"Ruhumu satmıyorum, umutlarımı sattım ben..."

1236 Words
Ayaklarımı sallarken gökyüzüne baktım. Aşağıda şarkı söylemeye çalışıyordu. Çok tatlıydı yine ve yine. Zaman çok hızlı geçiyordu ve ben önüne geçemiyordum. Her gün bir yeni şey daha öğrensem de hiç karşısına geçemeyişimin verdiği ağırlığı taşıyordum omuzlarımda. "Aç bana kollarını!" Denize karşı bağırdığında ben bağırmak istedim. Böyle bağırabildiğim kadar. "Sar yine öyle, tut bırakma!' Keşke... "Sev beni delicesine!" Seviyorum be! Benimki artık delilikten de öte! "Kimseye verme! Canımı da yakma!" Kendimi yakıp yıkıyorum yine de kalbimdeki varlığını bile vermiyorum bir başkasına! "Çok severim güzelim!" Hem de ne güzel severim bilir misin? Arkandan seni takip eden gölgeni ezberlemişim, sen bana güzel sevmekten bahsediyorsun... "Ben deliyim sen kusuruma bakma!" Ben deliden de öteyim. Sen asıl benden korkma. "Ah yanıyor yüreğim!" Ben de ne yürek kaldı ne de ben diye bir şey! "Ne olur beni anla!" Anlatmasam ve sen anlasan. Seni seviyorum... . . . "Sinemaya gidelim mi?" Gözlerimi devirdim. "Ne sineması oğlum ya?" dediğimde Mehmet göz devirdi. "Şu kıza vuruldun vurulalı çok değiştin. Eskisi gibi bizimle takılmıyorsun." dediğinde derinde bir nefes aldım. "Ne alaka oğlum?" dediğimde başını iki yana salladı. "Aynen Bora, boş yapma. Bir aksiyon filmi izleyeyim. " dedi Ali de. "Labirent'e gidelim mi?" Onur'un lafıyla dönüp yan bir bakış attım. "Güzel diyorlardı kanka." dediğinde derince nefes aldım. "Tamam." Gidelim bakalım. Ertesi sabah hepimiz hazırlanmış ve terminalde buluşup Adapazarı'na gitmiştik. Erkek erkeğe krallar gibi bir gün geçirmiştik. Birkaç hamburger gömmüş, filmde sövüşmüş ve en son internet kafeye gitmiştik. Deli gibi oyun oynadıktan sonra son arabaya binip geri gelmiştik. Ve çok yorulmuştum... . . . "Sayende müşteri sayım arttı." diyen Mertcan abiye yan bir bakış attım. "Neden?" Gülerek elini bandajlarken yüzüme baktı. "Bilmiyormuş gibi davranma." dediğinde eldivenlerimi çıkarıyordum. "Bilmiyorum." Lafımı üzerine kahkaha atarken yanındaki masada duran su şişesini attı. Havada yakaladığım şişenin kapağını özenle açıp birkaç yudum içtim. "Liseli bir çocuğa verdiğim eğitim ile üç hırsız yakalaman prestij kazanmama sebep oldu." dediğinde gülerek yüzüne bakmıştım. "Adamı tek yumruğumla bayılttığımda ne kadar korktum biliyor musun?" dedim. "Oğlum, ben sana söylüyorum. Teknik güçten önemlidir. Ne kadar güçlü vurduğun değil, nereye nasıl vurduğun önemli." dediğinde elimdeki su şişesini masaya koydum. "Bunu bana, çıplak elle birisine vurursam o kişinin bayılabileceğini de söylemeliydin." Omuzlarını silkti. "Dışarıdan hiç birilerini dövecek bir havan yoktu." Gülerek karşısına geçtiğimde tek kaşını havaya kaldırdı. "Birilerini dövmeyeceksem neden dövüş kursuna geleyim?" dediğimde durdu. "Önüne gelen herkesi dövemezsin. Her şeyin bir adabı vardır. " "Ben de öyle düşünüyorum." derken tam karşısına oturmuştum. "Ama sen bana bazı şeyleri üstü kapalı öğretiyor gibisin." dediğimde hafifçe gülümsedi. "Tamam, bundan sonra dövüş tarihinden de bahsederim." Onun bu lafına diğer öğrenciler de gülünce ben de güldüm. Antrenman sonrasında üstümü değiştirip dışarı çıktığımda derince bir nefes aldım. Bisikletimin üzerine yapıştırılmış, renkli mektupları tek tek toplayıp çantama attım ve sonrasında kilidini çıkarıp sahile sürdüm. Her zamanki gibi poşetimi alıp sahile indiğimde onun şınav çektiğini görerek banka uzandım. Çantamdan bir mektup çıkardım ve en garip olanı okudum. "Merhaba... Öncelikle çok heyecanlıyım. Sana böyle bir mektup yazmak...beni için çok büyük bir adım. Biliyorum, her gün sana böyle mektuplar geliyordur ama ben her gün birine böyle şeyler yazmıyorum. Acaba... benimle çıkar mısın? Leyla, 10/C " Leyla kimdi? Mektubu kapatıp çantama geri attıktan sonra bugün hiç iştahımın olmadığını fark ederek kolumu başımın altına koydum ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi ona çevirdim ve kaykayının çıkardığı tıkırtılar eşliğinde birazcık (!) kestirdim. Soğuk, ayaklarımı iyice kendime çekmeme sebep olurken ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Burnumun ucunu hissetmiyordum. Telaşla bankın üzerinde doğrulurken kararmış gökyüzüne baktım. Sonrasında ise parka... Gitmişti. Kim bilir kaç saattir burada uyuyordum. Gözlerimi ovuşturduğum sıra omuzlarımdan kayıp düşen hırkaya baktım. Kim bırakmıştı acaba? Gözlerim etrafta gezinse de hiç kimseyi görememiştim. Sessizce doğruldum ve hırkayı omuzlarıma koyup bisikletime bindim. Yeterince geç kalmıştım zaten. Onun arkasında eve gitmenin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. İnsan bazı şeyleri gerçekten kaybedince anlıyordu. Benimki de bir aptallıktı. Benim bile olmayan birini kaybedemezdim... . . . Bilgisayar ekranıma bakarken hapşırdım. "Nerede üşüttün böyle?" diyen annem önüme nane limon bırakırken kafamı masaya yasladım. "Bilmiyorum." Lafımın üzerine ensemi ufalamış ve odamdan çıkmıştı. YouTube'ta video izlerken nane limonumu içip yatmıştım. Sanırım o bankta olmuştu olan. Bastıran uykunun verdiği ağırlık ile uyumuş ve ertesi sabah biraz zor kalkmıştım. "Selamun aleyküm!" Tavanıma bir selam çaktım ve bugünün hazırlığını hızlıca yapıp okula gittim. "Günaydın Bora."diyen Onur ile selamlaşıp yerime oturduğunda Rabia gülerek karşıma geçmişti. "Günaydın!" dedi sevecen bir ifadeyle. "Ne zaman vazgeçeceksin Rabia?" dediğimde gülerek yüzüme baktı. "İsmimi söylemen çok hoş..." dediği sıra Onur kusar gibi bir ses çıkardı. "Gerçekten benim de kusasım geldi artık. Annem bile bana böyle ilgi göstermedi. " dediğimde gülerek saçlarını geriye atmıştı. "Gay misin? Sıranın altında tonlarca mektup bulup çöpe atıyorum ama geliyorum yine var yine var." dediğinde elimi alnıma vurdum. "Sen neden benim eşyalarımı karıştırıyorsun?" Kaşlarını çattı. "Onlar senin değil. Zaten okumadan atıyorsun." dedi kibirli bir ifadeyle. Derince bir nefes aldım. "Okuyorum." Etrafta gezdirdiği gözleri sözümün üzerine şaşkınca bana dönünce kafamı yana yatırdım. "Ne o? Şaşırdın mı?" dedim sinirle. "Birilerinin duyguları böyle hafif şeyler değil. Herkes sevgisinin ve aşkının karşılığını alamıyor diye saygısızlığa maruz kalmak zorunda değil. Onları, onların beni sevdiği gibi sevmem, küçük düşürmez." dediğimde ilk defa yüzünde insanlığa dair bir ifade gördüm. Utandı. "Tamam, bir daha eşyalarına dokunmayacağım." dediğinde saçlarımı geriye attım. "Fotoğrafımı da çekme." Bir anda dönüp yüzüme baktı. "Senin hayranınım, bari buna karışma." dedi. "Kızım, ben ünlü müyüm? Sen hayırdır? Dizilerde falan oynuyorum da bir ben mi bilmiyorum? Manyak mısınız siz?" Havalı havalı saçlarını geriye attıktan sonra oturduğu yerden kıvırtarak kalktı. "Bu kadar yakışıklı doğmanın da bir cezası olmalıydı..." Kahpe... Kalkmasıyla müzik hocası olan Pınar hocanın içeri girmesi bir oldu. Ellerini çırparak masasına yöneldi ve yuvarlak gözlüğünü işaret parmaklarıyla geriye ittirdi. "Bu haftanın şanslılar kim?" dediğinde tüm sınıfın dönüp bana bakması bir oldu. "Doğru, Bora gel bakalım. Bu gün işkenceyi sana çektireceğiz..." Sıramdan sessizce kalkarken derin ama uzun bir nefes çektim. Lanet olsun bu hayat... "Bize güzel bir şarkı söyleyeceğini düşünüyorum..." Lanet olsun bu sevgim... "Böyle, içten ve duygusal olsun." Ben seni çok sevmiştim... "Ve, güzel ya da çirkin bir sese sahip olman seni korkutmasın." Sen neden bana böle yaptın? Ayaklarımı sürüyerek başa geldim ve anneme teşekkür ettim. Her gün temizlik yaparken evin içinde bağıra bağıra şarkı söylediği ve beni de kendine alet ettiği için ona minnettarım. Bugün buralara gelebildiysem, hepsi ama hepsi annemin sayesinde. "Gitme..." Bakışlarımı ellerime çevirdim. "Gitme..." Sessizce durdum bir müddet. Yine geliyordu, hiç gitmediği aklıma. "Ne olur gitme..." Doğru, hiç gelmemiş birinin girmemesini istemek de benim gibi birine yakışırdı. "Gitme..." Yine de durduramıyordum, ne kendimi ne de hislerimi. "Gitme..." Ovuşturduğum ellerimin arasında dolanıyordu kış ve o ilkbahar kadar kızıl... "Üşüyor ellerim..." Sıcak bir kahve fincanı, ilk bakar ışıkları ve turuncu yapraklar arasında üşüyordu ellerim... "Gitme, ne olur gitme..." Hiç gelmediği topraklarından giderken siliniyordu ayak izleri... "Sen gidince, üşüyor ellerim" Ve artık üşüyen sadece ellerim değildi... "Sensiz acı veriyor..." Kalbim üşüyor... "Boynu bükük öksüz kalbim..." Şimdi ben ne yapabilirim? "Sen gidince aşka kısır sancılar..." Hangi şarkı anlatır beni? "Gözlerinde yağmur olur şarkılar." Hangi yağmur ıslatır, ilk geceki gibi? "Bu koca dünya içimde toz duman olur Çünkü dünyam artık sen olmuşsundur... "Her sokakta alev alev yangınlar çıkar Ve ben senin sokaklarında, öksüz bir çocuğum... "Bu koca dünya içimde toz duman olur Bir damla yaş hangi ara düştüyse gözlerimden... "Her sokakta alev alev yangınlar çıkar Soğuk ellerimde minik bir yangın başlattı. "Aç bana kollarını, sar yine öyle, tut bırakma Sev beni delicesine, kimseye verme, canımıda yakma" Şarkısın son sözlerine gelirken, ağlamam için güzel bir bahanem vardı. "Çok severim güzelim, ben deliyim, sen kusuruma bakma..." Dün üşütmüştüm, ateşim çıkmıştı... "Ah yanıyor yüreğim, ne olur beni anla..." Sonrası karanlık...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD