3.Bölüm

1869 Words
Ne diyeceğini bilemeyen bir ifadeyle bana bakarken ben ise heyecanla masmavi gözlerine bakıyordum. Sertçe yutkunurken kafamı işaret parmağıyla alnımdan geriye doğru ittirdi. Transa girdiğim halimden çıkmayı başarırken kalp atışlarım aynı hızla atmaya devam ediyordu. -Ne var bunda? Önemli bir şey oldu zannettim. -Ne mi var bunda? Bunun ne kadar önemli olduğunun farkında mısın sen? Hızlıca ayağa kalkarken hayretle çıkan sesim ne kadar ciddi olduğumu anlamasına yetmişti. -Etrafına bakmıyor musun sen hiç? Her yer beyaz. Aklıma aniden düşen soruyla hızlıca ona öndüm. -Sen... Sen nerede yaşıyorsun? Değişen bakışları beni dikkatle incelerken sabırsızca ona doğru bağırdım. -Duymuyor musun beni? Nereden geldin sen buraya? - Senin yardım istediğini duyunca geldim işte. Nereden geldiğimin bir önemi yok. Senin için buradayım ben. Gözlerim dolarken dudaklarım titredi. Derin bir nefes alırken bir süre oluşan sessizliği fırsat bilip düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. -Sen o tarağı nereden buldun? Gözlerin neden mavi? Burada beyazdan başka bir renk yok. Bakışları hızla gözlerime tırmandı fakat bir süre sonra saçlarımda dolandığını gördüm. -Cevap ver bana! Yüksek çıkan sesimle sabrımın sınırlarında dolandığını fark etmiş olacak ki derin bir nefes aldı ve sonunda ağzından birkaç kelime duymamı sağladı. -Burada her şeyin beyaz olduğuna emin misin? Aniden değişen duygularım yüzünden ne hissedeceğimi bilmiyordum. Sorusu beni korkutmuştu... -Evet. Eminim. Hayır değildim. Sesim o kadar kararsız çıkmıştı ki... Bunu engelleyememiştim bile. Dudaklarını birbirine bastırırken oturduğu banktan kalktı en sonunda. Adımları aramızda mesafe kalacak şekilde tam karşımda durmuştu. -Deniz kızı... Bu kelime kalbimi titretmişti. Çünkü ne kadar acı çektiğimi görüyordu. Ve bunun için bana böyle sesleniyordu... Yutkunurken gözlerimin yanmaya başladığını hissettim. Ağlamak istemiyorum. Üzülmek,korkmak,acı çekmek istemiyorum artık daha fazla. Sadece mutlu olmak istediğimi fark ettim o an. Ben doyasıya gülmek istiyordum. Ama bunların bana ne kadar uzak olduğunu fark etmem de kısa sürdü. -Senin... Gözlerin... Gözlerim dolmaya başlarken sıkıca kapattım. -Devam et. Güçsüzce çıkmıştı kelimeler dudaklarımdan. Oluşan sessizlik beni çileden çıkarmıştı. -Söyle! Sesi mırıldanır gibi çıkıyordu. Sanki duymamı istemiyordu. Peki ben istiyor muydum sahiden? -Gözlerin kahverengi deniz kızı. Elim yumruk olurken bir anda beynimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Daha fazla konuşmasını istemiyordum fakat canım o kadar yanıyordu ki sesimi bile çıkaramamıştım. O ise bunu anlamazken beni paramparça etmeye devam etti farkında olmadan. -Saçların... Onlarda kahverengi deniz kızı. Duyduğum şeyle beynimin içinde gerçekten bir şeylerin parçalandığını anlamıştım Sanki kafamın içinde tıpkı tuzla buz olan camın sesi yankılanıyordu. Ellerimi kulaklarıma hızla bastırırken yere çöktüm. Ağlarken hissettiğim şey üzüntüden çok uzaktı. Korkuyordum ben... Hiç korkmadığım kadar hemde... O kadar acı çekiyordum ki tekrar duyduğum kırılma sesiyle acıyla inledim. -Sus! Sus! Ne olur sus! O ise hızla gelişen olayların şokundan çıkmış olmalı ki acele adımlarla aramızda ki mesafeyi kapatıp tam önümde tek dizinin üzerine çöktü. Sesini duyuyordum ama ne dediğini algılayamıyordu beynim. Sadece sesi geliyordu kulaklarıma. Tekrar duyduğum kırılma sesi o kadar şiddetliydi ki nefesimin kesildiğini hissettim. Ellerinin koluma dokunduğunu hissettiğim an kendimi zorda olsa korkuyla geriye attım. -Dokunma bana! Dokunma! Ağlayarak konuşurken ne yapacağımı bilemez haldeydim. Gözleri endişeyle bana bakarken hala ne dediğini duyamıyordum. Daha fazla yüzüne bakmak istemezken kafamı camın olduğu tarafa hızla çevirmemle gördüğüm şey beni bir bilinmezliğe daha sürüklemişti. Duyduğum kırılma sesi kafamın içinden gelmiyordu. Tutsak olduğum fanusun saydam camı çatlamıştı boydan boya. Gözlerim gördüğüm şeyle gözlerim kocaman açılırken yüzüme yapışan saçlarımı titreyen parmaklarımla geriye doğru çektim. Sanki her şey donmuştu. Etrafımda ki herkes,her şey silinmiş gibi hissettim bir an. Kulaklarım bir tek hızla alıp verdiğim soluklarımın sesini işitiyordu. Hissettiğim korku o kadar büyümüştü ki beni yutmak üzereydi. Çaresizlik içinde her an teslim olacak gibi duran bedenim titriyordu. Gördüğüm şeyin gerçekliğini sorguluyordum içimde. Kendimle hesaplaşıyordum. Ağlamam hissettiğim şaşkınlıktan dolayı dururken yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Avuçlarımı yere bastırıp güç alarak ayağa kalkmayı başardım. Bir şeyler söylemek için aralanan dudaklarımın arasından sadece korkuyla aldığım soluklar çıkıyordu. Çatlayan saydam camın tam önünde durduğumda elim yavaşça kırılan yere doğru gitti. Ellerim arasından akıp giden serinlikle gözlerim yavaşça kapandı. O an ilk defa... İlk defa nefes aldığımı hissetmiştim. Hava vardı... Rüzgar gerçekti. Hayal değildi. Avuçlarımın arasında hissettiğim şey hayal olamayacak kadar gerçekti. Dudaklarımda beliren ufak tebessümle içime bir umut ışığı doğmuştu. Beklediğim yardım elini bulmuştum sonunda. Gözyaşlarım bu sefer mutluluktandı. İlk defa isteyerek ağlıyordum. Umutla,isteyerek yapıyordum bunu. Kalbim ilk defa mutlulukla atıyordu. İçimde yeşeren küçük umutla ilk defa ciğerlerime ulaşan nefesin güzelliğini hissettim. Ve bunun için ilk defa hayatımda şükrettim. Kapattığım gözlerimi geri açarken küçük bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Daha çok gözyaşı akarken içimde büyüyen ve beni yutmak üzere olan korku da akıp gidiyordu. Temizlendiğimi hissetmiştim. Tam yanımda duran bedenle elimi hava gelen yerden çekmeden kafamı yavaşça yüzüne çevirdim. Mavi gözleri bana bakarken yüzünde ki endişe silinmiş gibiydi. Gözleri bir süre hafif tebessümümde oyalandıktan sonra tekrar gözlerime odaklandı. -Nasıl hissediyorsun? -Nefes aldığıma hiç bu kadar sevinmemiştim. Sessizce söylediğim şeyler üzerine derin bir nefes verip hafifçe tebessüm etti benim gibi. -Bu ufak bir başlangıç. -Beni çıkaracak mısın buradan? Gözleri parlarken gülümsemesi daha da genişlemişti. -Elbette. Ama buradan tamamen çıkmak senin elinde. Sertçe yutkunurken -Bunu yapacağıma inanmıy-... -Ben inanıyorum. Sözümü kesen sesiyle gözlerine odaklandım. -Çıkacaksın buradan deniz kızı. Ben sana tüm içtenliğimle inanıyorum. Başaracaksın. -Başaracağım. Son dediği kelimeyi sessizce ama kalbimden inanarak tamamladım. Artık inanmak istiyordum çünkü. Bir şeylere tutunmaya o kadar ihtiyacım vardı ki... Yaşamak için , buradan çıkmak için bir yardım eline ihtiyacım vardı ve o da tam yanımda duruyordu. -Korkuyorum. İtiraf edercesine çıkan sesim hafif titremişti. -Korkmalısın. Merakla ona bakarken sözünün devamını bekliyor olduğumu anlamış olacak ki şefkatle gülerek devam etti. -Korkmak kötü bir şey değil deniz kızı. Eğer korkarsan daha çok cesaret edersin. Elini kaldırarak etrafımızı işaret etti. -Ve cesaret edersen buradan çıkabilirsin. -O zaman korkmak kötü bir şey değil yani? Bir çocuğun bir şeylere ikna olmasını ister gibi çıkmıştı sesim. Dediklerimi onaylarcasına hafifçe kafasını salladı. Sesi fısıltıyla çıkıyordu. -Değil. Parmaklarımın arasından tekrar esen serin rüzgarla şükrettim bir kez daha. -Rüzgarı hissedebiliyorum. Minnet dolu çıkan sesimle hafif şaşırarak bana baktı. -Rüzgarı mı? -Evet. Elimi takip eden gözlerinin ardından kendi elini de kaldırarak elimin olduğu yerin biraz altına doğru yasladı. Gözlerim heyecanla ona çevrilirken esen rüzgarı hissedecek mi diye beklentiyle bakıyordum. Birkaç saniye sonra kafasını yavaşça bana doğru çevirdi ve kaşları havaya kalktı hafifçe. -Gerçekten rüzgar esiyor. Derin bir nefes çektim içime. O da hissettiğine göre gerçekti tüm bu olanlar. -Ne yapıyorsun orada? Arkamdan gelen sesle gözlerim hızla oraya döndü. Bana ifadesiz gözlerle bakan Kardelen'di gelen. Elimin hemen altında hissettiğim boşlukla bu sefer oraya döndü bakışlarım. Gitmişti. Ama az önce yanımda değil miydi? Etrafımı hızlıca tararken onu görmeyi umuyordum. Kendimi boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim. -Burnun kanıyor. Kardelen'in yanıma yaklaşırken söylediği şeyle elim hızla burnuma gitti. -Ve yine ağlıyorsun. Kardelen elimden tutup odama doğru çekiştirdi. -Birileri görmeden gitmeliyiz. Yoksa uyuturlar seni. Söylediği şeylerin doğruluğunu beynim yeni yeni idrak ediyordu. Tam kafamı çevirip tekrar çatlayan cama bakacağım sırada arkamdan kuvvetlice odanın içerisine doğru itmişti. Tekrar çıkacağım sırada üzerimde ki elbisenin eteklerinden tutmuş bırakmıyordu. -Kardelen gitmem gerek. Başını olumsuzca iki yana salladı. -Olmaz. Şimdi gelecekler. Çatılan kaşlarımla merak içinde ve biraz da tedirginlikle ona doğru döndüm. -Kim gelecek? -Onlar. Dediğinden bir şey anlamıyordum. Boyumu onunla eşit olacak şekilde eğilerek eşitledim. -Kim onlar Kardelen? -Uyutucular. Sertçe yutkunurken kulaklarımı tırmalayan acı dolu siren sesi yankılandı etrafta. -Geldiler. Uyutucular gelmişti. Eğer Kardelen beni oradan buraya getirmeseydi uyutucular beni uyutacaklardı. Sonsuza dek hemde... Hızlıca önümde duran kardelene sarıldım. Hayatımı kurtarmıştı. -Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim Kardelen. Küçük ellerini boynuma sardığında hissettiğim şeyin tarifi yoktu. Bu his o kadar huzur vericiydi ki... Sanki hep bu anı bekliyormuşum ve asıl ihtiyacım olan şey buymuş gibi hissetmiştim. Yavaşça benden ayrılmasıyla ben de kendimi geri çektim. -Neden geldiler? -Cam çatladı. Herkes sesi duydu. Bu ilk defa oluyor. -Sen beni nasıl buldun peki? Küçük omuzlarını bilmiyorum dercesine kaldırdı. Önemi de yoktu zaten. Önemli olan beni oradan kurtarmış olmasıydı. Yavaşça odadan çıkmak üzere kapıya ilerlerken bir an için gözleri beni buldu. -Dikkat et kendine. Burada senden başka kimse benimle konuşmuyor. Kendimi ağlamamak için sıkarken dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı onaylarcasına salladım. İstediği cevabı almış olacak ki odadan dışarıya çıktı. Onun çıkmasıyla anlık huzurum dağılmış kara bulutlar üzerime doğru çökmüştü sanki. Odada içim içimi yerken bir sağa bir sola gidiyordum. Parmaklarım sıkıntıdan ağzıma doğru giderken tırnaklarımı kemirmeden duramıyordum. Ne olacaktı şimdi? Başkası görmüş olabilir miydi benim orada olduğumu? O camın çatladığı sırada orada olduğum öğrenilirse beni uyuturlardı. Ayrıca mavi gözlü o adam nasıl anında ortadan kaybolup birden beliriyordu. Ve tabii ki en önemlisi ben bunca zaman nasıl göz, saç rengimi fark edememiştim? Gözüm o kadar kördü ki... Ne yapacağımı düşünürken yatağa çöktüm. Yüzümü avuçlarım arasına alırken sakinleşmeye çalışıyordum. Buradan çıkmak için ilk adımımı atmıştım. Gerisinin pek bir önemi yoktu. Derin bir nefes verirken elime bulaşan kanla hızlıca banyoya gittim. Aynadan kendi yüzümün yansımasına bakarken neden burnumun kanadığına anlam veremiyordum. Daha fazla düşünmeden hızlıca suyu açarak yüzümü temizledim. Beyaz elbisesinin üzerine bulaşmış kuruyan kanı görünce değiştirmek üzere dolabıma yöneldim. Üzerimdekini çıkararak çöpe attım. Burada tüm kirli giysiler çöpe atılır yerine aynıları dolaba eklenirdi. Nedenini sorgulayamayacağım bir olay daha... Giyinme dolabının kapağını açarak yeni fakat aynı beyaz elbiseyi hızlıca üzerime geçirdim. Adımlarım yatağımı bulurken yorulduğumu yeni yeni fark ediyordum. Gözlerim yanıyordu. Yatağa girdiğimde beklediğim gibi hemen uykuya dalamadım elbette. Saatlerce bir sağıma bir soluma dönüp duruyordum. Aklımda ki sorular ve belirsiz cevapları beni çıldırtıyordu. Bugün olanların hepsi rüya gibiydi fakat hissettiğim rüzgar hayal olamazdı asla. O kadar özgür hissetmiştim ki kendimi. Ufacık bir esinti beni alıp götürmüştü bir anlığına. Geçen uzun bir zaman sonra gözlerime yenik düşen zihnimle sonunda uykuya dalabilmiştim. "-Yine ağlıyorsun. Duyduğum sesle gözlerimi açmak istedim ama başaramadım. Bu sesi bir yerden tanıyor gibiydim. -Seni neden seçti? Bu sefer başka birine aitti duyduğum ses. Odayı sıkıntılı bir nefes sesi doldurdu. -Bilmiyorum... Mırıldanmadan ibaret bu ses o kadar yakınımdaydı ki nefesini yüzümde hissediyordum. -Bence gayet açık. -Nesi açık? -Duygularını karıştırıyorsun işin içine. -Saçmalıyorsun. Duyduğum ses bu sefer sinirlenmişti. Kimindi bu duyduğum sesler. Gözlerimi oynatmaya çalışıyordum ama bir türlü başaramıyordum. Sanki elimi kaldırsam dokunacak kadar yakınımdaydı sesler." Hızlıca yattığım yerden doğrulurken ter içinde kaldığımı yüzüme yapışan saçlarımdan anlamıştım. Etrafıma baktığımda odamda olduğumu gördüm. Anlaşılan yine rüya görmüştüm. Ellerim yüzüme gittiğinde ağladığımı yeni anlıyordum. Uyurken bile neden ağladığıma anlam veremezken yavaş adımlarla yataktan çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmeyi umarken sonunda daha iyi hissediyordum. Heyecanla ve birazda sabırsız adımlarla odadan dışarı çıktım. Dünden sonra ne olduğunu deli gibi merak ediyordum. Dışarıya adımladığımda dün çatlayan camın olduğu yere doğru dikkat çekmeyecek hızla yürüdüm. Kalbim deli gibi hızla çarparken uzaktan göz ucuyla gördüğüm şeyle gülmek için kıvrılan dudaklarımı zor tuttum. Gülersem dikkat çekerdim. Dün ki çatlak aynen duruyordu. Hayal değildi. Önüne ise geçilmesini engelleyecek şekilde bariyerler koyulmuştu. Etrafında toplanan insanlar ifadesiz yüzleriyle cama odaklanmış bakıyorlardı.Arkamı dönerek tekrar odama doğru adımladım. İçeri girdiğimde dudaklarıma kıvrılmaları için izin vermiştim. O kadar güzel hissediyordum ki... Odanın kapısıyla bakışmayı keserek önüme döndüğüm sırada çarptığım bedenle nevrim dönmüştü. Mavi gözlü adam öylece duruyordu odanın ortasında. Benim odamın ortasında... -Sen nasıl girdin yine odama? Tam ağzını açıp bir şeyler söyleyeceği sırada sözünü keserek tekrar konuştum. -Ayrıca dün nasıl öylece ortadan kayboldun? Kardelen olmasa uyutulabilirdim. Bir daha bunu yapma. Öylece kaybolup sonra birden çıkıp gelme. Hızlı hızlı konuşurken kaşları bir anda çatılmıştı. -Kardelen mi? Ama... Tuhaf tuhaf bana bakarken buna neden takıldığını anlamamıştım. Sözünün devamını getireceği sırada duyduğum sesiyle bu sefer kaşlarını çatan bendim. -Sendin... Sesim inanamazcasına çıkarken iş iyice içinden çıkılmaz bir hal almaya başlıyordu. -O sendin. Hala anlamaz gözlerle bana bakarken daha da afallamıştı. - Kim? Adımlarım aramızda ki mesafeyi iyice kapatırken işaret parmağımla tam göğsünün üzerine birkaç kez vurdum. -Ben uyurken... Odama geldin. Duyduğum ses senindi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD