"Sadece...93...Gün..."

1001 Words
"Güneş, bir daha doğmamak adına senin için batıyor küçük kız..." Elimdeki büyük beş yaprağa ağlamaklı bir ifade ile bakıp tüm acılarımla haykırdım. "3 katlı, yumuşak tuvalet kağıtlarım!!!" Ağlaya zırlaya işimi bitirdikten sonra doğrulup arkama bakmadan köpekten farksız bir tavırla botlarım ile toprağı arkaya attırdım. Dere kenarına gidip ellerimi yıkarken hâlâ zırlıyordum. "Hep Survivor'a gitmek istemiştim. Böyle olacağını öğrendiğim iyi oldu. Bir daha gitmek istemem. Salak mıyım ben?" diyerek doğruldum ve dereden yukarı doğru yürümeye başladım. Tam ağaçların arasına geçecektim ki gördüğüm devasa kaplumbağa ile ellerim ağzıma gitti. "Oha! Kaplumbağa dede!" sağa sola zıplayarak bir hayvan olduğumu belli edercesine garip sesler çıkarttığımda devasa kaplumbağa durup bana baktı. "Tamam tamam." dedim gülerek. "Sana da güzel bir şarkı söyleyeceğim. " Madem ölüyoruz bari mutlu mutlu öleyim. Şarkı söyleyip dans edeyim... Etrafı iyice inceledikten sonra kırık bir dal parçasını tekrardan kırıp kendime mikrofon yaptım. Dere kenarında heyecanla sağa sola koştuktan sonra nefesimi düzenledim ve iki üç kere öksürdüm. "Dur bakma bana öyle!" diyerek işaret parmağımı durup bana bakan kaplumbağaya tuttum. "İçime akıyor kara gözlerin! Ne hisset ne de söyle! Canımı yakıyor veda sözlerin!" diyerek kalçamı sağa sola sallamaya başladım. "Yanarım yanarım aşk ile yanarım kurban yoluna, aleni aleni yar kırdı kalemi...çıkamam yarına..." Olduğum yerde zıplayıp pembe saçlarımı dağıtırken gülümsedim. "Alnıma yazdı kader, silemedim. Ağladım ağladım hiç görmedim. Kimseye söylemedim, diyemedim aşk ile çektiğimi." Gülerek kaplumbağaya baktığımda benden korkmuş olacak ki geri geri gitmeye başlamıştı. "Ah felek hep inadın bana mıdır? Herkese ak da bize kara mıdır? Aşk; acıdan, sızıdan yana mıdır? Anla ne çektiğimi..." Arkamdan gelen yetmiş yaşındaki bir dedenin horlama sesi ile yüzümdeki gülüş silinmiş, topuklarımın üstünde gergince geriye dönmüştüm. "Do-do..." elimdeki odundan mikrofonum yere düşerken gözlerim kocaman açıldı. "Domuz!" Arkamı döndüğüm gibi Allah ne verdiyse koşmaya başlamıştım ancak çılgın domuzun da bir Allah'ı vardı ve o da ne verdiyse koşuyordu! Ağaçların arasında bağıra çağıra koşarken ellerimle dalları ittiriyor , çizilen kollarımı umursamadan koşuyordum. Nefes nefese arkama baktığımda çalıların üstünden geçen devasa domuz gözlerimi daha da açmama sebep oluyordu. "Gelme!!!" Aklıma gelen garip bir şarkı ile avazım çıktığı kadar bağırıp şarkı söylemeye başladım. Biraz olsun korkumu alsın ve X sesimi duysun diye tüm gücümle bağırdım. "Bir gökyüzü düşündüm morlara bürünmüş Bakır gibi yakıyordu güneş..." Bir çalının üstünden atlarken azıcık detone oldum... "O kadar yakın ki karşıda dağlar Elimle vursam yıkılacak gibi..." Orman sonsuzmuş gibiydi ve vursam yıkılan ben olurdum! "Daha önce hiç görmedim bu yerleri Sanırım kayboldum ben geri gönder" Vallahi görmedim ben buraları! Kayboldum... "Hatırlamıyorum kim olduğumu Nerde doğduğumu nereye ait olduğumu..." Alçak bir ağaç dalı gördüğümde gözlerim sonuna kadar açıldı. "Kurtar beni bu alemden Kurtar beni bu yerlerden!" Arkama baktığımda giderek yaklaşan domuz ile daha da hızlandım. "Bırak aksın gözyaşlarım Kurtar beni bu alemden..." Koşarak dalı yakaladığım gibi bir iki dal tırmanıp ağaca kafa atan manyak domuz ile sıkıca sarıldım dallara. "Her şey tazelendi Yeniden fark ettim." Geri çekilen domuz horlar gibi ses çıkarıp tekrardan ağaca vurunca sağa sola sallandığım için daha da bağırdım. "Nasıl unuttum nasıl kaybettim Gördüklerim gerçek mi inanmak çok zor?" Allah'ım bu şarkı beni anlatıyor! "Bir yabancıyım ben artık her şeye Korku içinde geçiyor şimdi hayatım..." Belki de yıllar önce şeytan benim için yazmıştı? "Beni korkutan nedir bilmeden Birden kesiliverse bu sıkıntı bu çile..." Beni korkutan şey orman mı, ölüm mü, domuz mu, ağaçtan düşecek olmam mı? Ben böyle çileye... "Cehennem dönüverse cennete?" Son kurduğum cümle ağlamaklı sesim yüzünden detone oldum. Ama domuz tekrardan ağaca kafa atınca tüm gücümle bağırdım. "Kurtar beni bu alemden Kurtar beni bu yerlerden!" Ağlaya ağlaya domuza bakarken dallar kollarımı çizmişti. Daha 93 günüm vardı... Domuz amca bir defol! Zaten hayatım bok yoluna gidiyor. Artık boğazım bağırmaktan acımış, sesim kısılmaya başlamıştı. Bu deli domuz bu cılız ağacı en son kıracak sonra da üzerimde tepine tepine pestilimi çıkaracktı. Kafamı ağacın gövdesine dayayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Beni kovalayanlar her zaman minnak fanlarımdı. Hiç vahşi bir domuz tarafından kovalanmamıştım. Bacaklarımı da ağacın gövdesine doladığım sıra bir anda çıka gelen siyah giyinimli X adamım elindeki ucun bıçağı fırlatması ile bıçak domuzun gözüne girdi. Gördüğüm sahne ağacın tepesinde olmama rağmen başımı döndürdü. Gözlerimi sıkıca kapattığım sıra acıdan dolayı garip garip bağıran domuz koşarak uzaklaşmıştı. "Mina! İyi misin?" diyerek yanıma koltuğunda göz yaşlarım barajdan hallice bir hâl aldı ve şarkının kalan kısmını kısık, çatallaşmış sesim ile söyledim. "Bırak aksın gözyaşlarım Kurtar beni bu alemden..." Kollarını bana doğru uzattığında ağacın tepesinden aşağı baktım. Burnumu çekip kızarmış ellerimi ellerine uzattığımda parmak uçlarında yükselip ellerimi tuttu. Hiçbir şeyi düşünmeden kendimi ağaçtan aşağı attım. Ellerim omuzlarına düştüğünde güçlü kolları belimi sıkıca kavramış, göğsüm göğsüne çarpmıştı. Birkaç damla göz yaşım da düştüğünde küçük bir çocuk gibi alt dudağımı aşağı sarkıtıp bağıra bağıra ağlamaya devam ettim. "O çok büyüktü!" diye bağırdığımda arkasını dönmüş ve sırtını az önce tırmandığım ağaca dayamıştı. "Deli gibi kovaladı beni. Ağaç, ağaca zor çıktım..." dedim hıçkıra hıçkıra. "İlk defa domuz gördüm. " diyerek elimin tersiyle göz yaşlarımı silip burnumu çektim ve merakla domuzun kaçtığı yöne baktım. "Geri gelmez değil mi?" dedikten sonra acıyan kollarıma baktım. Çizilmiş kollarımı yer yer kaplayan kana burnumu çeke çeke bakıp kaşlarımı büzdüm. "Beni..." dedim nefes nefese. "... bulduğun için teşekkür ederim..." ağlamaktan acıyan gözlerimi kapattıktan sonra çenemi omzuna koydum ve sıkıca sarıldım. Denize düşen yakışıklı bir yılana sarılır. Sırtını ağaçtan ayırdıktan sonra sessiz sessiz çadırın olduğu yere yürümeye başladı. Bir kez bile şikayet etmedi. İndirmeyi teklif etmedi. Kütüklerin üzerinden geçti, hatta bir bebekmişim gibi arada bir eli sırtımı sıvazladı. Pembe saçlarım attığı her adımla dalgalanırken ben arkamızda kalan ağaçları izliyordum. Bugün çok korktum. Hatta Çinli bir adamın bana bıçak çekişinden daha korkunçtu azgın bir domuzun beni ormanda kovalayışı. Gökten düşerken bile bu kadar kötü olmamıştım. Hiç, bir şarkı bu kadar bana beni anlatmamıştı. Sadece...bir şey dikkatimi çekmişti. Küçücük , minicicik bir detay oturmuştu yüreğime. Düştüğümde, korktuğumda, ağladığımda, üzüldüğümde, kırıldığımda, incindiğimde gelmeyeceğini bile bile "anne" deyişim geldi. 24 yıldır hiç değişmeyen bu gerçek bir haftadır tanıdığım, hatta asla tanımadığım , bir adam tarafından fark ettirilmeden değiştirilmişti. Ölüm, sanki peşin sıra beni kovalarken düşündüğüm tek şey...adını bilmediğim adamın beni bulmasıydı. Annem gibi... Babam gibi... Korktuğumda ismini söyleyemeyeceğim kadar uzak ama beni ölümden kurtaracak kadar yakın olduğum yabancı bir adam...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD