Yükselen şarkı sesine eşlik ederken kafamın ne kadar dolu olduğunu fark ettim. Saniyeler içinde bin bir türlü düşünce geçiyor ve beynimin sislenmesine neden oluyordu. Şu an neredeyim, ne yapıyorum onu bile unutuyordum. Aden ve uzatmalı sevgilisi Uğur'un uzun süreli ısrarları sonucunda bir kulübe gelmiştik.
“Bu kulübü kim tasarladıysa çok güzel olmuş."
Uğur “Kutay Aslanoğlu özel olarak tasarlattı. Adam, Karun kadar zengin olunca kulüp de çok güzel."
Çok güzel tasarlanmıştı. Çeşitli localar vardı. Bazıları küçük, bazıları ise büyük ve karşılıklı koltuklardan oluşuyordu. Kulübün sağ tarafı çeşitli içkilerin bulunduğu bar köşesiydi. Sol tarafta ise kocaman bir sahne vardı. Gördüğüm kadarıyla bir DJ şarkıları belirleyip insanları coşturuyordu.
Adını daha önce duymadığım bu adam, ilgimi çekmişti çünkü mekân çok güzeldi. İsmi de orijinaldi. Uğur, içki alıp oturduğumuz locaya getirdi. Hepimizin önüne bir tane bardak bıraktı. Kafama diktim. Bu gece, her şeyi unutmak istiyordum. Adımın Belemir olduğunu bile unutmak istiyordum.
Uğur gülerek “Yavaş,” dediğinde “Unutmam gerek,” dedim.
Getirdiği beni kesmeyince barmenin yanına gidip en ağır içkiyi istedim. Gülerek bana baktıktan sonra önüme bir bardak koydu.
“Bunu içtikten sonra dünyayı bile unutacaksın,” dedi.
Benim de istediğim buydu. Kafama dikmemle başımın dönmesi bir oldu. Her yer dönerken bakışlarımı Aden ve Uğur’a çevirdim. Öpüşüyorlardı. Midemin ağzıma gelmesiyle merdivenlerden çıkmaya başladım. Lavaboyu bulursam kendime gelebilirdim. Ne kadar çıkarsam çıkayım lavaboyu bulamadım. En sonunda, karanlık bir koridora giriş yapınca tutuna tutuna lavaboyu arıyordum. Takım elbiseli bir adam önümde durdu.
“Nereye?” diye sordu, sertçe.
Koruma gibi bir şeye benziyordu. Normalde ciddi olan ben, kahkaha atmaya başladım. Adam, şaşkınca bana bakıp neden güldüğümü anlamaya çalışıyordu.
“Sana ne!” dedim.
Sarhoş olduğum için ağzımı yaya yaya konuşmuştum. En nefret ettiğim konuşma şekliydi. Adamın kaşları çatılmaya başlayınca daha çok güldüm. Birkaç adam daha gelince konuşmaları beynimde yankılanıyordu ama anlamıyordum. Biri kolumdan tutup sürükleyecekken çığlık attım.
“Dokunma!” diye de bağırdım.
Bir adamın sesiyle herkes saygıyla eğildi. Bana tutan adam da durdu.
“Ne oluyor burada?” diye bağırdı.
Sesi çok güzeldi. Sesin sahibine bakmak için dönmeye çalışsam da adam izin vermedi. Adamın ayak seslerini duyunca nefesimi tuttum. Çok güzel bir koku burnuma dolarken pahalı ayakkabıları gözümün önüne geldi. Başımı kaldırmamla esmer, uzun boylu ve kasları buradan bile belli olan yakışıklı bir adam gördüm. Gözlerimiz birbirine çakışınca kahveleri benim gözlerimi delecek gibi bakıyordu.
Beni tutan adam “Abi, kız sarhoş. Bu kata çıkınca biz de indiriyorduk,” dedi.
Hâlâ bana bakan yakışıklı “Bırak kızı,” dedi. Adam, anında beni bırakınca sendeledim.
Yakışıklı, beni tutunca yutkundum. Giydiğim etek ve üst görünümlü, şifon, kısa, yeşil elbisem iyice yukarıya çıkmıştı. Çıplak belime dokunan eli, vücudumu yakarken titredim. Başımın döndüğünü anlamış olmalı ki beni kucağına aldı. Herkesin şaşkın bakışlarını görebiliyordum.
“Abi,” diyen adama cevap vermeden beni siyah ve kırmızı döşenmiş bir odaya götürdü.
Odada çift kişilik yatak ve üzerinde saten nevresim vardı.
Beni onun üzerine koyup “Kimsin sen?” diye sordu.
Ben, onun bacaklarını saran kumaş pantolon ve kaslarını saran gömleğine bakarken bir yere vurdu. İrkildim. Adamı çok incelemiştim.
“Adım Belemir.” dediğimde düz bir şekilde bana bakıyordu.
Burada olmamam gerektiğini tekrarlayan beynime inat yatmaya devam ediyordum ama gitmeliydim. Tanımadığım birinin yanında kalmam tehlikeliydi. Yataktan kalkıp gitmek isteyince kolumdan tuttu.
“Nereye?” diye sordu.
“Arkadaşlarımın yanına gitmeliyim,” dedim.
Birbirimize öyle yakındık ki gözlerim kapandı. İlk defa yaşadığım bu yoğun duygulara teslim olmak istediğimi fark edip beni öpmesini bekledim. Nefesini dudaklarımda hissettim. Bu, bile alt bölgemde karıncalanmaya neden oldu. Dudaklarını dudaklarımla birleştirdiğinde elimi, koluna koydum. Onun eli de çıplak belimdeydi. İkimiz kendimizden geçmişçesine öpüşüyorduk. Dilini ağzımın içine sokunca onu ısırdım. Bunu yapmamla hırlayıp üzerime çıktı. Kendini bana bastırınca sertliğini hissetmem inlememe neden olmuştu. Islaklığın külodumda yayıldığını ve daha fazlasını istediğimi biliyordum. Kendini bana sürterken ikimiz de inliyorduk.
Bir elini çıplak bacağıma götürüp okşadı. Ellerini önce iç baldırıma götürüp sıktı. Oradan tehlikeli bölgelere çıkıp geri aşağıya iniyordu. Bu da beni çıldırtıyordu. Nefes nefese geri çekildiğimizde o durmayıp öpücüklerini çenemden aşağıya doğru sıralamaya başladı. Öptüğü her yere izini bıraktığını yarın moraracağına emindim.
Göğüslerimin görünen kısmını öperken ben, başını iyice kendime bastırıyordum. İşin içine dilini de katınca altında arzudan yanıyordum. Ellerimi, kasıklarına götürüp üzerindeki gömleği pantolonun içinden çıkarttım. Kışkırtıcı yavaşlıkta gömleğinin düğmelerini açıp üzerinden çıkarttım. Bu görüntü bana enfes bir manzara sunarken alt dudağımı dişledim. Ellerimi, adonislerine götürüp okşarken üzerimdeki elbise de yeri buldu. Şimdi karşısında sadece külot ve sutyenle duruyordum. Dudaklarıma sulu bir öpücük kondurdu. Oradan boynuma geçerek önce öptü sonra emdi. Boynuma işkencesine devam ederken iki bacağımı ayırıp kendini bana yasladı. İlkinden daha sertleşen aletini içimde istiyordum. Elleri, vücudumdan ayrılmadan sutyen askıma çıktı. Sütyen askımı omuzlarımdan aşağı indirdi. Göğüs uçlarımın tam sınırında olan sütyenimin içine elini sokup hazdan belirginleşmiş tomurcuğu iki parmağının arasında ezdi.
Diğer eliyle de profesyonel gibi kopçayı çıkartıp yere attı. Göğüslerime açlıkla bakıp dilini dışarı çıkartıp göğüs uçlarımı yaladı. İnleyerek saçlarını çektim. Ağzıyla göğsümü bir bebek gibi emerken diğer göğsümü de sıkıyordu. Sol göğsümden sağa geçip aynı muameleyi gösterdikten sonra öpücükleri, karnıma doğru yol almaya başladı. Kafası, kasıklarımda durunca tereddüt etmeden külotumu çıkartıp yere attı. Dudaklarını, kadınlığıma bastırmasıyla sesli bir şekilde inledim. Orayı tıpkı dudaklarım gibi öperken geri çekilip pantolonunu çıkartacakken kapı tıklandı.
Sinirle bir şekilde kalakalıp “Ne var?” diye bağırdı.
“Kutay abi, olay çıktı. Sen olmadan çözülmüyor,” dediğinde yaptığım yanlışlık da beynimde dank etti. Ben ne yapıyordum? Tanımadığım bir adamla beraber olacaktım ve onu asla hatırlamayacaktım.
Ayağa kalktığında bana bakıp “Ben seni bulacağım Belemir çünkü bu zamana kadar kalbimin hızını artıran tek kadınsın,” deyip çıktı.
Odadan çıkıp Aden ve Uğur’un yanına gittiğimde nerede olduğumu sordular fakat cevap vermedim. Kutay Aslanoğlu diye bahsettikleri adamın yanındaydım desem inanmazlardı.
O adam, benim kalbimde yer etti, diyemezdim. Çok geçmeden kulüpten çıktığımızda aklım Kutay’daydı. Onun bana dokunuşu, bakışı… Sadece bir kere görmekle bunların olması çok saçmaydı ama ilk görüşte aşk diye bir şey vardı. Ben, leyla leyla onu düşünürken yarın buraya gelip Kutay’ı bulacaktım. Kararım kesindi.
Gülümseyip arabaya bindim. Uğur, gerektiğinden fazla hızlı kullanırken birazcık korksam da ses etmedim çünkü Aden “Daha hızlı,” diye bağırdı.
“Yavaşla,” desem de beni duymadılar.
Hepimiz hafif çakır keyif olsak da bilinçlerimiz yerindeydi. Uğur, direksiyon hakimiyetini kaybedince şarampolde yuvarlanmaya başladık. En son düşündüğüm şey Kutay’dı.
1 Sene Sonra
Kulaklığımdan yükselen sesle hayallere dalarken her şeye sahip olduğumu ama aşkın beni bir türlü bulamadığını düşünüyordum. Evrenden bunun için işaretler bekleyip karşıma çıkan her erkeği buna göre tartıyordum ama beklediğim işaret gelmemişti. Aden, ruh eşimle karşılaştığımda her şeyin farklı olduğundan bahsedip duruyordu. Kendisinin uzatmalı da olsa bir sevgilisi vardı. Ben, sevgili olmak için değil, hayatımın her anını onunla geçirmek için biriyle beraber olmak istiyordum.
Şoför, okulun önünde durdu. Geldiğimizi haber verince teşekkür edip indim. Bunca yolu ne zaman geldiğimizi bile anlayamamıştım çünkü hayallere dalmıştım. Topuklu botlarım yerde tok bir ses çıkartırken montuma sarıldım. Telefonumun bildirim sesi gelince çantamdan çıkartıp baktım.
Aden’in, konferans salonunda bir iş adamının konuşmasını olduğunu ve dersin iptal edildiğini bildiren mesajıydı. Bu, şimdi mi söylenirdi? Güzellik uykumdan kalkıp gelmiştim. Hem kim sabahın köründe konuşma yapardı ki? Kesinlikle çok yaşlı ve mıy mıy konuşan bir tipti. Ders yerine bu konferansa katılmak zorunlu olduğu için gitmek zorundaydım.
Konferans salonuna geldiğimde ön tarafta dekanın biriyle konuştuğunu fark ettim. Yüzü, bana dönük olduğu için görmesem de oldukça fit biri olduğunu söylemeliyim.
Aden “Belemir,” diye bağırınca birkaç kişinin olduğu gibi arkası dönük fit adamın da bakışı bana döndü.
İlk dikkatimi çeken kirli sakalları oldu. Kirli sakal, erkeğin süsüydü. Tam sevdiğim kıvamdaydı. Dudakları kalın, gözleri ise kahverenginin en güzel tonuydu. Onu nereden tanıdığıma dair düşünürken Cenker’in koluma dokunmasıyla kendime geldim. Bakışları, Cenker’in koluma tutan elindeydi. Bakışlarındaki tehlikeyle titreyip bakışlarımı kaçırdım.
Bu adam da kimdi ve beni nereden tanıyordu?
Cenker “Nasılsın?” diye sordu.
Kolumu çekip “İyi,” dedim. “Ben de iyiyim. Akşam, size yemeğe geleceğiz,” dediğinde göz devirmemek için kendimi zor tuttum.
Bize yemeğe gelmelerinden nefret ediyordum. Malum kazadan sonra Cenker benden uzaklaşmış ve sevgili olmamız konusundaki ısrarlarından vazgeçmişti. Ailem de ısrar etmediği için kaza ettiğimize şükredecek hale gelmiştim.
“Akşam, görüşürüz o zaman,” deyip yanımdan ayrıldı. Onun yanımda gitmesiyle derin nefes aldım.
Yanımda olması bile enerjimin düşmesine neden oluyordu. Aden’in yanına geçip oturduğumda konuşmayı yapan kişinin onun olduğunu öğrendim.
Hazırlık yaparken Aden “Ne dedi, Cenker?” diye sordu.
“Cenker ismini duymak istemiyorum,” dedim.
Kafasını salladı. Aden’in en çok bu huyunu seviyordum. Beni sıkboğaz etmezdi. Bakışlarımı sahneye çevirdiğimde her şeyin hazır olduğunu ve herkesin onu alkışlamaya başladığını gördüm.
Tanınıyordu. Ben hariç. Kalın dudaklarını yalayıp konuşmasına giriş yaptı.
“Merhaba, ben Kutay Aslanoğlu. Çoğunuzun beni tanıdığını biliyorum,” dedi.
İsmi bana hiç yabancı gelmemişti. Etrafımda da Kutay diye biri hiç olmamıştı ama ismi iliklerime kadar işlemişti. Aden kulağıma “Sence de çok yakışıklı değil mi?” diye sordu.
Doğru, öyleydi ama bakışları çok ürkütücüydü. Sanki ben tehlikeliyim diye bağırıyordu.
Aden “Hani biz bir bara gitmiştik. Oranın sahibi,” dediğinde boş boş ona baktım.
O gece, kaza yaptığımızda bazı anları -o gece de dahil- unutmuştum ve asla hatırlamıyordum. Aden, elini boş ver dercesine salladı ama konuşmaya devam etti.
“Mafya olduğu söyleniyor,” demesiyle kaşlarım çatıldı.
Mafya mı? Bu zamanda mafya mı kalmıştı? Aden geveze biri olduğu için konuşmaya devam etti.
“Torricelli gibi beni kaçırıp kendine aşık etse kabul ederim,” dediğinde göz devirdim.
“Şu kitabı okumayı bırak. Burası gerçek dünya,” dedim.
Aden’in değişik fantezileri vardı. Bakışlarımı ona yöneltip konuşmasını dinlemeye başladım. Her konuşmasında ses tonu beni etkilemeyi başarıyordu. Kutay Aslanoğlu, şirketini nasıl dünya çapında bir konuma çıkarttığını anlatmaya devam ederken bazen bakışları bana kayıyordu. Her baktığında gözleri beni delip geçiyordu.
Aden “Sana mı bakıyor?” diye sordu.
Göz devirdim. “Saçmalama, Aden. Bana neden baksın?” desem de bana baktığını fark edebiliyordum.
Bu adam, gözlerini dikmiş neden bana bakıyordu? Kendimi zorlasam da onun kim olduğunu hatırlayamadım. Konuşma bittikten sonra konferans salonundan çıkacakken fakültenin dekanı benim adımı seslendi. Kutay Aslanoğlu ile konuşurken bana seslenmesi tuhafıma gitmişti. Yanlarına gidince dekanımıza saygıyla merhaba dedim.
O da eliyle Kutay Aslanoğlu’nu gösterip “Size bahsettiğim öğrencim Belemir Doğan. Şu an bölümümüzün birincisi,” dedi.
Ne gerek vardı, buna? Bu adamın bakışları zaten beni rahatsız ediyordu. Kutay elini uzattı. Elimi, elinin içine koyduğumda elektrik çarpmışa dönmüştüm.
“Memnun oldum, Belemir,” dedi.
Adımı söyleyişi bile kalbimin hızını artırırken elimi hızla çektim. Tanıdık bir koku beni sarmalayınca nereden tanıdığımı düşündüm ama hatırlamadım.
“Memnun oldum, Kutay Bey,” dedim.
Dekan gülümseyip “Belemir, Kutay Bey bölüm birincimiz ile yemeğe çıkmak istediğini söylemişti,” dediğinde gülümsedim.
Bana iş teklifi edeceğine emindim. “Nazik teklifiniz için teşekkür ederim ama sizinle çalışmayacağım. Bizim zaten bir şirketimiz var,” dediğimde tepki vermedi.
Bu tepkimi beklemediği belliydi. Olmasa bile onunla çalışmak istemiyordum. Bakışları beni korkutmuştu.
Dekan, yanımızdan ayrılınca ben de yanından gidecekken “Belemir,” dedi. Bakışlarımı ona çevirip evet dercesine baktım. Kalın dudaklarını yalayıp gülümsedi. Gülümsemesinin altında bile ben tehlikeliyim çanları çalıyordu.
“Seninle yemeğe çıkmam için ne yapmam gerekiyor?” diye sordu.
Bu ısrar nedendi? “Israrınızı anlayamıyorum, Kutay Bey,” dedim.
Bana sen derken ben ona siz deyip araya bir resmiyet koydum. Aramızdaki mesafeyi bir adımda kapattı. Herkesin bize bakmadığına emindim ama bu yakınlık beni rahatsız etmişti.
“Reddedilmeyi sevmem,” dedi.
Nefesi, yüzüme çarparken vücudumda değişik duygular ortaya çıktı. Sanki bu duyguyu daha önce de yaşamış gibiydim. Özel bölgemde bir karıncalanma hissettim.
Bu, beni utandırırken geri adım atıp “Ben de reddetmeyi severim,” deyip yanından ayrıldım.
Yanaklarım alev atarken yanında bir dakika daha dursaydım vücudumun tepkileri farklı olacaktı. Ondan uzak durmak isterken ilk defa görmeme rağmen bir şeyler beni ona itiyordu. Daha önce onunla mahrem anlarımı paylaşmış gibiydim ama imkânsızdı. Onu ilk kez görmüştüm. Aden’in yanına gittiğimde heyecanla bana bakıyordu.
“Ne dedi, sana?” diye sordu. Kısaca olayı anlattığımda bana sen salak mısın bakışları gönderdi.
“Koskoca Kutay Aslanoğlu’nun teklifini reddettin. Kızım, sen salak mısın? Bir de neden sevgilim yok diyorsun,” dedi.
Omuz silktim.
“Sen demedin mi? Mafya diye. Benim mafya ile işimiz olmaz,” dedim.
Aden göz devirdi. “Sana laf anlatmayacağım. Şu adamın altında inlemek için kaç kişi sırada haberin yok! Aferin sana,” dedi.
Evet, çok karizmatik ve seksi biriydi ama sırf bu özellikleri var diye onunla olamazdım. Onun bakışları bile ürkütücüydü. “İstemiyorum, dedim,” deyip konferans salonundan çıktım. Kutay ismini duymak dahi istemiyordum.
***
Ders çıkışına kadar Aden’in, Kutay Aslanoğlu’nu övmesini dinlemiştim. Çıkışta şoförümü beklerken siyah bir araç yanımda durdu. Arka camın yavaşça indiğini fark ettim. İçeride olan kişi Kutay Bey’di.
“Belemir, seni bırakmamı ister misin?” diye sordu. Şoför, bu saate kadar gelmediyse babamın işinin olduğu belliydi.
Kararsızca bakarken Cenker’in bana doğru geldiğini gördüm. Bu yüzden teklifi kabul edip arabaya bindim. Bu, Kutay Bey’in hoşuna gitmişe benziyordu. Yanında otururken kokusu burnuma doldu. Bu koku, bana birini hatırlatıyordu.
“Yemek teklifim hâlâ geçerli,” dediğinde bedenimi ona döndürdüm.
“Hayır, dediğimi hatırlıyorum,” dedim.
Çenesine, yumruk yaptığı elini yaslayıp tek kaşını kaldırdı. Evimin adresini şoföre tarif ederken Kutay Bey’in beni izlediğini görebiliyordum. Neden bu kadar dikkatli bakıyordu?
“Yüzümde bir şey mi var?” diye sordum.
İrkildi. “Hayır,” deyip bakışlarını kaçırdı.
Araba birden durdu. Kaşlarım çatıldı. Neden durmuştuk? Kutay Bey’e döndüğümde bakışlarının kararmış olduğunu gördüm. Ön camdan baktığımda aracın önünün kesildiğini fark ettim.
“Kim onlar?” diye sordum.
Cevap vermedi. Cenker’den kaçmak için teklifi kabul eden ben, pişman olduğumu anladım. Adamın mafya olduğunu söylüyorlar, sen gelmişsin arabasına biniyorsun! Aferin sana, Belemir. Kutay Bey, araçtan inip kendisi gibi uzun boylu bir adamla karşı karşıya geldi.
Adamın bakışları benimle buluşunca güldü. Tedirgince yutkundum. Neyin içine düştüğümü anlayamıyordum. Kutay Bey’in sinirlendiğini buradan bile görebiliyordum.
“Sonunda kavuşmuşsun,” diye bağırdı.
Kim, kime kavuşmuştu? O an, beynime dank etti. Bana olan bakışları, yemek ısrarı… İyi de düşündüğüm şeyin olması çok saçmaydı. Ben, bu adamı ilk kez görmüştüm.
“Kes sesini! Ona bakan gözlerini deşerim!” diye bağırmasıyla düşündüğüm her şeyin doğru olduğunu anladım.
Bu adam, tehlikeliydi ve ben onun inindeydim. Kendi ellerimle ona yardımcı olmuştum. Titremeye başladım. Hemen, buradan gitmem gerekiyordu. Arabadan inip aracın tersine yürümeye başlamamla bana doğru gelen ayak sesini duyabiliyordum. Olabildiğince hızlı giderken kolumdan tutuldum.
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Oydu. Kolumu hırsla çektim.
“Dokunma bana,” diye bağırdım.
Kutay Bey ellerini çekince “Belemir, arabaya bin!” dedi.
Ellerini saçlarına geçirip duruyordu. Sinirleniyordu.
“Kimsin sen? Aslında hata bende neden senin arabana bindim ki?” diye bağırdım. Kutay Bey tepki vermeden bana bakarken tekrar kolumdan tuttu. Kolumu nazikçe kavramıştı.
Hırsla geri çektim. “Ne istiyorsun benden? Ben, seni tanımıyorum. Uzak dur, benden!” dedim. Olayın iç yüzünü anlamıyordum. Yaşadıklarım gerçek olamazdı.
“Sonunda kavuştunuz dedim ama Belemir kaçıyor, Kutay,” dediğinde adımı nereden bildiğini sorguladım.
Korkuyla ikisine bakarken Kutay Bey, beni arkasına aldı.
“Siktir git!” diye bağırdı, adama. Adam güldü.
“Kavuşmanız şerefine gidiyorum ama tekrar görüşeceğiz. Belemir ile gerçekten tanışmak isterim!” deyip gitti.
“O, benim adımı nereden biliyor?” diye sordum.
Kutay Bey “Sonra, konuşacağız!” dedi.
Ne, sonrasından bahsediyordu? Bir şeyler oluyordu ve benim haberim dahi yoktu. Adımı biliyor ve açık ara benim üzerimden Kutay Bey’i tehdit ediyordu. Kavuşma diyordu. Kavuşma, birbirini tanıyan iki kişi arasında olurdu.
“Sonra mı? Sonrası yok çünkü sen, benden uzak duracaksın! Kimsin ve benden ne istiyorsun bilmiyorum ama ben seni tanımıyorum!” dedim.
“Belemir, sonranın nesinden anlamıyorsun? Arabaya bin,” dedi.
“Asla! Senin arabana binmem!” dedim.
Yoldan geçen bir taksiyi durdurup “Bin, şuna ve eve git,” dedi.
Taksinin kapısını açıp binmemi beklerken “Sen de hayatımdan defol git! O adamın, ne saçmaladığını öğrenmek dahi istemiyorum,” dedim.
Taksiye binmeden önce “Hayatından çıkmam imkânsız,” deyip kapıyı kapattı.
Taksiye, evin adresini verirken hâlâ yaşadıklarımın şoku üzerimdeydi. Öğrenmek istesem de korktuğum için yapamazdım. Eve geldiğimde annem evde yoktu. Çalışanlar dernek yemeğinde olduğunu söyleyince odama çıktım. Olanları birine anlatmak istesem de şu an bunu kaldıramazdım.
Bilgisayarımı elime alıp arama motoruna onun adını yazdım. Biyografisini okuduktan sonra haberlere tıkladım. Bir başlık beni meraklandırdı. Haberlerde iyi bir yazılımcı olduğundan bahsedilirken ayrıca karanlık işlere bulaştığını vurguluyorlardı. Bugün, arabanın önünü kesen adamla ilgili bir habere rastladım. İsmi, Güngör Derman’dı. Kutay Bey’in kız kardeşiyle evli olduğunu duyunca neden düşman olduklarını anlayamadım.
Eski haberlere rastladığımda Kutay Bey’in babasının vahşice öldürüldüğünden bahsediliyordu. Şüpheli olarak da Kutay Bey görülüyordu. Bilgisayarı kapatıp yatağıma uzandım. Ben, nasıl bir tehlikenin içine düşmüştüm? Korkuyla titreyen vücudumu dizginlemek için duşa girdim. Biraz olsun rahatlayınca duştan çıkıp üzerimi giyinip yatağıma uzandım.
Unutmaya ihtiyacım vardı. Gözlerimi kapatıp uyudum. Annemin beni dürtmesiyle uyandım.
“Ne oldu?” diye sordum.
“Kızım, Cenker’ler yemeğe gelecek,” dedi.
Ofladım. Cenker, bugün bahsetmişti. Annem ve babamın Cenker sevdası ne olacaktı ya? Dolabımın karşısına geçip tül, kruvaze yaka, astarlı, kısa ve beyaz elbise giydim. Aşağıya indiğimde büyük bir hazırlığın olduğunu gördüm. Annem, çalışanlara direktifler verirken ben de babamın yanına oturdum.
Annem “Akşamki nişanın kusursuz geçmesi gerekiyor,” dediğinde kaşlarım çatıldı. Ne nişanından bahsediyordu? Babama sorgulayan gözlerle bakarken gülümsedi.
“Sen ve Cenker’in nişanı,” dediğinde şoke olmuş bir şekilde babama baktım. Ne saçmalıyordu?
“Baba, ne saçmalıyorsun sen?” diye sordum.
Babam gayet sakin bir şekilde bana bakıp “Kes sesini ve söylediklerimi yap!” dedi.
Bir senedir konusu dahil açılmayan konunun tekrar gün yüzüne çıkma nedenini anlamıyordum.
"Siz vazgeçmiştiniz," dediğimde babam "Cenker, iyi biri. Senin toparlanmamı istedi. Aslında, biraz daha ertelemek istese de ben zamanın geldiğini söyledim," dedi.
Ayağa kalkıp öfkeyle babama baktım. Neden kimse benim düşüncelerimi sormuyordu?
“Asla ve asla Cenker ile nişanlanmayacağım! Anlıyor musun? Ben, ablam değilim!” diye bağırmamla bana tokat attı.
O hızla yanağım yana doğru savruldu. İlk defa yaptığı bu şey, bana çok ağır gelmişti. Masayı hazırlayan yardımcılar bile durmuş bize bakmıştı. Elimi, yanağıma koyup "Seni asla affetmeyeceğim, baba."
Koşarak odama çıktım ve ağlamaya başladım. Ben, ne yapacaktım? Çok geçmeden aşağıdan Cenker ve ailesinin sesini duydum. Burada bir saniye daha duramazdım. Babamın, gözü bana tokat atacak kadar kararmıştı. Ya burada kalıp kaderime razı gelecektim ya da kaçacaktım. Böyle bir şeye razı gelemezdim. Telefonumu ve birkaç eşyamı sırt çantama koyup balkonumdan dikkatli bir şekilde atlayıp yavaşça evden çıktım. Bana yapacak başka bir şey bırakmamıştı, babam!
Her şeyi geride bırakmak istercesine koşmaya başladım. Yaşadıklarımın ağırlığı bedenime fazla geliyordu. Omuzlarıma yüklenen yüklerle kamburlaşan kalbim, dört nala koşarcasına atıyordu. Arkamdan koşan babam ve Cenker’in adamları benden daha hızlı olsa da hırslıydım. Onlardan kurtulmazsam hayatım mahvolacaktı. Daha hızlı koşarken uzaktan gelen arabayı son anda fark ettim. Gözlerimi kapatıp kaderime boyun eğerken araba tam önümde acı bir sesle durdu.
Tekerleklerin kokusu burnuma dolarken gözlerimi açtım. Titreyen bacaklarımla kenara çekilecekken onu gördüm. Gördüğüm kişiyle şaşırsam da aracından indi. Babamın mı yoksa Kutay Aslanoğlu’nun mu daha tehlikeli olduğunu kestiremiyordum? Kutay, bana yaklaşıp bütün vücudumu taradı.
“Kimden kaçıyorsun?” diye sordu.
Bir adım geri gittim.
Kafamı iki yana sallayıp “Seni ilgilendirmez,” dedim.
Kaşları olduğundan daha fazla çatıldı. Kolumdan tuttuğu gibi beni kendine çekti. Sokağın başında babamın “Belemir,” diye bağırmasıyla vücudum kasıldı. Şimdi ne olacaktı?