"Sadece...92...Gün..."

1384 Words
"Aldığın kadar nefes vereceksin..." Serçe parmağımdaki siyah gülleri defalarca saysam da sürekli sekiz çıkıyor olması beni git gide korkutuyordu. Ölümün kıyısında dans edip şarkı söylemek de zaten benim gibi bir deliye yakışırdı. Ağlamaktan da yorulmuştum artık. Gözlerimde baraj kurumuştu. Zırt pırt ağlayamaz olmuştum. "Bunları al." dediğinde kaşlarımı kaldırıp uzattığı siyah şort ve tişörte baktım. Sıcaktan dolayı enseme yapışan saçlarımı geriye atarken çıplak ayağımı bacağıma sürtüp kaşıdım. "Teşekkür ederim ama bana fazla büyükler. " dediğimde elime bir de çamur benzeri bir şey tutuşturunca kaşlarım hava kalktı. "Dereyi takip et ve biraz aşağı in. Derin bir yer olacak. Bunları giy, kıyafetlerini yıka ve as. Kurusunlar. " dediğinde gözlerim gergince etrafta döndü. "Ne?" Arkasını dönüp gitmeden önce pantolonunun cebinden bir şey çıkarıp avuçlarıma attı. "Yıkanmadan önce ateş yakmayı unutma. Kıyafetlerin daha hızlı kurur ve üşütmezsin. Hayvanlar da ateşe çok yaklaşmazlar. " diyerek her zaman gittiği yola doğru ilerledi. Cidden burada bulunma sebebi neydi? Ve ne yapıyordu? O gözden kaybolunca sinirle yumruğumu baldırıma vurdum. "Ya yılan çıkarsa. Yengeçler tarafından kıskaçlanırsam?" en son elimi sallayıp çadıra girdim. "Neyse ki bugün ölmeyeceğim..." . . . Çamaşırlarımı yıkamış, ateşi yakmış ve hepsini ateşin etrafına asmıştım. Zaten bugün güneşinde Maşallahı vardı. Delip geçiyor sanki. İç çamaşırlarımı göz ucuyla bakıp etrafı kolaçan ettim ve sonrasında üstümdeki siyah tişört ve şort ile suya girdim. Birkaç kere dalmış, keyifle yüzmüştüm. Su soğuk değildi ve bedenimi ele geçirişi çok hoşuma gitmişti. "Su analizi: yüksek miktar da mineral saptandı..." saate göz ucuyla bakıp göz devirdim. "Kes sesini." "Anlaşıldı." What dedin gülüm? Kaşlarım havaya kalkarken saati yüz hizama tutmuştum ki ekranda bir çift beyaz gözün bana baktığını görerek çığlık attım. "Bakma lan!" dedim daha taşa tutarken. "Anlaşıldı. Kamera kapatılıyor..." kaşlarımı çatsam da merak içerisinde tekrar saate baktım. Az önceki gözler kapanmıştı. "Kim tasarladı seni?" dedim alay edercesine. "Gizli bilgi." Ekranda çıkan kırmızı çarpıya gülerek baktım. "Kıçımın gizlisi. Madem gizliydi bana niye verdi." diyerek tekrardan suya daldım. Suyun altında takla atarken kolumun titremesi ile hızla yüzeye çıktım. "Ne oldu len yine?" dedim sinirle . İki dakika yüzdürmedin. "Tehlike! Tehlike!" Tehlike mi? Telaşla etrafa bakındığım sıra suyun içinden geçen bir şey gördüm. "Has..." Dereden çıkar çıkmaz kıçımın üstüne attım kendimi. Nefes nefese derede yüzen yılan benzeri şeye baktım. "Sen az önce bana yardım mı ettin?" dediğimde robotik bir ses çıktı. "Görevim." Elimin tersiyle saçlarımın arasından akıp yüzüme gelen su damlalarını sildim. "Ben şu an neredeyim?" Bir anda ekranda beliren dünya haritası ile kaşlarım havalandı. "Mevcut konumunuz, uydu sistemine bağlantı kurmayı engelliyor ancak son konumunuz ele alınırsa..." dedikten sonra uçak benzeri bir şeyin Türkiye'den Çin'e doğru gittiği bir animasyon gösterdi. "Endonezya'daki balta girmemiş ormanlardan birinde olabilirsiniz..." Tükürüğüm genzime kaçmış, nefesim kesilmeye başlamıştı. "E-endonezya mı? " dedim bağırırcasına. "Ben Türkiye'de değil miyim?" dedikten sonra gökyüzüne baktım. Doğru ya çok sıcak duruyor! Lanet olsun! Ben hep Karadeniz'deyiz falan...elimi alnıma vururken kendime sessizce sövdüm. "Gerizekalı nasıl Karadeniz'de olalım jette o kadar uyudun. Tabii ki dünyanın bir ucuna kadar gelirsin." Otobüste uyuya kalmış da durağını kaçırmış zavallı bir öğrenci edasıyla saate baktım. "Peki, benim Endonezya'daki balta girmemiş ormanlarda bir Türk ile karşılaşma ihtimalim ne?" dedim merakla. "Ulaşılan veriler doğrultusunda %38.2." Dediğinde gözlerim koskocaman oldu. "Türkler buraya göç etti de ben mi bilmiyorum?" Kaşlarımı çatıp ekrana baktım."Bana yalan söyleme ihtimalin?" Dedim merakla. "%1." Ağzım şaşkınca açıldı. "Sen yapay zekasın, nasıl bana yalan söyleyebilirsin?" dediğimde ekranda yeniden göz animasyonu çıktı. "3VSWQ.8 İleri düzeyde teknoloji ile geliştirilmiş, kişisel olarak kullanılabilen, askeri amaçlarla ortaya çıkmış kusursuz bir saattir." tek kaşımı havaya kaldırdım."Camında bulunan makro güneş panelleri sayesinde kendini şarj edebilir ve gökyüzüne net bir açı-yön ile durursa uydu ile bağlantı kurabilir. Ancak kişisel veriler ile birlikte kullanıcı sözleşmesinin dışında askeri bir sözleşme nedeniyle, gizli kalması gereken bilgiler kullanıcı ile paylaşılamamaktadır. Bu yüzden 3VWSQ.8 size önemsiz boyutlarda gerçekleri çarpıtarak söyleyebilir." Boştaki elimi esnediğimden dolayı ağzıma koyup bir iki kere vurdum. "Ne konuştun be. " dedikten sonra sırıttım. "Allah'tan ekvatordayız da güneşi iyi görüyorsun. " diyerek sırıttıktan sonra gözlerimi kıstım. "Bu Türk'ler Endonezya'da ne yapıyor peki? Erdoğan Çin'deki Uygur Türklerini mi kaçıracak?" dediğimde gözlerin yanında çıkan ağzın otuz iki diş sırıtmasıyla tek kaşım havaya kalktı. "İleride sizin mutlaka cumhurbaşkanlığına aday olmanız gerek." diyerek bir de espiri yapınca cidden şaşırdım. "Onda yeteneğin var ama ben espiri yapmana şaşırıyorum..." Tekrardan gülen bir surat çıkınca kaşlarımı çattım. "Bu arada, bu ormanda kaç Türk var?" dediğimde ekranda küçük kırmızı şeyler çıkıp gitti. "Türkiye'nin askeri kayıtlarına ve silah harcamalarına bakılırsa..." Birkaç garip şey ekranda dönüp durunca alt dudağımı sarkıttım. "...yıllık gelen sivil insan sayısı verilerin dışında tutulursa. Endonezya'da 20 tane Türk askeri var. Yağmur ormanlarında ise 9. Görevleri..." dediği sıra ekranda birkaç kırmızı işaret çıktı. "...kurulumun bu bilginin paylaşılmasını desteklemiyor Efendim." dediğinde sinsice etrafa bakındım. "Ormanda benle beraber 10 tane Türk var yani?" dediğimde ekranda çıkan yeşil tike gözlerimi kısarak baktım. "İsimleri ne?" tekrardan ekrandan geçen garip şeyler oldu ama istediğim sonucu vermedi. "Özel askerlerin kimlikleri işe başladıkları an ölüm listesine girer. Bu yüzden yapılan bütün işlemler sahte isimlerle olur. Kendi aralarında bile isimlerini tam olarak bilemezler." dediğinde kafamı salladım. "Vay be..." dedim yüzümü ateşe dönüp. "Millet çalışsın, uğraşsın, taaa Endonezya'ya gelsin. Biz şeytan ile oyun oynayalım. Vay be..." Elimin tersi ile saçlarımı geriye attım. Sanırım yorulmuştum. "Açıktım vallahi..." diyerek ellerimi ovuştururken bir ses geldi. "Balık yiyebilirsiniz." dedi bilmiş bilmiş. "Yakalayabilsem yerdim." dedim ben de aynı bilmişlik ile. "İklim bilgileri indiriliyor. Bitki örtüsü inceleniyor." dediğinde kaşlarımı merakla kaldırıp ekrana baktım. "İşte, balık yakalamanın kolay yolu. 2 tane 2 metre, 2 tane 1 metre uzunluğunda sopa bulun." merakla ayağa kalktım ve ormanı köşe bucak gezip ekrandaki fotoğrafa uygun sopaları buldum. "2 metrelik sopaları birbirine paralel olacak şekilde yere koyun. 1 metrelik sopalardan birini sopaların 2 metrelik sopların ucunaçdan 3 karış aşağıya getirip bağlayın. H, şeklini alması lazım. " diyerek ekranda bir şekil çıkarttı. Etrafa bakınıp bir ağacın etrafını sarmış olan sarmaşığı söktüm ve dediği gibi bağladım. "Son sopayı H, şeklinin en uç kısmına bağlayın. " Son sopayı da bağlayıp elimin tersiyle alnımdaki teri sildim. "Eee, ne oldu şimdi." "Tişörtünüzü çıkarın." ellerim göğüslerime giderken dehşet içerisinde gözlerimi açtım. "Höst yavaş ol!" dediğimde alnıma bir iki kere vurdum ve sonrasında ateşin etrafına astığım kurumuş kıyafetlerimi etrafa bakına bakına gizlice giydim. Siyah tişört ile tekrardan sopaları yanına gelip "eee?" dedim ayaklarımı sallayarak. "Tişörtün boğazını ve kol kısımlarını düğümleyin." Zar zor dediği gibi düğümlediğimde ekranda bir görüntü çıktı. "Alt kısmındaki geniş açıklığı fotoğrafraki gibi sopaların dört kesişim noktasına bağlayın." Kaşlarım çatılırken ekrana sinirle baktım. "Bu şekilde bağlamam mümkün mü biraderim?" dediğimde "lastik tokanız ile olası." demişti. Hazır cevap... Fotoğraftaki gibi tişörtü tam yarım saate bağladım sopalara. "İmanım gevredi Zevzek." derken elimin tersiyle alnımı sildim. "Ekranda gözüken bitkinim kökünü ateşe tuttuktan sonra tişörtün içine doğrayın. Kök kısmından salgılanan kokulu salgıların suya karışması sayesinde balıklar yem olarak düşünecektir. " Ormanın içinde sağa sola koşarken en son ayağım kayıp düşmüştüm ki burnumun ucunda mor çiçekli bitkiyi gördüm. İlk defa şans yüzüme güldü. Yine çizdim dirsekleri ama olsun! Çiçeği köküyle birlikte söküp ayağa kalktım. Koşarak ateşin başına geçmiş ve kökünü közün üstüne tutmuştum. Dışarı su çıkarmaya başlayınca koşarak tişörtün üstüne geldim ve içine doğradım köklerini. Oldu sanırım... "İçine minik çakıl taşları ya da bir miktar toprak koymazsanız kumaş, yüzey gerilimi ve suyun kaldırma kuvveti nedeniyle, suda batmayabilir. Ancak tatlı su olduğu göz önünde bulundurulursa suyun yoğunluğu düşük olduğu için çok büyük bir sorun..." "Ay! İğrençleşme. Lise geldi aklıma." diyerek öğürdüm ve birkaç tane de çakıl taşı atıp dere kenarına gittim. "Sopları derenin akış yönene doksan derece bir açıyla yerleştirin. 2 metrelik sopanın bir metresi suda diğer bir metresi dışarıda olsun. Dere kıyısına uzanın ve sopaları sıkıca tutup bekleyin. " Dediklerini harfi harfine yapıp dere kıyısına gittim ve uzandım. "Bu balıkların kokuyu alıp gelmeleri ne kadar sürer?" dediğim sıra derenin içinde garip bir akım oluştu. "Bitkinin kendine çeken kokusu ile en az 37.5 saniye sonra en az bir balık gelmelidir. " Bu kadar çabuk mu? Saatlerce beklemeyecek miyim? Birden bire tişörtün içine giren beş altı tane balıkla ağzım koskocaman açılmıştı ki içine iki tane daha girdi. Telaşla tuttuğum sopalar ile ayağa kalktığımda balıklar tişörtün içinde kalmış fazla su ise tişörtten geçip almıştı. Sopaları telaşla kenara çektikten sonra içindeki balıklara bakıp çığlık attım. "Yakaladım!" Sevinçle sağa sola koşarken mutluluktan gözlerim yaşarıyordu. "X! Balık yakaladım!!!" Yehuuu Koşa koşa çadırın olduğu yere gitmeye başladım. "Bim bam bom! Yaşasın dostlar benim de artık balıklarım var!" Kötü kadın kahkahası atıp çadırın başında oturan adama baktım. Kıvırta kıvırta yanına geldikten sonra sırıttım. "Bim bam bom çatlasın düşmanlar! Benim de artık balıklarım var!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD