Hazar Şahindağ Avluda kurulmuş kahvaltı masasındaki yerime alırken, birçok kişinin gözleri üzerimdeydi. Günlerdir yakamı bırakmayan gerginliğin hepsi farkındaydı. Suzan’ın düğün gününden beri, sanki üzerime karabasanlar çökmüştü. Kendimi suçlayıp duruyordum. Benim hatamın bedelini, çok sevdiğim kuzenim ödüyordu. Hatta kuzenim değil, kardeşim desem daha doğru olur. “Günlerdir pek bir şey yemezsin oğlum, hadi kahvaltını et.” diyen anneme baktım. Hemen yanında Esma yengem oturuyordu. Kızı gittiği günden beri, göz altları mosmordu. Birkaç kez gece ağlayışlarına şahit olmuştum. Ben bu gözyaşlarını gördükten sonra nasıl iyi olabilirdim ki? Bir kez olsun beni suçlamamış olsalar da, ben kendimi suçlamadan duramıyordum. “İştahım yoktur ana. Sen yemeğini yiyesin, beni dert etme.” Annemin k