"Kırıldıkça kulaklarımda yankılanıyor çığlıkların..."

1021 Words
Arabamı köşeye park etmiş Çin'lilerin ahtop yeyişini izlerken noodle yiyordum. Evet, bu günümü de böyle değerlendiriyorum... Noodle suyundan da bir fırt çektiğim sıra Lina sonunda evden çıkmıştı. Biraz telaşlı çıkmıştı ama anlamadım. Maskemi ve gözlüğümü takip arabayı çalıştırdığım sıra köşede bekleyen yer almamız da hareketlenmişti. Yani anlamıyorum, ben niye Lina'yı takip edenleri takip ediyorum? Bunlar ajan değil mi? Beni niye farket emiyorlar!? Deli olacağım ya. Ben görünmezim de benim mi haberim yom ***** *******! Arabayı marketin önünde bırakıp cüzdanımı aldım ve normal biriymiş gibi içeri girdim. Reyonların arasında Asır'ın tesadüfmüş gibi Lina'ya yalanlar atışını bir beyzbol sopasıyla karşılıyordum. Vay çakal... Ne güzel yalan söylüyor. Lina'nın dört erkekle aynı evde yaşadığını öğrenince düşer gibi oldu. Gözlerimi kaçırdım, nedensizce bu sahne beni hatırlatmıştı. "Alacak mısınız?" Birinin bana seslenmesiyle olduğum yerde sıçrayıp yan tarafıma döndüm. "Ne?" Eliyle elimi koyduğum bebek bezlerini gösterdi. "Alacak mısınız?" dedi tekrardan. Kocaman olmuş gözlerle ellerimi havaya kaldırdım. "Hayır! Hayır!" Gülerek başını sallarken kendisi bir bebek bezi almış ve alışveriş arabasına koyup ilerlemişti. O sırada yere düşen Asır'ı görüp burun kemerimi sıkmıştım. Biraz daha Lina'ya sulanırsa onu öldürüp, ölüsüyle ormanda dans edip, gömmeden önce üzerine işemem gerekecekti ... . . . "Selamun aleyküm!" diye bağırdığımda biri de dönüp bana bağırdı. "Ya! Ya! Ya! Ve aleygüüm, esseeeelam!" dedi gırtlaktan. "Ya Habibi Arabic Teyyare?" "Türk var mı lan?" "Arabic! Arabic, ya Habibi!?" "Lan susun Araplar!" Açılan kapıyla pubg'yi kapatıp hızla kontağı çevirdim. Ne güzel, artık can sıkıntısında oyunlara da başlamıştım. Lina'nın bindiği otobüsün peşinden giderken derince bir nefes aldım. Asır **nesi de komik bir şekilde kılık değiştirmişti. Okula gelince arabamı güzelce park ettim ve Lina'nın nereye gittiğini takip etmeye başladım. Sınıfa gitmiyordu... Sessiz sessiz peşinden gidip nereye girdiğine baktım. Karanlık bir köşeye geçtiği sıra ağaçtaki bir hareketlilik dikkatimi çekti. Üniversitenin ağacına kartal tünemiş anasını satayım? Bu deli fişek ne yapıyor bu ağacın tepesinde? Saçlarımı geriye ittirdiğim sırada aşağı atlamıştı. Telefonumu çıkartıp bu Ayaz'ın ne ayak olduğuna bakacaktım ki sporcu iç güdülerim nirvana yaptı. Kafamı eğdiğim gibi eli duvara vuran çocuğun kolunu tutup omzumdan aşağı attım. "Abi abi, biziz abi!" diyen çocuk ile derince bir nefes aldım ve üstümdeki kıyafetlerimi düzelttim. "Amacınız ne sizin?" Birbirlerine baktıklarında göz gezdirdim üzerlerinde. "Telefonumu mu çalacaktınız?" dediğimde gözlerini kaçırınca elimi alnıma koydum. "Gençler, 21.yüzyılın sonlarındayız. Kendinize gelin? Sizce telefonumu çalsanız ben hesaplarından videoya ulaşamaz mıyım? Üstelik benim sevgilim hackerken?" dediğimde gözleri şaşkınca açıldı. "Sevgilin mi var abi?" dedi biri. Sinirli bir şekilde kaşımı kaşıdım. "Evliyim ben." dedim en son. "Karına niye 'sevgilim' diyorsun abi?" diyen çocuk ile derince bir nefes daha aldım. "Sana ne?" dedim işaret parmağımı suratına tutarak. "Size ne? Fantezi dünyam böyle!" Tepkim ile hepsi şaşırarak geri gidince gömleğimin yakasını düzelttim. "Neyse, dağılın! İşim gücüm var. " diyerek arkamı dönmüştüm ki Lina ile Ayaz'ın, Sapanca gölü'ne bakan, bankalara doğru gittiklerini görerek tekrar çocuklara döndüm. "Bu arada, biriniz kahve alın da size iki üç dövüş hareketi öğreteyim. " dediğimde bakışmışlar ve biri koşarak kantine gitmişti. Lina'nın oturduğu banktan birkaç metre uzaktaki bankalara yürüdüm ve derince nefes aldım. "Gençler. "dedim bir gözüm Lina'da diğer gözüm çocuklardayken. "Eliniz yüzünüz düzgün. Söyleyin bakalım neden kızı rahatsız ettiniz?" dediğimde biri sıkıntılı nefes aldı. "O iş göründüğü gibi değil be abi." dediğinde tek kaşımı havaya kaldırdım. "O ne demek evlat?" Üç yaşın ilk defa rütbe gibi alnıma yapıştığını hissediyordum. O sırada birinin telefonu çaldı. "Abi, kahven nasıl olsun?" dedi telefonu kulağından çekip. Gülümsedim, veletlere bak sen. "Orta şekerli latte istiyorum." dediğimde başını salladı. "Duydun mu kanka?" "Tamam, bekliyoruz." Telefonu kapatınca az önce konuşana döndüm. "Söyle bakalım, göründüğü gibi olmayan ne?" Kararsız bir ifadeyle bakıştıkları sıra gözlerim Lina'ya kaydı. Arda, Ediz, Deniz ve Buğra da onların bir metre uzağında durmuştu. Bir şeyler konuşuyorlardı. "Aslında bir kız ve bir de çocuk vardı. Bir anlaşma yapalım dediler. İkisi de tıp öğrencisiydi. Biz kıza yalandan sataşacaktık bunlar da bize finallerde yardım edecekti." dediğinde kaşlarımı kaldırarak dönüp suratına baktım. "Sen ciddi misin?" dediğimde arkadaşını korumak istercesine diğeri öne çıktı. "Doğru abi! Mavi gözlü bir çocuktu. Bizi orada yarım saat bekletti ve sonra 'başlayın' dedi. Sonra da o manyak kız geldi. " dediğinden ensesine bir tane koydum. "Düzgün konuş." dediğim sıra biri eğilip merakla gözlerime baktı. "Yoksa..."dedi heyecan katarcasına uzatarak. "...yengemiz mi?" dediğinde tekrar göz devirdim. "Evliyim, diyorum. Nasıl yengeniz olabilir?" dediğimde biri 'oh!' çekince ölümcül bakışlarım hayat bulmuşcasına gözlerime geri döndü. "Seni sıçarım!" dedim bir anda. 'oh' çeken çocuğun ağzı şaşkınca açık kalınca işaret parmağımı suratına doğru salladım. "Seni ciddi ciddi sıçarım!" dedim tekrardan. "Tamam abi sakin..." diyerek yüzünü düşürdüğünde derin derin nefesler alıp sakin olmaya zorladım kendimi. "Madem yenge değil, neden bu kadar koruyorsun onu?" dediklerinde elimi enseme attım. O sırada kantine giden çocuk elinde kahvelerle gelmişti. Lattemi alıp bir yudum aldım. "O iş şöyle..." diyerek izlediğim bütün dizileri birbirine karıştırdım."...bu kızın annesi aslında çok büyük bir şirketin CEO'su ve bir kadın olarak aşırı derecede başarılı. Kızı ise sıradan bir hayat yaşıyor, çünkü kadının kocası belalı. Yani eski kocası." diyerek düzelttim kendimi. "Tabii, kızdan haberi olmaması için kızı kenara bırakan kadın da gelip özel koruma olarak beni tuttu. Yıllardır, gizli gizli izliyor ve onun haberi olmadan onu koruyorum. " dediğimde şaşkın şaşkın bana bakıyordu civcivlerim... "Abi..." dedi biri dolmuş gözlerini elinin tersiyle silerek. "Yazık ya..." Lan ya... üzüldüm bak şimdi. Üzümlü keke benzedi bunlar. "Ama kız çok güzel abi." diyen ile sinirle güldüm. "Seni de sıçarım." Lafının üzerine hepsi kahkaha atınca dönüp tekrardan Lina'ya baktım. Bu erkeklerin biri gidiyor biri geliyor benim şarteller kısa devre yapmak için an kolluyordu. Ufuk denen hırdavat gelmişti. Bakışım ile çocuklar da dönüp bakınca kaşlarımı çattım. Ne konuşuyorlardı acaba? "Aa! Abi bu çocuk. Uğur mudur, Ulu mudur nedir?" diyen ile kaşlarımı daha da çattım. "Ne diyorsun evlat?" İşaret parmağını Ufuk'a doğru tuttu. "Abi yanındaki kız ve o mavi gözlü çocuk. Bizimle anlaşma yapıp da kızı kandıranlar bunlar..." dediğinde diğerleri de başını salladı. "Evet, abi bunlar onlar!" "Hatta sen bekle biz konuşalım, ses kaydı falan alalım. " diyen ile elimi kaldırdım. "Gerek yok gençler. Anladım." Demek bu ikisi birbirlerini biliyorlardı. Ama diğerlerinin birbirinden haberi olmaması lazım. Şimdi derin bir düşünce içerisine girersek. Ayaz ve Lina, Ufuk ve Masal birbirlerinin ajan olduğunu biliyorlardı. Demek oluyor ki artık ekiplerdi. Peki diğerleri de ajansa neden onlar gibi sadece ajan olan bir kızı takip ediyorlardı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD