"Sadece...57...Gün..."

1285 Words
"Zaman tersine dönse ne değişecekti küçük kız? Şu ana kadar hayatta oluşunu zaten bana borçlu değil misin?" Mahmut saçlarımı örmeye çalışırken Onur'un falına bakmayı deniyordum. "Ooo..." dedim gözlerimi kısarak. "Üç saat mı desem, üç gün mü desem, üç hafta mı desem..." diyerek yalandan sayıkladım. "Sana yol görünmüş. " Onur merakla fincana bakmaya çalışınca sinirle ittirip fincanı kendime çektim. "Nerede gördün?" dedi kaşlarını çatarak. Tam küfür edecektim ki imanım el vermedi. "Ya bir dur. Dikkatimi dağıtma." dediğimde sinirle geri çekilip yüzüme bakmıştı ki Mahmut'un saçımı çekmesiyle inledim. "Al Mahmut, al peruk niyetine takarsın!" Mahmut parmağıyla kafama vurdu. "Ben de zaten hafta bir saç örerim değil mi Mina?" Onun bu lafına gülerek tekrar fincana döndüm. "Durun dikkatimi dağıtmayın." diyerek tekrar lafa girdim. "Kara mı desem, hava mı desem, su mu desem... Bir yoldan gideceksin..." dediğimde Koray gülerek kahvesinden bir yudum aldı. "Yani başka hangi seçeneği var merak ettim. Işınlanma daha bulunmadı sanki." Ters bir ifadeyle bakıp "su." dedim imalı imalı. "Sudan gidecek. " İçtiği kahvesi genzine kaçınca iki üç kere öksürmüştü. Kendimden emin bir şekilde omuzlarımı dikleştirip tekrardan fincanın içindeki telveye baktım. "Ciddi misin?" dedi Onur tekrardan fincanın içine bakmaya çalışırken. Kafasını ittirip bıkkınca bağırdım. "Ya bi' çek kafanı!" Onur acıyan kafasını ovuşturarak geri çekildiğinde derince bir nefes almıştım ki Yiğit ile göz göze geldik. Pislik. Hemen anlamıştı tabii ki geçen onları duyduğumdan böyle konuştuğumu biliyordu. Bildiğinden ise ters ters bakıyordu. Boğazımı temizleyip dikleştim. Bir kere kafama koyduğumu yapacaktım kardeşim. Yeterince yük olmuştum, daha fazla onlara zorluk çıkarmamalıydım. "Görüyorum ki..." dediğimde bütün erkekler merakla bana baktı. "...yanında birileri var." Kayra merakla dönüp Polat'a baktığında Polat da ona bakmıştı. İçimden kıs kıs güldüm. Saftirikler. "Hmm; 1 , 2,3,4,5...6,7,8 kişi gidiyorsunuz. Denizden gidiyorsunuz." dedikten sonra hemen dikkatlerini dağıtmak , yalanımı yakalatmamak için, konuyu çevirdim. "Biliyorsunuz ki!" dedim bağırarak. Hepsi bana bakarken çok ciddi bir ifadeyle devam ettim. "Deniz, berekettir. Bolluktur yani. Bu iş hayırlı bir iş..." dediğimde Yiğit'in birden alkılamasıyla dikkatle beni dinleyen erkeklerin konsantrasyonu bozuldu. Sinirle gözlerimi başka yöne çevirdim. "Ünlü olmak rol yeteneklerini geliştirmiş olmalı." dediğinde derince bir nefes alıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Hemen de boz. "Sadede geliyorum o zaman." dedim birden bire. Diğerleri anlamadığından sessiz kalıp aramızdaki diyaloğu çözmeye çalışmışlardı. "Tabii gel." "Siz gidin. Ben burada kalırım." dediğimde hepsinin gözleri fıldır fıldır etrafta döndü. "Sen bizi mi dinledin?" "Kim söyledi?" "Bu ne şüpheci bir tavır?" "Geride bırakmayız." En son Yiğit elini çırptı. "Beyler, sakin olun." dediğinde Polat kaşlarını çattı. "Nasıl sakin olabiliriz? Geride kalmak istiyor. Onu geride bırakamayız ama götüremeyiz de. Uçakla Türkiye'ye yollamak istesek içimizden hiçbirimiz onunla gidemez. Üstelik uçak ne kadar güvenli olur Allah bilir." dediğinde ortam bayağı gerilmişti. "Doğru,gidersek bir daha buraya dönebileceğimiz meçhul." dedi Kayra. "Hatta dönebilir miyiz?" diyerek de konuyu başka bir mevzuya çekti. Ellerimi gergince ovuşturdum. "Burada biriyle tanıştım." dediğimde ortam birden sessizleşmişti. "İsmi Awan. Beni tanıyor ve iyi bir insan." Onur kaşlarını çatarak yüzüme baktı. "Nereden tanıyorsun?" "Geçen heyelan olduğunda beni topraktan o çıkarttı. Onun evinde kaldık." demiştim ki Yiğit alayla güldü. "Ondan mı seni ölmek üzere çamur dolu bir çukurda bulduk?" demiş ve inatla gözlerime bakmıştı. "Bu Awan'ın suçu değildi. Benim..." elimi enseme attım."...benim psikolojik sorunlarım vardı ve bu yüzden hava almak için dışarı çıkıp tekrar kayboldum. Yağmur yağmaya başlayınca da..." Göz göze geldiğimizde susmak zorunda kaldım. Yalan söylediğimi anlayabiliyordu. Hepsi anlayabiliyordu. "Başka bir çareniz mi var? Hatta bu sizin sorununuz değil ki. Tamamıyla benim problemim. Yeterince işinize engel oldum, üstelik sorun da çıkarttım. Belki defalarca." Dönüp diğerlerine baktım. Hiç kimse yüzüme bakmıyordu. Kime baksam ya kafasını eğiyor ya yüzünü çeviriyordu. "Arkada adam bırakmayız biz Mina. " diyen Yiğit ile Polat başını salladı. "Bir Türk vatandaşı için bin kişi birden ölmeye razıyız. Arkada adam bırakmayız. " dediğinde gözlerimi devirdim. "Ya zaten ha bugün ha yarın. Ölüp gideceğim. Bir kişi mi daha önemli bin kişi mi?" Koray gülerek konuya girdi. "Merak etme, konuyla karşılaştırınca eşit bir durum." demişti ki Güray eliyle ensesine patlattı. "Ağzın niye bu kadar gevşek?" dediğinde kaşlarımı çattım acaba neyi ima etmek istemişti. "Benim bir planım var. O zamana kadar böyle bir kargaşa daha istemiyorum. Onun dışında..." dedi ellerini dizlerine koyup ayağa kalkarken. "...sen." gözleriyle beni işaret edip "...benimle geliyorsun." dediğinde gergince ellerimi çırpıp arkamdaki Mahmut'a önümdeki Onur'a bakıp yardım istedim. İki satıcı şerefsiz direkt yüzlerini başka tarafa çevirmiş, hatta yetinmeyip kıçlarını da öteye kaydırmışlardı. El mecbur ayağa kalktım ve üst kata çıkan Yiğit'in peşine takıldım. Farkında değilsin evlat ama bu dünyadaki en tehlike şey bir kadındır. Ve ben maalesef sana takıldı takılacak olacak deli bir karıyım... Benden uzak durman lazım birader! Kendi içimde verdiğim büyük savaş onun odasına girmemiz ile son buldu. Gözüm dolaba bir gidip geldi. Gözlerimi kaçırıp iyileşmek üzere olan ayağımla diğer ayağımın üstüne bastım. Bu niye beni buraya getirdi. "Awan kim tam olarak?" Dediğinde gülümsedim. Bana yardım eden, besleyen, gezdiren, eğlendiren yakışıklı bir adamdı ama şerefsiz şeytan tarafından kandırılıp ondan aptal gibi kaçmıştım. "Yakışıklı birisi." dedim direkt. Gülerek tavana baktım ve bembeyaz dişlerini hatırladım. "Ayrıca hayranım. " Göğsüm gururla kabarırken Yiğit dönüp yüzüme bakınca yüzümdeki gülüş silindi. "Yakışıklı olduğu için mi onunla birlikte kalmak istiyorsun?" dediğinde kaşlarımı çattım. "Şaka mısın? Günde kaç tane yakışıklıdan DM alıyorum biliyor musun? Bu konularda iradem sapasağlamdır." diyerek sırıttım. "Yakışıklı erkekler ile dans ederim, yakışıklı erkekler ile dergi fotoğrafları çekerim, yakışıklı erkekler ile MV çekerim..." dediğim sıra üzerime yürümeye başlayınca birazcık geri çekilme gereği duydum. "Ekran karşısındayız sonuçta. Profili iyi insanları seçiyorlar yani, şahsi olarak ben seçmiyorum yakışıklıları." demiştim ki yolun sonuna geldiği fark ettim. Sırtım dolap kapağına gelince yutkundum. "Bir problem mi var acaba?" dediğimde tek kaşını havaya kaldırdı. "Sence nasıl bir problemim olabilir?" Gözlerimi kaçırdım. Kurtuluşum bu dolaba girmek olabilir mi Allah'ım? Arkamı dönüp elimi dolap kapağına attığımda elini dolaba vurmasıyla olduğum yerde sıçradım. Telaşla dolap kapağını açarken Yiğit'in alnına dolap kapağıyla vurmuş ve telaşla dönüp yüzüne bakmıştım. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi gözlerini sımsıkı kapatarak. Zorla gülümseyip hafifçe kızarmış olan alnına baktım. "Saklanmaya çalışıyorum." dediğimde tek gözünü açarak yüzüme baktı. "Ama seni görüyorum. " dedi o da bilmiş bilmiş. Gergince ellerimi ovuşturdum. "İki dakika kapat gözünü sonra göremezsin." dedikten sonra hafif açık dolap kapağından içeri attım kendimi. Yıldırım bile aynı yere iki kez düşmez derler, ben ise yakalandığım yere yine saklanacak kadar gerizekalıyım. Birkaç saniye nefesimi tutmuştum ki dolap kapağı gıcırtıyla açıldı. Etrafı saran o karanlık iki kapak arasından süzülen ışık tarafından bozulunca hafifçe gözlerimi kısıp Yiğit'in gözlerine baktım. "Ne istiyorsun?" dedim gergince. Senden kaçmaya çalışıyorum, uzak olmak istiyorum, saklanmaya çabalıyorum ama sen sürekli beni girdiğim delikten çıkarıp duruyorsun. Alt dudağım hafifçe sarkarken gözlerinin kahvesine, elmacık kemiğinin biraz altında olan bene baktım. Yiğit'i öldür hakkını yeme, yakışıklı adamdı. Her zamanki o garip alışkanlık. Sol ayağımla sağ ayağımın üstüne basmış, tişörtümün ucunu iki elimle tutup buruşturmuştum ki Yiğit kaşlarını çattı. "Bilmiyorum." Kaşlarım havaya kalktı. Ona bakarken konuyu unutmuştum ya... "Ne?" dedim gergince. Eli boğazımla birlikte çenemi kavradığı gibi dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Sırtım dolabın iç tahtasına çarparken bir elini kaldırıp demir askılığa tutunmuştu. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Bunu...bunu cidden beklemiyordum. Kalbim ağzıma gelmiş, heyecandan kusmak ile, sadece bastırıp durduğu sıcak dudaklarına dudaklarımı bastırmak arasında gidip gelmiştim. Tişörtümün uçlarını sıkı sıkıya tutan ellerimi açarken gözlerimi de açma gafletinde bulundum. Yiğit... Gözlerini kapatmış, öylece duruyordu. Ne o ne de ben ...ikimiz de hareket etmiyor ve öylece bekliyorduk. Dolabın içinde iki büklüm oluşumun dışında boğazım ve çenemi aynı anda tutan elinin yarattığı bir gerginlik vardı üstümde. Ellerimi omuzlarına koyma gafletinde bulduğumda gözlerini açmıştı. Koyu kahve gözleriyle göz göze gelir gelmez tüm gücümle geriye ittirdim. Dolabın dışında kalmıştı. Ben ise hâlâ saçma sapan bir pozisyonda, dolabın yarı içindeydim. O ise şaşkınca yüzüme bakıyordu. Sanki onu köşeye sıkıştıran, onu öpen benmişim gibi... "Ben şarkıcıyım gerizekalı!" diye bağırdığımda anlamayarak yüzüme baktı. Sinirle dolabın içinden çıkıp aval aval yüzüme bakan yüzüne baktım. "Oyuncular yakışıklılarla öpüşür!" diyerek de en son dizine tekme attığım gibi kapıya döndüm. Bordo bereli tarafından öpülmek ve ona tekme atmak mı? Run!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD