Sidar Atasoy
Öfke kanımda kaynayan bir volkan gibiydi. Bu kadar çok sinirleneceğimi ben de bilmiyordum ama enteresan bir şekilde tahmin ettiğimden çok daha fazla bir öfkeyle burun buruna kalmıştım. Suzan'ın içimdeki varlığı ne zaman bu kadar büyüdü hiçbir fikrim yoktu. Onunla evleneceğim karar belli olduktan sonra başta ona olan sevgim gün yüzüne çıkmasa da sonradan buluştukça, onu bir yerlerde gördükçe, kavga ettikçe daha da pekişmişti içimdeki sevgi.
Daha doğrusu yıllar sonra ortaya çıkmıştı. Sanki yıllarca ben farkında olmadan içimde besleyip büyütmüştüm o sevgiyi. Şimdi ise bu sevgi beni mahvedecek gibi görünüyordu.
Birinin ona zarar verme düşüncesi beni çıldırtmaya yetmişti.
Zaten bunu kimin yaptığından az çok biliyordum. Muhtemelen Asuman yengem yapmıştı. Çünkü o da hiç sevmezdi Şahindağ aşiretini. Aşiretten biriyle aşk yaşarken en yakın arkadaşıyla bir anda evlenince nefret etmişti onlardan.
Hak vermiyor da değildim. Ama geçmişte olan şeyin şeceresini suzan'a kesemezdi. Bunu yapabilecek tek kişi bendim. Aslında Suzan’a küçüklükten olan bir gıcıklığım da yok desem yalan olur. Şaka ile karışık ona küçükken seninle ben iyi çift oluruz dediğimde ben senin suratına bile tükürmem diyerek kahkaha atıp yanımdan gitmişti. O da bir içme dert olmadı değil. Her zaman dobra bir kızdı. Daha doğrusu hem çekingen, hem utangaç, hem de söylediğinden geri kalmayan biriydi.
Şimdi yine öyleydi.
Ara sıra utangaç bakışlarını görebiliyordum, hatta bazen kendi söylediklerine bile şaşırdığına emindim.
Beklediğimden çok daha dişliydi.
Yemek sonrasında Asuman yengenin merdivenlerden çıktığını görünce peşine takıldım ve tam odasına girerken kolundan tutup çevirdim. Asuman yenge beni de pek sevmezdi babaannem ve dedem benim lafımı sözümü bilir diye. Çünkü kendi abimlerin benim kadar söz hakkı yoktu.
Uçkuruna düşkün oldukları için dedem onlara söz hakkı vermiyordu ne yazık ki. Bu benim suçum değildi.
“Dur hele dur!” dedim kolunu sertçe kavrarken.
Kaşlarını hızla çattı. “ne yapıyorsun Sidar? Canına mı susadın? Abinlerle kendini düşman mı edeceksin!”
Yüzümde alaycı bir ifadenin belirmesini engel olamadım ama dişlerimi sıkarken ne kadar sert olduğumu gayet iyi anlamıştı. “siz beni zorla düşman etmek isterseniz oluruz elbet. Ama sofradaki laflarım kimedir iyi bilirsin!”
Yüzü sarsılırken bir an ne diyeceğini bilemeyip yutkundu fakat sonrasında diyeceklerinden geri kalmadı. “Şahindağ orospusunu bize savunur musun bir de Sidar! Daha beterlerini hak eder o! Bize dil çıkardığı sürece de hakkını alacak.”
Kolunu sertçe sıktım. “Bak yengem demem, Allah yarattı demem yakarım canını. Ben size karışmadıysam siz de benim karıma karışmayacaksınız! Verilecek ceza varsa ben veririm! Bu ne size düşer ne başkasına. Sakın karıma el uzatmaya kalkmayın anladınız mı beni? Olur da denk gelirsem böyle bir şeyi Allah yarattı demem gerçekten yakarım canınızı o kadar.”
Sonra da onu sertçe ittirdim. Gözleri dolarken sıktığım kolunun üzerine götürdü elini. Belli ki canı yanmıştı.
“Sen de değişmeye başladın Sidar efendi! Ne o yatakta çok memnun etti seni galiba?”
Edepsiz konuşmaları iyice canımı sıkmaya başlamıştı. “etti veya etmedi bu hiçbirinizi alakadar etmez. Bu benim davamda siz geri durmaktan başka bir şey yapmayacaksınız. Size hiçbir bok yemek düşmüyor!”
Yine bir şey söylemek için ağzını açıyordu ki bu sefer daha sert bir şekilde susturdum onu. “Yeter! O sivri dilin kapansın artık. Yoksa bizzat abime gideceğim bilesin!”
Bir şey demedi sustu. Çünkü abimden çekinirdi, büyük abim biraz akli dengesi yerinde olmayan biriydi. Yani sağı solu belli olmaz ani çıkışlar yapar ortalığı dağıtırdı da. Zaten bizim ailede bir tane akıllı yok ki. Asuman yengeyse onun korkusuna sustu.
“Siz anca tehditlerle dize getirilirsiniz belli oldu!”
Ardından onun bir şey demesine izin vermeden arkamı dönüp merdivenlerden hızla aşağı indim. Suzan şiltelerden birine oturmuş öylece boş boş etrafı izliyordu. Bizim kızlar bir oraya bir buraya koştururken gözüm kendi odasının camından Suzan’a öfkeyle bakan ablam Berçem’e takıldı.
Neden ona öfkeyle bakıyordu anlamış değilim. Fakat eğer ablamın gazabına uğrarsa işte o zaman işimiz yaştı. Çünkü o da kafadan kırıklardan biriydi...
Büyük abim ve Berçem yıllar önce töre uğruna daha çok küçüklerken kaçırılmışlardı ve Bozan aşireti tarafından o küçük yaşta işkence görmüşlerdi. Onları kaçıran kişi öldürüldü de Bozan aşireti yıllardır kayıplara karışmış, bir daha da kimse onlardan birini görmemişti.
Bu yüzden de abim ve ablam da biraz akli denge sorunları vardı. Ablam genelde odasından çıkmaz bazen geceleri koridorlarda gezer tuhaf sesler çıkarırdı. Genelde ona Sahipli Berçem derlerdi. Cinler tarafından ele geçirildiğini söylerlerdi. Demezlerdi ki küçük yaşında işkence ile böyle oldu... Onu severdim, yeri benim için çok ayrıydı. O bana göre burda ki en masum kişiydi ama neden Suzan’a böyle bakardı ki?
Gömleğimin yakasını düzelttikten sonra Suzan’ın başında durdum. Üzerine düşen gölge ile kafasını kaldırdı ve bana baktı. “Benim fabrikada birkaç işim var. Pürüzlük çıkarma.” diye uyardığımda anında kaşları çatıldı.
“Bak şimdi sen öyle dedin ya, çıkarasım geldi. Sanki durup dururken birileriyle kavga ediyormuşum gibi konuşup asabımı bozma! Seninkiler bana bulaşmazsa bende bulaşmam.”
Elimle burnumun kemerini sıktım. Doğru söylüyordu ama onun da uslu duracağını sanmıyordum. Sinirimi bozmak ve beni delirtmek için her şeyi yapacağına emindim.
“Ben yine de uyarayım seni!” dedikten sonra gidiyordum ki hemen ayağa kalktı.
“Daha ilk günden karını yalnız mı bırakacaksın?”
Alayla güldüm. “Ne o? Bensiz yapamıyor musun yoksa?”
Anında yüzü buruştu. “Ne münasebet. Seni görmeye meraklı değilim de bu yamyamlar beni yer.” Demesiyle dişlerimi sıktım. Hemen dibine girip çenesini tuttum.
“Ailem hakkında düzgün konuş canım sıkılırsa , canını sıkarım Suzan! Şimdi git anamlara yardım et. “ Dedikten sonra kafasını geriye doğru itince gözlerinde büyük bir öfke kaynamaya başladı.
“Ben sana edeceğimi bilirim,” gibi bir şey mırıldandıktan sonra aniden bana arkasını döndü ve sert adımlarla yukarı çıkmaya başladı.
Bu sırada kahya Newal teyzeyi görünce onu durdurdum. “Şu kıza göz kulak ol, deli bir şey yapmasın. Başımı öne eğecek bir şey olursa senden bilirim bilesin!” dediğimde hemen başını aşağı yukarı salladı.
“Emriniz olur ağam, göz kulak olacağım.” Dediğinde başımı sallayıp Cevdet’in şoför koltuğunda olduğu arabama yerleştim. Cevdet hem şoförüm, hem arkadaşımdı. Severdim şerefsizi ama delirtirdi genelde beni.
“Sür bakalım Cevdet.” Dediğimde sırıtmaya başladı.
“Ne oldu ağam, şimdiden on yıl yaşlanmışsın.” Diyerek benimle dalga geçtiğinde ona ters ters baktım.
“Ne olacak! Konak, konak değil tımarhane. Kafayı tırlatan geliyor.” Dedim bezgince.
O bu halime gülerken derin bir nefes aldım, işim tahmine ettiğimden daha zor olacaktı.