"Sadece...83...Gün..."

1323 Words
"Mmm...çürük birkaç gül kokuyor..." "Kaç yaşındasın ki?" dedim sabah sabah tm enerjim ile gözlerine bakarken. Sol yanağımda çıkan sivilceyi fark etmemesini umarak sal yanağımı döndüm. "Neden, ne yapacaksın?" dediğinde gülerek mağaranın tavanına baktım. "İstemeye geleceğiz. En olmadı yaşını söylerim seni FBI yakalar falan. " dediğimde yüzünde oluşan ufacık bir gülümseme tek kaşımı kaldırdı. "Uww, demek askeri esprileri anlayabiliyorsun?" diyerek güldüm . "Kerimcan'ı falan bilmemen bir tık moralimi bozsa da..." Ağzına ceviz attıktan sonra gözlerime baktı. "Tanımam gerekli mi?" dediğinde birkaç saniye düşündüm. Gerekli mi? "Yani hayatına çok bir katkısı olmaz. Hani belki eğlenmek..." dediğim sıra kenarda duran bıçaklarından birini alıp elinde havalı bir şekilde döndürdü. "Yani, eğlence anlayışımız biraz farklı. Bilemem." diyerek kıçımı kaldırmadan sürüne sürüne geri gittim. "Ben 24 yaşımdayım mesela. " dediğim ağzına bir ceviz daha atıp başını salladı. "Küçükmüşsün..." dediğinde tek kaşım havaya kalktı. "Sen kaçsın ki amca?" dedim ters ters. Avuçlarının içine iki tane daha kurumuş ceviz koyup çatırdatarak kırdığında yutkundum. Bu da beni gizli gizli tehdit etmiyorsa bir bok bilmiyorum. "27." dediğinde yüzümde alaylı bir gülüş oluştu. "Hah, ben de büyük bir şey sanmıştım. " dedim bilmiş bilmiş. "Kaç sanmıştın?" dediğinde sırıtarak kırdığı cevizlerin arasından bir ceviziçi alıp ağzıma attım. "35-40." dediğimde kaşlarını çatarak suratıma baktı. "Yani bakınca çok yaşlandırmış buralar seni." Önce dilini dudağının köşesine dayadı, sonrasında ise uzun uzun gözlerime baktı. "Ondan ayılıp bayıldın yani?" Ağzımdaki ceviz genzime kaçınca tutan öksürük yüzünden yüzüm kıpkırmızı oldu. Nefesim kesilmeye başlamış, gözlerim dolmuştu ki uzanıp belimden kavradığı gibi göğsüne çekti. Elini karnıma koyup bir anda sıkmasıyla ağzımdan dışarı uçan ceviz ile kafa geriye düştü. "Ölüyordum..." dedim nefes nefese. "Ben buradayken istesen de ölemezsin." diyerek sırıttığında tek kaşım havaya kalktı. "Öyle mi dersin?" dedim geri çekilerek. Başını sallayıp cevizlerine döndü. "Evet, Türk vatandaşı olduğun için birkaç sayfa rapor yazmam gerekir. " deyip ağzına bir ceviz daha attı. "Rapor yazmaktan nefret ederim." Şaşkınca dönüp arkama baktım ama beni tınlamayarak nasırlı elleri arasına iki ceviz daha koyup sıktı. Katır kutur kırılan ceviz kabuklarına bakıp kaşlarımı çattım. "Mesele benim ölmem değil de senin rapor yazmak istememen mi yani?" dediğim başını sallamış, siyah saçları dağılmıştı. "Benim görevim uçaktan atlamış, şizofreni bir kızı korumak değil. " Ellerim ağzıma geldiğinde gözlerimi kıstım. "Sen nasıl Türk askerisin lan?" dedim sinirle. "İlk önceliğin vatandaş değil mi?" Omuzlarını silkip ceviz kabuklarını ateşe attı. "İlk önceliğim vatan. Ve inan bana aynı toprağa basıp 'evimiz' desek bile herkesin vatanı başka." Derince bir nefes alıp gözlerimi kıstım. "Türkiye'ye döner dönmez ben çok güzel bir rapor yazacağım. " dediğimde sırıtarak yüzüme baktı. "Mutlu olurum. Lütfen senin için öldürmek zorunda kaldığım iki kişiden de bahset." Gözlerim kocaman açıldığında ellerini çırparak çadıra ilerledi. Bugün yine yağmur yağıyordu. Ama mağaranın bir faydası dokunmuştu. Islanmıyorduk, bununla birlikte ateşimiz de sönmüyordu. "Takma adın falan da mı yok?" diyerek emekleyerek peşine takıldım. "X deyince bir garip oluyorum." Saçlarını geriye atıp çadırın fermuarını indirdi. "Yiğit, Yiğit diyebilirsin." Üst üste birkaç kere Yiğit dediğimde ismi bir anda saçma bir hâl almıştı. Bir daha asla üst üste on defa Yiğit demeyeceğim. "Anladım abi. " diyerek arkamı döndüm. "Abi mi?" Sırıtarak arkamı döndüm ve gözlerine alayla baktım. "Ne oldu? Bozuldun mu?" dediğimde gülerek uyku tulumunu açtı ve içine girdi. "Madem abi diyecektin adımı niye öğrenmekte bu kadar ısrar ettin?" Pembe saçlarımı geriye atıp mağaranın tavanına baktım. "Aklıma hiçbir şey takılmasın giderken." Oturduğum yerden kalkıp mağaranın girişine yürüdüm. Yağan yağmuru seyrederken burnuma dolan toprak kokusu ile derince nefes aldım. "Ne zaman buradan gideceğiz?" Birkaç saniyelik sessizliğin ardından sesli bir nefes verdi. "Bugünü saymazsak iki güne. " Başımı sallayıp tırnaklarımı göreceğim şekilde ellerimi kaldırdım. Serçe parmağımdaki güllerin hepsi kararmıştı. Yüzük parmağımda ise sadece üç tane kalmıştı. Yedincinin de bazı yaprakları kararmaya başlamıştı. "Şerefsizin tekiyle salak gibi anlaşma yaptığım için..." dediğim sıra çakan bir şimşeğin ardından önümdeki ağacın sallanmasıyla durduğum yerden iki metre havaya fırladım. "Allah!" Koşa koşa çadırın içine atladığımda doğrulup yüzüme bakan adama baktım. "Tövbe estağfurullah. " Ellerimi açtım ve sinsice gülümsedim. "İsmillahirrahmanirrahim...Güleuzubi Rabbin Nas..." . . . Çakan şimşek ile yattığım yerde korkuyla kıvrıldım. Öyle bir rüzgar vardı ki mağaranın içindeki zavallı çadırımızı beşik gibi sallıyordu. Rüzgar gülüne dönmemize az kalmıştı resmen. "Tusunami olma ihtimali?" diyerek kaşlarımı çattığımda ilk defa yanımdaki adamın kahkaha attığına şahit oldum. "Türkiye'ye dönünce meteorolojide işe başla. " diyerek gülerek kolunu başının altına alıp çadırın tavanına baktı. "Dalga geçme. Alırım ayağımın altına." dedim ben de sinirlenerek. "Ayak numaran elimden küçüktür. " dediğinde tek kaşını kaldırdı. "Ne o? Beni dövecek misin?" Omuz silkti. "Kavga dediğin karşılıklı olur. Bana vurursan ben de boş durmam. Feminist değil misin? Kapıştıralım işte güçlerimizi?" dediğinde istemsizce güldüm. "Yine de kadın ve erkeğin fiziksel yapıları ayrı..." diyerek kendimi savunacakken sırıtarak yüzüme baktı. "Niye, kadınlar da asker olabiliyor?" dedi. Sağ dirseğini yere dayayıp kafasını eline koydu ve gözlerime keyifle baktı. "Ne alakası var?" "Adil olacak şekilde dövüşebiliriz." dediğinde sinirle doğruldum. "Senin vücudunun kas oranı daha fazla. Kadınların vücudu daha çok yağlıdır." dedim. Gülerek başını salladı. "O zaman eşit değiliz." Kaşlarımı çattığımda sırıttı. "Sinirimi bozuyorsun." Keyifli bir ifadeyle başını salladı. "Biliyorum. " dediğinde daha da sinir oldum. "Ne anlatmaya çalışıyorsun iki saattir. Hadi açıkla." dedim ben de inatla. "Benim kollarım kaslı, düşüncelerim ise kısıtlı. Kadınla erkeği birbirinden ayıran tek şey kas oranı ve hormonları değil. Beyinlerimiz de farklı. Erkekler iki şeyi aynı anda yapmakta zorlanırken kadınlar iki veya çok daha fazla işi aynı anda yürütebilir. Üstelik erkeklerin teknik anlamda, elektrik elektronik olarak zekaları ilgileriyle orantılı olarak daha iyidir. Kadınlar ise daha çok soyut şeylerin üzerinde dururlar. Bu yüzden biz çocukken arabaları bozup araba, robot yaparken siz ev yapıp bebeklerinize aşk yaşatırsınız." Hemen elimi kaldırıp araya girdim. "Ben de araba yapıp yarıştırırdım. " dediğimde sırıtarak gözlerime baktım. "O zaman erkek beynine sahipsin." dediğinde "Ne?" Demekten kendimi alamadım. "Fetüs durumunda ortamda testesteron hormonuna (erkeklik hormonu) maruz kalmışsındır. Bu yüzden erkek beynine sahip olabilirsin. Tabii ki bazı erkeklerin de dişi beyni vardır. Her şey dışarıdan gözüktüğü gibi olsaydı dünya düzdü, suyun üstünde yürünürdü..." dedikten sonra sırt üstü yere yattı. "Dünya adil değil. Hiçbir zaman adil de olmayacak. Suçu bir başkasına atmak da hiçbir şeye yaramayacak. " Gözleri uzun uzun öylece tavanda gezindi. "Düşüncelerini araştırmadan kendi içinde kurup kurup ortaya atan insanlardan hoşlanmıyorum. Eğer bir konuyu savunacak kadar önemsiyorsan git bir araştır. Araştırmayacaksan da kendi fikrini savunacak kadar bilgili birinin karşısında bilmiş bilmiş takılma. Benim kadar nazik olmayacaklardır. " "Yine de feministim." dediğimde gülerek bana baktı. "Ben de." Kaşlarım çatılırken yattığım yerden doğruldum. "Benimle dalga mı geçiyorsun?" dediğimde gülerek iki elini de başının altına koydu. "Hayır. Feministlik diye bir şeyin var olmasına sinir oluyorum. Bir kadının kendini erkek ile eşitlemeye çalışmasına çok daha sinir oluyorum. Bir kere sen kadınsın, bir erkek ile kendini neden kıyaslarsın ki? Herkes yerini bilmeli." tam yumruğunu sıkmış, suratının ortasına koyacaktım ki beni şaşırttı. "Çok daha üstünsün, erkek senin olduğun mevki için savaşmalı. Yanlış bir zamanda da oluşan bir kavram da değil. Yıllar önce de kadınlar hor görülmüş. Allah'tan dinimiz mükemmel. Atalarımız güzel." diyerek elini kaldırdı. "Bir kadın için, ben sizin Han'ınızım, bu da benim Han'ım, diyen bir atamız var. Sultanlarımız var. Cennet ayakları altında olan analarımız var. Dinde kadına şiddet nasıl biliyor musun?" dedikten sonra üç parmağını gösterdi. "Eğer Müslüman ise ve yoldan çıkmışsa. Yoldan çıkmaktan neyi kast ettiğini biliyorsun değil mi? Gerçekten yoldan çıkmak. Baldırına erkek acımayacak şekilde 1 kere vurur. Kocası, abisi ya da babası. 2 de biraz daha hızlı vurur. Bu acıtmayacak şekilde. Üçüncü de bacağına değil yüzüne vurulur. Yine acımayacak şekilde. Ve dördüncüsü yoktur. Çünkü erkek der ki; Allah'ım ben onu senin yoluna çevirmek adına uyardım, üstüme düşeni yaptım. Bundan sonrası beni üstüme düşmez." dedikten sonra doğruldu. "Dinimizde bir kadına şiddet okşamaktan farksız. Hatta kendi çocuğuna 6 aydan sonra bakmayabilir. Hükümlü değil. Gel de şimdi açıkla bana Müslüman bir kadın nasıl Feminist olacak kadar kötü bir hâle gelebildi?" dedikten sonra omuzlarımı tutunca kaşlarımı çattım. "Femist olma. Bir kadının erkek gibi olmasına gerek yok. Bir kadın erkeklerin yaptığı işi kassız olduğu için yapamıyor oluşu onu güçsüz kılmıyor. Çünkü kadınların kolayca yaptığı bir şeyi tonlarca erkek bir araya gelse de yapamıyor." dediğinde kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. "Mesela?" dediğimde sırıtarak geri yerine yattı. "Cenneti vaad edemiyor..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD