masaya taşınacakları götür!"
"Geliyorum."
Furkan mutfaktan kendisine seslenen annesinin yanına giderken, Alp masayı düzenli bir hale sokmakla meşguldü. Anlaşılan bu gece fazlasıyla farklı ve olaylı geçecekti. Cansu'nun İstanbul'a dönmesi demek yeni olaylara imza atılması demekti. Oyunun bitmediğin Cansu'nun haberi olmuştu. Dün gece Furkan kendisini arayarak olanları özet geçmişti. Cansu'nun oyuna devam edip etmeyeceği belli değildi. Furkan'a olan tavrı gayet ciddiydi. Kendinden oldukça emin bir biçimde dile getirmişti. Yine de konu can dostu Furkan olunca kesin bir tahminde bulunamıyordu. Dengesiz, bir dakikası bir dakikasını tutmayan ve fazlasıyla zeki biriydi. Cansu'nun inatçılığı düşüncelerinde ağır basarken, Furkan'ın onu deli gibi kışkırtıp tekrardan oyunun içine dâhil edeceğine karar verdi. Oyuna devam etmesini sağlayacak muhtemelen bu zaman sürecinde de yıkıntıları ve kırıkları toparlayacaktı. Alp elindeki son çatal ve kaşığı tabağın kenarına koyarken, salonun içinde güçlü bir flaşın patladığını fark etti. Bakışlarını kaldırarak kapının girişine çevirdiğinde, oldukça dikkat çeken renkli gözlerle karşılaştı. Elif kendisine sırıtarak baktığında sesli bir küfür savurdu.
"Lanet olsun!"
Sofra hazırlarken yakalanmış ve Elif bu halini çekmişti. Üstü ve saçları oldukça dağınıktı. Çektiği fotoğrafı internete koymama ihtimali yok gibiydi. Biraz sonra o geniş çaplı takipçisi olan hesaplarından bütün liseye ve çevreye rezil olmuş olacaktı. Bütün lise yılları boyunca bütün okul Elif'in bu huyundan mustaripti. Okulda nerede ilgi çekici ve görülmemiş olay varsa hepsi Elif'in hesaplarında görünür haldeydi. Bir nevi okulun dedikodu kazanı başıydı. İlk yılda okuldaki büyük kavga detaylıca hesabında fotoğraflı bir içimde yayınlandığında takipçi sayısı uçmuş, okulun habercisi ilan edilmişti. Hatta haberci lakabını takarak seslenenlere ile şahit olmuştu. Çalkantılı ve inişli çıkışlı hayatında Elif'ten olabildiğince uzak yaşamış ve internet ortamına olabildiğince düşmemeye çalışmıştı. İlkokuldan sonra Elif'in karakteri bambaşka biri olmuştu. Okulun popüler ve çok konuşulan kızlarındandı. Elif'in geçtiği yerde bir erkek varsa dönüp mutlaka tekrar bakar ve baştan aşağı süzerdi.
İlkokulda olanlardan sonra daha doğrusu bir kere reddedildikten sonra Elif'le bütün bağını ve ilgisini çekmişti. Okulda karşılaştıklarında bakışlarını kaçırdığında kendisi de aynı girişimde bulunuyordu. Çok iletişimi olduğu söylenemezdi ta ki; şu sen seneye kadar... Elif kendisini haberci olayına fazla kaptırmış ve bazen kendi olaylarının içinde de çıkıveriyordu. Geçenlerde bir aydır sevgilisi olan Serin'in haberini yayınladığında yüz yüze gelip gergin bir konuşma yaptıkları olmuştu. Serin rahat bir kızdı. Kısa bir anlatımla fazla erkek kankaları ve çevresi vardı. Erkeklerle çarşaf çarşaf fotoğraflarını sosyal medyada yayınladığında büyük dedikodulara sebebiyet vermişti. Serin hakkında çıkan olaylar pek umurunda değildi, kendini düşünüyordu. Neticede hiç bir erkek sahtede olsa boynuzlanma fikrini kaldıramazdı. Olmasa bile böyle bir ima sorun çıkartması için yeterli bir sebepti.
Gergin sohbet tabiri biraz masum kalırdı. Elif'i açıkça tehdit ettiğini söylemek daha doğru olurdu. Hayatına bulaşmadan yaşamayı öğrenecekti. Nede olsa bir aydır onunda elinde sakladığı büyük bir kozu vardı ve küçük çaplı bir olay değildi. Ortaya çıkarsa muhtemelen bütün okulu içine çekecek ve kötü duruma düşecekti. Bunun için kozunu zamanı geldiğinde kullanmayı planlıyordu.
Alp hareketli aile ortamından çıkarken umursamaz ağır hareket eden halini aldı. Kaşları hafif çatılırken Elif'in adi sırıtmasına karşılık verdi. "Hemen." dedi dudakları arasında tıslar biçimde. "Sil onu."
Elif kıkırdayarak telefonuna gömüldüğünde, artık çok geçti. "Serin erkek arkadaşlarıyla gecelere akarken... Zengin çocuğumuz bize sofra hazırlıyor."
Elif, Cansu, Furkan ve Alp'in hesabını hızlıca etiketleyerek yükleme tuşuna tıkladığında Alp'in müdahale etmesi için çok geçti. Etiketleme sonucu hemen arkasında olan Cansu'nun ve mutfakta olan Furkan'ın telefonuna bildirim gelmişti. Furkan mutfaktan Elif ve Cansu'nun ne ara geldiklerini anlamaya çalışırken Ceren'in çöp atmak için gittiğinde kapıyı açık bırakmış olduğunu hatırladı. Elindeki tabakları tezgâhın üzerine bırakarak salona girdi. Ortam şimdiden fazlasıyla gergin görünüyordu. En azından Alp patlamaya hazır saatli bomba gibiydi. Çene kasları kasıldığında gergin bir konuşma aşlayacağını anlamıştı. Arka cebindeki telefonunu çıkardığında, Twitter hesabına gelen bildirimle karşılaştı. Etiketlenmiş olduğu fotoğrafa baktı. Şimdi çıkacak kavganın konusunu en azından biliyordu. "Kızım kendi işine baksana sen. Sana ne milletten? Hem Serin'in ne alakası var?"
Elif elindeki telefonu bıyık altı sırıtarak cebine koyduğunda yanındaki Furkan araya girdi. "Ne uğraşıyorsun çocukla, rahat versene. Hem ev özel bir yer öyle herkesi çekip internete rahatça koyamazsın. İnsanların bir özeli var ve ona tecavüz etme."
Elif Furkan'a dönüp baktığında yüzünü ciddi bir ifadeye büründürdü. "Bir daha olmayacak ev sahibemiz."
Yüzü tekrardan hafif bir tebessüm aldığında, Alp'e dönerek açıklama yapma gereği hissetti. "Serinin yine erkek kankalarıyla dip dibe olmasıyla alakası var."
Alp cebinden telefonunu çıkartarak Elif'in hesabına girdiğinde Serin'in erkeklerle çok yakın olan fotoğrafını gördü. "Bu seviyesiz ve erkek düşkünü kızı bulabilmek için oldukça fazla uğraşmış olmalısın."
Alp telefonun ekranını kilitleyerek cebine koydu. "Seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokma. Ben bildiğin sevgilisinin nereye gideceğini adım adım takip eden saçma kıskançlıklar yapan erkeklerden değilim. Benim sevgilim istediği gibi takılabilir, yani seni ilgilendiren bir durum söz konusu değil. Benden iyisini bulamayacağını biliyor. Yani bir alt kalite sevgili bulmakta kendi tercihi... Her halükarda ben bir şey kaybetmiyorum."
"Midesiz!" dedi Elif küçümseyici tavırla Alp'e bakarken.
Az önce yanında duran Cansu'ya bakmak için döndüğünde yanında göremedi. Furkan'da buradaydı peki Cansu nereye kaybolmuştu? Yavaş adımlarla salondan çıktığında Cansu'nun mutfakta orta yaşlı güzel bir bayana sarıldığını gördü. Mutfağa girdiğinde kapıya yaslandı. Orta yaşlardaki güzel bayanın bakışları kendisine kayarak gülen gözlerini kendisine dikti. İçinde sıcaklık olmuştu. Genelde büyüklerin olduğu ortamda kasılırdı. Bu sefer öyle olmamıştı. Cansu kollarını Derya Hanım'dan ayırarak geriye çekildiğinde, Derya Hanım Cansu'nun yüzünü ellerinin arasına alarak baktı. "Bak bakıyım bana."
Cansu gülen gözlerle Derya Hanım'a baktı. "Ne kadar büyümüşsün. Sadece görüşmeyeli 8 ay oldu. Çok güzelleşmişsin. Zarif ve narin.. Çok güzel bir genç kız olmuşsun."
Elif yanına gelip, kendisinin izlediği manzaraya bakan Furkan'a bakışlarını çevirdi. Kapıya dayanmış. Onları izliyordu. Tahmin ettiği gibi orta yaşlı güzel kadın Furkan'ın annesi Derya Hanım olmalıydı. Furkan'ın bakışları ifadesizdi sadece onları izliyordu. Derya Hanım ellerini Cansu'nun yüzünden ayırırken, ellerini tutarak baştan aşağı süzdü. "Kuru zayıflığında gitmiş, halan sana Ankara'da iyi bakmış anlaşılan."
Cansu gülümsemesini biraz daha yayarken kıkırdayarak Derya Hanım'a cevap verdi. "Aramızda kalsın harika yemekler yapıyor. Ondan o kadar çok şey öğrendim ki..."
"Mutfağı sevdiğini biliyorum. Geçen senelerde Fulya ve Furkan'ı az beslemedin."
Cansu kıkırdayarak karşılık verdiğinde, Elif bakışlarını Cansu'dan ayırarak Furkan'a baktı. Annesine ve Cansu'ya bakarak gülümsüyordu. Eski anılar hepimizin zihninde canlanmış ve geriye tebessüm bıraktırıyordu. Furkan ile samimi olmasalar bile Cansu'dan dolayı uzun süredir tanışıyordu ve Cansu'nun gelmesi büyük bir özlem demekti. Geçmişe dönük özlemler... Hepsi eski hayatlarından o denli kopmuşlardı ki artık toplamak belki de imkânsızdı. Furkan kendisine baktığını fark ettiğinde Elif'e bakış atarak yüzündeki tebessümü sildi. Ardından yüzünü öne eğerek, yer taşlarını inceledi. Omzuna dokunan el, Alp'indi. Başını havaya kaldırıp, Alp'e döndüğünde destek vermek ister gibi hali vardı. O da kolunu havaya kaldırarak Alp'in omzuna götürüp sıktı. Elif bu olanların hepsine şahit olduğunda kafası oldukça karışmıştı. Furkan'ın bakışları, sonra kendisinin ona baktığını fark edip başını yere eğmesi, Alp'in Furkan'ın omzunu sıkması ve ardından Furkan'ında Alp'in omzunu sıkması. Bunlar neyi ifade ediyordu? Alp'in daha çok Furkan'a destek olur gibi bir hali vardı. Düşündüğü gibi hala Furkan Cansu'yu seviyor olabilir miydi? Hem de bunca koca yılın ardından... Neden olmasın diye düşündü. Cansu Ankara'dayken sıkça görüntülü konuşuyorlardı. Konuyu Furkan'a getirdiğinde bir durgunlaşıp düz cevaplar veriyordu. Bu konuyu Cansu istemediği için hiç açık açığa konuşmamışlardı ama Cansu artık Furkan'ı sevmediğini söylemişti. Tabii doğruluğu payı ne kadardı? Bu fazlasıyla tartışmaya açık bir konuydu. Derya Hanım'ın kendisine seslenmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. "Bu tatlı genç kızla beni tanıştırmayacak mısınız?"
Cansu bir kaç adım geriye gidip akışlarını Elif'e çevirdiğinde gülümsedi ve ardından Elif'i işaret ederek tanıttı. "Derya Abla. Bu Elif benim en yakın arkadaşım."
Derya Hanım gülümseyerek Elif'e elini uzattığında Elif elini tutarak sıktı. "Memnun oldum Derya Abla. Adınızı gerçekten çok duydum. Sizinle tanışmak beni mutlu etti."
"Bende memnun oldum. Aslında adın birçok kez geçti fakat tanışma fırsatımız maalesef olmadı."
Derya Hanım Elif'i baştan aşağı süzdü ardından, bakışlarını Alp'e ve Furkan'a çevirdi. Tanışma faslını ifadesizce izliyorlardı. "Neyse gençler, şimdi herkes eline bir dolu tabak alarak salona gidiyor."
Herkes eline birer çeşit aldığında Derya Hanım hepsine seslenerek konuşmaya devam etti. "Cansu ve Furkan. Alp ve Elif. İyi anlaşamadığınızı biliyorum fakat sorun istemiyorum. Laf sokmak, ima hatta bakış atmak bile bu günlük yasak. Hesabınızı başka bir zamana saklayın ve sadece mis gibi yemeklerin tadını çıkarın."
Herkes elindeki tabaklarla salona geçip masanın ortasına bıraktı. Alp ve Furkan masaya otururken, Elif ve Cansu kalan yemekleri taşımak için tekrardan mutfağa döndü. Son taşınacakları da tepsiye koyup götürdükten sonra herkes sofradaki yerini aldı.
Derya Hanım salona gelip büyük yemek masasına göz attığında her şeyin tam anlamda hazır olduğunu gördü. Bir tek Fulya ve Ceren'i görememişti. "Ceren ve Fulya nerede?"
"Odaya kaçmışlardır." Dedi Furkan.
"Kardeşlerinizi de çağırın." Diyerek yerine oturdu Derya Hanım.
Cansu ve Furkan aynı anda oturdukları yerden ayaklanırken göz ucuyla birbirlerine baktılar. Cansu oturup oturmamak arasında kalırken Furkan'da ondan farksızdı. İkisi birden diğeri çağıracak diye aynı anda otururken birbirlerini görüp tekrardan ayaklandılar.
"Tamam tamam. Siz oturun. Ben çağırırım." Dedi Derya Hanım ve oturduğu yerden ayaklanarak salondan ayrıldı.
Elif Cansu'ya ardından Furkan'a baktı. Fazlasıyla kasılmış ve gergin görünüyorlardı. "İki insan. Yıllar sonra ile hiç mi değişmez?"
Alp önündeki tabaktan ağzına bir tane sarma atarken konuştu. "Herkes sen değil. Tabii sen boyut atlar gibi kişilik değiştirdiğin için, bunlar sana farklı gelebilir."
Elif gözlerini kısarak küçümseyici gülümsemesiyle Alp'e baktı. Cansu olabildiğince sessiz önündeki tabağı yemekle meşguldü. Furkan ise gözlerini Cansu'ya dikmiş yüzünün her santimini tekrardan ezberliyordu. Unuttuğu yüzün her karesine her santimine tekrar bakıyordu. Cansu kendisine kaçamak bir bakış battığında birbirlerine yakalanırlarken bakışlarını tabağına çevirdi. Ceren ve Fulya neşeli tavırlarla masadaki yerlerini almışlardı. Derya Hanım da aynı konumdaydı. Herkes tabaklarıyla ilgileniyordu, ortam oldukça sessizdi. Bu sessizlik on beş dakika kadar sürmüştü. "Neden bu kadar sessizsiniz?" dedi Derya Hanım ve ekledi. "Umarım sizi rahatsız edip kasmıyorumdur."
"Tartışmayın diyen sen dedin ya anne."
"Ne rahatsızlığı Derya Sultan, Başımızın üstünde yerin var." Dedi Alp elini Derya hanımın elinin üstüne koyarken ve devam etti. "Her şey mükemmel ellerine sağlık."
Alp'in yarım saat kadar önceki neşeli tavrından eser kalmamış, yerini soğuk ve az konuşan ciddi bir Alp almıştı. Derya Hanım Furkan'a dönerek konuştu. "Ben size tartışmayın dedim sadece, konuşamazsınız demedim."
Ceren yemekten başını kaldırırken gülümseyerek yine her zaman ki gibi lafını soktu. "Acaba bu dörtlünün yan yana gelip te bir kere bile sohbet ettikleri tartışmadıkları bir an var mıdır?"
"Aynen." Dedi Fulya Ceren'e hak verirken.
Derya Hanım ortamın havasını dağıtmak isteyerek Cansu'ya baktı. "Kaydını okula aldırdınız mı Cansu?"
"Evet."
"Furkan ve Alp'in gittiği okul mu?"
"Evet, aslında Elif'te o okulda."
"Öyle mi?"
Derya Hanım bakışlarını Elif'e kaydırdığında kibar kibar tabağındakileri yiyen Elif konuştu. "Evet, dördümüz aynı okulda olacağız bu dönem."
"Hayırlısı olsun. Sanırım okulu ziyaretimiz bu sene bol olacak arkadaşım Nihal ile... Umarım ilk günden okula çağırılmayız."
Cansu bakışlarını tekrardan Derya Hanım'a diktiğinde oldukça samimi ve ciddiydi. "Merak etmeyin okula gelmeniz söz konusu bile olamaz."
"Konu oğlum ve sen olunca pek emin olamıyorum açıkçası."
"Furkan ve ben dört yıldır görüşmüyoruz. Biz artık iki yabancıyız."
Furkan sıkıntılı bir içimde konuşmaları dinlemenin ardından elindeki çatalı sertçe tabağına bıraktı. Bu hareketi masadaki bütün bakışları üzerine çevirmişti. Cansu'nunki de dâhil, gayet açık ve net bir biçimde korkusuzca yüzüne bakıyordu. Gözlerini bir saniye bile ayırmadan ciddiyetle Cansu'ya baktı ve ses tonunun düzgün çıkmasına özen göstererek konuştu. "Geçmişi ve duyguları bir olan iki insan bin yıl geçse de asla bir yabancı olamaz."
Cansu Furkan'ın gözlerinin içine bakmaya tereddütsüzce devam ederken kalbine zorlukla söz geçirerek boş halini almış koca ve duygusuz boşlukta yıllar sonra sızı hissetti. İçindeki boşlukta oluşarak büyüyen sızı bütün vücudunu etki altına alırken ifadesiz kalabilmek için oldukça çaba sarf etti. Ankara'dayken ve Furkan'ın yüzüne bakmazken her şeyi unutmak ve sindirmek daha kolay olmuştu. Koca bir yıl boyunca yaşadıklarını unutmasa da olanları aşmıştı. Son sene unutmuş ve kendi ortamına dalmıştı. Şimdi ise durumlar çok farklıydı. Tam karşısında durup ona ve gözlerine bakarken içindeki bütün duyguların alevlenmemesi için kendini tutuyordu. Bütün duyguları ve bedenini ne zaman kadar zapt edebilirdi? Bakışlarını Furkan'dan kaçırarak oturduğu sandalyeden kalktı.
"İzninizle lavaboyu kullanacağım."
Salondan çıkarak banyoya yöneldi ve içeri girerek kapıyı kapattı. Yavaşça kapıya yaslanırken gözlerini kapatarak derin nefesler alıp verdi. Zayıf olmanın sırası değildi, alışmalıydı. Bundan sonra zayıf değil, duygusuz ve umursamaz Cansu olacaktı. Yavaşça uzanarak yanında duran çeşmeyi açtı ve yüzüne buz gibi su çarptı. Sakinlediğini hissettiğinde bakışlarını kaldırarak aynadaki yansımasına baktı. Umursamaz ve hissetmez bir Cansu görüyordu. Tam da istediği gibi... Bundan sonra herkese karşı bu Cansu olacaktı. Furkan'da oturduğu yerden kalktı.
"Masada su yok, alıp gelirim."
Hızlı adımlarla mutfağa ulaşırken elini alnına götürerek sertçe ovuşturdu. Eli boşluğa düştüğünde iki elini tezgâha koyarak bastırdı ve başını önüne eğerken sakinlemeye çalıştı. Sakinlemek için derin nefesler alıp verirken mırıldandı. "Yabancıymışmışız."
Tezgâhı kırmak istercesine sıkarken, salondaki masanın etrafında oturan insanlar için her şey fazlasıyla normaldi. Fulya, Ceren'e bakarak herkesin duyabileceği şekilde mırıldandı. "Sanırım bu sefer gerçekten ilişkilerini kestiler."
"Sanırım... Ablam fazlasıyla kararlı görünüyor."
Alp bardağındaki içecekten bir yudum alırken bakışlarını Ceren'e çevirdi. "Furkan bitti demeden bitmez. Her şeyi Furkan başlattı ve o bitti demeden itmez. O bile istese.. Onlar bitemez. Çünkü onlar ne kadar farklı olduklarını iddia etseler de birbirlerine bağlılar."
Elif Alp'e bakarken ne kadar haklı olduğunu düşündü. İki zıt karakter hiçbir zaman aynı düşünmemişlerdi. Belki de tek ortak düşündükleri nokta buydu. Cansu ve Furkan'ın arasında adını bilemedikleri bir şey vardı ve o şey onları birbirlerinden uzak tutamazdı. Ne kadar uğraşsalar da oda geçen zamanın güzel şeyler getireceğine inanıyordu.