1.'KÜÇÜK ŞEY'
Vücuduma tam oturan, özel dikim elbisemi giyip boş kalan gerdanımı elmas bir kolyeyle süslediğimde gece için tamamen hazırdım. Saçlarımı son kez havalandırıp aynadaki aksime baktığımda özene bezene yaratılmış olduğumu bir kez daha anladım. Gece karası saçlarım belki de soyumuzun taşıdığı kirli izlerden, kırmızı dudaklarım döktüğü kanlardan, hastalıklı derecede beyaz olan tenim de kestiği soluklardan alıyordu rengini.
Evet, mükemmel bir yüzüm, kusursuz bir vücudum, her erkeği dize getirebilecek bir güzelliğim vardı. Belki de bu, taşıdığım kanın kirini bile unutturabilirdi insanlara. Herkesi titretecek kadar soylu bir kandan geliyorum fakat güç; yanında her zaman büyük yıkımlar getirirdi. Ben bu eşsiz maskemin arkasında sakladığım vicdanımla o yıkımın altında kalanlardandım.
"Haslet, hazırsan çıkalım artık!" Hemen kapımın önünde duran Aytun abimin sesini işittiğimde yüzümde samimi bir gülümseme oluştu. Ailemdeki her erkek bir miktar kötülüğe bulaşmışsa da hiçbiri benden sevgisini esirgemediğinden kin tutamıyordum. Hesap soramıyor ya da hayatımdan silemiyordum. Yaptıkları işlerin çok dışındaydım ve tam olarak ne olduğunu bilmeden onları yargılayamazdım.
"Haslet, beni duyuyor musun?" Aytun abim sabırsızca bir kez daha konuştuğunda yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Muhtemelen tüm aile yola çıkmak için benim hazırlanmamı bekliyordu ve bu her zamanki gibi fazlasıyla hoşuma gitti.
Odanın kapısını açıp bezmiş bir ifadeyle beni bekleyen Aytun abime baktım.
"İşiniz ne canım, bekleyin azıcık daha. Bu afet kolay hazırlanamıyor, biliyorsunuz." Soyumuzda var olan pervasızlık benim damarlarımda da dolanıyordu. Hatta oldukça bol miktardaydı ve ben bundan fazlasıyla memnundum.
Sabır çeken Aytun abimin yanağından makas alarak merdivenlere yöneldiğimde yüksek topuklularıma rağmen cesurca ilerledim. Uzun eteğim, benim yürüyüşüme ayak uydurmak ister gibi havalanıp dalgalandığında omuzlarım daha da dikleşti. Güç insanın iliklerine kadar işlediğinde bir elbise bile emrinde oluyordu.
Merdivenleri aşarak hole vardığımda ailedeki her bireyin kapı önüne dizilmiş çıkmak için beni beklediklerini gördüm. En başta büyük olarak dedem hemen ardından babam, amcalarım, kuzenlerim... Hepsinin yüzünü varlığımla gülümsetirken neşeyle yanlarına gittim ve dedemin elini öptüm.
Uyurken bile çatık olan kaşları bana bakarken yumuşadığında ona duyduğum sevgi dolu hisler diğerlerini gölgede bıraktı. Yumuşak bir sesle
"Nasılsın dedem?" diye sorduğumda gözlerinin parladığına şahit oldum. Keşke sadece küçüklüğümden beri tanıdığım adam olsaydı.
"İyiyim kızım, sağ ol." Sözleri biter bitmez benden çektiği gözleri tekrar buz kütlesine döndüğünde
"Herkes hazırsa arabalara yerleşelim. Kimse geç kalmasın." dedi, taviz vermeyen sesiyle. Dedemin gidişiyle büyük amcamın yılışık oğlu dibimde bittiğinde sabır çekerek derin bir nefes aldım.
"Tanrıçam, bugün nasıllar?" Evet, kesinlikle bir tanrıçaydım fakat Sahir'in tanrıçası? Düşüncesi bile midemin kasılmasına sebep oluyordu.
"Sana karşı sabırlı olacak kadar iyi değilim. İki adım geri git de gölgem kirlenmesin." Elbisemin onun ayakkabısına değmesi sinirlerimi bozarken etek kısmını tek elimle kavrayarak savurdum ve onu ardımda bırakarak dışarı çıktım. Son model arabama, kara incime ilerlerken bahçedeki tüm çalışanların imrenen bakışlarını alışkanlıkla karşıladım. Birlikte büyüdüğüm kuzenlerim bile bana bakarken gözlerindeki hayranlığı gizleyemezken yoldan geçen herhangi bir insanın bakışları beni etkilemiyordu.
Peşimde dolanan Sahir arabaya binmeden bana yetiştiğinde
"Umarım bugün için değil ama hayatının geri kalanı için yeterli sabrın vardır." dedi ve ben daha ne olduğunu anlamadan dudaklarını yanağıma bastırarak kendi arabasına kaçtı. Yaptığından sonra yanımda durmaya götü yemiyordu çünkü!
Az önce yanağımda olan dudakları midemi bulandırırken sözlerinin ne anlama geldiğini düşünüyordum. Hayatının geri kalanı için derken neyi kast ediyordu bu salak? Sanırım rüyasında yine benimle evlendiğini görmüştü. Beni rüyasında görmesi bile çok iğrenç hissettiriyordu. Varlığına nasıl katlanabilirdim ki?
Sahir'i düşüncelerimden arındırmak için başımı iki yana salladım ve kara incime odaklandım. Dedem ne kadar istemese de arabamı kendim kullanmayı tercih ediyordum. Son model bir arabanız varsa ve gazı köklemiyorsanız ne anlamı kalıyordu ki? Konforlu koltuğu bedenimin kıvrımlarına tam otururken arabayı park halinden çıkardım ve dedemin dış kapıdan çıkmasıyla bahçedeki diğer arabaları sollayarak ana yola girdim. Dedemden sonra liderlik de benimdi yol da.
..................
Dedemin ünlü iş ortaklarından birinin özel isteği üzerine düzenlediği açık artırmaya katılacaktık ve ben bir şeylere servet ödemeye bayılırdım. Ailemizdeki bunca adamın kazandığı parayı harcayacak biri lazımdı, değil mi?
Daha önce defalarca kez geldiğim şatafatlı binanın önünde durduğumda asaletimden ödün vermeyerek arabadan indim ve anahtarı valeye attım. Görevli çocuk havada yakaladığı anahtarla ağzı açık bir şekilde bana baktığında içimden gülerek girişe doğru ilerledim. Dedem kapının önünde beni bekliyordu ve onunla ilgilenen basın mensupları gelişimle birlikte benim olduğum tarafa yöneldi. Güzelliğim dedemin gücünü bile gölgeleyecek kadar büyüktü ve bu bana dedeminkinden daha kuvvetli bir gücü bahşediyordu. Belki de bundandı dedemin bana olan saygısı. Güç onun için her şeydi ve ben de elimdeki güçle onun her şeyiydim.
Kendimden emin adımlarımla girişe doğru yürürken yüzüme doğru patlayan flaşlar bile dengemi bozamıyordu. Duraksamadan dedemin yanına vardığımda gözlerindeki gurur iki metre öteden bile fark ediliyordu.
Dedem öne doğru uzattığı eliyle bana yol verdiğinde anlık bir gülümsemeyle
"Teşekkür ederim, dedecim." dedim ve binanın içine girdim. Kendi halinde takılan tüm davetlilerin gözleri bize döndüğünde ilgi odağı olmak dudağımın kibirle kıvrılmasına sebep oldu. Üzerimdeki kıskanç bakışların altında bir nebze olsun gerilmedim. Saçlarımın elbisenin açıkta bıraktığı sırtıma çarpmasına izin vererek bizim için ayrılmış masaya ilerledim.
Diğerlerine kıyasla özenle hazırlanan masaya yerleştiğimizde herkes gibi açık artırmayı beklemeye başladık. Açık artırma üst katta olacaktı ve sadece dedemle amcalarım, birkaç da kuzenim katılacaktı.
Gözlerim davete katılan aileleri incelerken öncekine kıyasla kimin gelip gelmediğini analiz etmeye çalışıyordum. Böyle sıkıcı ortamlarda yapılabilecek en zevkli şey paralarını yarıştıran insanların komik hallerini izlemek oluyordu. Bazen şansım yaver giderse birkaç kişi bulup onlarla konuşurdum. Fakat böyle bir yerde bırak yaşıtımı bulmayı yirmili yaşlarında olanlar bile nadir bulunurdu.
"Hazır tüm aile buradayken bir şey söylemek istiyorum." Dedemin hırıltılı sesi kulaklarıma dolduğunda merakla ona döndüm. Masadaki herkes gibi ne diyeceğini beklerken o, gözlerini benim ve Sahir'in üzerinde dolaştırdı. Gözlerim dedemin solunda oturan amcam ve babama kaydığında -sağında tabi ki ben oturuyordum- onların da yüzünde bir gülümseme oluştuğunu gördüm. Dedem tüm dikkatin kendisinde olduğuna emin olduktan sonra tekrar söze girdi.
"Haslet, kızım, artık iyice büyüdün ve güzelleştin. Sen de biliyorsun ki bu ailemizi daha da hedef haline getirdi. Hem seni hem de ailemizi tehlikeden korumak için bir yol düşündüm. Amcan ve babanla konuştum, onlar da uygun gördüler. Tez zamanda Sahir oğlumla senin düğününü yapalım istiyoruz. Ne dersin?"
Bir kulağımdan girip öbür kulağımdan çıkan sözleri idrak edebildiğimde beynim kırmızı sinyal vermeye başlamıştı. İşittiklerimin şaşkınlığıyla dedeme bakakalırken vücudumun sinirle kasıldığını hissettim. Sahir'le düğününüzü yapalım da ne demekti? Ben o çocukla yan yana bile gelmek istemiyordum evlenmek de neyin nesiydi? Üstelik daha 20 yaşındaydım ve evliliğin uzun bir süre için hayatımda yeri yoktu.
"Dede, mantıklı düşünün lütfen. Sahir benim abim, kuzenim. Birlikte büyüdük biz, ne evlenmesi?" Dedem, ona karşı çıkmamdan hoşlanmadığını belli eder bir şekilde bana baktığında sinirle babama döndüm. Böyle bir şeyi nasıl kabul ederdi?
"Kızım, sen de söylüyorsun işte. Birlikte büyüdünüz. Senin için daha iyi ve güvenilir bir seçenek olabilir mi? Hem Sahir seviyor seni, bir dediğini iki etmez, her isteğini yerine getirir." Amcam böyle bir şeyi kabul edeceğime inanıyor olmalı ki beni ikna etmeye çalıştığında bu sefer ona döndüm, sinirle.
"Amca sen benimle dalga mı geçiyorsun? Benim her istediğim dakikasında oluyor zaten. Ne paraya ne de başka bir şeye ihtiyacım var. Olsa bile senin oğluna karılık ederek değil tırnaklarımla kazıyarak, kanata kanata alırım istediğimi. Beni evlatlarınla karıştırma." Babam araya girerek
"Haslet, terbiyesizlik etme! Karşında amcan var senin." diye uyardı. Bu uyarının beni susturacağına inanıyorsa fazlasıyla yanılıyordu. Karşımda kim olduğu önemli değildi. Sadece kendi isteğimle konuşur ya da susardım.
"Evet, amcam var. Oğluna muhtaç olduğumu düşünebilecek kadar beni tanıyamamış amcam var. Kusura bakmayın, benim saygım bana olan saygınız bitene kadar sürer. Kim olduğunuzun benim üzerinde bir hükmü yok." Hafif yükselen sesime dilimdeki sivri okları üzerlerine saldığımda ikisinin de alnında kabaran damarlara şahit oldum. İstedikleri kadar sinirlenebilirlerdi.
"Haslet, haddini aşıyorsun kendine gel!" Amcamın sinirden köpüren sesi bende en ufak bir duygu uyandırmazken sakinliğimi bozmadan
"Sakın ha, amca! Sakın... Ben baskılayabileceğin biri değilim. Haddimi de bilirim, sınırımı da. Emin ol, haddim seninkinin epey üstünde." Taviz vermediğim bakışlarım amcamın gözlerini sinirle kapatmasına sebep olurken kaçışını gölgelemesine güldüm. Beni, elinin altında olayım diye oğluna istiyordu ve bunu büyüklüğünü kullanarak yapmaya çalışıyordu. Fakat karşısında küçük, aptal bir kız çocuğu yoktu.
Babam elini masaya vurarak öne doğru eğildi. Dudaklarını aralayıp konuşmaya başlayacağı esnada açık artırmanın başlayacağı duyurusu yapıldı. Dedemin ayaklanmasıyla susmak zorunda kaldığında sinirli bakışlar atmakla yetindi. Dedem bana dönerek
"İyi düşün, kızım. Doğru yolu bulacaksın." dedi ve masadakilere yandan bir bakış atarak arkasını dönüp gitti.
Geride birkaç kuzenim ve ben kaldığımızda onları çekmek istemediğimden masadan kalktım ve çıkışa yöneldim. Duygularımı yüze vuran bir insan olmadığımdan beni izleyen gözler umurumda bile değildi.
Temiz havayla buluşan vücudum gevşerken derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Birkaç dakika öylece dururken fark ettiğim sessizlikle kaşlarım çatıldı. Çıkışın bu kadar sakin olması normal değildi. Basın, kapıda bekleyen görevliler ya da sigara içmeye çıkan davetliler...
Kaşlarım daha da çatılırken ne olduğunu anlamak için birkaç adım ilerleyip merdivenlerden indim ve etrafı inceledim. Bu işte bir gariplik vardı. İçeri girerken görmediğim siyah takım elbiseli birkaç adam dışında kimse yoktu.
Adamlardan birinin bana yaklaşmasıyla etrafı incelemeyi bırakıp ona odaklandığımda kulağına koyduğu eliyle
"Bulduk!" diye mırıldandığını duydum. Arkama dönüp kime diyor diye baktığımda kimsenin olmamasıyla yüzümü buruşturdum. Sanırım başıma bela almıştım. Hem de hiçbir şey yapmadan!
Tekrardan önüme dönüp neredeyse dibime kadar gelmiş olan adamla irkilerek geriye gittim. Bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum! Geriye çektiğim bedenime bakarak üstün olduğunu belli edercesine koluma uzandı ve sıkıca tuttu.
Bana dokunması yeni yeni içime gömdüğüm sinirimi dışarı çıkardığında
"Sen kime dokunuyorsun, piç?!" diyerek beni tutan koluna vurdum ve afallamasından yararlanarak dirseğimi burnuna geçirdim. Acıyla inleyen adam kolundaki elimi çekip geriye sendelediğinde bu sefer diğerleri harekete geçmişti. Bari tek tek gelselerdi! Ben de küçücük bir kızdım canım, hepsiyle aynı anda baş edemezdim ki.
Bana yaklaşan iki adamdan biri geride kalarak diğerine
"Şu kızı al da gidelim artık." dedi ve beni küçümsediğini açıkça belli etti. Bu hareketiyle öfkem bir volkan gibi patlarken bana yaklaşan adamın bacak arasına topuklu ayakkabımla tekme attım. Adam haykırarak yere düştüğünde öbürüne döndüm ve
"Bir de küçümsüyorsunuz, öyle mi?" dedim sakince. O ise yerde yatan adama bakıp 'aptal' dermişçesine başını salladı. Gözleri tekrar beni bulduğunda sıkılmışçasına
"Güzelliğine yazık olacak." dedi ve kollarını arkasında birleştirerek durdu. Umarım bu da diğerleri gibi basit hareketlerle yere yığılmazdı.
"Güzelliğim senin diline düşecek kadar basit değil. O çenene hakim ol." Elbisemin eteklerine bakarak ona doğru adım attığında bakışları savurduğum eteğime kaydı. Yüzümde olan dikkati bir an için eteğime kaydığında bilmişçe gülümsedim.
"Baksana bir eteğin havalanmasına tüm dikkatin gidiyor." Onu sinir etme girişimim bozulan çehresiyle başarıya ulaşırken asilik yapmamdan hoşlanmayarak sert adımlarla yanıma geldi. Hızlanmasını fırsat bilerek yana geçtiğimde dengesini kaybetti ama düşmedi. Doğrulmasına fırsat vermeden sırtına tekme atmaya çalıştığımda beklemediğim bir hızla arkasını dönü ve öne doğru yalpalayan bedenimi belimden tutarak yakaladı. Dirseğimle kafasına vurmaya çalıştığımda kolumdan tutarak beni engelledi. Duraksamadan karın boşluğuna sertçe vurduğumda öksürerek bıraktı beni. Normalde böyle cüsseli bir adamın o vuruştan etkilenmesi mümkün değildi ama boşluğuna denk gelmiş olmalıydı.
Beni bırakmasıyla hızla ondan uzaklaşırken içeri doğru koşmaya başlamıştım. Üzerimdeki ağır elbise yüzünden yapabileceklerim sınırlıydı ve diğer iki adam da ayaklanmaya başlamıştı.
"Seni, kaltak. Buraya gel!" Adamın sinirle bağırışı boş alanda yankılanırken ayaklarım merdivenle buluştuğu an silah sesleri yükselmeye başlamıştı. Aynı anda birçok silah patladığında olduğum yerde eğildim ve etrafa baktım. Bahçedeki adamlar da şaşkınlıkla çömeldiklerinde ateş seslerinin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. Hepsi bahçedeki arabaların arkasına saklandığında ortada kabak gibi kalmıştım. Arabaların yanına gidebilirdim ama bu seferde beni götürmeye çalışan adamların kucağına atlamış olurdum.
Ne yapacağımı bilmez bir şekilde bahçenin ortasında ellerim başımda düşünmeye çalışırken hemen üzerinde olduğum merdivenlerin önünde VIP, büyük , siyah bir araç sertçe fren yaparak durmuştu. Arabanın kapısı açıldığında fazlasıyla iri gövdeli, duruşundan bile ihtişam akan bir adam indi. Silah sesleri yükselmeye devam ederken çok yakınımdan geçen bir mermiyle çığlık attım ve kendimi sola doğru çektim. Böylelikle o ihtişamlı adamın ayaklarının dibine düşmüş oldum. Adamın arkasındaki büyük araba bizi mermilerden korurken başımı kaldırarak önümde duran adama baktım.
Karşılaştığım sert yüz hatlarının, katran karası gözler ve biçimli bir burunla yakaladığı uyum şaşkınlıkla duraksamama sebep olduğunda yüzüme düşen saçlarımın çekilmesiyle aynı şaşkınlığı o da yaşadı. Yeşil gözlerim gözbebeği kadar siyah olan gözlerinde kaybolduğunda ikimizin ifadesizliği birbirine karıştı. Ayaklarının dibinde duran bedenime rağmen kendinden emin ve keskin bakışlarım tek kaşının havaya kalkmasına sebep olurken sonu gelmeyen bir üstünlük savaşına girmiştik.
Evet, yakışıklılığı göz dolduran, vücut yakan cinstendi ama bir erkeğe karşı kontrolümü kaybedecek kadar iradesiz değildim. Oturduğum yerden hızla ayaklandığımda dip dibe gelen bedenlerimizin üzerinden bir kurşun daha geçti. Bir an irkilecek olsam da kendimi durdurdum. Kim olduğunu bilmediğim bu adamın karşısında korkuyla irkilmek istediğim son şey bile değildi.
"Üç adamın bir olup baş edemediği bir kadın bu kadar küçük olmamalı." Gözlerimin içine bakarak kendi kendine mırıldanışıyla dudağımın bir kenarı istemsizce kıvrıldı. Karakteristik ses tonu içimi hoş ederken etkilendiğimi belli etmemeye çalışarak
"İnsanın aklı küçük olunca, beden avantajının pek bir önemi kalmıyor. Üstelik 'küçük' diye senin erkekliğine denir." dedim. Dudaklarının arasından tıslamaya benzer bir gülüş kaçtığında etrafa baktığı çehresinden ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Ben daha ne olduğunu anlamadan büyük elini belime sararak bedenlerimizi döndürdü ve beni sertçe arabaya yasladı. Başımı çarpmanın etkisiyle acıyla inlerken o pis bir sırıtışla dudaklarıma bakıyordu. Çatık kaşlarımla ne yaptığını anlamaya çalışırken bedenini bedenime yasladı ve tüm uzuvlarının hissetmeme sebep oldu. Bir elini kalçama götürerek kendisine bastırdığında üzerimizdeki kumaşlara rağmen sertliğini hissettim. Daha net hissetmemi istermiş gibi kendisini sürttüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. İnleyip de rezil olmak istemiyorum. Üstelik hissettiğim şey kesinlikle 'küçük' olamayacak kadar büyüktü. Bedenin iriliğinden bunu tahmin etmek zor değildi ama bu... Bu gerçekten çok fazlaydı. Anlayacağınız iyi sallamıştım.
"Küçük demen için çok daha büyükleriyle karşılaşmış olman gerekiyor." Dudaklarıma üfleyerek konuşması kasılmama sebep olurken gözleri kasılan bedenime kaydı. Hızlanan nefeslerimden dolayı elbiseden taşacak gibi duran göğüslerim gözlerinin esiri olurken kendinden bu kadar emin olması sinirlerimi bozdu. Ben de onu zora sokmak istediğimden ellerimi beline koyarak tıpkı onun yaptığı gibi bedenimi ona sürttüm.
"Bilmem, daha önce böyle bir şeyi ne hissettim ne de gördüm, nasıl karşılaştırabilirim?" Kasıklarımdan bedenime yayılan sızı beni nefes nefese bırakırken bu sefer onun bedeni kasılmıştı. Gözleri tekrar gözlerime çıktığında kendinden emin duruşunun kırıldığını gördüm ve bu bana inanılmaz bir haz verdi. Daha önce böyle bir şey yapmayı bırak aklımdan bile geçirmemiştim fakat içimde bu adamı alt etmek isteyen bir tarafım vardı.
Etrafımızda uçuşan mermileri ve birbirimizi ilk defa görüyor olmamızı saymazsak sanırım normal sayılabilirdik. Ah, tabi az önce adamlarının beni kaçırmaya çalışması dışında!