"Anlatsana bana, olmayan ahlakından birkaç satır..."

1213 Words
Okulun önünde beklerken ağrıyan başımı ovuşturdum. Ve esnemeden hemen önce gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Birazdan burada olurdu. Otobüsten kendini atar atmaz kaykayına atlayıp bayır aşağı gidince telaşla arabadan indim. Ne acelesi vardı bunun? O sırada otobüsten inen bir grup erkek ile kaşlarım çatıldı. Peşi sıra onun arkasından koşarlarken kim olduklarını anlamam uzun sürmemişti. Neyse ki onların Lina gibi kaykayları ve yıllık deneyimleri yoktu. Ergün Komutan'ın verdiği kart ile içeri girdim ve derince bir nefes aldım. "Hey! Gençler!" Üç yaş büyüktüm sonuç olarak. Bana döndüklerinde üstümdeki ceketi ve içimdeki gömleği düzelttim. Saçlarımı geriye attıktan sonra hafifçe sırıttım. "Selamın aleyküm." Selamım ile kendi aralarında bakışırlarken elimi salladım ve saatime baktım. "Dersiniz başlamasına daha var değil mi?" dediğimde biri başını salladı. "Evet. Ne istemiştiniz?" Başımı çevirdim ve kenardaki iki bina arasını gösterdim. "Gelin göstereyim. " Peşin sıra, ne yapmak istediğimi anlamayarak, gelirlerken derince bir nefes aldım. Asla öğrencileri dövmek istemem. Ben temiz bir adamım. Köşeyi döner dönmez üstümü tekrardan düzeltirken karşıma dizilmişlerdi. "Ne oldu?" dedi biri agresifce. "Az önce bir kızı mı kovalıyordunuz?" diyerek tek kaşını kaldırdım. "Yoksa ben mi yanlış anladım?" "Sen kimsin?" diyerek üzerime gelen çocuk ile istemesizce güldüm. "Kendimden küçükleri dövmekten haz etmiyorum. O yüzden geri bas." dediğimde gülerek yüzüme baktı. "Sen bizi dönebileceğini mi sanıyorsun?" Gülmemek için yüzümü başka tarafa çevirdim ve işaret parmağım ile burnumun üstünü kaşıdım. "Yüzleriniz..." dedim sesimi gülmemek için basıtırırken "...çoktan birkaç posta dayak yemiş gibi..." İçlerinden biri sinirle yumruk atmak isteyince kendimi bir anda geri çekip tek elimle bileğini kavradığım gibi kolunu büküp önümde diz çöktürdüm. "Ben dün geceki kız kadar nazik olmam." dediğimde diğerleri telaşlanarak yüzüme baktı. "Sen kimsin lan?" dedi biri sinirle. "Eben." Sanırım, dün geceden olmayan, biri karnıma tekme atacaktı ki önümde diz çöktürdüğüm çocuğun kolunu büktüm ve attığı tekmenin ona gelmesine sebep oldum. "Ah!" Bağırışıyla tekme atan çocuk suçlu bir ifadeyle yüzünü buruşturdu. "Özür dilerim kanka." Çocuğun elini bırakıp elimde kalmış pisliğini temizler gibi yapıp yan döndüm ve gömleğimin bozulmuş yakalarını düzelttim. "Kızdan uzak durmazsanız sizinle birkaç kez daha görüşmek zorunda kalırız. " diyerek arkamı döndüm. "Karakolda." Lafının üzerine biri koşarak karşıma geçti. "Karakol?" P** gibi güldüm bu sefer. "Dünkü gösteriyi kayda almasam olmazdı tabii ki." diyerek ceketimin açtım ve iç cebimdeki telefonumu gösterdim. Hepsi korkarak birbirine bakmıştı. "Şimdi." dedim sırf ib**liğine. "Bana numaranı ver. Aradığımda açacaksın ve ne istersem yapacaksın. Merak etme, sizin gibi garip fantezilerim yok." Arkadaşlarına bakıp telefon numarasını verdiğinde gitmeden önce son bir kez yüzlerine baktım. "Sizi, kızın üç metre bile yakınında görmeyeyim." . . . Gelen ritmik ve yüksek ses ile gözlerimi açarken derin bir nefes aldım. Ahh...başım. "Beyefendi!" diye bağırdı biri. Köşeli güneş gözlüğümün kenarından tuttum ve yüzümü buruşturarak çekip aldım. Arabamın camına vuran kuryeci çocuk merakla içeri bakıyordu. "Siparişiniz geldi!" Elimi kenardaki küçük tuşa attım ve sessizce camı açtım. "Teşekkür ederim. " dediğimde arabanın içine bir bakış attı. "Önemli değil, afiyet olsun. " diyerek motoruna atladı. Tavuk dürümümden gelen koku ile guruldayan karnımı okşadım. Ah, bu işe girdim gireli doğru düzgün yemek yiyeyorum. Açtığım paketle koku iyice arabama yayılmıştı. Dürümden bir ısırık aldığım sıra tek elimle de ayranımı çalkalıyordum. Aç olduğumdan herhalde, tadı çok güzeldi. Birkaç lokma daha yutmuştum ki çalan alarm ile gözlerimi üniversite kapısına çevirdim. "Off! Sırtım tutulmuş." Birazdan çıkardı. Ders saatlerine göre alarm kurmuştum çünkü. Birkaç ısırık daha aldım ve sonrasında telefonumdan bir dizi açtım. Canım sıkılmaya başlıyordu ki plakasının dosyada yazılı olduğunu bildiğim bir motor geçti önümden. Arkasında da Lina vardı. Motorlu olan Ayaz'dı. Elbette ki sinirli değilim. Oldukça rahatım. Beline de sarılıyor olsa da ... Düşmemek içindir. Arabanın motorunu sinirle çalıştırıp peşlerine düştüm. Acaba bugünkü macera neydi? Bir kamyonun peşi sıra giderlerken ben onları onlardan oldukça uzak bir mesafeden takip ediyordum. Ah, cidden can sıkıcı. Elin adamıyla ne yapıyordu? Lina'nın motorun üzerinde ayağa kalktığını görünce derince bir nefes aldım. Sakinim. Bir şey olmayacak. Sakinim. "Lan sen manyak mısın!?" Arabanın içinde kendi kendime bağırıp bir yandan da sağa sola yumruk atıyordum. "Sakın düşme Lina! Gelir bir de ben düşürürüm!" Neyse ki kamyonun üzerine sapasağlam tırmanmış ve içine girmişti. Ne yapıyordu içeride acaba? Bir müddet sonra duran kamyon ile arabamı durdırdum ve tenha bir yere çektim. Burada pek araba yoktu ve benim gelişi güzel durmam pek mümkün değildi. Dikkat çekebilirdim. Bir anda açılan kamyon kapısından inen Lina kafasındaki kaskı tuttu. Zaten Ayaz denen çam yarması da arabadan inen birileriyle dövüşüyordu. Lina da dövüşmeye başlayınca içim gitti. Kızım, senin her hareketine tav olmak nasıl mümkün oluyor? Kafasındaki kaska tekme atan adam ile yerde yuvarlanınca elimi kapı koluna attım. Ancak gidemedim...bir sözleşmem vardı. Karşısına çıkmak istiyorum! Karşısına geçip beni tanımasını istiyorum. Yıllar önce böyle değildi. O yalnızdı ve ben onun bir tek yalnızlığını kıskanırdım. Şimdi ise tonla adam var etrafında. Adamları dövüp hepsini farklı ağaçlara bağladıklarında derince bir nefes aldım. Bugünlük bu kadar takip yeterdi sanırım. Daha fazla onu başka bir adamla görüp canımı sıkmak istemiyordum. Kontağı çevirdim ve dayak yemiş adamların önünde durdum. Telefonumu çıkartıp da Ergün Komutan'ı arayınca derin bir sessizlik çöktü etrafa. Adamların yarı baygın oluşuydu sanırım ölüm sessizliğin sebebi. "Efendim." diyen komutan ile olduğum yerde döndüm. "Üç adam dövdüler, bir kamyon yolun ortasında ve içinde de uyuşturucu var. "dediğimde "güzel." diyerek geçiştirdi. "Adamlar iyi mi?" Ağaçlara bağlanmış adamlara bakıp sırıttım. "Pek sanmıyorum." dediğimde karşıdan beklenmedik bir şey duydum. "Sana zahmet, adamlara pansuman yapıp etrafın fotoğrafını atar mısın?" "Ne?" Bu **nelere neden pansuman yapıyordum? Uyuşturucu kaçakçılığı yapmıyorlar mıydı? "Sen sadece sana söylenenleri yap, zaten sonunda anlayacaksın." deyip suratıma kapattı. "Neyim ben? Taşıyıcı mı?" dedim sinirle. "Ben niye dedektif oldum? Kim dedi bana dedektif ol diye?" Sinirle her yerin fotoğrafını çekip Ergün Komutan'a gönderdim. Sonrasında adamları tek tek çözdüm ve kamyona kadar taşıdım. Arabamdan, Lina için, sürekli yanımda taşıdığım ilk yardım setini aldım ve hepsine pansuman yaptım. "Ah, cidden. Yoruldum." dediğimde adamın teki gülerek yüzüme baktı. "Öğle yemeğine gideceğiz, sen de gel istersen?" dediğinde tek kaşım havaya kalktı. "Karakolda mı?" dediğimde üçü de gülmeye başlamıştı. "Komik olan ne? Ben neyi kaçırdım?" dedim agresifce. Zaten bir bok anlamıyorum. "Karakola gidecek olsak, Ergün Komutan neden sana pansuman yaptırsın? " Ne? İlk pansuman yaptığım adam kanlı elini omzuma koyunca yüzümü buruşturdum. "Boşver, sen sadece sana söyleneni yap. İşler biraz karışık." dedikten sonra kalkıp etrafı toplamaya başladı. Diğer ikisi de kalkıp, az önce hiçbir şey olmamış, gibi etrafı toplamasına yardım edince ben de garip kaçmasın diyerek onlara yardım etmeye başladım. Her yeri güzelce topladıktan sonra beni de yanlarına aldılar. Beraber güzel bir restoranta gittik. Birbirlerini iyi tanıyorlardı sanırım. Ama ben dönen muhabbeti anlayamıyordum. Ne kadar Türkçe konuşsalarda. "Senin işin ne?" diyen mavi gözlü olan ile kaşığımı tabağımın kenarına dayadım. "Spor salonum var." dediğimde üçü birden dönüp bana bakmıştı. "Ergün Komutan, seni bizim için mi yolladı?" dediğinde başımı salladım. "Evet." Kestirip attım kendimce. Beni de kendileri gibi asker sanıyorlardı sanırım. "Peki, senin bizim ne iş yaptığımızdan haberin var mı?" dedi mavi gözlü olan. Çatık kaşlarından ve tipinden anlamaya çalıştığı oldukça belli oluyordu. "Evet, bayağı biliyorum." Önümde oturan tem kaşını kaldırdı. "Ama spor salonun var?" dediğinde güldüm. "Evet, beyler. Benden bu kadar. Şimdi Ergün Komutan ile konuşmam gerek." diyerek ellerimi sirkeledim ve üstümü düzeltip restorandan çıktım. "Alo." dedim komutanı arayıp. "Efendim Dora. "diyen adamın sesiyle derince bir nefes aldım. "Fotoğrafları yolladım, ortalığı temizledim. Bugünlük bu kadarı yeterli mi?" dediğimde birkaç saniye sessizlik oldu. O boşlukta arabamın kilitlerini açıp koltuğuma oturdum. "Tamam, bugünlük yeter. İyi iş çıkardın." diyerek telefonu suratıma kapatınca dilimi ısırdım. "Var ya! Şu işin içinde Lina olmasa!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD