MUHBİR - MUHABİR

1220 Words
Giray Boran'ın anlatımıyla... Muhabirlik içgüdülerim bu cinayetin büyük ses getireceğini söylüyordu. Kafenin en ücra köşesindeki masada oturmuş bekliyordum. Kameraların beni görmeyeceği bir kısmı özellikle seçmiştim. Benim yaptığım bir suç değildi. Sadece bana bilgileri aktaran kişi suç işliyor sayılabilirdi. Sakince kahvemi yudumlasam da içimde küçük bir çocuğun heyecanı vardı. Muhbirim hızlı adımlarla masama geldi. Dikkat çekmemeye çalışıyorduk. Hiç bir şey söylemeden ufak flash belleği masada önüme doğru itti. Ceketimin cebinden çıkardığım zarfı da ben ona ittim. Herkesin ihtiyacı olan şeyleri bilirdim ben. Onların ihtiyaçlarına karşılık benim alacağım bilgi. Bence gayet adil bir anlaşmaydı. Zarfı karşımda açtı bir süre inceledi. "Ne zaman ameliyatı yaparlar." "Eğer böyle devam edersen bu hafta sonu ameliyatı olacak." "Ameliyattan sonra seninle işim bitecek." "Neden öyle diyorsun ben iyi anlaştığımızı düşünüyordum." Ağzının içinde küfür mırıldanarak arka kapıya doğru ilerledi. İyi anlaşamıyorduk demek ki. Her neyse bu benim için sorun değildi. Hesabı ödeyip evimin yolunu tuttum. Güzel bir makale yazma vaktiydi. Yoğun bir akşam olacaktı. Serkan Kahraman'ın anlatımıyla.. Arabamı evin hatta villaların olduğu sitenin dışına park ettim. Kameraların bütün açılarını ezberlemiştim. Hiç birine yakalanmadan bir rota çizerek eve doğru ilerledim. Yolda ne bir ayak izi ne de katile ait olabilecek bir şey bulamamıştım. Bu da boş çıkmıştı. Her kim işlemişse cinayeti titizlikle yapmıştı. Arkasında hiç bir iz bırakmamıştı. Genelde böyle cinayetler bir tane ile sınırlı kalmazdı. Üstelik bu katil bize not bile bırakmıştı. Eve girmiştim. Balkon kapısı onu zorlamamış olmalıydı. Zaten eski bir kapıydı. Kolayca açmış olmalıydı. Salona geçtim. Cesedi bulduğumuz yerde beyaz çizgiler ile konumu belli edilmişti. Sandalyelerden birini tam karşısına geçip olayı canlandırmaya çalıştım hafızamda. Balkondan girmişti. Maktul alt katta mıydı? Yoksa duyduğu bir şey yüzünden mi aşağıya inmişti. Ses olsa ondan daha genç olan sevgilisi de uyanmaz mıydı? Belki de sadece su içmek için inmişti. Gelen kişi çoktan salonda olduğu için belki de kaçmak istemişti. Kaçmak için kapıya yönelmeliydi tam tersine değil. O zaman daha yeni mutfaktan çıkıyordu katil. Onu salonda yakalamıştı. Maktul de kaçmak istedi ama çoktan vurulmuştu. Bir hesaplaşma olmamıştı. Öldürmek için gelmişti yapıp çıkmıştı. Bir kiralık katil gibi. Bir süre öylece oturdum evde. Daha sonra geldiğim yoldan tekrar geri döndüm ikinciye geçtiğimde belki yeni bir şey görürüm diye ama hiç bir delil yoktu. Evimin yolunu tuttum. Maktul öğlen defnedilecekti. Biri hakkında en çok dedikodu cenazesinde yapılırdı. İyi de kötü de konuşulurdu. Bakalım maktulün cenazesinde ne konuşulacaktı. Evime geldiğimde lambalar yanmıyordu. Velda evde miydi değil miydi bilmiyordum. Belki çoktan uyumuştu. Ben gelmem diye kendi evine gitmişte olabilirdi. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım. Direk yatak odasına geçtim. Velda kendi tarafında yatıyordu. Gitmemişti. Onu rahatsız etmemeye çalışarak üzerimi değiştirip yanına uzandım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. "Bu sefer kim öldü?" Uyanmıştı. "Bir hâkim." Yatakta bana doğru döndü. Başını göğsüme yasladı. Birbirimize sarılarak yatıyorduk artık. "Haberlerde ki olay yani. Çözdün mü?" "Hayır. Bu sefer ki farklı." "Nasıl farklı?" "Katil birilerini öylesine öldürmeyen biri. Bir nedeni ve bir planı var büyük ihtimalle geride not bırakıyor çünkü." "Notta ne yazmış?" "Uykun yok mu senin?" "Anladım daha fazla soru sormuyorum." Gecenin kalanını birbirimize sarılarak ve uyuyarak geçirdik. Hera Aksak'ın anlatımıyla... Saat her ne kadar geç olmuş olsa da gözümü uyku tutmamıştı. Cesedin görüntüsü hala gözlerimin önündeydi sanki. Mutfakta kendime kahve yapıyordum. Bu, bu akşam ki üçüncü kahvemdi. Bir kaç bardak daha içersem çarpıntıdan ölebilirdim. Salona geçtiğimde koltuğumda biri oturuyordu. Onun geldiğini görmediğim için korkup elimdeki kahve bardağını yere düşürdüm. Her yer kırık ve kahve içinde kalmıştı. "Geldiğinde ses vermen gerekiyordu!" Yerden büyük parçaları toplamaya çalışıyordum bir yandan da. Hep böyle yapıyordu. Tepeme gelip dikildi. Ayakuçlarını görebiliyordum. Yine de eğilip bana yardım etmiyordu. "Villaya gittim bu akşam." Öylece dona kalmıştım. Aptal mıydı bu? Elimdekileri bu sefer öfkeyle yere fırlattım. Aynı hışımla ayağa kalktım. "Aptal mısın sen! Yakalanmak mı istiyorsun? Ne işin vardı orada?" Bir yandan onu kollarında tutup sarsıyordum. Kendine gelmesi gerekiyordu. Aklı yerinde değildi çünkü. Ellerini onu tutan ellerimin üzerine koydu. "Sakin ol!" Onu bırakıp ondan bir iki adım uzaklaştım. "Nasıl sakin olmamı bekliyorsun? Oraya neden gittin?" "Silahı almam gerekiyordu." "Zamanı geldiğinde ben sana getirecektim. Acele edersen yakalanacaksın." Bu sefer o bana bir adım atmıştı. Atmaya da devam ediyordu. "Silahı nereye koydun?" "Şimdi de beni mi öldüreceksin?" Üzerime yürüdüğünü daha yeni fark etmişti. Bazen kendini kaybedebiliyordu. Ne yaptığının farkına vardığı için durmuştu. "Öyle bir şey düşünmedim. Sadece bir an önce silahı oradan çıkarmak istedim." Küçük bir çocuk teselli eder gibi sırtını sıvazlamaya başladım. Biraz sakinleyip doğru düşünmesini istiyordum. "Lütfen bir daha yapma bunu." "Zaten giremedim o komiser ordaydı." Sırtındaki elim dona kaldı. "Ne! NE!" "Şu bahsettiğin seni sorgulayan komiser ordaydı." "Bir daha oraya gitmeyeceksin. Çok tehlikeli anlıyor musun?" "Tamam." İstemeye istemeye kabul etmişti. Belki biraz daha erken gitmiş olsaydı yakalanmış bile olabilirdi. Ucuz kurtulmuştu. Yerdeki dağınıklığı toplamaya geri döndüm. Büyük parçaları çöpe atıp içeri geri döndüğümde çoktan gitmişti. Hep böyle yapıyordu. Aniden gelip aniden gidiyordu. Umarım söylediklerimi dinlerdi. Yoksa yakacağı tek kişi kendi olurdu. Serkan Kahraman'ın anlatımıyla... Sabah Velda ile baş başa bir kahvaltı yapabilmiştik. Murat ile dışarıda buluştuk. Murat yalnız değildi. Yanında Fatih'te vardı. Murat "Amirim Fatih ile karşılaştık bir mahsuru yoksa o da gelsin isterseniz." "Tamam gelsin." İkisi de arabaya binmişti. Cenaze namazının kılınacağı camiye gelmiştik. Herkes maktulün kızına baş sağlığı diliyordu. Seveni çok gibi kalabalıktı. Belki de haberlere çıktığı içindir. "İnsanların içine karışın. Bakalım neler konuşuluyormuş." Alper Kaplan dikkatimi çekmişti. Bazı kişiler ona da baş sağlığı diliyordu. Hedefimde o vardı. Ona baş sağlığı dileyenlerin arkasında sıramın gelmesini bekledim. Uzattığı elini sıktım. "Başın sağ olsun." "Serkan amirim teşekkür ederim." Elini biraz daha sıktım. "Ölen müşterin için baş sağlığı mı topluyorsun?" "Tabi ki de öyle bir şey yok. Sedat Bey çok saygın bir hâkimdi. Onu kaybetmek bizi yasa boğdu." "Senin adamın mıydı?" "Bilmem. Bütün adamlarımı tanımıyorum." Arkamdan gelen homurdanmalar yüzünden kenara çekildim. "Saygın bir hâkim olsa bile mi?" "Katilin ben olduğumu mu düşünüyorsun komiserim?" "Sen misin?" İma ile gülümsemişti. Evet dese itiraf olurdu hayır dese ona yine inanmazdım. Adam öldürmek onun için su içmek kadar normal bir şeydi. Benimki de soruydu işte. Kalabalık ile beraber maktulü gömmüştük. Gelen savcı ve hâkimler topluluğu genel olarak ondan hoşlanmıyordu. Pek seveni olmasa da gelmişlerdi. Hakkımı helal etmiyorum demek istemişlerdi sanırım. Büyük çoğunluk Alper Kaplan ve adamlarından oluşuyordu. Bu hâkimin onun adamı olduğu kesindi ama hâkimin ipini çeken Alper miydi bir başkası mıydı? Adeta bir seremoni izlermiş gibi toprak atışlarını izliyordum. Çıkışa doğru ilerledim. Kimsenin göremeyeceği ücra bir köşede beklemeye başladım. Bir süre sonra Ferit geldi. Ferit benim muhbirimdi. Alper Kaplan gibi mafya babalarını kolay kolay içeri alamazdınız. En azından yaptıklarının birazından haberdar olmak avantaj sağlardı. "Fark edilmeden gitmeliyim komiserim." "Alper ne yapmayı düşünüyor?" "Hâkimin öldüğünü öğrendiğinde üzülmedi ama birini kontrol etmemizi istedi. Adı Hikmet Uzun. Hâkim ile aralarındaki ilişkiyi ben bilmiyorum ama hâkimin adamı olduğunu söylüyorlar." "Sağ ol Ferit kendine dikkat et. Yeni bir şey duyarsan hemen bana iletiyorsun." "Tamam, amirim ben şimdi gideyim dikkat çekmeyeyim daha fazla." Arabamın yanına gidip Zeynep'i aradım. "Hikmet Uzun evine hemen bir ekip gönderin. Adam evinde değilse de orda kimseye görünmeden beklesinler gelen giden olursa merkeze alsınlar. Eğer yaşıyorsa her neredeyse bulup getirin." "Hemen amirim." Telefonu kapattıktan sonra çocuklar gelene kadar sigara içip biraz olsun kafamı dinledim. İlk olarak Murat geldi. "Amirim bilişimden aradılar uygulamanın şifresini kırmışlar." "Ne duruyoruz o zaman! Gidelim." Murat'ın Fatihi bulması ile merkeze doğru yola çıktık. Bakalım neler saklıyordun hâkim bey. Kimin neyi öğrenmesini istemediyse hangi derin sırları varsa hepsini öğrenmek istiyordum. Hızla merkeze gelmiştik. Murat bilişim odasına adeta dalmıştı. Arkasından sakince içeri girdim. "Evet, neler buldunuz bakalım?" "Maktulün kara kutusunu bulmuşuz amirim."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD