Rüzgâr'a sarılmış, gözü yaşlı, Bulut ve karşısında en cool hâlleriyle dikilmiş bu hâline anlamsızca gülümseyerek bakan iki ünlü. Ben, yatağın yanında örtüye dolanıp yere düşmüş, kaya üstünde çırpınan bir balık gibi nefes almaya çalışıyordum. Onlar gülümserken okyanusa pervasızca fırlatılmış bir çakıl taşı gibi pervasızca batıyordum. Furkan bizi başlamadan bitirmişti, bense bir kitapta altı çizili kelime gibi önümde olan gerçeği görmezden gelmiştim. O benimle bir oyuna girişmek istemişti, mantığımı duygularımda boğup bir masala inanmıştım. İnanmak istemiştim şimdiyse gözlerimi gerçekliğin kâbusuna açıyordum. Ben, Bulut'tum işte. Ezik. Kolayca dağılan, kaybolan, parçalanan... Suç benim. Kabul ediyorum. Bunu kendime ben yaptım. Pişman değilim, belki de sadece yorgunum; kendime ettiğim bu ez