"Sadece...86...Gün..."

1060 Words
"Umutlar karardıkça ellerinde kirlenir..." Uçuşan saçlarımın arasında gezinen garip birkaç parmak ile derince nefes aldım. "Neden yaptın?" dedim çatıdan aşağı bakarken. "Küçük bir kız çocuğuna bunu neden yaptın?" Siyah rugan ayakkabılarına baktım. Çatıda yanıma oturmuş, şehrin ışıklarını izlerken bana eşlik ediyordu. "Boşuna ölme diye." Yüzümde anlık, aptal bir gülüş oldu. "Boşuna ölmüyordum ki." dedim inatla. "Ailemin yanına gidiyordum." diyerek dönüp kızıl gözlerine baktığımda birden bire simsiyah yüzünde çıkan devasa ve korkunç gülüş ile elini sırtıma attı. "Bak bakalım, gitmek o kadar kolay mı?" Çatıdan aşağı ittirmesiyle gözlerim kocaman açılmış, düşmemek adına elimi ona uzatmıştım. "Şerefsiz!!!" . . . "Aaaaa!" Yattığım yerden uçarcasına kalkarken yanımda yatan X kişisinin baldırına basıp üstüne düştüm. "Gökten düştüm yetmedi mi lan? Çatıdan aşağı ne itiyorsun?" derken nefes nefese kalmıştım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki çatlayıp ölecek gibi hissediyordum. "Ne saçmalıyorsun yine?" diyen adama bakıp doğruldum. "Boşver sen beni." diyerek üstünden kalkarken kaşlarını çatıp arkasını döndü. "Uzun zaman önce boşverdim zaten." dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkmış, umursamazca yatışına bakmıştım. Ellerimi ağzıma koyup doğruldum. Çadırdan aynı şaşkınlıkla çıkmış, kendimi sorgulamıştım. Bu beni sevmiyor mu ya? Yok canım, herkes beni sever... Düşüncelerimin getirdiği gaz ile elimin tersiyle pembe saçlarımı geriye attım. Bugün de hava amma sıcak. Ellerimi gökyüzüne kadar kaldırıp genişçe sırıttım. " Ne oldu? Şaşırdın değil mi?" diyerek daha da sırıttım. "Öleceğim öleceğim diye ağlayacağıma günlerimi keyif içinde, pişman olmadan geçiririm daha iyi." Etrafa sinsice bakıp X'in her zaman gittiği tarafa kısa bir bakış attım. Acaba her gün gidip de saatkerce dönmeyecek kadar ne yapıyordu? Hmm, ajanlığa düşkün yanım kıpır kıpır. Yakanlandığım zaman kellemi almadığı sürece hiçbir sıkıntım yok. Çantamı alıp saçlarımı güzelce taradım ve iki balık sırtı örgü ile günümü şenlendirirken kol kaslarımda birkaç dakikalık et kesiği oluştu. Kendi saçını örmek nasıl bir işkence? Çantamı biraz daha kurcalayınca siyah noktalar için muazzam bir maske olan ürünü görerek anlık Happy Birthday oldum. Hızlıca elime sıkıp diğer elime aynamı aldım ve yüzüme iyice sürdüm. Soğuk bir hissiyat veriyor, içim kıpır kıpır oluyordu. Kurudukça grileşen maske ile hafifçe gülümsediğim sıra yanımdan seke seke geçen bir sincap ile gözlerim şaşkınca açıldı. "Oğlum, sen çok tatlısın ya..." dediğimde dönüp yüzüme bakmış ve sonra ciyak ciyak sesler çıkararak kaçmıştı. "Tatlı ve terbiyesiz." diyerek göz devirdim. Bu yüzü her yerde arıyorlar bir kere. O kadar güzelim ki zaten beni öldürmeye falan çalışıyorlar. Cımbızımı X'in karambiti çekişi gibi afilli bir hareket ile çekip gözümü aynaya yaklaştırdım. Ölsen bile bir karakterinden bir de güzelliğinden ödün vermeyeceksin. Yakışmaz bize... Kaşlarımı da güzelce aldıktan sonra sırıtarak bacaklarıma baktım. "Paraya kıyıp da lazer epilasyona gitmek hayatımda yaptığım en mantıklı şeydi. " diyerek de kendime bir beğeni attım. En son çantamı yere koymuş ve sırt üstü uzanmıştım. Tamam 20 dakika kestirsem yeter... . . . Ağzımı şapırdatarak birkaç kez yutkunduktan sonra elimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum. "Kaç dakikam daha kaldı ya?" diyerek doğrulduğum sıra ateş başında oturan adamı görerek kaşlarımı çattım. "Balık mı yakaladın?" dediğimde başını sallamış ve iki balığı çevirmişti ateş üzerinde. "Hayret, bugün erken yiyoru..." derken dışarının kapkaranlık oluşu gözüme çarptı. Bayıldım mı lan ben? "Olamaz!" diyerek yumruk yaptığım ellerimi yere vurduğumda gözlerime baktı. Alışmıştı artık saçmalamama. Tepki bile vermiyordu. "Gün içinde uyumama izin verme." dediğimde tekrar önüne dönüp balıklara baktı. "Zaman hızlı geçer. Uyuman daha iyi." dediğinde sinirle nefes alıp verdim. "Benim için neyin iyi olup olmadığını biliyorum. Uyumam iyi değil. Sen de bil." Yaptığım atar gider hiçbir işe yaramamış gibi uzanıp pişmiş balıklardan birini büyük bir yaprağa koydu. Diğer balığı da alıp başka bir yaprağa koyduktan sonra yanıma gelip oturdu. "Havanın sıcak olduğu zamanlarda buraya gelmen büyük bir şans." dediğinde alay edip etmediğini anlamak için yüzüne baktım. Ciddi duruyordu. Bayağı bayağı ciddiydi. "Şaka mısın? Vallahi anlamıyorum. Buraya gelmem değil, buraya düşmem şansızlığın ta kendisi." diyerek elimi önüme koyduğu balığa atmam ile yakmam bir oldu. "Üff...amma da sıcakmış." Söylenerek parmak uçlarıma üflerken cebinden bir bıçak çıkarttı ve balığı ortadan ikiye ayırdı. Şöyle bıçak çekebilseydim var ya... "Cidden, bu konserveler falan nereden geliyor?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Kafası öne eğik iken bana kötü bir ifadeyle bakınca yüzümü astım. "Ya sen şakasın ya. Bilsem ne değişecek Allah aşkına. Zaten 80 günüm var, üstelik Allah'ın tek bir kulunun olmadığı bir ormandayım. Kime anlatabilirim?" dedikten sonra üfleyerek balıktan bir parça kopardım. "Birini bulsam zaten seni değil, kendi dertlerimi anlatırım birader." balığı ağzıma atmam ile bütün vücudum anlık titredi. Off.... Ne iyi geldi be! Gönül isterdi iskender, kebap ,dürüm ama şu an bu da mükemmel geliyordu ağzıma. Balık da çok sevmezdim normalde. "Sana belli olmaz." Ağzımdaki yemeği umursamadan güldüm. Zaten beni tanımıyordu. İfşa falan sayılmaz. Fotoğraf falan da çekemez bu. Hihihi...istediğim kadar çirkinleşebilirim. "Sana bir sır vereceğim." Gözümü kısarak balığın kafasına baktım. Bari pişirirken kafasını koparsaydı. Yerken göz göze gelip duruyorum meftayla. "Dün şurada bir çiçek vardı." dedim ve kirli parmaklarımla mağaranın girişindeki solmuş çiçeği gösterdim. "Ona derdimi anlattım ve soldu. Bir gecede." sonra dönüp mağaranın tavanını gösterdim. "Uyumadan önce tavana anlattım, karardı." Ağzıma bir parça daha balık attım. "Derdim dert de, dağ taş anlıyor da, sen anlamıyorsun. " Bir parça daha attım ağzıma. Ne de güzeldi bunun tadı... "Ateş yaktığımız için çiçek sıcaktan dolayı solmuş. Tavan da ateşten dolayı kararıyor." dediğinde çiğnediğim lokman ağzımda büyüdü... "Ya!" diye bağırdım sinirle. "Başta da Çinlilerin beni kovaladığına inanmıyordun!" Resmen balığın yarısını koparıp ağzına attığında, iki saattir yediğim kısmı bir lokmada yediğini görerek, birazcık geri çekildim. "Salaklar. " dediğinde alt dudağımı yalayıp yüzüne baktım. "Bir kere onlar salak değil, sen körsün." diyerek göğsümü kabarttım. "Güzelliğimi göremiyorsun." dönüp bana öyle bir bakış attı ki hayattaki yerimi ve varlığımı sorguladım. Ben güzelim? Tamam birkaç küçük operasyon yaptırmış olabilirim ama sahnede güzel durmak da şarttı. "Kör olduğumdan dolayı olduğunu sanmıyorum." diyerek önüne döndüğünde kaşlarımı çatarak elimin tersini yanağıma koymuştum ki aklıma sürdüğüm maske geldi. "Yaaaa!" Balığı malığı boşverip Allah ne verdiyse ayağa kalktığımda başını geriye atıp yüzüme baktı. "Niye söylemiyorsun? Unuttum yüzümde maske olduğunu!" diye bağırdığımda önce gözlerini sonra yüzünü çevirip balığının kılçığını ateşe attı. "Yüzünde böyle çirkin bir şey varken rahatsız hissetmiyor musun? Kaşınıyordu belki..." Ayaklarımı vura vura kova ile getirdiği suya elimi daldırdım. Yüzüme defalarca su vurup kurumuş maskeyi çıkarırken bir yandan çok güzel bir şarkı söylüyordum...içimden... Beni sen nasıl terk ettin? Bırakıp gittin, çok ayıp ettin eyvallah... Yüzüme biraz daha su vurdum ve çenemden boynuma doğru akışının verdiği rahatsızlık ile yerimde kıpırdandım. İçime gidecek ya! Şimdi halsizliğin tutsun, motorun bozulsun ... Yüzüme hızla bir avuç dolusu suyu bir daha vurdum ve kötü bakışlarımı son sürat gözlerine attım. Sen bittin oğlum. Domuz gribi ol İnşallah!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD