4. HABER

2210 Words
Efser'in odasında bir oraya bir buraya giderken saatlerce kimseden haber alamamanın endişesi vardı üzerimde. Gündüz yerini geceye bırakırken kararan havanın kasveti sarmıştı her yanımı. Tabi İzgü'nün söyledikleri de bunun başlıca sebeplerindendi. "Karşısındaki ne kadar ileriye giderse..." diyerek cevaplamıştı sorumu. Bu tahmin ettiğimden de kötü bir cevaptı. Çünkü bilhassa dedemin ne kadar ileri gidebileceğini biliyordum ve Efser'in ondan geri kalmaması... Kesinlikle kıyamet alametiydi. Efser evden gittiğinden beri telaşla oradan oraya koşuyordum. Başta kapıdaki adımların yanına gitmeyi düşünsem de sonradan bir işe yaramayacağının farkına varmıştım. Elbette ki Efser gitmeden önce hepsini tembihlemişti. Dışarıya adım atmayı bırak burnumun ucunu bile çıkaramıyordum ki. İzgü ise bu koşuşturmamı cips yiyerek izlemişti. Arada beni yatıştırmaya çalışsa da benden yanıt alamayınca vazgeçmişti. Şimdi de salonda film izliyor olmalıydı. Bense dışarıyı izlemekten yorulunca Efser'in odasına çıkıp uyumayı denemiştim ama hiçbir işe yaramamıştı. Çünkü gözümü her kapattığımda zihnime dedemle Efser'in karşılıklı dururken ki hali düşüyordu ve ben endişeyle tekrar aralıyordum gözlerimi. Dışarıdan gelen motor sesiyle pencereye koştuğumda sadece iki araba olması beni fazlasıyla şaşırtmıştı. İri vücuduyla karizmatik bir şekilde arabadan inen Efser direk olduğum yere bakınca irkilmemek için zor tutmuştum kendimi. Gözleri gözlerimdeyken sertçe kapattı indiği arabanın kapısını. Bakışlarında gördüğüm duygular kesinlikle olumlu şeyler değildi ve dedemin beni almaya gelmemesi kötüye işaretti. Efser gözlerini gözlerimden çekerek eve girdiğinde onun yukarıya çıkmasını beklemeden aşağı indim. Merdivenlerin başına geldiğimde İzgü'yle sarılıyordu. Adım seslerim bakışlarının bana çevrilmesine sebep olurken "Ne oldu? Dedem nerede?" diye sordum. Olduğum yerde öylece durmaktan vazgeçip aşağı indiğimde karşısına dikilip cevap vermesini bekledim. Kaşlarını çatarak "Dedenin geleceğini de nereden çıkardın?" diye karşılık verdi. Bu sefer benim kaşlarım çatılırken "Nasıl yani, dedem beni almaya gelmeyecek mi?" dedim. Ciddiyetini bozmadan ellerini ceplerine soktuğunda üzerine yapışan gömleğinden kaslarının hareketlenişine şahit oldum. Dikkatimin dağılmaması için büyük bir çaba sarf ettim. Şu an bundan çok daha önemli bir konu vardı ve ben gözlerime sahip çıkmalıydım. "Dedenin seni almak istediği doğru fakat bir süre daha buradasın." Umursamazca söylediklerinin ardından arkasını dönüp merdivenlere yöneldiğinde birkaç saniye donakaldım. 'Bir süre daha buradasın' da ne demekti? Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımdan kesik bir soluk kaçarken söylediklerini idrak etmeye çalıştım. Karşımda dün geceki Efser yoktu ve bu hiç iyi değildi. Azıcık da olsa kendime geldiğimde arkasından koşarak ona yetişmeye çalıştım. Odasına girerken aralık bıraktığı kapıdan içeri geçtiğimde gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Göz ucuyla bana bakıp işine devam etmesiyle varlığımı görmezden geldiğini belli ederken sinirlenmeye başlıyordum. "Bir süre daha buradasın ne demek? Dedemle arandaki mevzu beni ilgilendirmiyor, tamam mı? İnat etmeyi bırak da beni evime götür. Yeter bu kadar oyun!" Üzerinden çıkardığı gömleğiyle üst kısmı tamamen çıplak kalan vücudunu bana çevirdi. Kemerini çözerken bir yandan da bana doğru yürüyordu. "Her şeyin oyun olduğunu sanacak kadar dünyanın senin etrafında döndüğünü düşünüyorsun. Burada kalacaksın dediysem burada kalacaksın." Pantolonunu da çıkarmasıyla sadece baksırıyla kalırken gözlerimi gözlerinde tutmaya çalışıyordum. Neyse ki sinirim git gide artıyordu da aklım başka yerlere kaymıyordu. "Birincisi, benim dünyam tabi ki benim etrafımda dönecek, beğenmiyorsan yanında tutmayabilirsin. İkincisi, söylediklerinin konumuzla bir alakası yok. Kendince bir intikam planı yazıp çizmişsin ve herkesin sorgusuz sualsiz buna uymasını bekliyorsun ama dikkat et, benim elimde yazdıklarını tek seferde silecek kadar büyük bir silgi var. Ne intikamın ne de başka bir şey umurumda değil. Hesabın kimleyse onunla bu işi çöz, beni alet etme." Konuşurken onun yaptığı gibi üzerine yürümüştüm ve tahmin ettiğimden daha da çok yakınlaşmıştık. Sinirli soluklarımız birbirinin yüzüne vururken yüzüne bakabilmek için başımı epey kaldırmam gerekmişti. En ufak bir eksilme olmayan siniriyle bir elini belim sardı ve bedenlerimizi yatağa doğru götürdü. Tehditkâr bakışları çatık kaşlarına eşlik ederken öfke kokan sesiyle konuştu. "Şu sivri dilin beni o kadar sinir ediyor ki bazen neden kafana sıkmıyorum diye düşünüyorum. Kontrol edilemiyorsun Alım ve bu beni deli ediyor." Soğukluğunu koruyan bakışları dudaklarıma indiğinde gözlerinde gördüğüm hırs beni korkuttu. Geriye doğru yatırdığı bedenim yatakla birleşince üzerime çıktı ve "Sadece bedenlerimiz konuşurken seni yönlendirmeme izin veriyorsun. Sadece o zamanlarda yaptıklarıma karşı çıkmıyorsun. Şimdi sen söyle, nasıl kontrol altına alacağım ben seni? Nasıl dizginleyeceğim?" dedi. Söyledikleri tüylerimin diken diken olmasına sebep olurken dediklerini düşünmeden edemedim. Şu zamana kadar kimsenin yanıma bile yaklaşmasına izin vermemişken onun dokunuşları için tüm vücudum ihtiyaçla sızlıyordu. Aramızdaki çekimin sebebini bilmesem de varlığını inkar edemezdim. "Beni bırakırsan böyle bir derdin kalmayacak, biliyorsun değil mi?" Yakınlaşmamızdan dolayı kısılan sesim ona ulaştığında yüzümü incelemeyi bırakarak gözlerime baktı. "Zamanı geldiğinde gideceksin zaten. Acele etmenin bir anlamı yok." "Zamanı ne zaman gelecek?" Küçük bir kız çocuğu gibi merakla dile getirdiğim soru dudaklarının kıvrılmasına sebep olurken "Bu dedene bağlı, küçük hanım." dedi. Küçük kelimesiyle kaşlarım çatılırken hoşuma gitmediğini belli ederek baktım yüzüne. "Küçük senin er-" Sinirle başladığım konuşmamı ağzımı kapatarak yarıda kesti. "Ben o cümlenin sonunu biliyorum, güzelim. Söylemene gerek yok." Sırıtarak söylediklerinin hemen ardından üzerimden kalktı ve odanın içindeki banyoya girdi. Konuşmayı yarıda bırakmasına izin vermemek adına peşinden gidip banyoya girdim. Bakışlarım çıplak kalçasıyla karşılaştığında istemsiz bir çığlık kaçtı ağzımdan. Ellerimle gözümü kapatarak arkamı döndüğümde gür kahkahasını işittim. "Ne kadar imkansız gibi görünse de Haslet Alım Neval utanabiliyormuş." Hemen arkamda hissettiğim ve çıplak olduğunu bildiğim vücudunu düşünmemeye çalışarak "Konuşmamız daha bitmedi. Dedemin geri adım atmayacağını biliyorsun. Ne zaman evime döneceğim ben? Net bir şey söylesene." dedim. Başımla omzum arasına soktuğu başıyla dudaklarını kulağım hizasına getirdi. "Böyle dik başlı olmaya devam edersen hiç gidemeyeceksin ona göre." Boynuma hızlıca bir öpücük kondurdu ve suyu açarak duşa kabinin içine girdi. Çıkardığı seslerden anlıyordum ne yaptığını. Bana istediğim cevabı vermemesinin siniriyle kapıya doğru ilerlerken "Birazdan arkadaşlarım gelecek. Ona göre hazırlan ve uslu ol." dedi. Bana emir vermesi ayrıca tepemi arttırırken "Nah, uslu olurum!" diye bağırdım. Ağzımdan çıkanı kulağım duymazken onun kahkahası arşa kadar uzanıyordu. Ardımdan sertçe kapattığım kapı hıncımı almama yetmezken ne yaparak onu sinir edebileceğimi düşünüyordum. ..................... Aradan geçen birkaç saat içinde duşumu almış, benim için alınan elbiselerden birini üzerime geçirmiş ve saçımı yapmıştım. Efser'i sinir etmek için kısıtlı imkanım vardı ve en kuvvetli silahım da bedenimdi. Kendime özenmeyi seviyordum ve bu huyum ilk defa bu kadar işime yarıyordu. Aynaya son bir bakış attım ve birkaç dakika önce gelen Efser'in arkadaşlarını görmek için aşağı indim. Merdivenleri inmeye başladığım an salondaki tüm gözler bana dönmüştü. Eğer başka gelecek yoksa dört erkek, İzgü'yü sayarsam da üç kız vardı. "Siktir, oğlum gerçekte daha da güzelmiş." İçlerinden biri şaşkınlıkla konuştuğunda gülümsemeden edemedim. Muhtemelen hakkımda yazılan çeşit çeşit haberlerden birinde görmüştü fotoğrafımı. "Teşekkür ederim." İltifatını karşılık vererek tanışmak adına ilk onun yanına gittiğimde hala şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Elimi uzatarak "Haslet, ben." dedim. Elimi tutup "Doğan, ben de." diyerek karşılık verdi. Efser'in sebebini bilmediğim kızgın bakışları üzerimde dolanırken umursamadan Doğan'ın yanındaki arkadaşına geçtim. Tek tek hepsiyle tanışırken isimlerini aklımda tutmaya çalışıyordum. Doğan'dan sonra tanıştığım Pars'tı, ondan sonra da Ergün ve Çağıl'la tanışmıştım. Ayşin Pars'ın sevgilisiydi. Lina ve Çağıl'ın sevgilisi yoktu ama İzgü'nün Çağıl'la olan bakışmalarını yakalamıştım. Muhtemelen birbirlerine karşı boş değillerdi. Tanışma faslından sonra koltuklara yerleşmemizle Doğan'ın sorularının başlaması eş zamanlı olmuştu. "Kaç yaşındasın Haslet?" Meraklı bakışlarına gülümsemeye çalışırken sabrımın çabuk tükenmemesi için dua ediyordum. Doğan'ı sempatik bulmuştum ama bu meraklı insanları sevmediğim gerçeğini değiştirmiyordu. "20 yaşındayım." Efser ve İzgü dışındaki herkesin kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Bir de Ergün tepki vermemişti, anladığım kadarıyla soğuk bir tipti. "Küçükmüşsün." Lina'nın geldiğinden beri üzerimden çekmediği bakışları alay içeren sesiyle birleştiğinde bu kızı sevmemeye karar vermiştim. Efser burnundan güler gibi bir ses çıkardığında ateş saçan gözlerimi ona çevirdim. Ne cevap vereceğimi merak eden bir şekilde bana baktığında göz devirerek Lina'ya döndüm. "Bunu söylediğine göre hayatının yarısına falan geldin." Doğan içtiği kolayı püskürtürken diğerlerinin de güldüğünü işittim. Geldiğinden beri tek bir mimiği oynamayan Ergün'ün bile dudaklarında küçük bir kıvrılma görmüştüm. Lina'nın bozulan suratı keyiflenmeme sebep olurken o hiç duymamış gibi yapıp "E hepimiz sana kıyasla büyük olunca öyle söyledim, alınma canım." dedi. Nasıl hepsi benden büyüktü? "Siz kaç yaşındasınız ki?" Merakla Efser'e bakarak kaç yaşında olduğunu düşünürken Doğan cevapladı sorumu. "Ben ve Lina 28'iz. Ergün 32, Çağıl ve Pars 26, Ayşin 25, İzgü de 23 yaşında. Bir de Efser var tabi, o da 30 yaşında. " Gözlerim şaşkınlıkla büyürken Efser'e çevirdim bakışlarımı. O da vereceğim tepkiyi merak eder bir şekilde gözlerini üzerime dikmişti. Nasıl yani? Bu mükemmel vücut 30 yaşında mıydı? "Yani en küçüğümüz İzgü. Tabi sen geldiğine göre işler değişti." Efser'in dikkatli bakışlarında kaybolmamak için tekrardan Doğan'a döndüğümde ters ters baktım. Herkes çok meraklıydı beni küçük yapmaya. "Neyse ne, ben çok acıktım. Esma Sultan bize atıştırmalık bir şeyler hazırlamıştır. Onları getirelim de güzel bir oyun oynayalım. Uzun zamandır bir araya gelemiyoruz." Çağıl konuyu dağıtırken söyledikleriyle Efser, ben ve Ergün hariç herkes ayaklanmıştı. Onlar mutfağa doğru ilerlerken Lina'nın Efser'e olan bakışlarıyla karşılaştım. O gözlerin masum duygular taşımadığına emindim ve bu benim hiç hoşuma gitmemişti. Lina'ya bakıyor mu diye Efser'e döndüğümde bakışlarının üzerimde olduğunu gördüm. Bu durum gururla gülümsememe sebep olurken gözlerini bana çevirmiş olan Lina'ya döndüm tekrardan. O da fark etmişti Efser'in bana baktığını ve sinirli bakışlarının sebebi de bu olmalıydı. Yerleştiğim tek kişilik koltuğa bakarken kaşlarını çattı ve "Sen yardım etmeyecek misin?" diye sordu. Dudaklarımın arasından alaylı bir gülüş kaçarken "Hayır, tabi ki!" dedim çok saçma bir şey söylemiş gibi. Yüzündeki bocalama beni daha da keyiflendirirken "Anlamadım?" dedi, çok iyi anlamasına rağmen. İşaret parmağımla Efser'i göstererek "Bu kaçık, beni buraya zorla getirdi. Yardım etmeyi bırak parmağımı bile kıpırdatmam." dedim. Ergün merakla Efser'e dönerken Lina daha da şaşırmıştı bu cevabımla. Efser'e döndüğümde bana olan bakışlarına karşılık omuz silktim. 'Sen iflah olmazsın.' der gibi başını iki yana salladığında Lina daha da sinirlendi. "Sen kimsin de Efser'e kaçık diyebiliyorsun." Efser'in bile bir şey demediği konu da onu savunmaya kalkması gerçekten çok komik bir durumdu. Onun fazlasıyla ciddi haline inat oturduğum koltuğa iyice yerleştim ve tek kaşımı kaldırarak "Peki, sen kim oluyorsun da bana hesap sorabiliyorsun?" diye karşılık verdim. Şaşkınlıkla aralanan dudakları onu daha da komik bir duruma düşürürken Efser ve Ergün merakla bizi izliyorlardı. Bu Lina'nın gerilmesine sebep olurken benim umurumda bile değildi. "20 yaşındaki bir kız çocuğu için fazla sivri dillisin, küçüklüğüne veriyorum." Beni yaşımdan vurmaya çalışmasıyla gözlerimi devirirken "20 yaşındaki o kız çocuğuyla aşık atmaya çalışıyorsun, üstelik haberin olsun pek başaramıyorsun." dedim. Söylediklerimle Efser tepkisiz kalırken Ergün birkaç saniye duraksamış sonra umursamaz haline geri dönmüştü. Efser ile kısa bir bakışmaları olmuştu fakat ne için olduğunu anlayamamıştım. Lina ise kızaran suratıyla kalakalırken bir şey demesine fırsat kalmadan diğerleri gelmişti. Getirdikleri tabakları ortadaki büyük masaya dizdiklerinde iştahım kabarmıştı. Sabah Efser'in gidişiyle yaşadığım endişe yüzünden mideme tek bir lokma girmemişti ve şu an kurt gibi açtım. Herkes masanın etrafına geçip yere oturduğunda şaşkınlıkla baktım. Fazla samimi bir ortamdı ve çok arkadaşım olmadığından bunu garipsemiştim. Benim oturduğum sofralar genelde akrabalarımızın oluşturduğu resmiyet dolu sofralardı. O yüzden hepsinin rahatça masanın etrafına yerleşmesi, yere oturması, kimsenin kimseden çekinmemesi ya da kasılmaması... Özgürlüğümün içindeki kısıtlamaları göstermişti bana. Öylesine sofraya oturamadığımı, bilmeden belli kurallar içerisinde yaşadığımı fark etmiştim. Bıçak hep en sağda olmalıydı mesela, elle yemek yenmezdi ya da sofrada konuşmak yasaktı. Daha bunun gibi bir sürü şey... Fakat şu an içinde bulunduğum ortam her şeyiyle özgür olduğunu iddia ettiğim hayatımdan daha özgür hissettirmişti. Ne kadar kabul etmek istemesem de dedemin seçtiği insanlar dışında birileriyle tanışmak beni heyecanlandırmıştı. İlk defa iş ortaklarımızın çocukları ya da kuzenlerim dışında böyle bir ortama giriyordum. Hayatımın hiç bir alanında kendi seçtiğim dostluklar yoktu. Üniversiteye gidiyordum fakat orada bile dedemin peşime taktığı adamlar yüzünden hiç arkadaşım yoktu. Şimdiye kadar bunun kendi tercihim olduğunu düşünmüştüm hep. Ben istemediğim için diyerek önemsememiştim. İstesem benimle vakit geçirecek bir dolu insan var demiştim. O insanların çıkar ilişkisi güttüğünü unutarak... Efser bocaladığımı anlamış gibi elini öne uzatarak masaya davet etti. Nasıl bir ortamda büyüdüğümü biliyordu. Eğer alışkın olsaydım onun davetini beklemeden sofraya oturacağımı da biliyordu. Kendi iç çatışmamı görmezden gelmeye çalışarak ayağa kalktım ve duraksadığımı kimseye belli etmemeye dikkat ederek boş olan bir yere geçtim. Efser hemen yanıma oturduğunda yandan bir bakış attım ona. Gözlerinin üzerimde olduğunu görerek duygularımı gizlemeye özen gösterdim. Neyse ki bu konuda başarılıydım. Herkes sohbet ede ede yemeğini yemeğe başladığında bir kaç dakika alışmayı bekledim. Her şey toplu olarak konulmuştu ve kimsenin ayrı tabağı yoktu. Yani sarmalar bir tabakta, börekler bir tabakta gibi... Yemek isteyen direk o tabaktan alıyor ve yiyordu. Bu aşina olduğum bir şey olmadığından biraz alışmayı beklemiştim. Efser de bir şey demeden benim gibi bekliyordu. Pars, Ayşin'le birlikte sarmaş dolaş oturuyordu. İzgü ve Çağıl onlar gibi olmasa da samimi bir sohbetin içerisindeydi. Doğan, Ergün'ü sinir etmeye çalışırken Lina telefonuyla ilgilenerek yemek yiyordu. Gerçekten kabul etmek istemediğim kadar sıcak ve iyi hissettiren bir ortamdı. "Daha izleyecek misin yoksa yemeye başlayacak mısın?" Efser'in bana yanaşarak sorduğu soruyla başımı ona çevirdiğimde burunlarımız çarpıştı. Gözleri hız kesmeden dudaklarıma indi ve ben yanımızdaki insanları umursamadan onu taklit ettim. Dudaklarına inen gözlerim karşılaştığı kıvrılmayla beni de gülümsetirken "Ne o, kaçırdım bari aç bırakmayayım diye mi düşünüyorsun?" diye karşılık verdim. Yüzüme düşen saçlarımı tek eliyle sırtıma bıraktığında "Sende bu inat varken aç kalmazsın zaten. Sadece seni sinirlendirmemi bile burnumdan getirmek için güçten düşmeyi göze alamazsın." dedi. "Ha, şunu bileydin." Neredeyse dudaklarıma değecek dudaklarını yüzümü masaya çevirerek engellediğimde dudaklarının arasından kaçan 'tıh' sesi tenime çarparak geri dönmüştü. Gözlerim bizi izleyen Lina'yla karşılaştığında kaşlarımı çatmadan edemedim. Bu kızın derdi neydi? Onu umursamadan önümdeki yemeklere odaklanacağım sırada hırsla söyledikleri donakalmama sebep olmuştu. "Sence de nişanlı bir kız için fazla serbest değil misin?" Ortamda bomba etkisi yaratan cümlesi herkesin odak noktası olmama yol açmıştı. Dediklerini idrak edebildiğimde kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. "Ne saçmalıyorsun?" Aksi sesimle sorduğum soru ve Efser'in yanımdaki vücudunun kasılması gerginliği üst düzeye çıkarırken elindeki telefonu çevirerek bize uzattı. Sertçe aldığım telefonun ekranındaki haber başlığını okuduğumda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ünlü İş Adamı Asım Neval'in Torunu ve Sahir Neval'in Nişanlısı Haslet Alım Neval Kayıp!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD